mindfulness
CategoriesGenel

Mindfulness (Bilinçli Farkındalık) Nedir? Nasıl Yapılır?

Mindfulness, zihninizi şimdiki ana odaklayarak, düşüncelerinizi ve duygularınızı yargılamadan gözlemleme pratiğidir. Bu teknik, stres ve anksiyeteyi azaltmaya, odaklanmayı artırmaya ve genel yaşam kalitesini yükseltmeye yardımcı olabilir. Mindfulness uygulamaları, meditasyon, nefes egzersizleri ve yoga gibi çeşitli yöntemlerle yapılabilir.

Mindfulness Nedir?

Mindfulness diğer bir ifadeyle bilinçli farkındalık zihinsel olarak beynin odaklanmasını sağlayan ve bunu yaparken olayları eğlenceli olarak ele alan uygulamalar bütünüdür. Bunun yanında hissedilen duyguların ve düşüncelerin kişiyi anda tutması da mindfulnessin hedefidir. Bu durum şimdiki zamanın gerçekliğinden kopmayarak tüm farkındalıkları nezaketle kabul etmeyi de amaçlar. Daha genel bir tanımlama ile günlük hayatta yaşananların, duyguların, nefesin, davranışların algılanması ve bu algıları yargısız bir şekilde gözlemlemeyi ifade eder. Bu açıdan bu deneyimler iki basamaklı değerlendirirse birinci basamağı mevcuttun farkında olmak, ikincisi basamağı ise farkında olan durumları olduğu gibi kabul etmektir.

Diğer bir taraftan mindfulness bilinçli farkındalık teknikleri uygulanarak yaşamın dengesi kurulmaya çalışılır. Ayrıca tekniklerin uygulanma içeriği ve tekrarlanması kişiden kişiye değişkenlik gösterebilir. Bu çalışmada özel teknikler uygulanmasına gerek duyulmaz, kişi kendini serbest bırakarak zihnini temizlemesi yeterlidir. Duyguları da anlamlandırmayı sağlayan bu çalışmalar bütünü nesnel değil hayata geçirilen deneyimsel bir süreçle değerlendirir.

Mindfulness Ne Değildir?

Mindfulness hakkında doğru bilinen yanlışlar, bilinçli farkındalık uygulamalarını yanlış yönlendirebilir. Bu durum beklenti ve talepleri de yanlış bir zemine oturtulmasına ve duygu karmaşasına sebebiyet verebilir. Genel olarak mindfulness ne değildir sorusuna aşağıdaki cevaplar verilebilir:

  • Gün boyunca zihinden ortalama 50 bin düşünce oluşur. Düşünceler zihinde oluştuğunda bazı anlamlara dönüşür ve bu anlamları yargılamadan olduğu gibi izleme durumu bu deneyimin ana hedeflerindedir. Bu deneyimler ‘hiçbir şeyi düşünmene gerek yok’ sinyali vermemektedir. Ayrıca düşünceleri silmek ya da hiç düşünce üretmemek bu deneyime taban tabana zıttır.
  • Bu deneyimin egzersizleri yapıldığında vücudun rahatlama, esneme ya da gevşeme haline geçeceği anlamı taşımaz. Buradan hareketle bir gevşeme tekniği olmamasıyla beraber dikkati arttırmayı amaçlar.
  • Bu deneyimlerin olumlama yöntemi olarak adlandırılması doğru değildir. Gerçekliği merkezine alan egzersizler bütünü ve yaşananları olduğu gibi görür. Yaşanan olayların olduğundan farklı ve daha iyiymiş gibi görülmesi kurama uygun değildir. Hatta kişinin olumlama ile gerçek dışı durumu kendisine kabul ettirmesini uygun görmez.
  •  Yaşanılan olayları değiştireceğine ya da dönüştüreceğine duyulan inanç bu tekniklerin amacı değildir. Tam aksine olayların tarafsız akmasına ve incelenmesine olanak tanır.
  • Bu kuram geleceğe ya da geçmişe değil ‘şimdiki zamana’ odaklanır.

Mindfulness Ne İşe Yarar?

Mindfulness egzersizleri iç motivasyonu ve odaklanmayı doğrudan etkiler. Bu doğrultuda bir meditasyon türü olarak bu egzersizlerin faydaları aşağıdaki gibi sıralanabilir:

  • Hayatın hızlanması günlük rutinlerde aktivitelerin çoğunun otomatik yapılmasına neden olur. Ancak bu akış zamanla kişinin hayattan zevk alamamasına neden olabilir. Yapılacak bu egzersizler ise hayatın şuanda olan olaylarına odaklanmayı destekler.
  • Bu egzersizlerle kişi alışkanlıklara farklı bir açıdan bakabilme yetisi kazanabilir, böylece kendine duygusal yeni alanlar açarak keyifli anlarını çoğaltabilir.
  • Kişinin çevreyle ya da etrafıyla iletişimi artarken olaylar karşısında verdiği tepkinin dozunu da daha kolay ayarlayabilir.
  • Psikolojik hastalıklardan depresyon, anksiyete, konsantrasyon eksikliği gibi sorunlar ile uykusuzluk bu meditasyon sayesinde hafif semptomlu atlatılabilir.
  • Duyguların ve düşüncelerin geçici olacağını öğrenen kişi ağrısı varsa onun da geçeceği bilinci yükselir. Bu nedenle ağrı hissine karşı endişe duymayı azaltan kişinin semptomlarının yatıştığı gözlemlenebilir.

Bilinçli Farkındalık Egzersizleri Nedir?

Mindfulness bilinçli farkındalık bir meditasyon olarak uygulanarak günlük rutinlere dahil edilebilir. Bu deneyim de yoga gibi nefes, bilinç, odak gibi olgular üzerine çalışmalar yapılır. Bu çalışmalar ilk kez uygulamaya başlanacaksa 10 dakikalık periyotlar yeterlidir. Ayrıca uygulamaları yapmak için özel bir alana gereksinim söz konusu değildir. Genel olarak mindfulness sırasında yapılan egzersiz aşamaları aşağıdaki gibi listelenebilir:

  • Doğrudan yere bağdaş kurularak oturulabilir ya da tercihen arkası olmayan bir sandalyede oturulabilir. Devamında ise gözler kapalı pozisyonda olmalıdır.
  • Nefes alış verişleri fark etmek ve hissetmek oldukça önemlidir. Derin bir nefes alırken sadece ana odaklanarak akciğerlerin hava ile dolduğu hissedilir. Özellikle alınan havanın soğuk verilen havanın ise daha sıcak olduğunu fark etmek derin bir mutluluk verir.
  • Sonraki aşamaya geçerken zihnin temizlenmesi ve düşüncelerden uzaklaşmak nefes alıp vermenin önemini fark ettirir. Aralıklı olarak konsantrasyon düşebilir. Başarısızlık duygusunu düşünmeden ve azimli bir şekilde nefes alıp vermeye odaklanmak sürecin tamamlanmasını sağlar. Böylece nefes egzersizlerinden yüksek verim alınabilir.
  • Nefes terapileri dışında hayatın akışını yönlendiren bu deneyim öğretilerinde yargılama, zorlanma ve suçlama hallerinden arınma vardır. Kabullenişle beraber olayları akışına bırakmak derin bir rahatlama hissi verir. Zihnin kurguladığı otomatikleşmiş durumlardan arınmak zaman gerektirebilir, bu nedenle sabırlı olmak da oldukça önemlidir.

Mindfulness Hakkında Sık Sorulan Sorular

Mindfulness temelli stresi azaltan programlar grup terapisi olarak yapılabilir mi?

Yaşamı olduğu gibi kabul etme temelini esas olan deneyimler grup terapi seanslarında uygulanabilir. Özellikle çocuklar, yaşlılar ve özel hastalıkları olan kişilerin katıldığı programlar sıkça yapılır. Bu açıdan stresi kontrol altına alma ve azaltma amacıyla ergenlikte, okullarda, hastanelerde, evli çiftlerle, geriatride grup seansları olarak yapılabilir. Tüm bu detayları incelemek için Evde Sağlık üzerinden bilgi edinebilirsiniz.

Mindfulness bir olumlama tekniği midir?

Mindfulness bir olumlama tekniği değildir. Yaşamda olayları ve zihinden geçen düşünceleri olduğu gibi kabul ederek gerçekçi bir bakış açısı geliştirmeyi temel alır.

vücut geliştirme
CategoriesGenel

Vücut Geliştirme Nedir? Nelere Dikkat Edilmelidir?

Sağlıklı bir vücuda sahip olmak ve yaşam kalitenizi artırmak için düzenli egzersiz yapmak ve dengeli beslenmek çok önemlidir. Vücut geliştirme, hem fiziksel sağlığınızı hem de ruh sağlığınızı olumlu yönde etkileyen bir aktivitedir.

Vücut Geliştirme Nedir?

Vücut geliştirme diğer bir ifadeyle bodybulding, belirli bir kalori alımı ve ağırlık kaldırmayı birleştirerek kas geliştirmeyi amaçlar. Diğer bir taraftan vücut yapmak belirli egzersiz ve hareketlerle fiziksel görünümün şekillenmesini de ifade eder. Bu açıdan sporcu vücudu yapmak için fitness merkezleri ya da aletlerin olduğu özel spor alanlarından yararlanılabilir.

Genel anlamda bireylerin fiziksel alt yapısı değişkenlik gösterir, bu nedenle istenilen vücut gelişiminin süresi ve görünümü de farklı olabilir. Aynı zamanda ortopedik sağlık problemleri ya da bazı kronik hastalıklar varlığında vücut geliştirme sporlarının kontrollü yapılmasını önemli kılar. Tüm bu süreçte profesyonel olarak vücut geliştirme hareketlerinin bir eğitmen kontrolünde ve takip edilen bir programla yapılması sonucu pozitif yönde etkiler.

Fitness nedir?

Fitness, hareketle kasların güçlenmesini ve dayanıklı bir forma dönüşmesini sağlayan bir spordur. Bununla birlikte fitness faydaları sağlıklı yaşam üzerine kurulmuştur. Ayrıca fitness vücuduna sahip olan kişilerin nefes alışverişleri olumlu yönde değişir ve başta kardiyovasküler hastalıkları olmak üzere birçok hastalığa yakalanma riskini azaltabilir. Diğer bir yandan fitness doğrudan vücut geliştirme sporu olarak adlandırılması doğru değildir. Doğal vücut geliştirmek isteyenler ağırlık sporlarını önceliğine alırken fitness yapanlar sağlıklı bir yaşam sürmek için kaslarını çalıştırarak güçlendirmeyi amaçlarlar.

Vücut Geliştirirken Nelere Dikkat Edilmelidir?

Vücut geliştirmenin faydalarının ön plana çıkabilmesi için bazı kriterlere dikkat edilmesi önemlidir. Bu noktada kasların yeterince güçlendirdikten sonra ağırlık kaldırmaya başlanması ilk kriterdir. Tüm bu süreçte kişinin dikkat etmesi gereken durumlar aşağıdaki gibi sıralanabilir:

  • Bu spor ilk defa yapılıyorsa bir uzman kontrolünde vücut geliştirme programı dahilinde yapılmalıdır.
  • Programları yaparken bel, sırt ya da karın kasına odaklanmak sakatlıkların önüne geçilmesini destekler. Ayrıca ısınma egzersizleri ile vücut geliştirici antrenmanlara başlanabilir.
  • Bu sporu, spor geçmişinizi de dikkate alarak, yaklaşık 45-60 dakika yapabilirsiniz.
  • Ağırlık çalışmanın faydalarını ön plana çıkarmak için kademeli bir şekilde ağırlığın yükseltilmesi gerekir. Bu sporun hedefi çok fazla ağırlık kaldırmak değildir, yapılacak hareketleri doğru bir şekilde uygulamaktır.
  • Yorucu antrenmanlarla kas kütlesini zedelememek için 1 gün aralıklarla antrenmana gidilmesi önerilir. Ayrıca ağırlık türlerini setler halinde yapılması ve üst sınırın geçilmemesi tavsiye edilir.
  • Ağırlık kaldırmanın zararlarından korunmak için vücutta tek bir bölgeye çalışılmaması önerilir, bu doğrultuda barfiks, bench press ve jumper jack gibi çok yönlü egzersizlerin yapılması yarar sağlar.

Vücut tipleri nelerdir?

Genel olarak vücudun yağ-kas oranına göre 3 farklı vücut tipi mevcuttur. Bu anlamda endomorf, mezomorf ve ektomorf olmak üzere üç vücut tipine odaklanılır. Bu açıdan ektomorf yapıya sahip kişilerin yağ ve kas miktarları azdır, bu nedenle istediği sonucu alması çok uzun sürer. Endomorf yapıdaysa kişinin yağ oranı yüksektir ve kolayca kilo alıp verebilir. Mezomorf yapısında olan kişi en şanslı grupta yer alır, kas oranı hızlıca yükselebilir ve egzersizlerden yüksek verim sağlayabilir.

Örnek Vücut Geliştirme Programı

Vücut geliştirme faydalarının açığa çıkması için kişiden kişiye yapılan programlar değişkenlik gösterir. Genel çerçevede haftada 4 günlük antrenmanla birlikte 2 ay boyunca sürecin devam etmesi gereklidir. Bu anlamda örnek bir program aşağıdaki gibi düzenlenebilir:

  • Yapılan hareketler birden fazla kas grubunu çalıştıran compound egzersizler olmalıdır. Böylece hem yağlar uzaklaştırılarak kilo verilebilir hem de spordan verim alınabilir.
  • Haftalık antrenmanlarda farklı bölgeleri çalıştıracak bir liste yapılır, setler halinde yapılan sporun ikinci ayında daha çok ağırlık kaldırılması planlanır.
  • Çok hızlı yola başlanması çabuk yorulmaya neden olabilir, bu süreçte 1 haftada devamlı 3 gün boyunca ağır spor yapmak uygun olmayabilir. Programda kasların dinlenmesine ve düzenli uykuya dikkat edilmelidir. Bu anlamda salı-çarşamba ve cuma-cumartesi günleri tercih edilebilir.
  • Sporda set aralarında ortalama 45 saniye ara verilir, oluşturulan bu dinlenme araları ile kas yapmanın faydaları en üst seviye ulaşabilir.

Popüler Sporcu Diyetleri

Protein ağırlıklı beslenmek oldukça önemlidir. Spordan sonra ortalama 1 saat içinde protein tüketilmesi kas oluşumu artırabilir. Ayrıca sabah, öğlen ve akşam öğünlerinizi ayarlayarak yağ ve karbonhidrat alımı dengelenebilir.

Örnek Sporcu Beslenme Listesi

Protein ve kalori alımı özellikle erkek vücut geliştirmede iki kat fazla öneme sahiptir. Genel olarak örnek bir sporcu diyeti aşağıdaki gibi verilebilir:

  • Kahvaltı: 1 dilim yağı az peynir, 3-5 tane az tuzlu zeytin, 1 yumurta, çiğ sebze, 1 dilim tahıllı ekmek, şekersiz çay, az oranda bal ve yulaf, 1 tatlı kaşığı bal tüketilebilir.
  • Öğle yemeği: Zeytinyağı ya da limonlu salata, ızgarada balık ya da tavuk bir porsiyon yemek, bir porsiyon yoğurt, yarım porsiyon az yağlı makarna ve 2-3 dilim tahıllı ekmek tüketilebilir.
  • Akşam yemeği: 2 kepçe az yağlı çorba, yarım porsiyon pirinç lapası, 1-2 bardak yağsız ayran, yeşil salata, tam porsiyon fırında az yağlı köfte yemeği, 1-2 dilim tahıllı ekmek tüketilebilir.
  • Ara öğünler: Süt, ceviz, meyve badem, yoğurt ya da yulaf az miktarda tüketilebilir. Özelikle antrenman öncesi 1 porsiyon meyve, antrenman sonrası bir bardak yağsız süt alınabilir.

Vücut Geliştirme Hakkında Sık Sorulan Sorular

Fitness güçlendirir mi?

Fitness kasları güçlendiren bir spordur ve bilinçli bir şekilde yapıldığında vücudu güçlendirir.

Kaslı olmak için ne kadar spor yapmalıyım?

Kaslı vücut için haftada 3 ya da 4 gün düzenli ve planlı spor yapmanız gerekir. Ağırlık kaldırma üzerine olduğu için günlük 1 saat tavsiye edilir.

Kilo verirken kas yapabilir miyim?

Yağ oranı diyetle ya da kalori yakılarak azaltılırken spor yaparak kas kütlesi arttırılabilir. Bu konuda Evde Sağlık desteği de alabilirsiniz.

Bulk-Cut nedir?

Kas yapmak adına kalori fazlası beslenme ile yağ yakmak adına kalori açığını oluşturacak beslenmenin birleştirilmesidir.

Fazla ağırlık kaldırmanın zararları nelerdir?

Kas gelistirme sırasında fazla ağırlık nedeniyle kas bölgeleri zarar görebilir, bu durum da sakatlanmalara neden olabilir.

maslow ihtiyaçlar hiyerarşisi
CategoriesGenel

Maslow İhtiyaçlar Hiyerarşisi Nedir?

Maslow ihtiyaçlar hiyerarşisi, Amerikalı psikolog Abraham Maslow’un 1943 yılında geliştirdiği insanların ihtiyaçlarını hiyerarşik bir sıralama üzerine kurgulayan bir teoridir. Nefes alma, beslenme, uyku gibi temel fiziksel ihtiyaçlardan kendini gerçekleştirme ihtiyacına kadar giden ve 5 basamaktan oluşan bu teoride Maslow, kişilik gelişimi ile bireyin bulunduğu ihtiyaç basamağı arasındaki direkt ilişkiden bahseder.

Maslow İhtiyaçlar Hiyerarşisi Nedir?

Maslow ihtiyaçlar hiyerarşisi genel olarak 5 farklı kategoride değerlendirilen insanın kişilik yapısının bulunduğu basamağa göre belirlendiği bir ihtiyaçlar teoremidir. Abraham Maslow ihtiyaçlar hiyerarşisi kuramına göre fizyolojik ve psikolojik ihtiyaçlar bireylerin eylemlerini belirler. Dolayısıyla temel ihtiyaçların yer aldığı birinci basamakta yer alan bireyin tek ihtiyacı fiziksel ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Açlık bir sorunsa bu sorunu çözmek önceliğidir. Dolayısıyla bir sonraki basamak onun için yabancıdır ya da önceliği değildir. Bu durumda gıda, giyinme ve uyuma ihtiyacı olan bireyin önceliği güvenlik değildir. İlk basamak sonraki basamaklara göre daha geniştir. Bir piramit şeklinde ilerleyen hiyerarşide kendini gerçekleştirme en son basamakta piramidin ucunda yer alır.

Bununla birlikte Maslow, 1970 yılında 5 basamağa ek olarak bilişsel, estetik ve başkalarına yardımcı olma gibi ihtiyaçları da ekler. Böylece Maslow ihtiyaçlar hiyerarşisi 8 basamak olarak devam eder. Herhangi bir basamaktaki ihtiyacı giderilmeyen bireyin bir üst basamağa çıkabilme olasılığı yoktur. Dolayısıyla, bireyin kendini gerçekleştirme olarak anılan son basamağa ulaşabilmesi için sırasıyla fiziksel, güvenlik, ait olma ve saygınlık gereksinimi gibi 4 adımı geçmiş olması beklenir.

Mazlow İhtiyaçlar Piramidi Basamakları

Maslow ihtiyaçlar hiyerarşisi basamakları birbirinden farklıdır. Maslow aşağıdan yukarıya büyükten küçüğe doğru sıraladığı basamaklarda farklı insan ihtiyaçlarından bahseder. Bireyin ilk karşılanması gereken ihtiyacı hayatta kalma ihtiyacıdır. Piramidin basamaklarını tırmandıkça fiziksel ihtiyaçlara psikolojik ihtiyaçlar eşlik eder. Psikolojik ihtiyaçların karşılanması ise fiziksel ihtiyaçların karşılanması kadar kolay olmayabilir. Maslow temel ihtiyaçlar hiyerarşisi aşağıdaki 5 basamaktan oluşur.

1.Fizyolojik İhtiyaçlar (nefes alma, besin, yemek, su, cinsellik, uyku, sağlıklı metabolizma, boşaltım)

Bu basamakta tamamen ilkel benliğin ihtiyaçlarından söz etmek mümkündür. En temel ihtiyaç yaşama ihtiyacıdır. Birey, fiziksel olarak hayatta kalmak ve sağlıklı bir yaşam sürmek için temel gereksinimlerini karşılamak durumundadır. Bu nedenle nefes alma, yemek yeme, su, uyku gibi ihtiyaçlarının giderilmesini talep eder. Fizyolojik ihtiyaçların sağlanması sonrasında sağlıklı yaşam için ihtiyaç duyulduğunda evde sağlık desteği de alınabilir. Yaşam ve sağlıklı bir hayat ihtiyaçları karşılandığında güvenlik ve emniyet ihtiyacı ortaya çıkar.

2.Güvenlik İhtiyacı (beden, iş, kaynak, ahlak, aile, sağlık ve mülkiyet güvenliği)

Maslow ihtiyaçlar hiyerarşisine göre güvenlik ihtiyacı toplumsal bir yaşama geçmeyle başlar. Fiziksel ihtiyaçları giderilen birey aile, okul, iş dünyası gibi sosyal grupların parçası olur. Farklı aile yapılarının oluşması, mülkiyet kavramının ortaya çıkması bedensel, iş, aile, sağlık, mülkiyet gibi güvenlik ihtiyacını da beraberinde getirir. İlk basamakta bireyin canından başka kaybedecek bir şeyi yokken ikinci basamakta ailesi, evi, işi ve sağlığı vardır artık. Bunları korumak için desteğe ihtiyaç duyar. Fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçları karşılanan bireyin ulaşacağı bir sonraki basamak sosyal ihtiyaçlardır.

3.Sosyal İhtiyaçlar (arkadaşlık, aile, cinsel mahremiyet)

Maslow hiyerarşisi güvenli bir ortamda yaşamaya başlayan bireyin hayatını paylaşmak isteyeceğini söyler. Bunun için de arkadaş edinme, güven duyma, kabul görme, şefkat ve sevgi gibi duygusal ihtiyaçlarını karşılamak ister. Özellikle çocukluk döneminde oldukça belirgin olarak ortaya çıkan bu ihtiyaç zaman zaman güvenlik ihtiyacının önüne geçebilir. Birey sosyal bir varlık olarak hayatını sürdürürken bir gruba ait olmak ister ve psikolojik olarak da talepleri olur.

4. Değer Verilme/Saygınlık İhtiyacı (özsaygı, özgüven, başarı, başkalarına saygı duymak, başkaları tarafından saygı duyulmak)

Maslow İhtiyaçlar Hiyerarşisi 4. basamağında değer verilme ve saygınlık ihtiyacı vardır. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi saygı ihtiyacını iki kategoride inceler. Birinci kategoride kendine saygı gelir. Kendine saygı başarı ve bireysel özgürlük olduğunda ortaya çıkar. Başkalarından itibar ve saygı görme arzusu ise statü ve prestij gibi kazanılmış pozisyonlarla birlikte gelir. Başarı insanlarda toplum tarafından fark edilme isteği doğurur. Fark edilen insan aynı zamanda kabul edilmek ve değer görmek ister.

5.Kendini Gerçekleştirme (erdemli, yaratıcı, içten, problem çözücü, önyargısız ve hakikatleri kabul eder olmak)

Maslow piramidi temel ihtiyaçlar ve diğer basamakları geçtikten sonra son aşamada kendini gerçekleştirmeden bahseder. 4 temel ihtiyacı da giderilen birey son basamakta potansiyelinin farkındadır. Maslow’a göre çok az insan son basamağa kadar gelebilir. Bulunduğu pozisyona bağlı olarak bireyler en ideal olanı arar. Varsa yetenekleri üzerine odaklanabilecekleri gibi kişisel olarak ulaşmak istedikleri yere varmak için çaba sarf ederler. Bu aşamada yaratıcılık, öğrenme ve anlam arayışı ön plandadır. Abraham Maslow kendini gerçekleştirmeyi başaran insanın mutlu olacağına inanır.

Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisinin Özellikleri

Sıralama ve öncelik

Maslow ihtiyaçlar hiyerarşisi ihtiyaç sıralamasının öneminden bahseder. İlk önce en alt basamakta yer alan ihtiyaç gerçekleşmeden bir sonraki aşamaya geçmek mümkün değildir.

İhtiyaçların karşılanması

İlk basamaktaki ihtiyacı karşılanan birey bir sonraki basamak için motive olur. Odağı artık bir sonraki basamakta yer alan ihtiyaçlarının karşılanmasıdır.

İhtiyaçların etkileşimi

Maslow ihtiyaçlar hiyerarşisi birbirleriyle etkileşim halinde olan ihtiyaçlardan oluşur. En altta yer alan temel ihtiyaçların karşılanması güvenlik ihtiyacını da beraberinde getirirken bireyin sosyal gruplara ait olması ise aidiyet ihtiyacını ortaya çıkarır.

Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisinin Örnekleri

İş hayatında Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi

Maslow ihtiyaçlar hiyerarşisi hayatın birçok alanına rahatlıkla uygulanabilir. Bir iş yerinde temel ihtiyaç piramidi maaş, yemek, sigortadır. Sonrasında iş güvencesi ve iş güvenliği gelir. Bu ihtiyaçları karşılanan çalışan takım çalışmasıyla aidiyet ihtiyacını giderir. Başarısının takdir edilmesi ve fark edilmesi ve sonrasında aldığı terfi saygı ihtiyacına karşılık gelir. Bu ihtiyaçları karşılanan birey alanında ilerlemek için farklı eğitimler almak ister.

Kişisel gelişimde Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi

Kişisel gelişimde Maslow ihtiyaçlar piramidi esas alındığında bireyin ilk dört basamağı geçerek kendini gerçekleştirme basamağında olduğu düşünülür. Kişisel gelişim kendini gerçekleştirme aşamasında olan bireyin talebidir. Kendi potansiyelinin farkına varan birey gelişime açık noktalarını da tespit ederek kişisel gelişim yolculuğuna çıkar. Kendini gerçekleştirme basamağını mutlulukla ilişkilendiren Maslow, “Eğer bile bile gücünüz yettiğinden daha azını olmayı planlıyorsanız; sizi uyarırım, hayatınızın geri kalan kısmında mutsuz olacaksınız. Kendi yeteneklerinizden ve olanaklarınızdan kaçıyor olacaksınız” der. Dolayısıyla bireyin kişisel gelişiminin önemli olduğuna vurgu yapar.

İhtiyaçlar Hiyerarşisi Hakkında Sık Sorulan Sorular

Maslow İhtiyaçlar Hiyerarşisinin zayıf noktaları nelerdir?

Eleştirmenlere göre Maslow herhangi bir problemin olmadığı ideal bir dünyadaki bir hiyerarşik yapıdan bahseder. Bununla birlikte insanın doğasında var olan şiddet, savaşlar, soykırım gibi dünya gerçekleri göz önünde bulundurulduğunda teorinin sadece olumlu bir bakış açısı önerdiği ve bireyci bir tutum sergilediği düşünülebilir.

Maslow’un teorisi neden önemlidir?

Maslow ortaya koyduğu teoriyle insan ihtiyaçlarına yeni bir bakış açısı kazandırmıştır. Bu bakış açısı psikolojide ve eğitimde zaman zaman kullanılmaktadır.

Maslow İhtiyaçlar Hiyerarşisi 8 basamak ne demek?

Teoriyi ilk olarak 5 basamaklı tasarlayan Maslow 1970 yılında simetri, düzen güzellik ihtiyacı için estetik, bilmek, anlamak ve keşfetmek ihtiyacı için bilişsel ve başkalarının kendini gerçekleştirmesine yardım etme gibi 3 ihtiyacı da piramidin tepesine doğru yerleştirmiştir.

dash diyeti
CategoriesGenel

Dash Diyeti Nedir? Dash Diyeti Nasıl Yapılır?

Dash diyeti açılımı Dietary Approaches to Stop Hypertension olan, yüksek tansiyon dostu olarak bilinen bir diyet türüdür. Hipertansiyon diyeti olarak da bilinir. Hipertansiyon, daha çok yaşam tarzı, hareketsiz günlük hayat, Fast food ya da paketli gıda tüketiminin çoğalması gibi nedenlerden kaynaklanır. Dash diyeti ise hipertansiyonun, ilaç kullanmaya gereksinim duyulmadan, iyileştirilmesi için geliştirilmiş bir beslenme planıdır. Beslenme planı içeriğinde genellikle kan basıncını düşürmek ve dengelemek için belirli yiyecekler tüketilmesi önerilir. Aynı zamanda kalp ve damar sağlığının korunması da hedeflenir. Hipertansiyon dash diyeti, bir yandan Amerikan ulusal sağlık enstitüsü tarafından da desteklenen bir beslenme planıdır.

Dash Diyeti Nasıl Yapılır?

Dash diyeti, temelinde basit karbonhidrat ve şeker tüketimini azaltmakla başlar. Bununla birlikte bir yandan sodyum alımını da sınırlandırmak gerekir ve yemeklerde daha az sıklıkla tuz atılması gerektiğini savunulur. Tuz miktarının azaltılması ile kalp sağlığının daha iyi bir şekilde korunabileceği düşünülür. Dash diyeti uygulanırken özellikle lif oranı yüksek besinlerin tüketilmesi önerilir. Yağ tüketirken özellikle sağlıklı yağların kullanılması ve sebze, meyvelerin ağırlıklı tüketilmesi önemlidir. Aynı zamanda tam tahıllı ürünler ve kaliteli protein tüketimi de gerekir. Dash Diyeti belirlenirken, yaş, cinsiyet, boy ve kilo gibi kriterler önem taşır. Bu doğrultuda diyetisyen tarafından uygun bir beslenme planı hazırlanır. Uygun bir beslenme planı için evde sağlık desteği de alabilirsiniz.

Dash diyetinde neler yasak?

Dash diyeti, belirli gıdalarını tüketildiği bir beslenme şekli olduğu için bazı besinlerin tüketilmesi yasaktır. Genellikle doğal gıdaların ve kaliteli proteinin tavsiye edildiği dash diyeti kontrollü şekilde yapılır. Diyetisyen eşliğinde yapılan bu diyette doğru besinlerin kullanılması önemlidir. Diyeti yaparken yasak olan besinleri tüketmemek gerekir. Dash diyetinde tüketilmesi yasak olan besinler aşağıdaki gibidir.

  • İşlenmiş et ve et ürünleri,
  • Gazlı içecek türleri,
  • Fast food türündeki besinler,
  • Basit karbonhidrat içeren besinler ve basit karbonhidratlar,
  • Paketli gıda türleri,
  • Rafine şeker ve rafine şekerin içerisinde yer aldığı besinler,
  • Alkol.

Dash Diyetinde Ne Yenir?

Dash diyetinde porsiyon sınırlaması ve kalori hesabı yapılır. Bu nedenle yüksek tansiyon hastalarının yemek listesi doğrultusunda ilerlemek ve doğru besinlerin tüketilmesi gerekir. Diyet esnasında yasaklı olanları tüketmemek ve yenmesi gereken gıdaları tüketmek önem taşır. Bu şekilde diyet daha kısa süre içerisinde etkili sonuçlar verir. Baştan itibaren hesaplanan kalori ve yiyeceklerin sınırlamasına da özen göstermek gerekir.

Dash diyeti listesi için önerilen besinler aşağıdaki gibidir:

  • Meyveler,
  • Belirli miktarda baklagiller,
  • Pişmiş ve çiğ sebzeler,
  • Yeşil yapraklı bitkiler,
  • Tavuk,
  • Hindi,
  • Yumurta,
  • Sınırlı miktarda ağız yağlı süt ve süt ürünleri,
  • Balık

Dash Diyeti Kimler İçin Uygundur?

Hipertansiyonla ilgili daha iyi sonuçlar elde edebilmek adına dash yüksek tansiyon diyeti programı uygulanır. Sağlıklı beslenme türü olarak ifade edilebilen bu diyet belli başlı kişiler için uygundur. Dolaşım ve kan basıncı gibi problemleri olan kalp damar hastalarında diyetisyen eşliğinde yapılır. Ayrıca kalıtsal olarak hipertansiyona yatkın olan kişilerde için de uygun olan bir diyet türüdür. Kilo kontrol problemi yaşayan her yaşta kadın ve erkek için doktor eşliğinde uygulanabilir.

Hipertansiyon hastalığında tedaviyi desteklemek, aynı zamanda hastalığa engel olmak amaçlı olarak da uygulanabilir. Hipertansiyon ya da kilo problemi olmayan kişiler de kan basıncını desteklemek isterse eğer bu diyeti doktor onayıyla tercih edebilir. Yüksek tansiyonun iyileşmesinde destekleyici bir rol oynaması ile beraber aynı zamanda sağlıklı ve sürdürülebilir bir diyettir.

Dash Diyetinde Fiziksel Aktivite

Dash diyeti, bir yandan fiziksel aktivite ile desteklendiğinde daha etkili ve hızlı sonuçlar verebilir. Bu yüzden de diyet esnasında doğru fiziksel aktivitelerin yapılması mümkün. Gün içerisinde en az yarım saat hafif tempolu bir yürüyüş yapılarak tansiyon diyeti desteklenir. Her gün düzenli şekilde yapılan yürüyüşle birlikte diyetten daha sağlıklı sonuçlar elde edilir. Ayrıca Dünya sağlık örgütü haftada iki kez kasların esnetilmesini yetişkin bireyler için önermektedir. Hafif ve doğru şekilde uygulanan haftalık egzersizler diyete katkı sağlar.

Dash Diyetinde Sıvı Tüketimi

Dash diyeti, genellikle sebze, meyve ve protein ağırlıklı bir diyet olması ile sıvı tüketimine de önem veren bir beslenme şeklidir. Bu yüzden de gün içerisinde diyetisyen önerisi doğrultusunda belirli miktarda su tüketmek gerekir. Ayrıca doğru besinlerle yapılmış çorba ve sıvı tüketimi de ara öğün ya da ana öğünlerde tüketilebilir. Bu şekilde vücudun hem katı hem de sıvı besin ihtiyacı karşılanır.

Ayrıca vücut sindirim açısından da sıvıya ihtiyaç duyduğu için diyet esnasında bu detaya da dikkat edilir. Bu şekilde kan basıncının dengelenmesi, kalp krizi riskinin azaltılması gibi durumlar hedeflenir. Vücut için yaş, kilo ve boy gibi oranlarla birlikte hesaplanarak günlük sıvı tüketim miktarı diyetisyen tarafından belirlenir. Doğru uygulama gerçekleştiği takdirde diyetten en sağlıklı sonuçlar elde edilir.

Dash Diyetinde Dikkat Edilmesi Gerekenler

Özellikle yüksek tansiyon rahatsızlığı ya da belirtileri olanların tercih edebileceği bir beslenme türüdür. sebze, meyve ve protein ağırlıklıdır. Alkollü içkiler, paket ve hazır gıdalar, karbonhidrat, şeker ve sağlıksız yağlardan uzak durmak gerekir. Eğer yüksek tansiyon rahatsızlığınız varsa uzman hekime danışarak bu beslenme biçimini tercih edebilirsiniz.

Dash Diyeti Hakkında Sık Sorulan Sorular

Dash diyetinin olumlu etkileri nelerdir?

Dash diyetinin en bilinen olumlu etkisi hipertansiyon hastalığının riskini azaltmaktır. Ayrıca hastalığın iyileşmesinde destek sağlamasıdır. Kolesterol düzeyinde azalma sağlaması da olumlu etkileri arasında yer alır. Bir yandan kan basıncının dengelenmesi de dash diyeti ile mümkün olur. Diyetin düzenli uygulanması ile kan yağlarında iyileşme görülür.

Dash diyeti nasıl desteklenebilir?

Dash diyeti, günlük yaşamda pek çok şekilde desteklenebilir. Düzenli uyku ve dinlenmek her zaman önem taşır. Ayrıca düzenli ve istikrarlı olarak yapılmaya devam edilen egzersizler de diyette her zaman destekleyici olur. Gün içerisinde yapılan yarım saat ya da bir saatlik hafif tempolu yürüyüşler ya da pilates gibi egzersizler yapılabilir.

marie antoinette sendromu
CategoriesGenel

Marie Antoinette Sendromu Nedir?

Marie Antoinette sendromu bir gecede saçların aniden beyazlaması olarak bilinir. Latince adı canities subita, ani gri saçtır. Sendromun kökeni 1793 yılında idama gönderilen Marie Antoinette’nin idam edilmeden önce saçlarının beyazladığı söylentisine dayanır. Marie Antionette’nin idam edildiğinde sadece 38 yaşında olduğu düşünüldüğünde saçlarındaki beyazlığın stres ile direkt bağlantısı kurulabilir. Ayrıca stresin melanin pigmentleri üzerindeki etkisi yapılan bazı çalışmalarla kanıtlanmıştır ancak bu çalışmalar bir gecede saçların griye dönmesinin tıbben çok da mümkün olmadığını söyler.

Marie Antoinette Sendromu Nedir?

Adını 1793’te idam edilmeden önce saçları beyazlayan Marie Antoinette’den alan Marie Antoinette Sendromu, saçların aniden beyazladığı bir durumdur. Ancak yapılan bilimsel çalışmalarda saçların aniden beyazlamasının mümkün olmadığı da değerlendirilmiştir.

Kişi yaşlandıkça, saça rengini veren melanin pigmentinde azalma meydana gelir. Ancak bu durumun saçkıran, genetic faktörler, hormonlar ve stres düzeyiyle de bağlantısı söz konusudur.

Sendroma ismini veren Marie Antoinette’in ise idam edilmeden önce saçlarının bir anda beyazladığı iddia edilse de bu durum sendromun bilimsel gerçekliğini henüz kanıtlayamamıştır.

Saç Neden Beyazlar?

Saç beyazlaması yaş almanın getirdiği doğal bir sonuçtur. Yaşın ilerlemesiyle birlikte saçlara rengini veren melanin pigmentleri azalmaya başlar. Bununla birlikte pigmentler sadece yaş almakla azalmaz bazı saç hastalıkları da saçın beyazlamasına sebep olabilir. Beyazlama zaman alan bir süreç olup yaşın yanı sıra genetik yatkınlığa bağlı olarak erken ya da geç olabilir.

Dolayısıyla Marie Antoinette saç beyazlaması gerçek hayatta karşılığı olmayan tarihsel bir anlatı olarak kalır demek yanlış olmaz. Araştırmalar saçın aniden beyazlamasını desteklemese de diğer bir tarihsel figür olan Thomas More’un da 1535 yılında idam edilmeden önce saçlarının beyazladığı iddia edilmiştir. Söylentilerin devam etmesi araştırmacıların Marie Antoinette Sendromu konusuna daha da fazla odaklanmalarına neden olur. Archives of DermatologyTrusted Source dergisinde bir yazıda İkinci Dünya Savaşı’ndan kurtulanların saçlarının aniden beyazladığından bahsedilir. Ancak araştırmacılardan Dr. Murray Feingold bugüne kadar yapılan araştırmalarda ani saç beyazlamasına dair herhangi bir kanıta rastlanmadığını söyler. O dönemde saçlardaki erken beyazlamanın sebepleri arasında saçkıran (alopesi areata) ya da kullanılan geçici saç boyasının yıkanmasından kaynaklı olabileceği öne sürülmektedir.

Erken yaşta saç beyazlaması çok sık rastlanan bir durum değildir. Bazı araştırmalara göre Marie Antoinette sendromuna yakalananların otoimmün bir bozukluğa sahip olması ihtimali yüksektir. Bununla birlikte saç beyazlamasına sebep olabilecek olası nedenleri aşağıdaki gibi saymak mümkündür

Saçkıran (Alopesi Areata)

Saçkıran hastalığında mevcut saçlar tamamen ya da kısmen dökülebilir. Dökülen yerden ise yeni saç çıkmaz. Saçlarda grileşme varsa saç kaybı pigment kayıplarının daha görünür olmasına sebep olur.

Genetik faktörler

Ailede saçlarda erken beyazlama öyküsü varsa sonraki kuşakların da saçlarının erken beyazlaması olasıdır. Araştırmalar beyazlamada IPF4 diye anılan genin rol oynadığını iddia eder. Genetik yatkınlık olduğunda saçların beyazlamasının önüne geçmek oldukça zordur.

Hormonlar

Tiroid hastalığı, menopoz ve testosteron hormon seviyelerinin düşük olması da erken beyazlayan saçların sebebi olabilir. Bu gibi durumlara doktorunuzun reçete edeceği ilaçlar erken beyazlamayı durdurabilir.

Saç rengi

Çok koyu ya da çok açık renkli saçlarda beyazlama daha erken başlayabilir. Koyu renkli saçlarda beyaz teller çok daha fazla belirgindir. Araştırmalara göre tüm saçların griye dönmesi on yıldan fazla zaman alabilir. Dolayısıyla beyazlama ani bir olay değildir.

Beslenme eksiklikleri

Saç beyazlamasının başlıca sorumlusunun B12 vitamini eksikliği olduğu düşünülmektedir. Kan testiyle B12 seviyenize baktırarak B12 vitamini ağırlıklı beslenmeyle ya da gıda takviyeleriyle eksikliğe bağlı beyazlamayı tersine çevirmeniz mümkündür. Ayrıca beslenme ve kullanılacak ilaç konusunda uzman bir doktor ve diyetisyenden destek alabilirsiniz.

Vitiligo

Vitiligo ciltte pigment kaybına neden olan bir otoimmün hastalığıdır. Ciltte pigment kaybına sebep olan bu hastalıkta vücudun bazı bölgelerinde gözle görülebilecek beyaz lekeler oluşur. Ciltte başlayan bu beyazlama saç pigmentlerine kadar ulaşarak saçların beyaza dönmesine sebep olabilir.

Marie Antoinette Sendromu Belirtileri Nelerdir?

Marie Antoinette sendromu yaşayanlar sürecin doğal beyazlama sürecinden farklı olduğunu söylerler. Yaşın ilerlemesi ya da genetik faktörlere bağlı olarak saçlar beyazlayabilir. Ancak Marie Antoinette sendromunda saç beyazlaması genç yaşlı ayırmaksızın her yaşta olabilir. Çoğu vakada saçın kademeli olarak değil aniden (genellikle bir gecede olduğu öne sürülür) beyazladığı iddia edilir. Bazı vakalarda saçlar beyazlarken saç dökülmesi veya ciltte renk değişikliği görülür. Bazılarında ise alopesi areata (saçkıran), vitiligo (cilt renginde beyazlık) görülür. Bunun yanı sıra tıbben kanıtlanmış olmasa da beklenmedik travmatik hikayeler, kazalar, kayıplar da 1957 yılında yapılan literatür taramasında saç beyazlamasına sebep olan durumlar olarak düşünülmüştür.

Marie Antoinette Sendromu Tedavisi

Normal insanlar belirli bir yetişkinlik seviyesinde ulaştığında saçlarına beyazlar olmaya başlar. Ancak saçlardaki renk değişikliğinin miktarı ve tam beyazlaması kişiden kişiye değişir. Bazı insanlarda beyazlama 20’li yaşlarda başlarken bazı insanların ise 40 yaşında bile hiç beyaz saçı olmaz. Saçların erken beyazlaması tüm saçın birdenbire beyazlayacağı anlamı taşımaz. Tam beyazlama 10 yılı geçebilen bir süreçtir.

Bununla birlikte beslenme ya da herhangi bir otoimmün hastalığından kaynaklı beyazlamalarda, altında yatan sebebe bağlı olarak, ilaç ve gıda takviyesiyle kontrol altına alınabilir. Beyaz saç hastalığı; cinsiyet, genetik yatkınlık hatta sigara kullanma oranının bile bağlı olabilmektedir.

Marie Antionette sendromu herhangi bir otoimmün, beslenme yada hormon hastalıklarına bağlı değilse genellikle tedavi edilmez. Çeşitli kozmetik ürünlerle saçlarınızı istediğiniz renge boyatabilirsiniz. Bu konuda çalışmalar sürse de henüz saçın beyazlamasını engelleyecek bir ürünün mevcut olmadığını söylemek gerekir. Farklı bir konu ya da tedavi süreci için evde sağlık desteği de alabilirsiniz.

Marie Antoinette Sendromu Hakkında Sık Sorulan Sorular

Marie Antoinette Sendromu hastalığına hangi bölüm bakar?

Marie Antoinette hastalığı için ilk başvurulacak bölüm dermatolojidir. Dermatologlar yapacakları testlerle beyazlamanın nedeninin alerji kaynaklı olup olmadığını araştırırlar. Dermatoloji tahlillerinin referans aralıkları içinde çıkması akla başka hastalıkları getirebilir. Endokrin ve dahiliye gibi bölümler de genel kan tahlillerini görerek beyazlamanın nedeni ile ilgili yorum yapabilirler.

Marie Antoinette Sendromu mutlaka tedavi edilmeli mi?

Yaş almaya bağlı olarak ortaya çıkan beyazlamaların tedavi edilmesi gerekmez. Bununla birlikte beyazlamanın altında yatan herhangi bir .hastalık varsa onun tespit edilmesi ve tedavi edilmesi gerekir. Vitiligo, saçkıran veya otoimmün hastalıkların tedavi edilmesi yaşam kalitesi için oldukça kritiktir.

Genç yaşta saç beyazlaması neden olur?

Saç beyazlaması doğal bir süreçtir. Ancak 20 yaş altı bireylerde saçların beyazlaması vitamin ve mineral eksikliğinin yanı sıra farklı hastalıklara da bağlı olabilir.

kayısı çayı faydaları
CategoriesGenel

Kayısı Çayı Faydaları Nelerdir?

Kayısı çayı faydaları önemli sağlık faydalarına sahiptir. Şifalı yönleri olan kayısı çayı uzun yıllardan beri kullanılır ve çeşitli yararlar sunar. Kabızlık, gaz, şişkinlik gibi sindirim problemlerini, grip ve soğuk algınlığında etkisi olan düşük bağışıklık sorunlarını azaltır. Daha birçok faydası olan bu bitki çayını uygun şekilde hazırlamak ve tüketmek gerekir. Her mevsimde farklı şekillerde içilebilen bu içeceğin yapımı da kolaydır.

Kayısı çayının günün belirli saatlerinde içilmesi yararlarının daha iyi görülmesi için önemlidir. Yalnız bağırsak hareketlerini hızlandıran bir yönü olduğu için bazı sağlık problemlerini yaşayan kişilerin tüketmemeleri önerilir. Bununla birlikte günde sınırlı kez içilmesi gereken kayısı çayının hamilelik döneminde tüketilme durumu değişebilir.

Kayısı Çayı Faydaları Nelerdir?

Kayısı çayı sağlık açısından birçok faydaya sahip bir bitki çayıdır. Besleyici ve düşük kalori kayısının besin değerlerini taşıdığı için vitamin, mineral ve antioksidan bakımından zengindir.

Kayısı çayı faydaları arasında şunlar yer alır:

  • Hücre hasarını azaltır.
  • Yaşlanma belirtilerini geciktirir.
  • A vitamini içerir ve görme fonksiyonunu korur.
  • Lif bakımından zengindir ve bağırsak hareketliliğini artırır.
  • Organik veya sallama kayısı çayı faydaları arasında kabızlığa iyi gelmesi de yer alır.
  • Gaz, şişkinlik ve hazımsızlık problemlerini azaltır.
  • Bağışıklık sistemini korur ve çoğu hastalığı önler.
  • Zihni sakinleştirir ve stres azaltır.
  • İçeriğinde yer alan bileşenler bilişsel fonksiyonlar için yararlıdır. Özellikle hafıza ve odaklanma sürecinde iyi bir bitkisel destektir.
  • Potasyum içerir ve vücutta sıvı dengesini korumaya yardımcı olur. Yeterli miktarda içildiğinde vücuttaki şişkinliği önleyebilir ve kan basıncını dengeleyebilir.
  • Yapılan bazı araştırmalara göre karaciğeri oksidatif stresten korur. Buna bağlı olarak toksinlerin atılımını kolaylaştırır.
  • Sağlıklı bir bitki çayı olduğundan belirli aralıklarla ara öğünlerde içilmesi uygundur.
  • Düşük kalorili ve bağırsak hareketlerini hızlandırıcı etkisiyle özellikle metabolizma problemlerine iyi gelir. Buna bağlı olarak yağ yakımını kolaylaştırır ve kilo verme sürecine destek olur.

Kayısı Çayı Neye İyi Gelir?

Kayısı çayı faydaları söz konusu olduğunda içerdiği vitamin, mineral ve antioksidanlar akla gelmelidir. Lezzetli ve sağlıklı bir içecek olan bu bitki çayı A, C ve E vitaminleri bakımından zengindir. Bünyesinde yüksek miktarda flavonoid adı verilen polifenol antioksidanlarını barındırdığından birçok hastalığa karşı koruyucudur. Oksidatif stres ve hücresel hasarlara karşı önleyici olduğu için oldukça sağlıklıdır.

Bununla birlikte içerdiği lutein, beta karoten ve zeaksantin gibi bileşenler de sağlık için destekleyicidir. Buna bağlı olarak kayısılı bitki çayı faydaları arasında ciltteki kırışıklıkları önlemesi ve göz sağlığını güçlendirmesi de yer alır.

Kayısı ve kabızlık arasındaki ilişki de göz ardı edilmemelidir. Besinlerin sindirilmemesinden ve metabolizma yavaşlığından yaşanan kabızlık için bağırsağa iyi gelen yiyecek veya içeceklerin tüketilmesi önerilir. Hem kayısı hem de kayısı çayını bu rahatsızlık için kullanmak doğal bir çözüm olabilir.

Kayısı Çayı Nasıl Tüketilmelidir?

Kayısı çayını tüketmeden önce evde hazırlamak veya sallama çay olarak tercih etmek gerekir. Bu bitkisel içecek kayısı parçaları veya yapraklarının suyla kaynatılmasıyla hazırlanır. Kayısı çayı yapımı için 2-3 su bardağı sıcak su ve 2 yemek kaşığı kurutulmuş kayısı yaprakları gereklidir. Kaynayan suyun içine ilave edilen kurutulmuş yaprak veya kayısı parçalarının 10-15 dakika demlenmesi gerekir.

Demlendikten sonra kayısı çayını şu şekillerde tüketmek mümkündür:

  • Soğuk havalarda demlediğiniz kayısı çayını sıcak olarak içebilirsiniz.
  • Sıcak yaz aylarında ferahlatıcı ve aromatik bir içecek hazırlamak isterseniz soğuk olarak içine buz ekleyerek tüketebilirsiniz.
  • Ilık hale geldiğinde Agave şurubu ve bal gibi doğal tatlandırıcılarla lezzetini artırabilirsiniz.
  • Daha farklı ve karışık tatlar elde etmek için kayısı çayını farklı bitki çaylarıyla karıştırarak içebilirsiniz.

Kayısı çayı ne zaman içilmelidir?

Kayısı çayı faydaları görülmesi için günün belirli saatlerinde içmek gerekir. Bağırsak hareketlerini hızlandıran ve şişkinlik sorunlarına iyi geldiği için yemeklerden sonra tüketilmesi mümkündür. Böylece yenilen besinleri daha iyi sindirir ve gaz veya kabızlık gibi problemlerin önüne geçer.

Kayısı çayı tüketirken kimler dikkat etmelidir?

Kayısı çayının faydaları söz konusu olduğunda akla birçok unsur gelse de tüketildiğinde bazı yan etkileri göz önünde bulundurulmalıdır. Bağırsak hareketlerini hızlandıran etkisiyle ishal problemi yaşayan kişilerin tüketmemeleri önemlidir. Aynı zamanda kayısı bazı kişiler için alerjik bir meyve olabileceği için bu kimselerin de kaçınmaları gerekir. Bununla birlikte kronik rahatsızlığı olanların ve düzenli ilaç kullananların kayısı çayını doktor kontrolünde daha kontrollü tüketmeleri önerilir.

Kayısı Çayı Faydaları Hakkında Sık Sorulan Sorular

Hamileler kayısı çayı tüketebilir mi?

Hamilelik döneminde bazı yiyecek ve içeceklerin sınırlı tüketilmesi önerilir. Bitki çayları da bu sınırlamalardan biridir. Kayısı çayı faydaları ile ne kadar öne çıkan bir besin olsa da her hamile ve emziren kadın için uygun olmayabilir. İçeriğinde bulunan bazı bileşenler alerjiye veya daha farklı durumlara neden olabileceğinden doktor kontrolünde tüketmek en doğrusudur. Hamilelik ve emzirme döneminde kayısı çayının tüketilme durumuna dair net bilgi almak için evde sağlık desteği sunan uzmanlar ile hemen iletişime geçebilirsiniz.

Kayısı çayı günde kaç kez içilebilir?

Kayısı çayının günde 1 veya 2 fincan içilmesi önerilir. Mide ve bağırsak fonksiyonlarında etkili bir bitki çayı olduğundan aşırı tüketilmesi uygun değildir. Halk arasında bağırsak tembelliği olarak bilinen metabolizma yavaşlığı olanların tüketmesi daha faydalı olabilir.

Yatmadan önce kayısı çayı içmek faydalı mıdır?

Yatmadan önce kayısı çayı içmek kilo verme sürecinde etki sağlar. Bilindiği gibi yavaş metabolizma ve sindirim sorunları zayıflamaya engel olan en temel unsurlardır. Bu bitki çayının faydaları sayesinde bu problemleri önlemek ve kilo verme sürecini hızlandırmak mümkündür. Dolayısıyla kayısı çayı ve zayıflama arasında olumlu bir bağlantı vardır.

wallenberg sendromu
CategoriesGenel

Wallenberg Sendromu Nedir? Belirtileri Nelerdir?

Wallenberg sendromu diğer bir ifadeyle lateral medüller sendromu, beyin sapının belirli bir bölümünün zarar görmesi ile oluşan nörolojik bir hastalıktır. Buna istinaden inme gibi beyin sapını olumsuz etkileyebilen hadiseler Wallenberg hastalığının ortaya çıkmasının ana nedenidir. Beynin bu bölümün vücutta önemli işleyişleri yönetmesi hasar aldığında ciddi semptomları da meydana getirebilir. Bu süreçte, acil tedavi planı oluşturması önemliyken doktor kontrolünde tıbbi uygulamalar uzun sürebilir.

Wallenberg Sendromu Nedir?

Wallenberg sendromu, genellikle felç nedeniyle beyin sapına kan sağlayan atardamarların tıkanması veya hasar görmesi nedeniyle ortaya çıkan nörolojik bir hastalıktır. Bu hasar genellikle felç veya sinir sisteminin bu bölgesine kan akışı sağlayan atardamarlardaki hasardan kaynaklanır. Wallenberg sendromunun tedavisi genellikle bölgeye kan akışını yeniden sağlamak için acil müdahaleleri ve ardından uzun vadeli rehabilitasyon terapilerinin uygulanmasını içerir.

Wallenberg Sendromu Neden Olur?

Wallenberg sendromun başlıca sebebi beyin sapı olarak bilinen medulla bölümünün hasar almasıdır. Çoğunlukla beyinde kan akışını bozan inme halinden kaynaklanabilir. Genel olarak hastalığın nedenleri aşağıdaki gibi sıralanabilir:

  • Hastalığın oluşumunda büyük ölçüde beyin sapında vertebral arterin ya da posterior alt serebellar alanının tıkanması vardır.
  • Damar yolunda yağlı plak oluşumları, damar sertleşmesi, kan pıhtıları ve diğer damar yolunu daraltan durumlar iskemik inmeye neden olabilir. Bu durum Wallenberg sendromunun meydana gelmesinde dolaylı etkilidir.
  • Damar hasarına neden olan sigara kullanımı, şeker hastalığı ya da yüksek tansiyon hastalık riski oluşturabilir.
  • Beyin sapında yer alan vertebral arterin kanaması ya da yırtılmasında hastalığın başlıca sebeplerindendir.

Wallenberg Sendromu Belirtileri

Wallenberg sendromu klinik olarak teşhis edilebilmesi için hastanın fiziki muayenesinde bazı belirtilerin gözlemlenmesi gerekir. Bunun yanında bazı belirtiler hastada ortaya çıkarken farklı şiddette hissedilebilir. Hastalığın şiddeti ise vertebral arterin yırtıldığı alanda ya da kısıtlanan bölgesinde gelişen hasarın büyüklüğüne göre değişir.

Tüm bu bilgiler ışığında Wallenberg sendromu belirtileri aşağıdaki gibi listelenebilir:

  • Rahatsızlığın en belirgin özellikleri arasında vücudun tek taraflı ve yüz bölümünde öne çıkan duyusal sorunlar vardır.
  • Beyinde vestibüler sistemin bozulması kişinin dengesini sağlamakta zorlanmasını gündeme getirebilir. Bu bağlamda yürürken dengeyi kuramama, baş dönmesi ve düşme reaksiyonu kişide gözlemlenebilir.
  • Baş dönmeleri sıklaşarak vertigo hastalığının belirtileri de ortaya çıkarak gözlerin ışığa duyarlılığı artabilir.
  • Denge kaybına bağlı baş dönmelerinin sıklaşması mide bulantısı ve kusma durumlarını oluşturabilir.
  • Yüz bölgesinde ağrı düzeyinin artması ve göz hareketlerinde kontrol edilemeyen bir hale gelmesi dikkat çekicidir.
  • Yutma güçlüğü, istemsiz gerçekleşen hıçkırık ve tat alma duyusunda kayıplar meydana gelebilir.
  • Ses tellerinde problemlerin görülmesi ve ses kısıklığının belirginleşmesi önemli belirtiler arasındadır.
  •  Vücudunda sıcaklık hissinin kaybolması ve tek taraflı ağrıların dayanılmaz hale gelmesi yoğunlaşır.

Vücutta tek taraflı görülen anormallikler beyin sapının diğer bölümlerle olan iletişimine bağlıdır.

Wallenberg Sendromu Tanısı

Wallenberg sendromu bulguları klinik tanının koyulmasında yol gösterici rol üstlenebilir. Klinik teşhisin koyulabilmesi için alanında uzman doktorlar hastanın hikayesini dinler ve bazı noktalardan şüphe duyabilir. Bu doğrultuda kesin tanı koyulabilmesi adına görüntüleme tekniklerinden difüzyon ağırlıklı görüntüleme (DWI) ile MRG yöntemlerine başvurulabilir.

Bu analizler lateral medullada ya da inferior serebellar bölgede bir hasarı doğrulamakta kullanılan en sık yöntemlerdir. Diğer bir taraftan bazı inme geçiren hastaların engeli de yoksa DWI-MRI çekilerek beyninde hasar ya da lezyon görülmeyebilir. Her ne kadar hastada bir hasar görülmese de gelecek dönemde inme riskleri oluşabilir.

Bu nedenle koruma tedavisi başlatabilmek için MR anjiyogram ya da BT anjiyogramı, damar tıkanıklığının yerini belirlemek oldukça önemlidir. Bunun yanında hastada bilinmeyen akut koroner sendromun ya da atriyal fibrilasyon belirlenmesinde EKG yöntemi kullanılabilir. Ek olarak bazı kan tahlilleri ile teşhis desteklenebilir, İNR, biyokimya testleri ya da hemogram doktor tarafından talep edilebilir.

Wallenberg Sendromu Tedavisi

Wallenberg sendromu tedavisi öncesinde hastalığının şiddeti ve derecesi, hastalığın ana nedenleri kişiye özel belirlenir. Hastanın durumuna göre tedavi sonrası şikayetler minimize olabilirken bazı hastalarda tedavi tam sonuç da vermeyebilir. Bu anlamda hastalığın ciddiyeti düşünülerek acil müdahale uygulanması ve kan pıhtılaştırmasını küçülten ilaçların hastaya verilmesi önceliğe alınabilir. Eğer lezyon bölgesine cerrahi müdahale gerektiriyorsa uygun sağlık koşullarında pıhtıyı açmak ve çıkarmak gerekebilir. Aynı zamanda ilgili damarın onarılması için cerrahi operasyon da gerçekleştirilebilir.

Tüm bu uygulamaların ortak amacı hastanın vasküler problemini çözmek ve kişinin semptomlarını azaltmaktır. Cerrahi operasyonlar ya da ilaç tedavisi gerçekleştirdikten sonra hastanın vücut fonksiyonlarını geliştirmek için bütüncül bir yaklaşımda bulunmak kritiktir. Bu kapsamda hastanın yaşam kalitesini arttırmak ve şikayetlerini azaltmak için yatılı fizik tedavi uygulanabilir. Böylece hastanın yürürken dengesini sağlayabilmesi, günlük aktivitelerini yapabilmesi ve normal hayatına dönebilmesi için kapsamlı rehabilitasyon tedavisi görmesi sağlanabilir. Bu bilgiler doğrultusunda akut inme tedavi organizasyonları 3 farklı kategoriye ayrılabilir ve bu sağlık tesisleri aşağıdaki gibi sıralanabilir:

  • İnme statüsüne sahip sağlık kurumları ya da tesisleri
  • İnme sağlık birimlerine sahip olmayan tesisler
  • Kapsamı geniş inme sahası olan sağlık tesisleri

olmak üzere 3 farklı tesise başvurmadan önce hastanın sağlık profilinin gözden geçirilmesi doğru seçim yapılmasını sağlar.

Wallenberg Sendromu Hakkında Sık Sorulan Sorular

Wallenberg Sendromu tedaviyle tamamen geçer mi?

Wallenberg sendromu geçiren kişilerde hastalığın bölgesel bıraktığı hasar ve tedaviye başlama süreci iyileşme sürecini etkiler. Bu doğrultuda lezyon bölgesine ilaçla ya da cerrahi olarak acil müdahale edildiğinde hasar şiddeti azaltılabilir. Bununla birlikte acil müdahale sonrası rehabilitasyon hizmetleri tamamlayıcı bir tedavi oluşturarak semptomların tamamen geçmesini sağlayabilir.

Wallenberg Sendromu tedavisinde hangi uzmanlıklar etkilidir?

Wallenberg sendromu tedavisinde ilk tanının koyulduğu uzmanlık alanı nörolojidir. Bununla birlikte multidisipliner bir yaklaşımla hastalığın iyileşme sürecine geçildiğinde nöroloji ile fizik tedavi ve rehabilitasyon branşları entegre çalışabilir. Bu süreçte hasta eve çıktıktan sonra bazı fizik tedavi uygulanmaları için evde sağlık desteği de alabilirsiniz.

Wallenberg Sendromunun hipertansiyon ile ilişkisi var mıdır?

Hipertansiyon hastalarında tansiyon dengesizlikleri kan basıncını yükseltebilir. Bu durum zamanla kalp-damar sistemine zarar vererek inme riskini ortaya çıkabilir. Bu hastalığa sahip kişilerin beyin hasarı oluşmaması için düzenli kontrollerini yaptırmaları önemlidir

ağrı çeşitleri
CategoriesGenel

Ağrı Çeşitleri Nelerdir?

Ağrı, vücudun uyaranlara karşı verdiği bir reaksiyondur ve çoğunlukla bireyin hayatını negatif etkiler. Bununla birlikte vücutta ağrı çeşitleri oluştuğu bölgeye, şiddetine, altında yatan etmene, süresine ve mekanizmasına bağlıdır. Genel olarak ağrı tiplerinin birçoğunun kısa süreli olduğu bilinirken bazıları ise sürekli hale gelerek kronikleşebilir.

Ağrı Nedir?

Ağrı, çeşitleri olarak sayıca fazla sınıfa ayrılan ve kişinin günlük aktivitelerini sınırlandıran kötü bir histir. Genel olarak vücudun homeastasisi bozulduğunda ya da doku hasarı gibi süreçler yaşandığında bu tepkisel durum oluşabilir. Hoş olmayan bu duyu aynı zamanda kişinin duygusal bir tecrübesidir ve sağlık profili hakkında yakından bilgi verir.

Ağrı ve acının farkı

Vücudun fiziksel ya da duygusal tepkisi olarak adlandırılan bu iki olgu çoğunlukla birbirleriyle karıştırılır. Uyarana karşı gösterilen bu tepkiler arasında temel farklar aşağıdaki gibi listelenebilir:

  • Acı daha çok anlık hissedilir ve kısa süreli bir deneyimdir, diğer olguda ise acıya göre daha uzun süreli hissedilir.
  • Acı geçmişte duygusal bir deneyimin sonucu bilinir, travmatik süreçlerle ilişkili olabilir ve psikolojik bir tepki olarak kişide ortaya çıkabilir. Diğer olguda ise vücutta bir problem olduğunu işarettir ve fiziksel bir belirti olarak sinir uçlarının uyarılmasıyla meydana gelir.

Şiddetlerine Göre Ağrı Seviyeleri

Ağrı çeşitleri şiddetlerine göre hafif, orta ve yüksek olmak üzere üç sınıfa ayrılır. Bilim insanları şiddet seviyeleri tanımlamak için bazı ölçüm aletlerinden yararlanır. Bu doğrultuda dolorimetre ile ölçüm yapılır, ölçüm sonuçları kısaca DOL düzeyinde değerlendirir. En şiddetli ağrı sıralaması bu ölçüm düzeyine göre karar verilir. Örnek verilecek olunursa akut bir ağrı olan suratlı tren ya da araba çarpması 67 DOL ölçümle en şiddetli ağrı olarak belirlenmiştir.

Ağrı Çeşitleri Nelerdir?

Bu alanda sınıflandırma yapılırken zaman aralığı, mekanizması ve kaynaklandığı bölge dikkate alınır. Bu gruplar süre uzunluğuna göre akut ya da kronik ağrı; mekanizmasına göre nosiseptif, deafferantasyon, psikosomatik ve nöropatik ağrılar; oluştuğu bölgeye (kaynağına) göre ise somatik, sempatik ya da künt ağrı olarak belirlenebilir.

Zonklayan ağrı

Zonklayan türde ağrı, oluşum nedeni bakıldığında aniden gelişen ve çoğunluk tek taraflı görülen bir durumdur. Göz çevresinde oluşan ağırlık hissi ile beraber ataklar şeklinde kişide görülebilir. Bu nedenle migren gibi baş bölgesinde yoğunlaşan olumsuz bir süreç yaşanır.

Sızlayan ağrı

Sızlayan ağrılar, daha çok kas ve kemik gibi iskelet sistemini ilgilendiren bölümlerde ortaya çıkar. Sinir iletiminin negatif etkilenmesiyle aktivite sırasında acı hissi yükselir. Bel ağrısı bölgeleri gibi belirli bir alanda toplanan sızı hissi kişinin hareketini kısıtlamasına da neden olur.

Somatik ağrı

Vücutta dokular hasar görmeye başladığında ya da belirli bir alanda tahrip arttığında somatik ağrılar ortaya çıkabilir. Sinir lifleri ile bağlantılı olan bu mekanizmada kişi zonklama, sızlama ya da batma gibi semptomlarla gözlemlenebilir. Genellikle tipik olarak aniden başlar ve keskin bir acı hissi eşlik eder. Vücudun eklemlerinde, kaslarda, kemiklerde ya da ciltte yoğunlaşan somatik durumlar travmaya bağlı herhangi bir bölgede de oluşabilir. Akut sınıfına da gören somatik durumlar bir kaza sonrasında kemik kırılması ya da ayak kesilmesi gibi vakalarda da görülebilir.

Psikolojik ağrı

Psikolojik ağrılar arasında öne çıkan negatif durumların başında psikosomatik ağrılar gelir. Bu doğrultuda fiziksel bir sebebe bağlanmadan kaynağı psikolojik olan bir histir. Ağrıların psikolojik nedenleri arasında kaygı, korku, öfke, endişe gibi duygular vardır. Bu durum stresi tetikleyerek vücutta istenmeyen ve yer değiştiren ağrıya zemin hazırlayabilir. Bunun yanında psikosomatik ağrı örnekleri arasında regl, baş, omuz, karın, bacak ve kol bölgeleri dikkat çeker, hasta tam olarak sebeplerini anlayamaz.

Künt ağrı

Çoğunlukla iç organlarda görülen ve diğer bir adıyla visseral hissi kapsayan bir durumdur. Örneğin; apandisite bir baskı olursa göbeğe yayılan bu his oluşabilir. Tam olarak yayıldığı bölge bilinse de gerçek hasar gören organın belirlenmesi oldukça zordur.

Akut ağrı

Ağrı çeşitleri akut kronik farkının belirlenmesi ile gruplandırılabilir. Akut oluşan süreçler kısa süreli ve birden ortaya çıkar. Aniden oluşan akut ağrıya bel ağrısı, kas spazmı, migren gibi hastalıklar örnek verilebilir. Kronik durumlarda ise tedavinin uzun soluklu olduğu ve 6 aydan fazla bir süreci kapsadığı ifade eder. Kronik deneyimlerde yüksek sinir hasarı dikkat çektiği için dayanılmaz kanser ağrıları bu alandadır.

Sempatik ağrı

Soğuk mevsimde ya da geceleri daha çok artan ve sempatik sinir sistemi kaynaklı ağrılardır. Yanma şeklinde ortaya çıkabilen rahatsızlık şiddetli kol ve bacak sızlamaları ile görülebilir.

Nosiseptif ağrı

Bu rahatsızlığı yaşayan kişilerin periferik sinir sisteminde sorunları olabilir. Bu doğrultuda periferik sinir uçlarında iltihaplanmalar teşhis edilebilir. Bu süreçte dolaşım problemleri ya da eklemlerin kireçlendiği bölgelerde nosiseptif tepkiler belirgin hale gelebilir.

Ağrı Bölgeleri Nelerdir?

Farklı nedenlerle ortaya çıkan hastalıklar için ağrı bölgeleri de değişkenlik gösterir. Genel olarak baş, karın, regl, el ve ayak, boyun ve omuz ya da tüm vücutta semptomlar farklı şiddette görülebilir.

Ağrı Çeşitleri Hakkında Sık Sorulan Sorular

Ağrı eşiği nedir?

Ağrı eşiği ya da acı eşiği kişinin belirli bir sınırı aşmasıyla şiddetli bir his yaşamasını ifade eder. Bazı kişilerde bu eşiğin düşük olması uyarana az maruz kalsa dahi gereğinden fazla tepki vermesine neden olabilir.

Vücutta ağrı neden olur?

Vücut ağrısı nedenleri arasında sinir sistemi problemleri, yaralanmalar, kazalar, enfeksiyonlar, kanser, kesikler, kırıklar, diş çürükleri, artrit ya da sinir hasarı olabilir. Bu tarz problemler için evde sağlık desteği alabilirsiniz.

Yer değiştiren ağrı nedir?

Fibromiyalji hastalığı vücudun her yerinde ve sürekli bölgesini değiştiren fiziksel tepkinin oluşmasına neden olabilir. Bu hastalık sebebiyle kişinin ağrı eşiği düşerek duyarlılığın yükselmesi gündeme gelebilir.

Vücutta her yerin ağrıması neden olur?

Vucudun her yerinin ağrıması fibromiyalji hastalığını da anlatan bir durumdur. Bu problemin kaynağında beyindeki bazı nörotransmitter maddelerin düzeylerinin bozulması ya da merkezi sinir sistemi sinyallerinde değişiklikler vardır.

sağlıklı uyku pozisyonları
CategoriesGenel

Sağlıklı Uyku Pozisyonları Nelerdir?

Doğru uyku pozisyonu, sağlıklı bir yaşamın temel taşıdır ve vücudunuzun yenilenmesi için kritik bir rol oynar. Uyku kalitesini artırmak için doğru uyuma pozisyonu seçmek gereklidir çünkü en iyi uyku pozisyonu, sağlıklı bir uyku için önemli bir faktördür. Evde sağlığınızı korumanın bir yolu, uyku pozisyonunuzu optimize etmektir. İyi bir uyku için en iyi yatış pozisyonlarını bulmak, vücudunuzun rahatlamasını ve dinlenmesini sağlar. Uyku pozisyonları, geçirdiğimiz zamanın kalitesini belirleyen önemli bir unsurdur ve iyi bir uykunun sırrı, rahat uyku pozisyonlarını bulup ona uyum sağlamaktan geçer. Bu şekilde, daha konforlu bir uyku deneyimi yaşayabilir ve dinç bir şekilde uyanabilirsiniz.

Doğru Uyku Pozisyonu Nedir?

Doğru uyku pozisyonu, vücudunuzun dinlenmesine katkıda bulunarak uyku kalitesini iyileştiren temel unsurdur. En doğru uyku pozisyonu, omurga desteğini sağlayarak derin ve dinlendirici bir uyku deneyimi sunarken , sağlıksız bir pozisyon sırt, kollar veya omuzlardaki ağrı veya sertliği artırabilir ve daha düşük kaliteli bir uyku sağlar. Ortalama bir insan günün yaklaşık üçte birini uyuyarak veya dinlenerek geçirir, dolayısıyla vücudun fiziksel iyileşme konusunda yardımcı olacak en sağlıklı uyku pozisyonunu seçmek önemlidir.

Uyku Pozisyonları Nelerdir?

Uyku pozisyonu, vücudunuzun uyku sırasında alıştığı şekilde nasıl konumlandığıdır. Doğru yatma şekli genel olarak omurga sağlığı ve solunum nedeniyle önemlidir. En yaygın uyku pozisyonları için şu şekilde bir liste yapılabilir.

Sırt Üstü Yatmak

Sırt üstü yatmak, en yaygın yatış şekillerinin arasındadır. Bu pozisyon, boyun ağrısı için en iyi uyuma pozisyonları arasında yer alır. Ayrıca, sırt ve bel ağrılarınızı azaltabilir. Yüzü yukarıda tutarak cilt sağlığını desteklemesi ve kırışıklıkları azaltması da sırt üstü yatmanın avantajları arasındadır. Bu pozisyon aynı zamanda uyku kalitesini artırarak vücudun dinlenme sürecini optimize eder.

Kendinizi dik bir pozisyonda tuttuğunuz sürece, burun tıkanıklığını veya alerjileri de hafifletebilir. Ancak, horlayanlar veya uyku apnesi olanlar için önerilmez çünkü bu durumları daha da kötüleştirebilir. Yaşlandıkça veya kilo aldıkça, yer çekiminin vücuda uyguladığı baskı nedeniyle sırt üstü yatarken nefes almak zorlaşabilir.

Yüz Üstü Yatmak

Bu pozisyon, bazı insanlar için horlamayı azaltabilir ve sindirim sistemine yardımcı olabilirken, uzun süre bu pozisyonda yatmak boyun ve omurga üzerinde aşırı bir baskıya neden olarak boyun ve sırt ağrılarına yol açabilir. Ayrıca, baş ve boyun pozisyonunun sabit kalması solunum problemleri olan bireylerde solunum zorluğuna yol açabilir ve uyku apnesi semptomlarını kötüleştirebilir. Nefes alabilmeniz için sizi daha fazla enerji kullanmaya zorlayabilir ve böylece uykunuzu daha az dinlendirici hale getirebilir.

Sağa Yatmak

Bu pozisyon genellikle en yaygın ve en rahatlatıcı olarak kabul edilir. İnsanların %60’ından fazlası yan yatarak uyur. Sağa yatmak ise kalp sağlığını destekleyerek kalp üzerindeki baskıyı azaltabilir ve kan dolaşımını iyileştirebilir. Sağa yatmanın solunumu kolaylaştırdığı da bilinmektedir, bu da özellikle solunum sorunları olan kişiler için önemli bir avantaj olabilir. Ayrıca yan yatmak, horlamayı azaltmaya yardımcı olabilir.

Sola Yatmak

Sol tarafı tercih etmek sindirim sistemini destekler ve reflü riskini azaltabilir. Sol tarafta yatmanın vücuttaki toksinlerin ve atık maddelerin daha etkili bir şekilde atılmasına yardımcı olabileceği düşünülür. Reflü rahatsızlığı olan kişiler ve sırt ağrısından muzdarip olan kişiler için faydalı hale gelebilir, ancak bu yatış pozisyonunda uzun süre kalmak, omuz ve kalça eklemlerinde ağrılara neden olabilir.

En Zararlı Uyku Pozisyonu Nedir?

Yüz üstü yatış pozisyonu, sağlığı olumsuz etkileyen birçok etkiye sahip uyku şekilleri arasında yer alır. Bu pozisyon, midenin üzerine baskı yaparak sindirim sistemini olumsuz etkileyebilir ve kalp sağlığını zorlayabilir. Başın pozisyonu solunumu zorlaştırabilir ve omurga üzerinde ağrılara yol açabilirken, kolların geriye hareketi omurga sağlığını da olumsuz etkileyebilir.

Uyku uzmanları, yüz üstü uyumanın boyun, sırt ve eklem ağrılarına sebep olabileceğini vurgularken, yüzünüzün yastığa veya yatağın yüzeyine bastırıldığı için yüzüstü uyumanın yüz kırışıklıklarına, cildin erken yaşlanmasına ve sarkmasına da katkıda bulunduğunu söyler. Bu sebeplerle, sağlık uzmanları genellikle bu pozisyondan kaçınılmasını ve doğru yatış pozisyonu seçeneklerinin tercih edilmesini önerir.

Yüz üstü uyuma alışkanlığı olanlar için ise önemli ipuçları arasında yemekten hemen sonra yatmamak, mideyi aşırı yüklememek ve omurgayı desteklemek için alt karın bölgesine küçük bir yastık yerleştirmek yer almaktadır. Bu şekilde, uyku pozisyonunun sağlık üzerindeki olumsuz etkilerini minimize etmek ve daha rahat bir uyku deneyimi sağlamak mümkün olabilir.

Uyku Kalitesini Artırmak İçin İpuçları

Daha iyi bir uyku kalitesi yaşamak için yatış şeklinde dikkat edilmesi gereken önemli noktalara odaklanabilirsiniz.

Uyku kalitesi için şu şekilde bir liste yapılabilir:

  • Uyku düzeni oluşturmak: Her gün düzenli saatlerde uyuyup uyanmak, vücudunuzun doğal ritimlerini düzenlemeye yardımcı olur.
  • Kafeinden kaçınmak: Uyuma şekilleri kadar uykudan önce kafein alımını kesmek de önemlidir. Daha derin ve dinlendirici bir uyku için gereklidir.
  • Güneş ışığına çıkmak: Güneşlenmek, uyku düzeninizi düzenlemeye yardımcı olabilir.
  • Parlak ışıklardan kaçınmak: Parlak ışıklardan uzak durmak, melatonin üretimini destekleyerek doğal uyku ritminizi korumanıza yardımcı olabilir.
  • Huzurlu Bir Uyku Ortamı: Koyu, serin ve sessiz bir uyku ortamı oluşturarak dinlendirici bir uyku deneyimi yaşayabilirsiniz. Konforlu bir yatak ve uygun sıcaklık da gece boyunca rahatlamaya yardımcı olur.
  • Gündüz uykularını sınırlamak: Gün içindeki kısa uykuların ideal olarak 30-45 dakika olması, gece uykusunu etkilemeden dinlenmenizi sağlayabilir.
  • Uyku Hijyeni: Doğru yatma pozisyonu kadar yatılacak yer de önemlidir. Uyku kalitesini artırmak için temiz yatak çarşafları ve yastık kılıfları kullanımına özen gösterin. Uyku ortamının hijyenik olması, daha sağlıklı ve yenilenmiş bir uyku deneyimi yaşamanıza yardımcı olur.

Ayrıca, evde sağlık desteği alarak da uyku kalitesini artıran bazı besin takviyelerini alabilir, uyku düzeni uygulamaları kullanarak uyku alışkanlıklarınızı izleyebilirsiniz.

Kapat
Add to cart
Görüşmeyi Başlat
Canlı Destek
Canlı Destek - Evde Sağlık
Merhaba,
Size nasıl yardımcı olabiliriz?