Migren
CategoriesGenel

Migren Nedir? Migrene Ne İyi Gelir?

Toplumun büyük bir bölümünde görülen baş ağrıları iki grupta değerlendirilir. Başka bir hastalık ile bağlantısı olmayan baş ağrıları birincil yani primer baş ağrıları olarak nitelendirilirken, sekonder (ikincil) baş ağrıları ise nedeni bilinen ve farklı bir hastalığa bağlı olarak ortaya çıkan baş ağrılarıdır. Migren  primer baş ağrıları arasında yer almaktadır. Migren, herhangi bir yaşta başlayan, yaş ilerledikçe sıklığı azalan, sürekli veya tekrarlayan bir ağrıdır. Yaşam konforunu ciddi anlamda olumsuz etkileyen migrenin tedavi edilebilmesi için ağrı ataklarını tetikleyici unsurların bulunması gerekir. Memorial Kayseri Hastanesi Nöroloji Bölümü’nden Prof. Dr. Nergiz Hüseyinoğlu, migren ve tedavisi hakkında bilgi verdi. 

Migren nedir?

Migren, toplumda çok sık görülen nörolojik bir rahatsızlıktır. Kadınlarda erkeklere oranla 2-3 kat daha fazla görülür. Bir ay içerisinde tekrarlayan ataklar halinde gelen zonklayıcı nitelikte olan baş ağrıları söz konusu olduğunda akla gelen ilk sorun migrendir. Genelde bu ağrıların şiddetli, bazen de dayanılmaz olduğunu belirten hastalar; ağrıya bulantının eşlik ettiğini, ses ve ışığa karşı daha duyarlı hale geldiklerini söyler. Migren ağrıları nedeniyle birçok hasta yaşam konforunun bozulduğunu, bu rahatsızlık nedeniyle günlük işlerini yapamadıklarını belirtir. Ancak tam bir migren teşhisi koyabilmek için nörologların hastanın şikayetlerini ve hikayesini dinleyerek, bunları klinik ve gerekirse görüntüleme ile birlikte değerlendirerek karar vermesi gerekir.  Baş ağrısı atakları son 3 aylık dönemde ayda 15 gün ve üzerinde ortaya çıkıyorsa buna ‘kronik migren’ denilmektedir. Kronik migrenin yanı sıra sporadik yani ‘aralıklı migren’ de sıkça görülmektedir.

 

Migrenin nedeni nedir?

Migrenin en önemli nedeninin genetik faktörler olduğu bilinmektedir. Ailesinde migren olan kişilerin hasta olma olasılığı da yüksektir. Diğer bir neden ise hormonal değişikliklerdir. Özellikle kadınlarda sürekli değişen hormon seviyeleri, bir süre sonra migren ataklarını ortaya çıkarmaktadır. Bunun için erkeklere göre kadınlarda migren görülme olasılığı 3 kat daha fazladır. Adet dönemlerinde ortaya çıkan baş ağrısı ataklarının nedeni çoğunlukla migrendir. Kadınlarda migren atakları hormonal değişikliklerin sık yaşandığı 20-30 yaş aralığında ortaya çıkmaktadır. Yine bu dönemde ışığa ve sese karşı hassasiyet yüksek düzeyde, bulantı ve kusma hissi ön plandadır. Migrenin mekanizması tam olarak belli olmasa da daha çok beyin zarları, kafatası, kafatasını ve boynu çevreleyen kaslar ile damarlarda aralıklı oluşan süreçler, bunun yanı sıra sinir ve damarlardan salgılanan ağrıyı tetikleyici maddelerin migren neden olduğu düşünülmektedir.

 

Migrenin belirtileri nelerdir?

  • Migrenin en belirgin belirtisi tekrarlayan şiddetli baş ağrısıdır. Ağrının şiddeti çok yüksek olduğu için hasta genelde hiçbir iş yapamaz. Ağrı genelde şakaklarda başlayarak göz ve gözün arkasında hissedilir. Başın arka tarafı ile alın bölgesi ve kulak arkalarında ağır şiddetli hissedilmektedir.
  • Migrenin başka bir belirtisi ise aşırı duyarlılık ve tepkisellik sonucunda ortaya çıkan depresif duygu durum bozukluğudur. Migren atakları sırasında durgunluk ve donukluğun yanı sıra aşırı ve gereksiz neşelenme, dikkat ve konsantrasyon bozukluğu ortaya çıkabilmektedir. Özellikle bu dönemde konuşmada güçlük ve uyuma olabilmektedir. Uyku isteği ile bağlantılı olarak esneme hissi ortaya çıkabilmektedir.
  • Migren ağrısına ışık ve ses duyarlılığı eşlik edebilmektedir. Işığa ve sese karşı yüksek duyarlılık nedeniyle baş ağrısının şiddeti de artmaktadır.
  • Başka bir belirti ise kokulara karşı oluşan aşırı hassasiyettir. Bunun için ağır parfümler ile bazı temizlik maddelerinin esansları bulantı ve kusma sebebi olabilmektedir.
  • Aşırı yeme isteği ve kabızlık ile susuzluk ve idrar kaçırma da ortaya çıkan belirtiler arasındadır.
  • Diğer bir belirti ise şiddetli baş ağrısından önce ortaya çıkan ve ‘aura’ denilen görme ve duyma ile ilgili 10-30 dakika arasında devam eden nörolojik belirtilerdir. Aura Yunanca’da ‘esinti’ anlamına gelmektedir.

Görsel aura: Hastalar titrek ve parıldayan ışıklar tarifini yapar.

Duyusal aura: Elde ve dilde ya da ağız ve çenede uyuşma, karıncalanma ortaya çıkar.

 

Migren ağrısı nasıl bir ağrıdır?

Migren ağrısı genellikle orta ya da şiddetli bir ağrıdır. Tek taraflı olan bu ağrı bazı hastalarda başın tümüne yayılan ve zonklayıcı niteliktedir.  Migren atakları; fiziksel aktivite, yürüme, merdiven çıkma, baş hareketleri ile artmaktadır. Ayrıca, migren ataklarına bulantı, kusma, ışıktan (fotofobi) ve gürültüden (sonofobi) rahatsız olma eşlik edebilmektedir. Migren atakları ilaç kullanılmazsa 4 ile 72 saat arasında devam etmektedir. Hastaların bazılarında migren atağı başlamadan önce ortaya çıkan aura dönemi 20 -60 dakika sürmektedir.  Hastaların çoğunda görsel aura daha sık olur. Bulanık görme, görme alanında kayıp olması, görme alanında parlak noktalar ve çizgiler ile yanıp sönen ışıklar, eşyaları olduğundan büyük ya da küçük görme gibi belirtiler ortaya çıkar. Ayrıca vücudun yarısında karıncalanma veya uyuşma, konuşma bozukluğu, kelime bulmada zorluk, koku ve işitsel halüsinasyonlar gibi aura çeşitlerine de rastlanmaktadır. Aura dönemi sonlandıktan sonra ağrılı migren atağı dönemi başlar. Ağrının şiddeti yüksek ve tekrarlayıcıdır. Ağrı; ense, şakak veya göz çevresinde başlamakta, hareket ettikçe artarak devam etmektedir. Ağrıya ışığa ve sese duyarlılık ile bulantı ve kusma eşlik etmektedir. Bunun için genelde hastalar karanlık bir odada uyuma isteğinde bulunmaktadır.

 

Migreni ne tetikler?

Migreni tetikleyen belli başlı etkenler vardır. Açlık, uyku düzensizliği, stres, bazı yiyecekler, hava değişimi ve kadınların regl döneminde migren atakları artmaktadır. Her migren hastasının kendine özgü tetikleyici faktörleri olabilmektedir. Bazılarının atağını, ağır koku veya bazı yiyeceklerken, bazı hastalarda ise uykusuz kalma ve adet dönemi tetiklemektedir.

 

Migren tedavisi nasıl yapılır?

Migren teşhisi konulduktan sonra nörologlar tarafından ağrı ataklarının şiddetini ve sıklığını azaltmaya yönelik tedavi planlanmaktadır. Yapılacak ilk tedavi nedene yönelik olmaktadır. Migrene neden olan ya da tetikleyen sebeplerin (açlık, uykusuzluk, hormonal ilaçların kullanımı gibi)  ortadan kaldırılması gerekir. Uzman doktorun reçete edeceği uygun ağrı kesici ilaçlar genelde etkili olmaktadır. Eğer haftada 1-2 defa yaşanan atak varsa koruyucu tedavi planlanır.

 

Migrenin botulinum toksin ile tedavisi

Son yıllarda kozmetik amaçlarla kullanılan botoksun migren hastalarına iyi geldiği ve migren ataklarını azalttığı görüldükten sonra migren hastalarında geniş gözlemler yapılmıştır. Uzun süren denemeler sonucunda kronik migren hastalarında botoksun yani ‘botulinum toksin’ enjeksiyonun fayda sağladığı ortaya çıkmıştır. Günümüzde de birçok nöroloji hekimi botuinum toksinini kronik migren hastalarında kullanmaktadır. Kronik migren denildiğinde, son 3 ay içinde ayda en az 15 atağı olan hastalardan bahsedilmektedir. Bu durumda ve migren hastalarında botulinum toksin enjeksiyonunu kullanarak hem ağrının şiddeti hem de atakların sıklığı ve süresi azalmaktadır. Ayrıca hastaların kullandığı ilaç miktarı ve sayısı da azalmış olmaktadır. Kozmetoloji alanında olduğu gibi migren hastalarında botulinum toksin sadece yüz bölgesinde uygulanmaz. Uzman nörologlar yüz bölgesinin dışında hastanın omuz, ense, boyun ve şakak bölgelerine gerekirse çene kaslarına da botulinum toksinini enjekte eder. Cilt altına uygulanan botulinum toksinin etkisi yaklaşık 10-15 gün sonra ortaya çıkmakta ve bu etki ortalama 3 ile 6 ay arasında devam etmektedir.  Bu sayede hastalının aldığı ağrıkesici ilaç sayısı azalmakta, baş arısının süresi ve şiddeti kısalmaktadır. Böylece hasta migren ağrıları olmadığı için günlük işlerini yapabilmekte ve yaşam konforu artmaktadır. Botulinum toksininin etkisi azaldığında tekrar enjeksiyon yapma ihtiyacı olabilmektedir.

Bununla birlikte migren iğnesi olarak da bilinen migren aşısı hastalar için son derece konforlu bir tedavi yöntemidir.

 

Sizin de migren gibi yaşam kalitenizi düşüren rahatsızlıklarınız varsa ve genel sağlığınızdan emin olmak istiyorsanız Memorial Evde Sağlık hizmetleri kapsamındaki Genel Sağlık Tarama Paketini satın alarak testlerinizi evinizin konforunda yaptırabilirsiniz..

https://evdesaglik.memorial.com.tr/urun-ve-hizmetler/laboratuvar-paketleri-c/genel-saglik-c8/

lupus
CategoriesGenel

Kelebek hastalığı (Lupus) nedir? Nasıl tedavi edilir?

Burun kanatları ve yanaklarda ortaya çıkan kelebek şeklindeki cilt lezyonları nedeniyle halk arasında kelebek hastalığı olarak bilinen lupus, bağışıklık sisteminin sağlıklı hücrelere saldırmasıyla ortaya çıkan bir rahatsızlıktır. Kadınlarda daha sık rastlanan kelebek hastalığı, 15- 45 yaş aralığında daha fazla ortaya çıkabilmektedir. Genetik ve çevresel faktörlerden kaynaklandığı tahmin edilen kelebek hastalığının kesin nedeni henüz tam olarak bilinmemektedir. Kelebek hastalığının belirtileri kişinin hangi vücut sistemine etki ettiğine göre değişiklik gösterebilir. Memorial Şişli Hastanesi Romatoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Sait Burak Erer, kelebek hastalığının nedenleri, belirtileri ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.

Kelebek hastalığı nedir?

Kelebek hastalığı, bağışıklık sisteminin iç organlar da dahil vücudun sağlıklı hücrelerine saldırdığı bir tür otoimmün hastalıktır. Kadınlarda ve özellikle 15- 45 yaş arasında sık görülen kelebek hastalığı her yaşta ve erkeklerde de kendini gösterebilmektedir. Halk arasında kelebek hastalığı olarak bilinen lupus hastalığı, kronik ve ilerleyici inflamatuvar (iltihaplı) bir hastalıktır. Bağışıklık sistemi, kişinin kendi doku ve organlarını hedef alır. Kelebek hastalığı; cilt, eklemler, böbrekler, beyin, kalp ile birlikte pek çok organı ve sistemi tutmaktadır. Kelebek hastalığının belirti ve semptomları diğer rahatsızlıklarla benzerlik gösterdiği için teşhis edilmesi zor olabilmektedir. En önemli belirtisi her iki yanakta bir kelebeğin kanatlarını andıran ve güneş maruziyeti ile artan yüz döküntüsü olan kelebek hastalığının kesin bir tedavisi bulunmamaktadır. Bununla birlikte bağışıklık sistemini baskılayıcı bazı ilaçlar kullanılarak hastalık kontrol altına alınmaya çalışılmaktadır.

Kelebek hastalığı belirtileri nelerdir?

Kelebek hastalığının belirtileri kişinin etkilenen vücut sisteminine göre farklılık gösterebilmektedir. Bazı kelebek hastalarında belirti ve semptomlar aniden ortaya çıkabilirken, diğer hastalarda yavaş gelişebilir, hafif veya şiddetli olabilir. Bu belirti ve semptomlar bazen ataklar halinde seyredebilirken bazen de kalıcı olabilmektedir. Kelebek hastalığının en sık görülen belirtileri şunlardır;

  • Halsizlik
  • Ateş
  • Eklem ağrısı, sabah tutukluğu veya şişmesi
  • Burun köprüsü ve yanakları kaplayan kelebek şeklinde döküntü
  • Vücudun farklı bölgelerinde görülen kızarıklıklar
  • Güneşe ışığı ile artan cilt lezyonları
  • Soğuk havadan kaynaklı beyaz veya mavi gibi görülen parmaklar
  • Nefes darlığı
  • Göğüs ağrısı
  • Baş ağrısı
  • Bilinç değişiklikleri
  • Bacaklarda veya vücutta ödem-şişme
  • İdrarda kan veya protein görülmesi
  • Böbrek fonksiyonlarında bozulma

Kelebek(Lupus) hastalığı neden olur?

Kelebek hastalığı, bağışıklık sisteminin sağlıklı dokulara saldırması sonucu ortaya çıkmaktadır. Kelebek hastalığının kesin nedeni bilinmemekle birlikte aşağıda sıralanan çeşitli faktörlerin etkili olabilecekleri düşünülmektedir;

Genetik faktörler: Ailesinde kelebek hastalığı olan kişilerde bu hastalığın görülme sıklığı artabilmektedir.

Güneş ışığı: Gün ışığına maruz kalan kişilerde cilt lezyonları oluşabilmekte veya tetiklenebilmektedir.

Enfeksiyonlar: Özellikle viral enfeksiyonlar başta olmak üzere, raya giren herhangi bir enfeksiyon kelebek hastalığının gelişiminde etkili olabilmektedir.

Kullanılan ilaçlar: Antibiyotikler, tansiyon veya nöbet önleyici bazı ilaçlar kelebek hastalığının ortaya çıkmana neden olabilir. Ancak kullanılan ilaçlardan kaynaklı kelebek hastalığı genellikle ilaçlar bırakıldıktan sonra düzelmektedir.

Sigara-stres: Sigara kullanımı, stres gibi çevresel faktörler de kelebek hastalığını tetikleyebilmektedirler.

Kelebek hastalığının risk faktörleri nelerdir?

Kelebek hastalığı riskini artıran faktörleri birkaç maddede sıralayabiliriz:

Cinsiyet: Kelebek hastalığı her iki cinsiyette görülebilen bir rahatsızlıktır. Ancak kadınlarda kelebek hastalığı çok daha sık ortaya çıkmaktadır.

Yaş: Kelebek hastalığı her yaşta ortaya çıkabilen bir rahatsızlıktır. Ancak 15 ile 45 yaş aralarında daha sık görülmektedir.

Yaşanılan bölge: Kelebek hastalığı Afrika, Amerika ve Asyalı Amerikalılarda daha yaygın olarak görülmektedir.

Kelebek hastalığı nasıl teşhis edilir?

Kelebek hastalığının belirtileri diğer hastalıklara benzediği için teşhisi zaman zaman güç olabilmektedir. Hastalar uzman hekim tarafından ayrıntılı fiziki muayene ile değerlendirilir. Hastanın ailesinde kelebek hastalığı olması durumunda tam kan sayımı, eritrosit sedimentasyon hızı, tam idrar tahlili yanında anti-nükleer antikor başta olmak üzere çeşitli serolojik testler yapılmaktadır. Hastanın kalp ve çevresi ile akciğerlerinde sıvı birikip birikmediğini kontrol etmek için göğüs röntgeni ve ayrıntılı ekokardiyografi istenebilir. Böbrek hedef organlardan biri olduğu için öncelikle tam idrar tahlili ve idrarda protein kaçağının tespiti ve/veya çeşitli görüntüleme yöntemleri yapılabilir.

Kelebek hastalığının tedavisi nasıl yapılır?

Kelebek hastalığı etkilemiş olduğu organ ve sistemlere göre her vakada farklı belirtiler ile kendisini belli etmektedir. Bilinen kesin bir tedavisi henüz bilinmeyen kelebek hastalığının tedavisi de hastalığın tutulum şekli, şiddet, yaygınlığı ve kişilere göre farklılık göstermektedir. Kelebek hastalığının tedavisinde çoğunlukla antimalaryal ilaçlar ve kortizon içeren ilaçlar kullanılmaktadır. Bazı hastalarda steroid olmayan antiinflamatuar ilaçlar, bağışıklık sistemini kontrollü olarak baskılayan immünosupresanlar ve hatta bazı biyolojik ajanlar kullanılabilmektedir.

Lupus (kelebek) hastalığı bulaşıcı mı?

Kelebek hastalığı kişinin kendi bağışıklık sisteminin sağlam dokulara saldırısı ile ortaya çıan bir hastalıktır. Bu nedenle bulaşıcı bir hastalık değildir.

Lupus ( kelebek) hastalığının türleri nelerdir?

Kelebek hastalığının iki klinik formu bulunmaktadır. Bunlar Diskoid Lupus Eritematozus (DLE) ve Sistemik Lupus Eritematozus (SLE) türüdür. DLE’de sadece cilt etkilenir. Hastanın derisindeki lezyonlar iz bırakabilir. SLE’de ise cilt yanında organlar da etkilenir. Tedavi edilmediği takdirde hastanın hayati organlarına zarar verebilir, kalıcı hasarlar ve hayati risk oluşturabilir.

Lupus (kelebek) hastalığının tedavisi var mı?

Kelebek hastalığının kesin tedavisi tam olarak bilinmemektedir. Ancak hastadaki semptomları ve oluşabilecek yakınmalar ve hayati risk gelişimini önleyebilmek için günümüzde etkin ilaç tedavileri uygulanmaktadır. Kelebek hastalığının tedavisinde amaç hastalığın kesin tedavisinden ziyade öncelikli olarak hastalığın ilerlemesini durdurmak ve hastada kalıcı hasar gelişimini önlemektir.

Çocuklarda görülen kelebek hastalığı nedir?

Kelebek hastalığı çocuklarda genellikle 12 yaş civarında gelişmektedir. Bu yüzden de kelebek hastalığına yakalanan çocuklara ‘’kelebek çocuklar’’ denilmektedir.

Kelebek hastalığı ölümcül müdür?

Kelebek hastalığı, bağışıklık sisteminin iç organlar da dahil vücudun sağlıklı hücrelerine saldırdığı bir tür otoimmün hastalıktır. Kelebek hastalığı, bazı hastalarda hayati organları etkileyerek fonksiyonlarını bozabildiği için hayati risk oluşturabilmektedir.

Kelebek hastalığı tedavi edilebilir mi?

Günümüzde henüz kelebek hastalığının şifa anlamında kesin bir tedavisi olmamakla birlikte, hastalığın kontrolünü sağlamada bir çok tedavi seçeneği bulunmaktadır.

Kelebek kronik bir hastalık mıdır?

Kelebek hastalığı kronik bir rahatsızlıktır. Tedavide amaç, hastalığın kontrol altında tutulması ve doku-organ kayıplarının ve hasarının önlenerek hastanın hayat kalitesinin olabildiğince iyileştirilmesidir.

Kelebek hastalarının cildi hassas mıdır?

Kelebek hastalarında deri lezyonları sık görülmektedir. Hastalar güneş ışığına oldukça duyarlı olup, güneş ışığına maruz kalan ciltte kızarıklık ve kabarmalar gelişebilir.

Kelebek hastası bir kadın hamile kalabilir mi?

Kelebek hastalığı olan bir kadının önlem almadan hamile kalması gebelik döneminde büyük risk ile karşı karşıya kalmasına neden olabilir. Bu nedenle hastanın gebe kalmadan önce hastalığının tedavi ile kontrol altına alınması ve ancak remisyon olarak adlandırılan ve hastalığın sakin seyrettiği bir dönemde, hekimlerin yakın gözetimi altında hamile kalmasına izin verilebilmektedir. Hastalığı remisyonda olan kişilerde bile gebelik döneminde ya da doğum sonrası hastalık alevlenmeleri görülebilir. Bu nedenle kelebek hastalığı bulunan kadınlar gebe kalmadan önce, hamilelik döneminde ve doğum sonrası düzenli hekim kontrolüne gitmelidirler.

Kelebek hastaları hastalığın alevlenmesini en aza indirmek için nelere dikkat etmeli?

Kelebek hastalığının kesin nedeni bilinmese de, güneş ışınları (Ultraviyole), sigara, stres gibi çevresel etkenlerin tetikleyici rol oynadıkları bilinmektedir. Bu nedenle kelebek hastalığı olan kişilerin güneş ışığından korunması, dışarıya uygun kıyafet, güneş kremi ve gözlük kullanarak çıkması gerekmektedir. Sigara kullanımından uzak durmak, stres düzeyini en aza indirmek de çok önemlidir. Ayrıca hastaların sağlıklı ve doğal beslenmesi, doktorun önerdiği egzersizleri uygulaması gerekmektedir.

Siz de genel sağlığınızdan emin olmak için linke tıklayarak gerekli testlerinizi Memorial Evde Sağlık hizmetleri ile evinizin konforunda yaptırabilirsiniz. https://evdesaglik.memorial.com.tr/p/genel-saglik-tarama-paketi/

 

papatyacayifaydalarinelerdir
CategoriesGenel

Papatya çayının faydaları nelerdir?

PAPATYA ÇAYI

İlkbahar ve sonbahar aylarında çiçek açan papatyalar geniş bir bitki ailesine aittir. Papatya sağlık için birçok faydası bulunan bir bitkidir. Bu güzel kokulu bitkinin çiçekleri ve yağı gıda, ilaç ve kozmetik sektöründe kullanılmaktadır. Memorial Şişli Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Uz. Dyt. Nida Yıldız, papatya çayının faydaları hakkında bilgi verdi.

Papatya çayının faydaları nelerdir?

Papatya; birçok mineral ve antioksidan içermektedir. Papatya ayrıca flavonoidler gibi birçok biyoaktif bileşen içermektedir. Bu biyoaktif bileşenler papatyaya etkili bir sakinleştirici ve yatıştırıcı özellik vermektedir. Papatya çiçeklerinin demlenmesiyle yapılan papatya çayının sağlığa birçok faydası bulunmaktadır.

Papatya çayı uyku bozukluklarına iyi gelir ve uyku kalitesini iyileştirir. Papatya çayının ayrıca antimikrobiyal, antiseptik, antibakteriyel, antienflamatuar, gaz, spazm giderici ve iyileştirici özellikleri bulunmaktadır. Mide rahatsızlıkları, ishal, şişkinlik, gaz ve adet sancılarına iyi gelir. Papatya çayı üst solunum yolları enfeksiyonlarına karşı koruma sağlar. Boğaz ağrısına karşı etkilidir. Öksürük yatıştırıcı etkisi bulunmaktadır.

Papatya çayının içerdiği flavonoidlerin yatıştırıcı ve sakinleştirici özelliğiyle uykusuzluğa iyi gelir ve kasları gevşemesine yardımcı olur. Papatya çayı tüketimi kalp ve damar sağlığını da destekler. LDL yani kötü kolesterolü düşürerek damar sağlığının korunmasını sağlar.

Papatya çayı nasıl yapılır?

Bir fincan papatya çayı için 150 ml suyu kaynatın ve birkaç dakika bekledikten sonra 1 yemek kaşığı kuru papatya çiçeği (3 g) ekleyip yaklaşık 3 dakika demleyin ve süzün. Papatya çayı günde 1 ile 3 bardak içilebilir. Başka baharatlarla da tatlandırılabilir. Kronik bir hastalığı olan ve sürekli ilaç kullanan hastaların papatya çayını tüketmeden önce hekimlerine danışmalarında fayda vardır.

Papatya çayı neye iyi gelir?

Papatya çayının sakinleştirici etkisi vardır. Aynı zamanda papatya çayı; baş ağrısı, stres, kaygı, kas gerginliği, sinirlilik, yorgunluk ve adet sancılarına iyi gelir. Papatya anti-inflamatuar ve antibakteriyel özellikleri sayesinde boğaz ağrılarını yatıştırabilir.

Papatya çayı uykuya iyi gelir mi?

Papatyanın içeriğindeki apigenin adlı antioksidan beyindeki uykuyu arttıran ve uykusuzluğa iyi gelen reseptörlere bağlanarak uykuya dalmayı kolaylaştırmakta ve uyku kalitesini iyileştirmektedir. Uykusuzluk problemi yaşayanlar için etkili bir bitki çayı seçeneğidir.

Papatya çayının zararları var mıdır?

Yan etkileri neredeyse olmayan papatyayı çay formunda çocuklar dahil olmak üzere her yaş grubu tüketebilir. Hamile ve emziren kadınların papatya çayını uzman bir hekime danışarak kontrollü tüketmesinde fayda vardır. Papatyaya alerjisi olanların ise papatya çayı tüketmeleri önerilmemektedir. Ayrıca ilaçlarla etkileşime girebileceği için kronik hastalığı olup, düzenli ilaç kullananların papatya çayı tüketmeden önce hekimlerine danışmalarında fayda vardır.

Papatya çayı erkeklere zararlı mıdır?

Papatya çayının erkekler için zararlı olduğuna dair bilimsel bir veri yoktur.

Papatya çayı adet söktürür mü?

Papatya çayı kas gerginliği ve adet sancılarına iyi gelir. Adet söktürücü ve krampları azaltıcı etkisi ile bilinir.

Memorial Evde Sağlık hizmetlerinden vitamin ve destekleyici ürünler konusunda bilgi almak istiyorsanız linki tıklayabilir, size en uygun ürünleri satın alabilirsiniz. https://evdesaglik.memorial.com.tr/urun-ve-hizmetler/vitamin-ve-destekleyici-urunler-c/bitkisel-urunler-c2/

İnfluenza
CategoriesGenel

İnfluenza Testi Nedir? Kimlere Uygulanır?

İnfluenza virüsleri, insanlarda ve hayvanlarda bulaşıcı hastalıklara neden olabilen, sebep olduğu grip hastalığı ile hem mevsimsel salgınlara hem de pandemilere yol açabilen önemli bir solunum yolu enfeksiyonudur. Memorial Antalya Hastanesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Bölümü’nden Doç. Dr. İsmail Önder Uysal, influenza hakkında bilinmesi gerekenleri anlattı.

İnfluenza (grip) nedir?

İnfluenza mevsimsel bir hastalıktır,  her yıl influenzaya sebep olan influenza A ve B türlerinde meydana gelen yapısal değişikliklerden dolayı,  her yıl insan vücudu yeni bir virüsle karşılaşıyormuş gibi tekrar gribe yakalanabilir.

Kaç tip influenza vardır?

İnfluenza virüslerinin A,B ve C olmak üzere üç farklı tipi bulunmaktadır. İnfluenza A insanların yanı sıra kuş, domuz, at ve deniz memelileri gibi hayvanlarda görülür. Sebep olduğu gribal enfeksiyonlar diğer tiplerin sebep olduğu enfeksiyonlara göre daha ağır seyredebilir, aynı zamanda mevsimsel salgınlara ve küresel çapta pandemilere neden olabilir.  İnfluenza B ise sadece insanlarda görülür, İnfluenza A’ ya göre daha hafif seyreder ve mevsimsel salgınlara sebep olur.

İnfluenza nasıl bulaşır?

İnfluenza, enfekte olan kişilerin solunum yolu salgılarıyla yani damlacık yolu ile bulaşır. Hastaların hapşırma, öksürme, hatta konuşması sırasında saçılan damlacıklarda bulunan virüslerin diğer kişilerin solunum yollarına tutunması ile bulaşmaya neden olur.

Bu virüsler özellikle düşük ısı ve nemde yaşamlarını sürdürebildiklerinden dolayı daha çok Aralık ve Nisan ayları arasında enfeksiyonlar görülmektedir.

Enfeksiyonun yayılımından sorumlu damlacıklar havada birkaç saat kalabilir. Bundan dolayı özellikle okul, yurt, iş yeri gibi kapalı alanlarda ve toplu taşımalarda gribin yayılımı daha kolay olmaktadır. Hasta kişilerin virüsü kapı kolu, telefon, klavye gibi yerlere bulaştırması veya tokalaşma ile buradan insanların virüsü alarak elini ağzına, gözüne, burnuna temas etmesi sonucu virüs kolaylıkla yayılabilmektedir.

İnfluenza belirtileri nelerdir?

İnfluenzanın sebep olduğu mevsimsel grip üst solunum yolu enfeksiyonu (ÜSYE) şeklinde başlar.

  1. 1-4 günlük kuluçka döneminden sonra diğer belirtilerle aynı anda başlayan yüksek ateş (38-41°C)
  2. Üşüme
  3. Titreme
  4. Baş ağrısı
  5. Kas-eklem ağrıları
  6. Halsizlik
  7. Yorgunluk
  8. Boğaz ağrısı
  9. Kuru öksürük
  10. Burun akıntısı

Çoğu kişi herhangi bir tıbbi tedaviye gerek kalmadan kendiliğinden 1 hafta içinde iyileşir. Ancak 2 yaşın altındaki bebeklerde ve 65 yaşın üzerinde kronik kalp, akciğer, böbrek, karaciğer, diyabet veya bağışıklık yetmezliği olanlarda enfeksiyon akciğerlere inebilir ve bronşit, zatürre gibi alt solunum yolu enfeksiyonlarına dönebilir. Bu gibi durumlarda bulaşıcılık daha ağır seyredebilir ve hatta yaşamı tehdit edebilir.

İnfluenza ve nezle arasındaki farklar nelerdir?

Grip (influenza) ve nezle birbiri ile sık karıştırılan iki hastalıktır. Her iki hastalık farklı virüslerle meydana gelmektedir. Nezleye sebep olan birçok farklı virüs bulunmaktadır. Bu yüzden bir kişi yılda birkaç kere nezleye yakalanabilmektedir. Nezlede sadece üst solunum yolları etkilenirken, gripte hem üst solunum yolları hem de akciğerler etkilenebilmektedir. Ayrıca grip nezleye göre bazen çok daha şiddetli seyretmektedir. Aralarındaki en büyük fark influenzada ateşin daha sık, nezlede ise daha seyrek görülmesidir. Ayrıca influenzada genellikle baş ağrısı, halsizlik yorgunluk, kuru öksürük görülürken nezlede ise burun tıkanıklığı ve hapşırığa daha sık rastlanmaktadır.

İnfluenza tanısı nasıl konur?

İnfluenzanın kesin tanısı mikrobiyolojik inceleme ile konmaktadır. Özellikle PCR testleri influenzada en sık kullanılan testlerdir. Bu testler ile influenzanın alt tipleri kolayca belirlenebilmektedir. Ancak influenza düşünülen her hastada bu testlerin yapılması gerekli değildir. Özellikle mevsimsel influenza sezonu başlamış ise hastalarda tanı klinik belirtiler ile de konulabilir. Enfeksiyon şiddetli seyrediyorsa,  hastaneye yatırılması gereken bir hastada test sonuçları tedaviyi etkileyeceğinden mikrobiyolojik incelemeler yapılmalıdır.

İnfluenza tedavisi nasıl yapılır?

İnfluenza viral bir infeksiyon olduğu için, antibiyotiklerin virüse herhangi bir etkisi olmaz. Gereksiz yere antibiyotiklerin gripte kullanılması sadece bakterilerde direnç gelişmesine ve bakteriyel enfeksiyonlarda tedavinin gecikmesine neden olur. Antibiyotikler sadece, griple beraber başka enfeksiyonlar (zatüre, bronşit, sinüzit) gelişirse doktor önerisi ile kullanılmalıdır.

Tedavinin en önemli kısmı bağışıklık sisteminin güçlendirilmesidir. Bunun için yapılması gerekenler şunlardır;

  • İstirahat etmek
  • Bol sıvı tüketmek (su, evde hazırlanmış doğal meyve suları, çorbalar, bitki çayları)
  • C ve D vitamini takviyesi yapmak
  • Ateş yüksek ise ateş düşürücü kullanmak

İnfluenza tedavisinde çeşitli antiviral ilaçlar da bulunmaktadır. Bunlar kişilerin yaş grubuna, kronik bir hastalığı bulunup bulunmamasına, enfeksiyonun şiddetine göre doktor önerisi ile kullanılmalıdır.

İnfluenzadan korunmak için neler yapılmalıdır?

İnfluenza el teması ile sıklıkla bulaştığından ellerin sık yıkanması ya da el dezenfektanı kullanılması önemlidir. Hasta kişilerle mümkün olduğu kadar el sıkışmamak gerekir. Ayrıca burun akıntısının çok yoğun olduğu dönemde hasta, kalabalık yerlerden uzak kalmalı veya maske takmalıdır. Bunun yanı sıra hasta, hapşırma sırasında mutlaka ağzını ve burnunu kapatarak virüs saçılmasını engellemelidir. Hastanın havlu, bardak gibi kişisel malzemeleri ortak kullanılmamalıdır. Yine kış aylarında kapalı ortamlarda uzun süre kalınmaması da korunmada yararlı olmaktadır. Ayrıca önemli bir korunma yolu aşılanmaktır.

İnluenza/grip aşısı nedir?

İnfluenza belirli yaş gruplarında ve kronik hastalığı olanlarda zatürre gibi daha şiddetli sağlık problemlerine yol açabilir. Ayrıca her yıl grip, okula ve işe devamsızlığa, ciddi bir iş gücü kaybına sebep olmaktadır. Bu yüzden grip Dünya Sağlık Örgütü’nün en çok üzerinde durduğu hastalıklardan biridir. Bu yüzden influenza aşısı DSÖ tarafından tavsiye edilmektedir.

İnfluenza virüslerinin farklı alt tiplerinin olması ve bu alt tiplerde virüsün yapısının sürekli değişime uğraması nedeni ile bağışıklık sistemi her yıl farklı virüslerle karşılaşmaktadır. Bu yüzden geliştirilen bağışık yanıt farklı bir influenza virüsü ile karşılaşınca etkili olamamaktadır. Her yıl aşı olmanın başlıca sebebi budur.

Dünya Sağlık Örgütü yürüttüğü çalışmalar ile her yıl toplumda en sık görülen İnfluenza A ve İnfluenza B tiplerinden en çok enfeksiyona sebep olanları tavsiye eder ve bunlar sonraki yıl aşı olarak hazırlanır. Ancak influenza virüsü sürekli yapısını değiştirdiği için aşı, her zaman tam koruma sağlamasa da, güçlü bir bağışık yanıt geliştirilmesine yardımcı olur.

Kaç çeşit influenza aşısı vardır?

İki çeşit influenza aşısı bulunmaktadır. Birinci influenza aşısı etkisi zayıflatılmış, burun içine (intranazal) uygulanan canlı aşı, diğeri de inaktif aşıdır. Bu influenza aşılarının koruyuculuğu yapıldıktan 2 hafta sonra başlayacağı için, mevsimsel grip sezonunun başında Ekim ve Kasım aylarında yapılması önerilmektedir. Aşının koruyucu etkisi 6-8 ay sürmektedir.

İnfluenza aşısı kimlere yapılmalıdır?

  • 50 yaş ve üzeri kişiler
  • 6 ay-59 ay arası sağlıklı tüm çocuklar
  • Gebeler (gebeliğin ilk 3 ayı hariç)
  • Kronik bir hastalığı olanlar (kronik akciğer hastalığı, kalp hastalığı, diyabet, böbrek yetmezliği, hemoglobinopati ve immün yetmezliği olanlar)
  • Yüksek risk grubundaki kişilerle aynı evde yaşayanlar ve onların bakımından sorumlu kişiler

 

Siz de mevsim geçişlerinde ateş, boğaz ağrısı, boğazda gıcıklanma, kuru öksürük, kas ve eklem ağrıları, iştahsızlık, karın ağrısı ve ishal gibi belirtiler yaşıyorsanız Memorial Evde Sağlık COVID / Grip Antijen Testi paketini satın alarak testinizi evinizin konforunda yaptırabilirsiniz.

https://evdesaglik.memorial.com.tr/p/covid-grip-antijen-paketi/

yogurdunfaydalari
CategoriesGenel

Yoğurdun faydaları nelerdir?

Türk mutfağında çok önemli bir yeri bulunan yoğurdu birçok kişi severek tüketmektedir. Aynı zamanda zengin mineral ve vitamin içeriği olan yoğurdun sağlığa çok sayıda faydası bulunmaktadır. Memorial Bahçelievler Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Uz. Dyt. Nihan Yakut, yoğurdun faydaları hakkında bilgi verdi.

Yoğurt nasıl oluşur?

Yoğurt kelimesinin, koyulaştırmak, pıhtılaştırmak veya kıvrılmak anlamına gelen Türkçe “yoğurmak” kelimesinden geldiği düşünülmektedir. Tarihsel kayıtlar, hayvan derilerinden yapılmış keselerde süt taşıyan göçebe çobanları anlatır. Vücuda yakın taşınan keselerde doğal olarak bulunan enzimler, sütü fermente etmek için yeterli vücut ısısı üreterek, sütten daha uzun süre dayanan yenilebilir bir gıda üretmiş ve böylece yoğurt yaygınlaşmaya başlamıştır.

Yoğurt, ısıtılmış süt bakterilerle, özellikle Lactobacillus bulgaricus ve Streptococcus thermophilus ile birleştirildiğinde yapılır ve birkaç saat ılık bir sıcaklıkta (43-45°C) bekletilir. Ek laktobasil ve bifidobakteri türleri eklenebilir. Bakteriler, sütteki laktoz adı verilen şekeri sütü koyulaştıran ve kendine özgü ekşi aromasını geliştiren laktik aside dönüştürür.

Yoğurt ve sağlığa yapılan atıflar, Hint Ayurvedik tıbbi metinlerinde görüldüğü gibi, MÖ 6000 yılına kadar uzanmaktadır. 1900’lerde Bulgar mikrobiyolog Stamen Grigorov, yoğurdun fermantasyonuna neden olan ve insan bağırsağında doğal olarak bulunmayan bir basil bakteri türü olan Lactobacillus bulgaricus bacillus’u keşfetmştir. Ayrıca laktik asidin sağlık üzerindeki spesifik etkilerini araştırmıştır.

Laktoz intoleransı olan kişiler yoğurt yiyebilir mi?

Süt ürünlerine tahammül edemeyen laktoz intoleransı olan kişiler, düşük laktoz konsantrasyonu nedeniyle biraz yoğurt yiyebilirler. Bakteriler tarafından fermantasyon, laktozu laktik aside parçalar. Diğer bir seçenek ise laktozsuz yoğurtlar olabilir.

Yoğurdun besleyiciliği nedir? Yoğurt vücudu temizler mi?

Yoğurt, vücudunuzun ihtiyaç duyduğu hemen hemen her besinden bazılarını içerir.

Sağlıklı dişler ve kemikler için gerekli bir mineral olan çok fazla kalsiyum içerdiği bilinmektedir. Sadece bir kâse günlük kalsiyum ihtiyacınızın %49’unu karşılar.

Ayrıca kalp hastalığı ve belirli nöral tüp defekti gibi doğum kusurlarına karşı koruma sağlayabilen B vitaminleri, özellikle B12 vitamini ve riboflavin bakımından yüksektir.

Bir kâse ayrıca günlük fosforun %28’ini, magnezyumun %10’unu ve potasyumun %12’sini sağlar. Bu mineraller, kan basıncının düzenlenmesi, metabolizma ve kemik sağlığı gibi çeşitli biyolojik süreçler için gereklidir.

Proteinin, enerji harcamanızı veya gün boyunca yaktığınız kalori sayısını artırarak metabolizmayı desteklediği gösterilmiştir.

Tokluk sinyali veren hormonların üretimini arttırdığından, iştahın düzenlenmesi için yeterli protein almak da önemlidir. Genel olarak tükettiğiniz kalori miktarını azaltmaya yardımcı olabilir, bu da kilo yönetimi için faydalıdır.

Yoğurdun sindirime faydaları nelerdir?

Bazı yoğurt türleri, başlangıç kültürünün bir parçası olan veya pastörizasyondan sonra eklenen canlı bakteri veya probiyotikler içerir. Bunlar tüketildiğinde sindirim sağlığına fayda sağlayabilir

Birçok yoğurt, içerdikleri faydalı bakterileri öldüren bir ısıl işlem olan pastörizasyona tabi tutulmaktadır. “Canlı, aktif kültürler” olarak etiketlenen bazı yoğurt çeşitleri bile sıklıkla probiyotik mikroorganizma kaybına uğrayabilmektedir.

Bifidobacteria ve Lactobacillus gibi yoğurtlarda bulunan bazı probiyotik türlerinin kolonu etkileyen yaygın bir hastalık olan irritabl bağırsak sendromunun (IBS) rahatsız edici semptomlarını azalttığı bilinmektedir.

Yoğurdun bağışıklık sistemine etkileri nelerdir?

Yoğurt tüketmek – özellikle probiyotik içeriyorsa – düzenli olarak bağışıklık sisteminizi güçlendirebilir ve hastalığa neden olan ajanlara yakalanma olasılığınızı azaltabilir.

Probiyotiklerin, viral enfeksiyonlardan bağırsak rahatsızlıklarına kadar çeşitli sağlık koşullarıyla bağlantılı olan iltihabı potansiyel olarak azalttığı bilinmektedir.

Ayrıca, yoğurdun bağışıklık arttırıcı özellikleri kısmen, bağışıklık sistemi sağlığında oynadıkları rol ile bilinen eser mineraller olan magnezyum, selenyum ve çinkodan kaynaklanmaktadır.

Yoğurdun kilo alımı üzerine etkileri nelerdir?

Kilo problemi yaşayanlar için tüketim sonucunda, peptid YY ve GLP-1 gibi iştah azaltıcı hormonların seviyelerini artırmak için kalsiyum ile birlikte çalışan protein oranı yüksektir.

Ayrıca, birkaç çalışma yoğurt tüketiminin daha düşük vücut ağırlığı, vücut yağ yüzdesi ve bel çevresi ile ilişkili olduğunu bildirmiştir.

Yoğurt, protein açısından yüksektir, bu çok doyurucudur ve genel olarak diyetinizi iyileştirebilir. Bu yönlerin her ikisi de kilo yönetimine yardımcı olur.

Manda yoğurdunun faydaları nelerdir?

İçerdiği protein sayesinde kırmızı et tüketemeyenler için iyi bir alternatiftir. Probiyotik ve kalsiyum bakımından zengin olan manda yoğurdu faydaları şöyle sıralanmaktadır: protein ve kalsiyum bakımından zengindir. Laktoz oranı düşüktür. Besleyici ve doyurucudur. Doğal antibiyotiktir. Vücuda enerji verir. Sindirim sistemini düzenler. Kanser hastalıklarına yakalanma riskini düşürür. Kalp sağlığı korur ve göz sağlığı için faydalıdır

Yoğurdun cilde faydaları nelerdir? Yoğurdun yüze faydaları nelerdir?

Yoğurt suyu cilde aydınlık bir görünüm verir. Yoğurt suyu cilde aydınlık bir görünüm verir. Cildi beyazlatır. Ciltteki kahverengi lekelerden kurtulmanızı sağlar. Cilt yaralarını iyileştirir. Ciltteki fazla yağı alır ve nem dengesini korur.

Ev yoğurdunun faydaları nelerdir?

Katkı maddesiz ev yapımı doğal yoğurtlar, yüksek miktarda probiyotik içermektedir. Bağırsak dostu bu bakteriler, bağırsak duvarında bulunan ve besin emilimini sağlayan villusların yapısını koruyarak, bağırsak hareketlerini düzenlemektedir. Bu sayede kabızlık, ishal, hazımsızlık gibi sıkıntıların da önüne geçmektedir.

Yoğurdun saça faydaları nelerdir?

Yoğurt yüksek protein içeriği ile saçlar için oldukça faydalı bir maddedir. Saç sağlığını korur, saçların uzamasını kolaylaştırır, kırılmaları önler ve saç foliküllerini güçlendirmektedir.

Koyun sütü ve yoğurdu faydaları nelerdir?

Protein içeriği söz konusu olduğunda, insan dışı süt türleri mükemmel kaynaklardır, ancak koyun sütü en iyisi olarak kabul edilir. 100 gram sütte 5.4 gram protein bulunan koyun sütü, inek sütünden (3.2 gram), keçi sütünden (3.1 gram) ve manda sütünden (4.5 gram) daha iyidir. Tam proteinler vücuttaki dokuların, hücrelerin ve kemik maddesinin üretimi için gerekli olduğundan, bu onu büyüme ve gelişme için son derece önemli kılar. Ayrıca protein, sizi aktif tutan ve normal şekilde çalışmaya devam etmenizi sağlayan, kullanılabilir, kolay erişilebilir harika bir enerji şeklidir.

Bu süt türü aynı zamanda özellikle E vitamini aktivitesi yoluyla cildin sağlığını ve görünümünü iyileştirmek için çok iyidir.

Koyun sütü, kadın üreme sağlığı ve genel metabolizmamız için son derece önemli olan yüksek düzeyde folat da dahil olmak üzere bir dizi farklı B vitamini içerir. Folat eksikliği, bebeğinizin yaşam kalitesini kalıcı olarak etkileyebilecek nöral tüp defektleri ile yakından ilişkilidir.

Koyun sütünün yağ oranı oldukça yüksektir, bu nedenle şu anda obezite veya kilo ile ilgili diğer rahatsızlıklardan muzdaripseniz, onu besin kaynağı olarak kullanmak en akıllıca seçim olmayabilir. İnek sütüne alternatif olan bu alternatifte daha yüksek kalori seviyesi, alımınızın bilincinde değilseniz kilo vermeyi daha da zorlaştırabilir. Kişisel diyetiniz için koyun sütüne geçmenin en iyi seçim olduğundan emin olmak için beslenme uzmanına danışmalısınız.

Gece yoğurt yemek faydalı mıdır?

Yoğurtta uykuya yardımcı olan ve insanı rahatlatan kimyasallar olan serotonin ve melatonin üretimine fayda sağlayan bir amino asit olan triptofan bulunmaktadır. Yoğurt, gece boyunca rahat uyumanıza yardımcı olmak için beyin üzerinde sakinleştirici etkisi olan bu kimyasalların üretimine katkıda bulunur.

Sağlıklı beslenmenin genel sağlığın önemli bir parçası olduğu unutulmamalıdır. Siz de sağlığınızdan emin olmak için linke tıklayarak size özel sağlıklı yaşam testlerini evinizin konforunda yaptırabilirsiniz.

https://evdesaglik.memorial.com.tr/urun-ve-hizmetler/laboratuvar-paketleri-c/saglikli-yasam-c16/

kasıkagrisi
CategoriesKadın Sağlığı Yazıları

Kasık ağrısı nedir?

Tıbbi ismiyle pelvik ağrı olarak adlandırılan kasık ağrısı, karın alt bölgesi yani pelvik bölgesinin ağrısı olarak tanımlanmaktadır. Kadınlar arasında yaygın görülen kasık ağrısı pek çok farklı nedene bağlı görülebilmektedir. İdrar yolu enfeksiyonları, fıtık, apandisit vb. sağlık sorunlarından kaynaklı görülebileceği gibi, gebelik durumlarında da ortaya çıkabilmektedir. Tedavi sürecinin başlatılabilmesi için öncelikle kasık ağrısına neden olan temel rahatsızlığın tespiti gereklidir. Memorial Diyarbakır Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. İ. Burhan Özel, kasık ağrısı ve merak edilenleri hakkında yanıt verdi.

Kasık ağrısı nedenleri nelerdir?

Kadınlarda üreme organlarının bu bölgede geniş yer kaplaması ve hastalıkların yanı sıra menstruasyon (adet) döngüsü boyunca vücutta gerilme olayları nedeniyle olağan ağrılar oluşması söz konusudur. Genellikle genç kadınlarda 18-25 yaş aralığında daha sık rastlanılan kasık ağrısı yaş fark etmeksizin yaşamın her döneminde de semptom olarak karşımıza çıkabilmektedir. Regl döneminde kasık ağrılarının daha şiddetli ve sık hissedildiği bilinmektedir. Kronik hale gelen kasık ağrıları sosyal yaşamı olumsuz etkileyerek depresyon, anksiyete bozukluğuna kadar yol açabilmektedir. Kasık ağrısına neden olabilecek bazı sağlık sorunları şu şekilde sıralanabilir;

  • Endometrial polip,
  • Aşırı aktif mesane,
  • Mesena idrar yolu taşı ve kum,
  • Kabızlık,
  • Dış gebelik,
  • Düşük,
  • Bel fıtığı,
  • Stres veya Depresyon,
  • Servikal stenoz,
  • Yakın dönemde yapılan doğum ve sezaryen ameliyat
  • Spiral kullanımı çok nadirde olsa spiral takıldıktan sonra ilk aylarda kasık ağrısına neden olabilir.
  • Endometriozis; bir diğer ismiyle çikolata kisti rahim dışında büyüyen bir dokunun var oluşu nedeniyle kısırlık, ağrılı cinsel ilişki ve şiddetli kasık ağrısı şeklinde belirti gösterebilir.
  • Adenomyozis; Rahminiç yüzeyini örten ve regl kanaması ile atılan rahim iç tabakası ya da zarının rahmin kas tabakası içinde yer alması  adenomyozis diye adlandırılır. Bu durum ani ve sert saplanan kramp tarzı kasık ağrısına neden olabilir.
  • İdrar yolu enfeksiyonları; (sistit ve üretrit), bakteriler vücuda üretra yani idrarın vücuttan çıktığı tüp yoluyla girdiğinde idrar yolunu enfekte ettiğinde ortaya çıkar.
  • Fıtık; hızlı yön değişikliği içeren aktiviteler oynarken ortaya çıkar. Kasık ağrısı genellikle spor yaparken veya egzersiz yaparken şiddetlidir, ancak dinlenirken daha iyidir.
  • Apandisit; Bazı durumlarda enfeksiyon veya iltihaplanabilen Apandisit, ağrısı tipik olarak midenin alt kısmının sağ tarafında kasık yakınında bulunur. Ağrı ilk olarak gelip gidebilir.
  • Gebelik; Yuvarlak bağ, rahimden kasık bölgesine uzanan destekleyici bir yapı olarak tanımlanır. Gebelik sırasında rahim genişledikçe, bu bağ fazla kiloyu desteklemek için gerilir ve kalınlaşır. Bu genişleme kasıkta veya alt karın bölgesinde keskin, bıçaklanma hissine neden olabilir.

Kasık ağrısı teşhisi nasıl konulur?

Kasık ağrılarının tanımının konması ağrının nedeninin bulunması anlamına taşımaktadır. Ağrıya neden olan sorunun belirlenmesi için muayene, USG (ultrasonografi), kan tetkikleri ve bireyin detaylı öyküsü önem arz etmektedir. Tedavi çeşitliliğinde seçeneklerin belirlenmesi öncelikle yapılacak fiziki muayene gerektirmektedir. Fiziki muayene sonrası kasık ağrısına neden olan durumun kesin tespiti için bazı tanı koyucu testlerin yardımı gerekmektedir. Kasık ağrısında ana nedeni belirlemek için kullanılan testler kısaca şu şekilde sıralanabilir;

  • Kan idrar tetkikleri
  • Vajinal kültür
  • Gebelik testi
  • Gaita (dışkı) testi
  • Alt karın usg, röntgen tetkikleri
  • Tanı amaçlı laparoskopi
  • Kolonoskopi – histeroskopi
  • Alt karın BT- MR çekimi

Kasık ağrısı tedavisi nasıl sağlanır?

Kasık ağrılarında tedavi nedene yönelik uygulanmaktadır. Kasık ağrısına neden olan hastalık tanısı konar ve tedavi nedene yönelik olan belirlenmektedir. En sık görülen nedenlerden biri olan idrar yolu enfeksiyonuna karşı ağrı kesici, antibiyotik ilaçlar önerilmektedir. İlaçlı tedavilerin yanı sıra istirahat, uyku ve ağrı hissiyatını azaltmaya yönelik egzersizler tavsiye edilmektedir. Ancak apandisit, yumurtalık kistleri, fıtık, gebelik, düşük, dış gebelik veya mesena idrar yolu taşı ve kum gibi sağlık sorunları cerrahi müdahale gerektirebilmektedir. Stres ve depresyona bağlı görülen ve bir hastalığa veya nedene bağlanamayan kasık ağrıları için psikolojik destek alınması önerilmektedir. Kesin teşhis için mutlaka uzman hekime danışılmalıdır.

Gebelikte kasık ağrısı normal midir?

Gebelikte kasık ağrısı tamamen normal olabilmesine karşın düşük riski, erken doğum tehditi, gebelikle birlikte olan gaz sorunu, enfeksiyon, kabızlık ve ishal nedeni vb. kökenli gebelikte sık görülen enfeksiyonlarına bağlı görülebilmektedir. Göz ardı edilmeyerek gebelikte görülen kasık ağrısı için hekime başvurulmalıdır.

Kahverengi akıntı ve kasık ağrısı neden görülür?

İki adet döngüsü ortasından görülebilen bu durum gebelik durumu söz konusu ise düzenleri açısından değerlendirilmelidir. Gebelik yok ise anormal ötesi kanama, vajinal enfekte, yabancı cisim araştırılmalıdır.

Kasık ağrısı gebeliğe engel midir?

Pek çok nedene bağlı belirti olarak ortaya çıkan kasık ağrısı üreme fonksiyonlarında oluşan hasara veya miyom, kist, rahim hastalıklarına bağlı görülmesi gebe kalmaya engel teşkil edecek sağlık sorunlarının olduğu anlamını taşıyabilir. Bu durumda kasık ağrısının hangi sağlık sorununa bağlı ortaya çıktığını tespit etmek önem arz eder.

Kasık ağrısını kontrol altına almak için farklı tetkikler uygulanabilmektedir. Siz de örneğin

Kadın Üreme Sağlığı Testleri yaptırmak ya da genel sağlığınızdan emin olmak istiyorsanız Memorial Evde Sağlık hizmetleri kapsamındaki Genel Sağlık Tarama Paketini satın alabilirsiniz.

kasyirtilmasi
CategoriesGenel

Kas Yırtılması Nedir? Kas Yırtıkları Nasıl Tedavi Edilir?

Genellikle günlük yaşamda vücudu zorlayacağı düşünülmeden yapılan ani hareketler ya da spor aktiviteleri esnasında yaşanabilecek talihsiz kazalar kas yırtılması ile sonuçlanabilmektedir. Kas incinmesi daha kısa sürede hasar bırakmadan iyileşme ile sonuçlanabilecek bir sağlık problemi iken, kas yırtılmasının iyileşme süreci daha uzun ve zahmetli olabilmektedir. Kaslara uygulanan ani baskı sonrası kas veya tendonlarının zarar görmesi durumu olan kas yırtılması planlı bir tedavi süreci gerektirmektedir. Memorial Dicle Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü’nden Op. Dr. Necati Aksoy, kas yırtılması hakkında bilgi verdi.

Kas yırtılması nedir?

Yaralanma, çarpma, kayma, kaza ya da ani hareketler sonrası çarpılan bölgede gözle görülür şekilde morluk ve kızarma ile kendini belli ettiren kas yırtılması bölgede oluşan hassasiyet ile sızı ve ağrıya neden olabilmektedir. Kas yırtıklarının seviyeleri bulunmaktadır. Orta derece yırtıklar ortopedi uzmanının yürüttüğü tedavi sonrası fizik tedavi gerektirebilmektedir. Ancak ağır hasara neden olan kas yırtılmaları cerrahi müdahale gerektirebilmektedir. Cerrahi işlem uygulanan kas yırtıkları uzun süreli istirahat ve evde yatış gerektirebilmektedir. Vücudun sınırlarını bilerek bu sınırlara uygun hareket etmek oldukça önem arz etmektedir.

Kas yırtılması nedenleri nelerdir?

Pek çok kas ve tendon zorlayıcı nedene bağlı ortaya çıkabilen kas yırtıkları ya da halk arasındaki deyimiyle kas çekilmesi sıklıkla bel, boyun ve omuzlarda görülmektedir. Kasları kemiğe bağlayan sert lifler olarak tanımlanan tendonlarda hasara neden olabilecek durumlar şu şekilde sıralanabilir;

  • İleri yaş
  • Çarpma
  • Düşme
  • Yaralanma
  • Kayma, düşme
  • Kaza sonrası travma
  • Ağırlık kaldırma
  • Apolet kemiğinin sivri olması,
  • Sık spor yapan bireylerin ani spor egzersizlerini bırakması da kas yırtılması nedeni olabilir. 

Kas yırtılması belirtileri nelerdir?

Kas zorlanmasına neden olabilecek birden fazla neden olabilmektedir. Kas ve tendonlarda oluşan hasarın seviyesine bağlı değişiklik gösterebilecek semptomlar bulunmaktadır. Ancak kas yırtılması zaman içerisinde değil ani olarak ortaya çıkmaktadır. Ani olarak ortaya çıkan kas yırtılması vücutta keskin bir acı ve hassasiyet oluşumu yaratarak yürüme, koşma ya da fiziksel aktiviteler esnasında zorlanmayla sonuçlanmaktadır. Kas yırtılması çoğu zaman spor aktiviteleri ile ilgilenen ya da ani hareketlere sahip genç bireylerde görülmektedir. Basketbol, voleybol, futbol ve birçok spor dallında oyun esnasında yaşanabilecek bu durum sık tempolu ve uzun süre devam edilen spor aktivitelerinin ani olarak bırakılmasına bağlı olarak da görülebilmektedir.  Kas yırtılması belirti ve semptomları, yaralanmanın ciddiyetine bağlı olarak değişkenlik göstermektedir. Kısaca kas yırtılması belirtileri şu şekilde sıralanabilir;

  • Ağrı veya hassasiyet
  • Kızarıklık veya morarma
  • Sınırlı hareket
  • Kas spazmları
  • Şişme
  • Kas Güçsüzlüğü
  • Nadir olarak kanama şeklinde ortaya çıkabilir. 

Kas yırtılması teşhisi nasıl konulur? 

Yaralanma, düşme, ağırlık kaldırma vb. durumları sonrasında oluşan hassasiyet, ağrı, sızı ve morarmalar fiziki muayenede gözden geçirilerek çoğu zaman kas yırtılması teşhisi konulmaktadır. Bilinenin aksine kas yırtıkları röntgen çekimlerinde belirlenememektedir. Daha şiddetli bir acı ve ağrı durumu var ise teşhis için bazı görüntüleme testleri kullanabilmektedir. Ultrason cihazı yardımı ile gergin kasın çevresinde sıvı birikiminin olup olmadığını kontrol edilmektedir. MRG ile, yırtılma veya iç kanama olup olmadığını kontrol edilmektedir. Ultrason ve MRG sayesinde yaralanma sonrası tendonların veya bağların diğer dokulara zarar verip vermediğini görmelerini sağlamaktadır.

Kas yırtılması tedavisi nasıl sağlanır?

Kas yırtılması tedavisinde iyileşme sürecini hızlandıracak adımlardan biri hasar gören kası zorlayacak daha fazla incitecek hareketlerinden kaçınmak ile gerçekleşmektedir. Yaralanma ya da kaza sonrası bir buz kalıbını kas yırtığının bulunduğu alana uygulanması gerekmektedir. Şişmeyi durdurmaya yardımcı olmak için, şişme durana kadar bölgeyi elastik bir bandajla sarılabilir. Uygulanan tüm bu basit yöntemler geçici olarak daha fazla acı ve ağrı oluşmasını engellemek amacıyla yapılmaktadır. Gerekli ilaçlı tedavi için en kısa sürede Ortopedi ve travmatoloji uzmanına giderek fiziki muayene olunmalıdır. Kas yırtılmasının seviyesi hafif boyutlu ise istirahat, bandajlama, masaj ve bunlara ek olarak ağrı giderici ödem engelleyici ilaçlar verilebilmektedir. Çoğu zaman iyileşme ile sağlanan kas yırtıkları ileri seviyede ise cerrahi yöntemler ile tedavisi sağlanmaktadır. Cerrahi gerektiren kas yırtıkları sıklıkla kol pazu kası yırtıkları, topuk bölgesi aşil kası yırtıkları ve omuz bölgesindeki rotator manşet kaslarında görülmektedir.

Genişleyen kas yırtıkları kireçlenmeye neden oluyor

Omuz yırtıkları ve kireçlenme birbirinden farklılık gösteren durumlar olarak kabul edilmektedir. Omuz yırtılmaları erken dönemde veya ileri yaşta yapısal değişikliğe, darbeye ya da bir kazaya bağlı görülebilmektedir. Bilinen nedenleri dışından apolet kemiği sivri olan bireylerde görülme olasılığı daha yüksektir. Erken dönemde tedavisi sağlanıp dikilen yırtıklar fonksiyon kaybına neden olmadan iyileşme ile sonuçlanmaktadır. Kireçlenme kısaca birbirine uyumlu iki yüzeyin uyumunu zaman içerisinde kaybetmesi olarak tanımlanabilir. Hareket kısıtlılığına neden olan bu durum aynı zaman uyumlu yüzeylerin uyumunu kaybetmesi ile sertleşerek ağrı ve acı hissine neden olmaktadır. Tedavisi sağlanmayarak varlığını sürdüren kas yırtıkları zaman içerisinde genişleyerek kireçlenmelere neden olabilir.

İlaçlı tedaviye ek olarak uygulanan Fizik tedavi egzersizleri iyileşme başarı oranını artırıyor

Ortopedi ve travmatoloji uzmanı tarafından teşhisi konulup tedavisi sağlanılan kas yırtığının tam anlamıyla iyileşerek hareket kısıtlılığının ortadan kaldırılması için fizik tedavi egzersizleri ile tedavi şeklini desteklemek oldukça önem arz etmektedir. Cerrahi dışı ya da cerrahi uygulanan kas yırtıklarının tedavi sürecinde ki başarı oranını artırarak kas yırtığının meydana geldiği bölge de hasarı minimum seviyeye indirgemesini sağlayan fizik tedavi egzersizleri düzenli yapıldığı takdirde kas yırtıklarının iyileşme başarı oranı ortalama %80 olarak ön görülmektedir.

Siz de aktif olarak spor yapıyorsanız sporcu sağlığı ile ilgili testlerinizi Memorial Evde Sağlık ile evinizin konforunda yaptırmak için linke tıklayabilirsiniz.

https://evdesaglik.memorial.com.tr/urun-ve-hizmetler/laboratuvar-paketleri-c/sporcu-sagligi-c17/

Genel sağlık durumunuzu öğrenmek için de bu linkten faydalanabilirsiniz.

https://evdesaglik.memorial.com.tr/p/genel-saglik-tarama-paketi/

gazsıkısması
CategoriesGenel

Gaz Sıkışması

Pek çok kişi zaman zaman gaz sıkışmasının neden olduğu ağrılardan şikayet etmektedir. Bazı durumlarda beslenme alışkanlıklarının değişmesiyle kolayca çözümlenebilen gaz sıkışması bazen de farklı sorunların belirtisi olabilir. Bu nedenle gaz sıkışması durumunda vakit kaybetmeden doktora başvurmak önem taşımaktadır. Memorial Şişli Hastanesi Gastroenteroloji Bölümü’nden Uz. Dr. Koray Tuncer, gaz sıkışması hakkında bilgi verdi.

Gaz sıkışması nedir?

Sindirim sisteminde olan gaz, sindirim sürecinin normal bir parçasıdır. Sağlıklı bir insan günde ortalama 15 kez gaz çıkarır. Sağlıklı bir erişkinde 30-200 cc civarında gaz bulunur. Bazen bu gaz dışarı atılamayabilir. Bu durum kişide ağrı ve sancıya neden olabilir. Bu duruma gaz sıkışması da denilebilmektedir.  Gaz sıkışması hemen hemen pek çok kişinin başına gelebilen, olduğunda rahatsızlık veren bir sorundur. Gaz çıkarılarak bundan kurtulmak mümkündür ancak bazen biriken gaz sancı yapabilir. Bazen gaz üretimini artıran besinleri tüketmekten, bazen beslenme alışkanlıklarından bazen de sindirim sistemi sorunlarından kaynaklanan problemlerden gaz sıkışması meydana gelebilir.

Gaz sıkışması belirtileri nelerdir?

Gaz sıkışmasının da belirtileri vardır. Karında gaz sıkışması belirtileri arasında geğirme, alttan gaz çıkışı, mide ekşimesi karında ağrı, kramp, düğümlenme hissi, karında dolgunluk veya basınç, karında görülebilir bir şişkinlik sayılabilir. Midede gaz sıkışması belirtileri de hemen hemen aynı olmaktadır. Pek çok kişi “Gaz sıkışması mide bulantısı yapar mı?”, “Gaz sıkışması sırt ağrısı yapar mı?”, “Gaz sıkışması nerelere vurur?” gibi soruların yanıtlarını merak etmektedir. Mide bulantısı, ishal, kabızlık, kusma, sırt ağrısı da gaz sıkışmasının belirtileri arasında yer almaktadır. Birkaç belirti birlikte görülürse besin kaynaklı bir sancı olmayabilir. Bazı kişiler gaz sıkışması kalp hastalığı belirtisi olabilir mi diye merak etmektedir. Gaz sıkışması, gaz sancıları göğüse vurabilmekte, kalp kökenli ağrı zannedilebilmektedir. Aynı zamanda bazı kalp hastalıkları mide ağrıları şeklinde de kendini belli etmektedir. “Gaz sıkışması nerede olur?”, “Gaz sıkışması ağrısı nerede olur?” gibi soruların yanıtları da merak edilmektedir. Gaz sıkışması karın ağrılarıyla başlayıp, sırta kadar vurabilmektedir. En doğru olanı gaz sıkışması ağrıları yaşandığında en yakın sağlık merkezine başvurmaktır. Gaz sıkışmasının ağrısı bel ve kasıklara da vurabilmektedir. Gaz, ağrıya, rahatsızlığa ve utanmaya neden olabilir ancak ciddi bir sorun değildir. Gaz birikmesi endişe verebilir. Çünkü bu kalp krizi zannedilebilecek bir göğüs ağrısına benzeyebilir. Batın bölgesinin sağ kısmında oluşan ağrı safra taşı ya da apandisit kaynaklı ağrıyı taklit edebilir. Gaz sıkışması duruş bozukluğuna, depresyona, halsizliğe de sebebiyet verebilir. Gastroenteroloji uzmanları bu sorunun altında farklı bir sorun olup olmadığı konusunda yardımcı olacaktır.

 

Gaz sıkışması neden olur?

Midedeki gaz genelde yeme ve içme sırasında hava yutulmasından kaynaklanır. Yemeklerin üstüne geğirmek bu durumun da bir sonucudur. Bazı besinler de gaz sıkışmasına neden olur. Yüksek lifli yiyecekler mide ve bağırsak gibi organlarda gaz oluşturabilir. Gaz, sindirim sisteminde bazı hastalıkların belirtisi de olabilmektedir. Fasulye gibi baklagiller, bazı meyveler, bazı sebzeler, tam tahıllar gaz üretimini artırabilir. Hamilelik, bağırsak fıtıkları, kolon kanseri, bağırsak tıkanıklıkları, büyüyen organlar (dalak, karaciğer vb), sindirim sistemi tümörleri, karında sıvı toplanması, obezite, anoreksi, pelvik taban sorunları, çölyak, bazı karaciğer hastalıkları, gazlı içecekler, sakız çiğnemek, çiğneme yaparken konuşmak, çok hızlı yemek yemek, şeker ikameleri, bazı yapay tatlandırıcılar da gaza ve dolayısıyla gaz sıkışmasına da sebep olabilmektedir. Kronik bağırsak hastalıkları, ince bağırsakta aşırı bakteri üremesi, gıda intoleransları, kabızlık da gaz çıkarmayı zorlaştıran etkenlerdendir. Stres de bir başka etken olabilmektedir. Bazen sindirim sisteminde gaz akışını engelleyen sorunlar karında şişlik, gerginlik oluşturabilir. Bu durum ilerlerse bağırsak tıkanıklığına da neden olur. Bunun da pek çok sebebi olabilmektedir.

Gaz sıkışması teşhisi nasıl konulur?

Pek çok kişi “Gaz sıkışması nasıl anlaşılır?” sorusunun yanıtını merak etmektedir. Gaz sıkışması, geğirme, alttan gaz çıkışı, mide ekşimesi, karında ağrı, kramp, düğümlenme hissi, karında dolgunluk veya basınç, karında görülebilir bir şişkinlik ile kendisini gösterir. Bu belirtilerle hekime başvuran hastalarda öncelikle tıbbi geçmiş ve kilo kaybı, dışkıda kan, ishal gibi diğer belirtiler de sorgulanır. Beslenme alışkanlıkları gözden geçirilir ve fizik muayene gerçekleştirilir. Fizik muayene sırasında doktor karın bölgesinde herhangi bir hassasiyet olup olmadığını, anormal bir şey hissedilip hissedilmediğini belirlemeye çalışır. Barsak sesleri steteskopla dinlenir. Böylece sindirim sisteminin ne kadar iyi çalıştığı belirlenir. Doktorlar ek tanı testleri isteyebilir. Gaz ağrılarına başka bir sağlık sorunu neden oluyorsa altta yatan durum tedavi edilir. Aksi takdirde, rahatsız eden gaz diyet önlemleri, yaşam tarzı değişiklikleri veya bazı ilaçlar ile bu sorun tedavi edilebilir. Çözüm herkes için aynı olmasa da pek çok kişi bu sayede rahatlayabilir. Çölyak gibi bazı hastalıkların teşhisi için kan testleri, bağırsakta laktoz intoleransını ya da anormal bakteri üremesini görmek için nefes testi, kolonoskopi gibi tetkikler istenebilir.

 

Gaz sıkışması nasıl tedavi edilir?

Altta yatan farklı bir tıbbi sorun yoksa diyet değişiklikleri vücudun ürettiği gazın miktarını azaltmaya yardımcı olabilir. Belirtiler ve diyetle ilgili not tutmak doktora yardımcı olur. Gaza neden olabilecek gıdalar arasında baklagiller, soğan, brokoli, brüksel lahanası, karnabahar, armut, elma, şeftali, kepek, tam buğday ile ilgili denemeler yapılabilir. Beslenmeden bu besinleri bir süreliğine çıkarmak faydalı olabilir. Kızarmış, yağlı besinler, gazlı içecekleri tüketmemek de yarar sağlayabilir. Daha küçük porsiyonlarla beslenmek, sigara içmemek, yavaş yemek, daha fazla çiğnemek, sakızdan kaçınmak, içecekleri pipetle içmekten vazgeçmek da fazla gaz üretimini azaltabilir. Egzersiz yapmak ve bazı verilen takviyeler gaz sıkışmasını tedavi edebilmektedir. Hekimler gaz sıkışması için ilaç verebilir. Hasta gaz sıkışmasına iyi gelen ilaçlar ve beslenme değişiklikleriyle bu ağrılardan kurtulabilir. “Gaz sıkışması nasıl geçer” diye merak edenler için en doğru olan yanıt beslenme alışkanlıklarını gözden geçirerek hekime başvurmak olabilir. Gaz sıkışması ne kadar sürer bilinmez. Çünkü bu durum kişiden kişiye ve tıbbi duruma göre değişkenlik gösterebilmektedir. “Gaz sıkışmasına soda iyi gelir mi?” şeklinde sorular soranlar vardır. Normalde mide gazında asitli içecekler fayda vermez ancak maden suları asidik olmadığı için rahatlama sağlayabilir. Gaz sıkışması için evde hekime sorarak nane çayı, rezene çayı tüketilebilir. Yemeklerin içine kimyon eklenebilir. Laktoz içermeyen süt ürünleri tüketilebilir. Gaz nedeniyle gelen kötü koku rahatsız ediciyse, beslenmeden brüksel lahanası, lahana, karnabahar, brokoli gibi sebzelerle protein oranı yüksek gıdaları kısıtlamak faydalı olacaktır. Hekimler genellikle, geğirme ya da gaz çıkarma sonrasında ağrının geçip geçmediğini, günde kaç kez gaz çıkarıldığını, besinlerin etkilerini, son günlerde yeni besinler denenip denenmediğini, hangi ilaçların ya da besin takviyelerinin kullanıldığını, mide bulantısı olup olmadığını, kilo verilip verilmediğini, bağırsak alışkanlıklarını sorgulayarak bir tedavi planı belirleyecektir. Eğer ağrılar günlük hayatı çok sık etkiliyorsa, açıklanamayan kilo kaybı, sürekli mide bulantısı, dışkıda kan, ishal ya da farklı semptomlar olursa mutlaka hekime danışmak gerekmektedir.

Siz de genel sağlığınızdan emin olmak için gerekli testlerinizi evinizin konforunda yaptırmak istiyorsanız linke tıklayabilirsiniz.

https://evdesaglik.memorial.com.tr/urun-ve-hizmetler/laboratuvar-paketleri-c/genel-saglik-c8/

progesteronhormonu
CategoriesKadın Sağlığı Yazıları

Progesteron Hormonu Nedir? Vücuttaki Değeri Kaç Olmalıdır?

Anne adaylarını gebeliğe hazırlayan progesteron hormonu, üreme çağındaki sağlıklı bir kadında her ay döngü halinde yumurtalıklar tarafından salgılanır. Kadınların adet döngüsünün düzenlenmesini sağlayan progesteron hormonu, gebeliğin sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi için gereklidir. Yapılan araştırmalarda ise progesteron hormonunun sadece yumurtalıklarda ve plasentada değil, aynı zamanda merkezi sinir sistemi ile böbrek üstü bezlerindeki adrenal kortekste de sentezlendiği belirlenmiştir. Memorial Kayseri Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. Burak Tanır, progesteron hormonu ve vücuttaki eksikliği hakkından bilgi verdi.

 Progesteron hormonu nedir?

Progesteron hormonu kadınlarda adet döngüsünün düzenli bir şekilde devam etmesinde veya bir gebelik oluştu ise gebeliğin sürdürülebilmesinde rol oynayan bir hormondur. Progesteron esas olarak adet döngüsünün ikinci yarısında yumurtalıktaki korpus luteum isimli hücre kütlesi tarafından salgılanır. Kadınların adet döngüsünde ve hamileliğin erken evrelerinin korunmasında önemli bir rol oynamaktadır. Öte yandan, yumurtalıklarda üretilen progesteron hormonu ‘korpus luteum’ hormonu olarak da bilinmektedir. Progesterona benzer etkiye sahip sentetik hormonlara ise ‘progestinler’ denir. Progestin, östrojenle eşleşebildiği için hormon tedavisinde komplikasyonları önlemek için östrojen replasmanını dengelemek için kullanılabilmektedir.

Progesteron hormonu vücutta ne işe yarar?

Düzenli adet gören kadınlarda ovulasyon denilen yumurtlama dönemi adetin ortasına denk gelmektedir. Yumurtlama sonrasında oluşan korpus luteum denilen yapı progesteron salgılamaya başlar. Eğer ki bu dönemde döllenme yani gebelik oluşmazsa, korpus luteum dediğimiz yapı geriler ve progesteron seviyesi giderek düşerek adet kanaması başlar. Eğer gebelik oluşursa korpus luteum, progesteron salgılamaya devam eder. Aslında rahimi gebelik için uygun bir ortam haline hazırlar ve oluşan embriyonun rahme yerleşmesi, tutunması ve gebeliğin devamını sağlar.

Progesteron hormonu vücutta nasıl bir etkiye sahiptir?

  • Progesteron kadınların sinir sisteminde dengeleyici bir etki oluşturarak, uyumayı kolaylaştırır.
  • Progesteron hormonu cildin yenilenmesi ve parlaklığı için önemlidir. Yaşlanmayı yavaşlatan ve dokuları yenileyen bir etkisi vardır. Bunun için progsteron içeren cilt kremleri çokça tercih edilmektedir.
  • Progesteron hormonu östrojenlerle birlikte hormon replasman tedavisinde de kullanılmaktadır. Tekrarlayan düşük söz konusu olduğunda tedavi edici özelliği bulunmaktadır.
  • Progesteron hormonu kan damarlarını uyararak endometriumu hamileliğe hazırlar.

Progesteron seviyesi vücutta ne olmalı?

Progesteron hormonunun seviyesi adet döngüsünün dönemlerine göre farklılık göstermektedir. Adet başlangıcında 0,2-1 ng/ml iken yumurtlama sonrasında 5-20 ng/ml düzeylerinde ölçülmektedir.

Progesteron seviyesi vücutta nasıl ölçülür?

Vücuttaki progesteronu ölçmek oldukça basittir. Progesteron testi ile kan dolaşımındaki progesteron seviyesi belirlenmektedir.

Progesteron eksikliği vücutta neye sebep olur?

Progesteron seviyelerinin düşüklüğü adet düzensizliğine, gebelik oluştu ise düşük tehdidi durumuna, ilerleyen dönmelerde de erken doğum tehdidine sebep olmaktadır. Çocuk isteği ile başvuran hastalarda adetin 20-21. günleri progesteron seviyeleri ölçülerek yumurtlamanın normal olup olmadığı değerlendirilir. 5-20 ng/ml değeri normal kabul edilir. Düşük ya da eksik progesteron düzeyleri kadında yumurtlamada sıkıntı olduğunu gösterir. Eğer hastada progesteron düşüklüğü nedeniyle oluşan bir düzensiz adet görme, düşük veya erken doğum tehdidi durumu varsa progesteron hormonu içeren ilaçlar kullanılır.

Progesteronun vücutta eksik olduğu nasıl anlaşılır?

Kadınlarda düşük progesteron seviyesi şu belirtiler ortaya çıkabilir;

  • Adet döngüsündeki düzensizlikler en çok bilinen belirtidir.
  • Depresyon önemli bir belirtidir.
  • Gergin veya kaygılı hissetme durumu.
  • Tekrarlayan baş dönmesi ve baş ağrısı.
  • Kilo alımında dalgalanmalar ortaya çıkar.
  • Şişkinlik hissinin oluşması.
  • Mide bulantısı.
  • Bacaklarda rahatsızlık ve ağrı hissinin oluşması.
  • Uyuşukluk hissinin ortaya çıkması.

Progesteron hormonu içeren ilaçların yan etkisi var mı?

Progesteron hormonu içeren ilaçların mutlaka kullanımı açısından zararlı bir durum olmadığı kesinleştirildikten sonra kadın hastalıkları ve doğum uzmanları tarafından reçete edilmesi gerekir. Duruma göre progesteron hormonunun tablet ve iğne formlarının uzman hekimler tarafından reçete edilmesi gerekir. Adet döngüsü aralarında sebebi bilinmeyen vajinal kanama, geçirilmiş jinekolojik kanserler ve meme kanseri riski, karaciğer hastalıkları, migren, inme, kan pıhtılaşma bozuklukları gibi durumlarda kullanılması sakıncalıdır. Progesteron tedavisi verilen hastalarda, ilaca bağlı olarak hafif yan etkiler de görülebilir. Baş ağrısı, baş dönmesi, halsizlik, uyku hali, kilo artışı, ödem, göğüslerde ağrı ve hassasiyet, duygu durum değişiklikleri ortaya çıkabilir.

Progesteron alınırken nelere dikkat edilmeli?

  • Progesterona, oral kontraseptiflere (doğum kontrol hapları), hormon replasman tedavisine, bazı ilaçlara veya yer fıstığına alerji durumu söz konusu ise progesteron içeren ilaçları almadan uzman hekime danışılmalıdır.
  • Progesteron kullanmadan önce uzman hekime düzenli kullanılan reçeteli ve reçetesiz ilaçlar ile vitaminler ve besin takviyeleri belirtilmelidir. Özellikle de sarı kantaron yağı kullanılıyorsa söylenmelidir.
  • Adet dönemleri arasında açıklanamayan vajinal kanama varsa uzman hekime danışıldıktan sonra kullanılmalıdır. Meme kanseri veya diğer jineonkolojik kanserler atlattıysanız, migrene bağlı baş ağrısı varsa, astım, diyabet, depresyon, bacaklarda, akciğerlerde, gözlerde, beyinde veya vücudun herhangi bir yerinde kan pıhtıları varsa, inme veya ministroke, görme problemi, böbrek, kalp veya safra kesesi hastalığı varsa temkinli olunmalıdır.
  • Hamilelik durumu varsa ya da hamilelik planı yapılıyorsa veya bebek emziriliyorsa kullanmadan önce doktora danışılmalıdır.
  • Diş tedavisi ya da ameliyat olunacaksa, doktora veya diş hekimine progesteron kullandığı söylenmelidir.
  • Progesteronun başınızı döndürebileceği veya uykunuzu getirebileceğini bilmelisiniz. Bu ilacın metabolizmayı nasıl etkilediği netleşene kadar kadınların araba veya makine kullanmaması gerekir. Progesteron baş dönmesine veya uyuşukluğa neden oluyorsa, günlük doz yatmadan önce alınmalıdır.

Progesteron hormonu doğal olarak nasıl yükseltilir?

Vücuttaki progesteron hormonunu yükseltmek için bazı besinler tüketilebilir. Aşırıya kaçmamak suretiyle ceviz, fıstık, maydanoz, dereotu, susam, domates, brokoli, kabak çekirdeği yenebilir.

Progesteron hormonun vücutta fazla olmasının sakıncası var mı?

Yapılan araştırmalarda vücudun çok fazla progesteron üretmesinin ciddi tıbbi sonuçları bulunmadığı belirlenmiştir. Progesteron seviyelerinin yüksek olması hamilelik ihtimalini doğal olarak artırır.

Progesteron düşüklüğü bebeğe zarar verir mi?

Gebelik döneminde progesteron kullanımının yan etkileri ortaya çıkabilmektedir. Uykusuzluk, ağız kuruluğu, aşırı sinirlilik hali ve yorgunluk olabilmektedir. Yan etkiler devam eder ya da şiddeti artarsa kesinlikle uzman hekime başvurulmalıdır. Yapılan araştırmalarda gebelik döneminde doktor kontrolünde alınan progesteronun bebek için herhangi bir zararının olmadığı tespit edilmiştir.

 

Hamileliğe sağlıklı bir şekilde hazırlık yapmak için Memorial Evde Sağlık hizmetleri kapsamındaki testlerinizi linke tıklayarak evinizin konforunda yaptırabilirsiniz. https://evdesaglik.memorial.com.tr/p/gebelige-hazirlik-test-paketi/

disagrisinaneiyigelir
CategoriesGenel

Diş Ağrısına Ne İyi Gelir?

Diş ağrısına; diş çürükleri, sinir kökü tahrişi, diş ve diş eti enfeksiyonları neden olabilir.  Diş ağrısı belirli zamanlarda yoğunlaşan ve günlük yaşamı doğrudan etkileyen bir ağrıdır. Odontalji olarak da adlandırılan diş ağrısı en sık görülen ağız ve diş rahatsızlıklarından biridir ve birçok hasta bu nedenle diş hekimine gider. Herkesin hayatında en az bir kez yaşadığı diş ağrısı çocuklarda da sık görülmektedir. Memorial Şişli Hastanesi Ağız ve Diş Sağlığı Bölümünden Dt. Aslı Tapan, diş ağrısı ve tedavisi hakkında bilgi verdi.

Diş ağrısı neden olur? 

Diş ağrısının en yaygın nedeni diş çürükleridir. Ağız florasında bulunan bakteriler özellikle tüketilen şekerli besinlerden asidik maddeler üretirler. Bu asidik maddeler dişin üst katmanında bulunan ve dişi koruyan diş minesinin bozulmasına ve dişin çürümesine neden olmaktadır. Şekerli ve asitli besinler ve içecekler dişlerin daha çabuk çürümesine neden olur. Yetersiz ağız hijyeni de çürümeyi hızlandıran etmenler arasında yer alır.

Diş ağrısının sebepleri genellikle diş çürükleri, diş eti iltihabı ve diş eti çekilmesidir. 20 yaş  dişleri de diş ağrısı yapabilir. Diş ağrısını tüketilen sert gıdalar ile soğuk ve sıcak tüketimler arttırmaktadır.

Şiddetli diş ağrısının gece daha sık oluşmasının nedeni hormonal farklılıklar nedeniyle damarlarda oluşan genişlemelerdir.

Kök ucundaki iltihap dişte dolaşım bozukluğuna neden olur, bu durumda oluşan basınç dişin içindeki sinirler üzerinde ağrı oluşturur.

Diş ağrısı diş hastalıkları dışında da oluşabilir. Başka hastalıkların yansıma ağrıları diş ağrısı ile karışabilir. Örneğin kulak ağrıları, trigeminal nevralji, sinüzit, diş sıkma, ciddi psikolojik ve fiziksel stres, diş ve çevre dokuların kanserleri diş ağrısı belirtilerine neden olur.

Diş ağrısında, ağrının nedeninin belirlenmesi ve tedaviye başlanması için mutlaka bir diş hekimine gidilmelidir. Diş hekimi hasta öyküsü, fiziki muayene ve görüntüleme yöntemleri ile ağrının nedenini belirlemektedir. Diş ağrısının nedeni tam olarak  belirlendikten sonra en uygun tedavi diş hekimi tarafından planlanır.

Diş ağrısına ne iyi gelir?

Tek başına diş ağrısı semptomunda eğer hasta diş hekimine gidemeyecek durumdaysa ağrı kesici ilaçlar tercih edebilir. Diş hekimine gidene kadar ağrı kesici ilaçlar ve evde yapılabilecek basit uygulamalar hastayı rahatlatabilmektedir. Diş çürüğü veya başka bir diş problemi diş hekimi tedavi edene kadar iyileşmeyecektir. Ağrı ilaçla giderilebilir ama sorun tedavi edilmezse diş kaybı gibi istenmeyen daha ciddi sonuçlar ortaya çıkabilir.

Ağrıyan dişe soğuk kompres yapılması ağrının hafiflemesine yardımcı olabilmektedir. Ağrıyan bölgeye soğuk uygulaması yapmak kan damarlarını daraltır, böylece kan dolaşımının azalması ağrıyı da azaltır. Buz ince bir havluya sarılır ve ağrıyan bölgeye hafifçe bastırılır. Yaklaşık 15-20 dakika uygulama yapmak yeterli olmaktadır. Ağrı hafifleyene kadar bu uygulama tekrarlanabilir.

Tuzlu su ile gargara yapmak da diş ağrısında uygulanabilir. Tuz, doğal bir antibakteriyel olduğundan, iltihabı azaltmak için kullanışlıdır. Özellikle diş eti enfeksiyonlarında tuzlu su ile gargara yapmak ağrıyı hafifletebilmektedir. Bir bardak ılık suya bir çay kaşığı tuz konur ve ağız çalkalanır. Günde üç kere yemekten sonra uygulanabilir.

20 yaş diş ağrısı nasıl geçer? 

20 yaş dişler genellikle en çok sorun çıkaran dişlerdir. Ağızda çıkan son dört diştir. Ancak 20’lik dişler her kişide, her zaman çıkmaz. Genellikle 17 ile 25 yaşları arasında çıkar. Yirmi yaş dişlerinin çenenin sonundaki konumu, ağız hijyenini de zorlaştırarak bu dişlerin kolay çürümesine neden olur. 20 yaş dişleri çıkarken ağrıya sebep olabilir. Özellikle gömülü yirmi yaş dişleri, ciddi ağız sağlığı sorunlarına neden olabilir. 20 yaş dişleri, diğer dişlerin dizilimini de olumsuz etkileyebilmektedir. Diş diziliminde yeterli boşluk yoksa, en yaygın çözüm 20 yaş dişlerinin çekilmesidir.20 yaş diş ağrılarında da diş hekimine gidilene kadar ağrı kesici ilaçlar ve soğuk kompresler uygulanabilir.

Diş ağrısı için ağrı kesici ilaç ve antibiyotik kullanılmalı mı?

Diş ağrısının kısa vadeli çözümü için ağrı kesici ilaçlar kullanılabilir. Özellikle diş hekimine gidilemeyecek durumlarda ağrı kesici ilaçlar tercih edilebilir. Daha sonra mutlaka bir diş hekimine gidilmeli, ağrının sebebi bulunmalı ve diş tedavi edilmelidir.  Antibiyotikler genellikle diş hekimleri tarafından enfeksiyonların hem tedavisi hem de önlenmesi için reçete edilebilir. Özellikle bakteriyel enfeksiyondan kaynaklanan diş etlerinde veya dişlerde oluşan şiddetli ağrı ve şişliğin eşlik ettiği apselerde, antibiyotik kullanımı gerekebilmektedir.

Gebelikte diş ağrısı neden olur? 

Hamilelikte diş ve diş eti ağrısı meydana gelen hormonal değişikliklerden kaynaklanabilmektedir. Anne adayının; kötü ağız hijyeni, diş çürükleri, 20 yaş dişlerinin çıkması, reflü gibi diğer nedenler de gebelikteyim diş ağrılarına eklenir.

Hamilelik döneminde östrojen ve progesteron seviyelerindeki artış, hamile kadınların diş eti dokusuna kan artışını hızlandırmakta, bu da diş ve diş etlerini iltihaplanmaya yatkın hale getirmektedir. Bu nedenle hamilelikte diş eti iltihabı çok sık görülen bir rahatsızlıktır ve diş etlerinin kızarması, ağrı ve kanama ile kendini gösterir.

Hamilelik döneminde ortaya çıkan diş problemleri, zamanında tedavi edilmezse diş kayıplarına neden olabilir. Gebelik boyunca diş hekimi kontrolünde olunmalı ve gebeliğin her aşamasında diş problemlerinin tedavisinin mümkün olduğu bilinmelidir.

Hamileyseniz ve genel sağlık durumununuzu olduğunu merak ediyorsanız kadın sağlığı detaylı tarama testi paketlerinden alarak, evinizin konforunda bu hizmete ulaşabilirsiniz. https://evdesaglik.memorial.com.tr/p/kadin-sagligi-tarama-detayli-paket-check-up/

Ağız ve diş bakımı nasıl olmalıdır?

Beslenme alışkanlıkları ağız ve diş sağlığında önemli bir etkendir. Diş minesine zarar veren tüm şekerli, asitli yiyecek ve içeceklerin tüketimi kontrollü olarak yapılmalıdır.  Şekerli, asitli yiyeceklerin ve içeceklerin sürekli tüketimi, diş minesinin aşınmasını artırır, diş çürüğü ve diş taşı gelişimine yol açar.

Diş çürükleri ve hastalıklarından korunmak için dişler düzenli olarak fırçalanmalı, diş duşu, diş ipi, gargara ile ağız ve diş temizliği düzenli olarak yapılmalıdır Yemeklerden sonra günde en az iki kez, yemek bitiminden en az 30 dakika sonra dişler fırçalanmalıdır. Diş fırçasının ulaşamadığı diş aralarında kalan yiyecek artıkları, diş ipi ile çıkarılmalıdır. Ağız gargarası da yine fırçalama sonrasında yapılmalıdır.

Şekerli yiyecekler ya da şekerli ve asitli içecekler dişlerin çabuk çürümesine neden olmaktadır. Bu besinleri de en çok tüketenler ne yazık ki çocuklardır. Ebeveynlerin çocukları bu besinlerin aşırı kullanımından koruması gerekmektedir. Ağız bakımı ve hijyeninin erken yaşlarda çocuklara öğretilmesi gerekir.

Sigara ve alkolden kaçınmak da ağız ve diş sağlığı ve genel sağlık için önem taşımaktadır.

Diş sağlığı genel sağlın önemli bir parçasıdır. Genel sağlığınızın ne durumda olduğunu merak ediyorsanız, genel sağlık testi paketlerinden alarak, evinizin konforunda bu hizmete ulaşabilirsiniz.

https://evdesaglik.memorial.com.tr/p/genel-saglik-tarama-paketi/

Kapat
Add to cart
Görüşmeyi Başlat
Canlı Destek
Canlı Destek - Evde Sağlık
Merhaba,
Size nasıl yardımcı olabiliriz?