diş fırçalama teknikleri
CategoriesGenel

Diş Nasıl Fırçalanır? Doğru Diş Fırçalama Teknikleri

Ağız sağlığının sürdürülmesi gerek diş minesi gerekse diş eti problemlerinin yaşanmaması adına önemlidir. Beden sağlığını da etkileyen bu durum doğru diş fırçalama teknikleri ile sağlanabilir. Bu sayede, mine yapısı bakterilerden arındırılır ve gıda artıklarının ağız sağlığına zarar vermesi önlenebilir. Bazı yanlış diş fırçalama teknikleri ile fayda sağlamayı düşünürken tam tersine zarar da verilebilir.

Doğru Diş Fırçalama Tekniği Nedir?

Dişlerin sağlıklı bir yapıda olması için dişlerin doğru bir şekilde fırçalanması önemlidir. Bunun için de doğru diş fırçalama tekniklerinin bilinmesi gerekir.

Tüm bu bilgiler ışığında doğru diş fırçalama tekniği aşağıdaki gibi özetlenebilir:

  • Seçilen macunun nohut büyüklüğünde fırçaya koyulması yeterli olurken öncelikle üst dişlerin temizlenmesi ile başlanabilir.
  • Fırça uçlarının diş etleriyle hizalanma açısı 45 derece olması uygun olurken mine yapılarının ilk olarak iç yüzeylerinin temizlenmesi önerilir.
  • Devamında mine yüzeylerinin ve diş etlerinin üst yüzeylerinin temizlenmesi sağlanırken sert hareketler yapılmadan dairesel uygulamalarla fırçalanması önemlidir.
  • Son aşamada diş yüzeyi mutlaka temizlenmesi tavsiye edilir. Dil yüzeyinin temizlenmesi ile ağız florası korunabilir ve ağız kokusu engellenebilir.
  • Tüm bu uygulanan tekniklerde doğru diş fırçalamanın faydalarının görülebilmesi için en az dişin fırçalanma dakikası 120 dakika boyunca devam etmelidir.

Günde Kaç Kere Diş Fırçalanmalıdır?

Günde uygun diş fırçalama sayısının belirlenmesi kişiden kişiye değişkenlik gösterebilir. Şekerli ürünler, renklendirici içecekler ve hazır paketli gıdalar sıklıkla tüketiliyorsa yemeklerden sonra düzenli fırçalama işlemi yapılması gerekir. Bunun yanında ortalama olarak günde 2-3 kez diş temizliği yapılmalıdır.

Ayrıca yoğun bir iş temposunda kişi çalışıyorsa en azından sabah ve akşam temizleme işlemini yapması tavsiye edilir.

Diş Fırçası Seçiminde Dikkat Edilmesi Gerekenler

Fırça seçimi yapmadan önce doktora danışarak kişinin çene yapısına, diş yapısına ve hassasiyetine karar verilmesinde fayda var. Genel olarak aparatın kıllarının yumuşak olması hekimlerin önerilerinin başında gelir. Ayrıca küçük başlı fırça seçimi arka kısımda dişlerin aralarını dahi temizlemede avantajlıdır. Son yıllarda pilli ve titreşimli fırçaların da kullanımı artmaktadır, bu aparatların yanlış kullanımında diş fırçalarken kanama riski oluşabilir.

Bu teknolojik aletlerin avantajlarının başında el hareketleri kısıtlı olan kişilerde çok yönlü işlemler yapması vardır. Bunun yanında belirli bir süre aralıklarıyla diş fırçasının değiştirilmesi uzmanlar tarafından önerilir. Bu doğrultuda kıl malzemenin üzerinde mikrobiyal üremenin oluşması nedeniyle en geç 3 ile 6 ay arasında değiştirilmesi tavsiye edilir.

Fırçalama Sonrası Diş Bakımı Nasıl Olur?

Diş ipi ve gargara gibi ağız bakım ürünlerinin entegre kullanımıyla doğru diş fırçalamanın çürüğü geçirmesi sağlanabilir. Bu açıdan diş ipi kullanmanın faydaları arasında fırçanın ulaşamadığı gıda artıklarının temizlenmesine imkan tanıması vardır. Bununla birlikte doğru diş fırçalamayla diş eti kanamaları minimum düzeye indirilebilir.

Ağız bakım ürünlerinden gargara kullanımı da ağız kokusu, boğaz ağrısı ya da diş eti iltihabının engellenmesinde yardımcı rol oynayabilir. Özellikle ağız ve boğazda oluşan mikroorganizmaların çoğalmasını engelleyerek ağız hijyenin korunmasına destek verebilir.

Diş Sağlığı İçin Dikkat Edilmesi Gerekenler

Ağız sağlığının korunmasında bazı rutinlerin gerçekleştirilmesi zorunludur. Bu doğrultuda dikkat edilmesi gereken durumlar aşağıdaki gibi sıralanabilir:

  • Ağız bakımında birçok detaya dikkat edilse de öngörülmeyen sebeplerden dolayı çürükler oluşabilir. Bu nedenle diş hekiminin düzenli kontrol etmesi kritiktir.
  • Sigara ve alkol tüketiminin kısıtlanması önemlidir.
  • Şekerli ve asitli ürünlerin alımının sınırlandırılması tavsiye edilir.
  • Rutin ve her gün doğru diş fırçalamanın gerçekleştirilmesi esastır.
  • Mine yüzeylerinde lekelenmeyi arttıran kahve ve çayın tüketiminin azaltılması önerilir.
  • Yemeklerden sonra su içilmesi ağız içinde doğal bir temizlik yapabilir. Ayrıca asidik maddelerin nötrleşmesi için yardımcı rol oynar.
  • Mine yüzeyine yapışacak sakız, tatlı ve şekerlerden mümkün olduğunca uzak kalınması tavsiye edilir.

Diş Tedavileri Sonrası Diş Fırçalamak

Ağız sağlığında bazı işlemler yapıldıktan sonra ağız bakım süreçleri değişebilir. Genel olarak yapılan işlemlerden sonra aşağıdaki yöntemler izlenebilir:

  • Diş çekimi sonrası diş fırçalama işlemi yapılabilmesi için kanama gibi endikasyonların sonlanması gerekir.
  • Kron kaplama gibi sabit protezler takılacaksa öncesinde diş kesimi söz konusu olabilir. Diş kesimi sonrası diş fırçalama normal şekilde devam edebilir. Kaplama yapılmadan önce gıda artıklarının temizlemesi sonrasında çürük oluşumunun önüne geçilmesinde etkilidir.
  • Dolgu yapıldıktan sonra diş fırçalama işlemi pratik ve kolay bir şekilde yapılabilir. Aynı zamanda dolgudan sonra diş fırçalanır mı sorusuna işlemden kısa bir süre sonrası için ‘evet’ cevabı verilebilir. Dolgudan kaç saat sonra diş fırçalanır sorusuna karşılık ise ekstrem koşullar olmadığı sürece gün içerisinde ağız bakımı gerçekleştirilebilir cevabı verilebilir.
  • Kanal tedavisinden sonra diş fırçalama sinirlere denk gelen bir işlem sonrasıysa belirli bir süre yapılamayabilir.
  • İmplant vidası takıldıktan sonra diş fırçalanır mı sorusuna ise çene sağlığında ya da işlem yapılan bir bölgede ağrı ya da yara varsa doktor kontrolünde ağız bakımı yapılabilir cevabı verilebilir.

Diş Sağlığı Hakkında Sık Sorulan Sorular

Doğru seçilen macun ve fırça kişinin ağız bakımında kritiktir. Sonrasında ise evde sağlık ile ağız bakımında doğru fırçalama teknikleri önem kazanır.

Fırçalamaya rağmen diş sararması neden olur?

Mine yapısının renk tonu kişiden kişiye farklılık gösterir. Bununla beraber yanlış beslenme ile mine yüzeyi aşınmış olabilir. Bu durumda düzenli ağız bakımı yapılsa da sararma olabilir. Özellikle fırçalamaya rağmen diş sararmasının görülme nedeni sigara tüketiminin fazla olmasıdır. Alternatif çözümler arasında karbonatlı diş fırçalamak vardır.

Diş fırçalarken diş eti kanaması neden olur?

Diş eti hastalıkları, yanlış diş hizalanmaları, kaplamalarda yapılan yanlış uygulamalar ve hatalı fırça seçimi ve kullanımı neden olabilir. Bu süreçte doğru diş fırçalama işleminden sonra ağızda oluşan beyaz şey macun olabilir. Tükürülerek ağızdan uzaklaştırılması da önemlidir.

Diş fırçalamak çürüğü geçirir mi?

Düzenli diş fırçalamak çürüğün ilerlemesini engeller ve hekimin uygulamalarını kolaylaştırır.

Diş kahvaltıdan önce mi sonra mı fırçalanır?

Diş fırçalama işlemi kahvaltı öncesi veya sonrası yapılabilir. Buradan hareketle ağız sağlığında bazı hassasiyetler temizlik aşamaları rutinlerini de değiştirebilir.

Diş teli nasıl fırçalanır?

Diş teli aralarının gıda artıklarından temizlenmesi için diş teli fırçalamanın bütünsel olarak yapılması önemlidir.

Apseli diş fırçalanır mı?

Apseli diş fırçalama işleminden önce doktora danışılması gerekir. İltihabik sürecin azaltılması için öncelikle antibiyotik kullanımı zorunlu olabilir.

bebeklerde iştahsızlık
CategoriesGenel

Bebeklerde İştahsızlık Belirtileri ve Nedenleri

İştahsız bebek, anne ve babaların sıklıkla karşılaştığı durumlardan biridir. Yaşanan bu iştahsızlık bazı durumlarda ve kısa süreli görülüyorsa normal kabul edilir. Uzun bir döneme yayılan iştah problemi bebeğin gelişimini olumsuz yönde etkileyebilir. Gelişiminde bazı aksaklıkların oluşmasına ve sıklıkla ağlamasına neden olabilir. Bebeğin gelişimi ve psikolojik durumu için bazı yöntemler ile iştah sorunu çözümlenebilir.

Bebeklerde İştahsızlığın Nedenleri Nelerdir?

Yenidoğan bebeklerden 2 yaşını tamamlayan çocuklara kadar farklı bireylerde görülen bu durumun nedenleri de değişir.

Genel nedenler ise şu şekilde çeşitlendirilebilir:

  • İştahsızlık problemi yeni doğan ve altı ayını tamamlamayan bir çocukta görülüyorsa neden fiziksel olabilir. Bebeğin ağzının içinde bir yara ya da beslenmesini engelleyen farklı bir yapı oluşmuş olabilir. Bu durum ile karşılaşıp karşılaşmadığınızı anlamak için bebeğinizin ağzını kontrol etmelisiniz.
  • Anne sütü ile beslenen bebeklerde iştahsızlık oluşmasının nedenlerinden biri de süt miktarıdır. Bazı annelerde süt miktarı olması gerekenin altında bulunur. Bu durum bebeğin istediği miktarda süte ulaşmasını engelleyebilir. Bundan kaynaklı olarak bebek, anne sütünü kabul etmek istemeyebilir ya da emmeyi reddedebilir.
  • Bebeğinizi emzirirken onu doğru pozisyonda tuttuğunuzdan da emin olmalısınız. Yanlış tutuş bebeğinizin rahatsız olmasına dolayısı ile iştahsızlık sorunu yaşamasına neden olabilir. Aynı zamanda tutulan pozisyon bebeğin nefes almasını da engellememelidir. Bebek burnunda rahat bir şekilde nefes almıyorsa da iştahsızlık ile karşılaşılabilir.
  • Ek gıdaya yeni başlayan bebeklerde de bu durum sıklıkla yaşanır. Bebek, yutkunmada zorlanıyor ya da burun tıkanıklığı gibi bazı hastalıklar yaşıyor ise beslenmeye karşı isteksiz olabilir.
  • Bazı durumlarda yaşanan iştahsızlığın nedeni bebeğin ebeveyne karşı tepki göstermesi olabilir. Ebeveynin yanlış bakımı ya da bebeğe gösterdiği bir tepki iştahsızlık nedeni olarak kabul edilebilir. Bebeğin tepki vereceği durum, sevmediği bir gıdayı yemesi için zorlamak ya da olması gerekenden fazla miktarda beslenmesi de olabilir.
  • Diş çıkaran bebek iştahsızlık durumu ile sıklıkla karşılaşır. Diş çıkarma döneminde olan bebeklerin diş etleri ve damak bölgeleri hassaslaşabilir. Yaşanan hassasiyet bebeğin beslenme sırasında acı ile karşılaşmasına kaynaklık ederek iştahsızlık yaşanmasının nedeni olabilir.
  • Bebeklere zorunlu olarak yapılması gereken ve ileri dönemde onların sağlıklarını korumalarını sağlayan aşılar da bu sorun ile karşılaşma nedenlerinden biridir. Aşı olan bebeklerde iştahsızlık durumu görülebilir.

Sıralanan bu nedenler kısa süreli iştahsızlık görülmesini sağlar. Yaşanan iştahsızlık uzun bir süreyi kapsıyor ise bu durum için doktora başvurmanız gerekir. Bebeğiniz yeterli oranda beslenmediğinde gelişim olarak kendini tamamlayamayabilir. Yeteri oranda beslenmeme ise fiziksel, bilişsel ya da psikomotor alanda bazı aksaklıkların oluşmasına kaynaklık edebilir. Yaşanabilecek olan bu aksaklıklar, bebeğinizin çocukluk ya da yetişkinlik döneminde ciddi rahatsızlıklar yaşamasına neden olabilir.

Bebeklerde İştahsızlık Belirtileri Nelerdir?

İştahsız bebeklerde bazı belirtiler görülebilir. Görülen bu belirtiler şu şekildedir:

  • Bebeklerde iştahsızlık probleminin yaygın belirtisi, isteksizliktir. Tüm gıda türlerine karşı genel bir ilgisizlik vardır. Diğer zamanlarda bebeğin tüketmeyi sevdiği gıdalara karşı da bir isteksizlik görülür.
  • Karşılaşılan belirtilerden biri de kilo kaybıdır. Bebeklerde yemek yememeye bağlı olarak kilo kaybı yaşanıyor ise iştahsızlık sorunu olabilir. Bu belirti tek başına yeterli olmayıp bazı durumlarda farklı hastalıkların yan etkisi olarak da kabul edilir.
  • Uzun süre beslenmeyi reddetme bebeklerde iştahsızlık belirtilerinden biridir. Bu durum, bir günü kapsayabileceği gibi bir kaç öğünle sınırlı da kalabilir. Aynı zamanda bir kaç günü kapsayan yemek yememe durumu da görülebilir.
  • İştahsızlık belirtileri arasında bebeğin psikolojik durumunda yaşanan olumsuzluklar da kabul edilir. Bebeğinizde huzursuzluk, sinirlilik, sıklıkla ağlama gibi durumlar görüyorsanız bunun nedeni iştahsızlık olabilir. Aynı zamanda çevreye karşı ilgisizlikte görülebilir.

Bebeklerde iştahsızlık belirtilerinin tamamı bir çocukta görülebileceği gibi bazıları ile de karşılaşılabilir. Aynı zamanda belirtilerin şiddeti bebeklere bağlı olarak da değişebilir.

Bebeklerde İştahsızlığın Neden Olduğu Rahatsızlıklar Nelerdir?

Yenidoğan ya da 1 yaş iştahsız bebeklerde bazı sağlık sorunları oluşabilir. Yaygın olarak karşılaşılan problemlerden biri gelişim bozukluğudur. İlerleyen zamanlarda gelişimde gerileme ya da durma gibi durumlar ile de karşılaşılabilir. Bu sorunun neden olacağı beslenmede yetersizlik, vitamin ya da mineral eksiliği nedeniyle oluşan bazı hastalıklarla karşılaşma ihtimali de doğurabilir.

Aynı zamanda kansızlık ve kansızlığın neden olacağı hastalıklarda oluşabilir. Karşılaşılan diğer bir durum ise huzursuzluk ve uykuda görülen düzensizliktir. Uyku saatlerinde yaşanan aksaklıklar, uyku düzeninin kazanılmaması da iştahsızlığın neden olduğu rahatsızlıklardan biridir.

İştahsız Bebekler İçin Ne Yapılır?

İştahsız bebek için bazı tarifler deneyebilir ya da bebeğinizi yeni gıdalar ile tanıştırabilirsiniz. Yeni gıdalar ile tanışma sürecinde belirli adımları izlemeniz gerekir. Öncelikle bebeğinize küçük lokmalar ile yemek vermelisiniz. Bebek yeni tada karşı ilgi ile yaklaşıyor ise lokmaları yiyebileceği boyutlara çıkarabilirsiniz. Aynı zamanda küçük porsiyonlar ile yeni gıdalara geçmeniz gerekir.

Yeni bir gıdayı öğüne dahil ettiniz fakat bebeğinizin yaklaşımı olumsuz olduysa bu yiyeceği, sevdiği besinler ile beraber ona verebilirsiniz. İştahsız bebek çorbası gibi tariflere de bir şans verebilirsiniz. Bu tarifleri hazırladıktan sonra bebeğinizin kendi başına yemek yemesi için teşvik edebilirsiniz. Bebeğinizin kendi başına yemek yemesi, yiyeceğe karşı ilgi duymasını sağlayabilir.

İştahsız bebek tarifleri de sorunuza çözüm getirebilir. Hazırladığınız yeni tarifleri bebeğinizin dikkatini çekecek olan şekillerde süsleyebilirsiniz. Onun ilgisini çekecek ayı, koyun ya da çiçek gibi motifleri yiyecekler ile beraber oluşturabilirsiniz. Örneğin kıvırcık ile yaprak ve sap kısmını oluşturduğunuz yemeğin çiçek kısmını yumurtadan hazırlayabilirsiniz. Aynı zamanda bebeğinizin dikkatini çeken çizgi film kahramanları ya da hayvanlar ile süslenen yemek takımlarını da kullanabilirsiniz. Bu takımlar, bebeğinizin yemeklere karşı ilgi ile yaklaşmasını sağlayabilir.

Beslenme sırasında dikkat etmeniz gereken diğer bir nokta ise teknolojik ürünlerdir. Tablet, telefon ya da televizyon gibi onun dikkatini çeken uyaranların olduğu ortamlarda bebeğiniz yemeğine odaklanamayabilir. Bu durum, bebeğinizin hangi gıdadan ne kadar yediğini anlayamaması ve ilerleyen zamanlarda çeşitli yeme bozuklukları ile karşılaşma ihtimalini doğurabilir.

Bebeğinizde yemek düzeni kurmak ve iştahsızlığını azaltmak istiyorsanız ailecek beraber oturduğunuz sofralara onu da dahil edebilirsiniz. Tüm aile bireylerinin bir arada bulunduğu sofralara bebeğinde dahil olması, yemek yeme motivasyonunu artırabilir ve yiyeceklere olumlu yaklaşmasını sağlayabilir.

İştahsız Bebekler Hakkında Sık Sorulan Sorular

Diş çıkaran bebeklerde iştahsızlık olur mu?

Diş çıkaran bebeklerde belirli bir dönem iştahsızlık görülebilir. Bunun nedeni diş eti ve damakta oluşan hassasiyettir. Hassasiyetin geçmesi ile beraber bebek eski iştahına kavuşabilir.

Bebeklerde hangi vitamin iştah açar?

Bebeğinizde iştahsızlık sorunu yaşıyor ve nedenini bir türlü bulamıyorsanız doktora başvurmanız gerekir. Doktorlar gerekli muayeneyi yaptıktan ve bebeğinizde oluşan iştahsızlığın nedenini bulduktan sonra ihtiyaç olursa vitamin önerisinde bulunabilir. Doktor önerisi dışında takviye vitamin alınması önerilmez. Doğal yollar ile vitamin ihtiyacını karşılamak istiyor iseniz demir ve çinko içeren gıdaları bebeğinizin öğünlerine dahil edebilirsiniz. Baklagiller, deniz ürünleri ya da fındık içeren öğünler hazırlayabilirsiniz.

mevsim meyveleri
CategoriesGenel

Hangi Mevsimde Hangi Meyve ve Sebze Yenir?

Mevsim meyve ve sebzeleri, insan sağlığını korumaya yardımcı olan gıdalardan bazılarıdır. Bu gıdalar, kimyasalsız ya da en az kimyasal ile, doğal koşullarda yetiştirilir. Bu sayede insan vücudunun ihtiyaç duyduğu vitamin ve minerallerin karşılanmasında büyük öneme sahiptir. Aynı zamanda içeriği sayesinde dinç ve sağlıklı bir bedene kavuşma imkanı da sunabilir.

Mevsime göre meyve ve sebzeler, doğal yetiştirilme koşulları sayesinde lezzet bakımından da oldukça başarılıdır. Her mevsim yetişen meyve ve sebzelere her an ulaşılabilirken doğal içerik ve lezzetleri ile vücudun ihtiyaç duyduğu bileşenlerin karşılanmasına yardımcı olur.

Kış Mevsimi Meyve ve Sebzeleri

Kış ayları, soğuk ve yağışlı olması ile bilinse de bu koşullarda yetişen bazı meyve ve sebzeler vardır. Bu meyve ve sebzeler, içerikleri bakımından hormon ya da ilaç kullanılmadan yetiştirilebilir. Aynı zamanda yaz aylarında köklerine kadar güneş ışınlarını çekerek kış mevsiminde olgunlaşmak için enerji depolar. Bu özellikleri sayesinde kış meyve ve sebzeleri enerji ya da dayanıklılık gibi özellikler kazanmanıza yardımcı olur. Kış mevsiminde yetişen meyve ve sebzelerin olgunlaştıkları ay farklılık gösterebilir.

Aralık:

Kış mevsiminin başladığını gösteren Aralık ayında yetişen sebzeler; havuç, bal kabağı, pırasa, Brüksel lahanası, karnabahar, ıspanak, yer elması, kereviz, brokoli, kara lahana ve pazı şeklinde sıralanabilir. Bu sebzeler, zengin içerikleri sayesinde hastalıklara karşı vücut direncini artırabilir. Mikrop ya da bakterilerin neden olacağı bağışıklık sisteminin güçlendirilmesine yardımcı olur. Aynı zamanda size yeni lezzetler deneme imkanı da sunar. Bu sebzeler ile yemekler yapabilir ya da fırında yeni lezzetler deneyebilirsiniz.

Aralık ayında yetişen meyveler ise şu şekildedir: Elma, muz, ayva, nar, greyfurt, portakal, mandalina, kivi, kestane, Trabzon hurması Aralık ayı meyvelerindendir. Bu meyveler, C vitamini başta olmak üzere pek çok farklı vitamin ve mineral içerir. Bu sayede hava koşullarına karşı insan vücudunun direnç kazanmasını sağlayabilir.

Ocak:

Ocak ayında yetişen sebzeler; havuç, bal kabağı, pırasa, lahana, Brüksel lahanası, karnabahar, ıspanak, pancar, kereviz, brokoli, pazı şeklinde sıralanabilir. Ocak ayında Aralık’tan farklı olarak lahana, pancar, turp olgunlaşarak mevsimin sebzeleri olur. Yeni olgunlaşan bu sebzeler ile salatalar deneyebilir, vücudunuz için doğal vitamin ve mineraller alabilirsiniz. Ocak ayının başlaması ile mevsim meyvesi olmaktan uzaklaşan sebzeler ise yer elması ve karalahana olur. Bu sebzeler Aralık ayına özgüdür.

Ocak ayında yetişen meyveler ise elma, muz, ayva, nar, greyfurt, portakal, mandalina, kestane şeklinde çeşitlendirilebilir. Ocak ayı ile beraber Aralık’ta bulunan kivi ve Trabzon hurması mevsim meyvesi olmaktan çıkarken geriye kalan besinlerde değişiklik olmaz.

Şubat:

Şubat ayına özgü sebzeler havuç, bal kabağı, pırasa, lahana, Brüksel lahanası, karnabahar, ıspanak, pancar, kereviz, brokoli, turp, pazı hindiba, Frank soğanı olur. Şubat ayında Ocak ayında olgunlaşan sebzelerin hala mevsimidir. Bu ay içerisinde hindiba ve Frenk soğanı da olgunlaşarak mevsime özgü sebzeler arasına girer.

Şubat ayında olgunlaşan elma, muz, ayva, nar, greyfurt, portakal, mandalina, kestane mevsim meyvesi olarak Ocak ayı ile aynıdır.

İlkbahar Mevsimi Meyve ve Sebzeleri

İlkbahar mevsiminin gelmesi ile hava koşullarında değişiklikler oluşur. Kış aylarında görülen soğuk hava ve ayaz yerini sıcak güneş ve bol yağışa bırakabilir. Mevsim koşullarının değişmesi ile beraber mevsim sebze ve meyvelerinde de bazı değişiklikler oluşur. İlkbahar mevsimine özgü meyvelerin olgunlaştıkları aylarda bazı farklılıklar görülebilir.

Mart:

İlkbahar mevsiminin yeni başladığı Mart ayında yetişen sebzeler; havuç, bebe havucu, pancar, kuşkonmaz, turp, ıspanak, brokoli, roka, biberiye, nane, maydanoz, tere, karnabahar, pırasa şeklinde sıralanabilir. Bu ay ile kış mevsiminde görülen sebzeler devam ederken bazı yeni çeşitlerde mevsim sebzesi olur.

Mart ayında olgunlaşan mevsim meyveleri ise elma, muz ve limon şeklindedir.

Nisan:

Nisan ayı ile beraber havuç, kuşkonmaz, enginar, taze soğan, roka, biberiye, Nane, maydanoz, tere, taze kekik ve bakla mevsim sebzesi olur. Bu ayda Şubat’tan farklı olarak enginar, taze soğan, taze kekik ve bakla eklenirken pancar, bebe havucu gibi bazı sebzelerin mevsimi sona erer.

Nisan ayı ile olgunlaşan meyveler ise limon ve çağladır. Mart ayında mevsim meyvesi olan elma ve muz yerini çağlaya bırakırken limon hala vardır.

Mayıs:

Mayıs ayında bezelye, semizotu, sarımsak, kuşkonmaz, enginar, arpacık soğan, roka, biberiye, nane, maydanoz, tere, barbunya, ebegümeci, madımak ve bakla mevsim sebzeleri arasına girer. Mayıs ayı diğer ilkbahar aylarından farklı olarak madımak, semizotu, sarımsak, arpacık soğan, ebegümeci ve barbunya yetişir.

Mayıs ayına özgü meyveler ise can eriği, çilek ve duttur. Şubat ve Nisan ayında görülen meyveler artık yerini yeni meyvelere dolayısıyla yeni vitamin ve minerallere bırakır.

Yaz Mevsimi Meyve ve Sebzeleri

Yaz mevsiminde pek çok meyve ve sebzenin yetişir. Bu dönemde yaşanan hava sıcaklığındaki artış mevsim sebzeleri ve meyvelerinde bir zenginlik olmasına kaynaklık eder.

Haziran:

Haziran ayında yeşil biber, dolmalık biber, sivri biber, taze patates, taze fasulye, çalı fasulyesi, kabak, semizotu, bezelye, sarımsak, enginar, salatalık, dereotu, fesleğen, nane, maydanoz, tere, patlıcan, domates, barbunya, üzüm yaprağı, bakla yetişir.

Haziran ayına özgü meyveler ise çilek, dut, can eriği, mürdüm eriği, vişne, kiraz, şeftali, kayısı olarak çeşitlendirilebilir.

Temmuz:

Temmuz ayında yeşil biber, dolmalık biber, sivri biber, taze fasulye, çalı fasulyesi, kabak, semizotu, bezelye, sarımsak, salatalık, börülce, mısır, dereotu, fesleğen, nane, maydanoz, tere, patlıcan, domates, barbunya yetişir.

Temmuz ayının mevsim meyveleri ise sarı erik, mürdüm eriği, vişne, kiraz, şeftali, kayısı, kavun, karpuz, ahududu ve nektarin şeklindedir.

Ağustos:

Ağustos ayında yetişen sebzeler; yeşil biber, dolmalık biber, kırmızı biber, taze fasulye, kabak, sarımsak, salatalık, börülce, mısır, dereotu, fesleğen, patlıcan, domates, barbunya, bamya, iç bakla olarak sıralanabilir.

Ağustos ayına özgü meyveler ise şeftali, mürdüm eriği, kayısı, kırmızı erik, kavun, karpuz, incir, vişne, üzüm ve böğürtlendir.

Sonbahar Mevsim Meyve ve Sebzeleri

Sonbahar mevsiminde hava koşulları yavaş yavaş soğumaya başlar. Bundan kaynaklı olarak yaz mevsiminde oluşan çeşitlilikte bir azalma görülmekle beraber sonbahar mevsim meyveleri ve sebzeleri olgunlaşarak yeni seçenekler oluşturur.

Eylül:

Eylül ayında yetişen sebzeler yeşil biber, dolmalık biber, kırmızı biber, taze fasulye, kabak, havuç, salatalık, börülce, mısır, dereotu, fesleğen, nane, maydanoz, tere, patlıcan, domates, barbunya, bamya ve mantar şeklindedir.

Eylül ayında doğal koşullarda yetişen meyveler ise elma, şeftali, mürdüm eriği, kavun, karpuz, üzüm, incir ve kızılcıktır. Eylül ayında yaz mevsiminde olan çeşitlerin büyük çoğunluğu devam ederken yeni meyveler de yetişir.

Ekim:

Ekim ayı ile beraber havuç, yeşil biber, kırmızı biber, pırasa veriyor karnabahar, yer elması, salatalık, patlıcan, domates, mantar ve lahana mevsim sebzeleri olur.

Ekim ayında mevsim meyveleri ise elma, armut, nar, üzüm incir, kızılcık ve kestane olarak sıralanabilir.

Kasım:

Kasım ayında yetişen sebzeler havuç, bal kabağı, pırasa, karnabahar, ıspanak, kereviz, roka, biberiye, nane, maydanoz, tere, lahana, pazı olarak sıralanabilir.

Kasım ayında yetişen meyveler ise elma, armut, muz, ayva, nar, greyfurt, portakal, mandalina, kivi, kestane, Trabzon hurması olarak çeşitlendirilebilir.

Mevsiminde Meyve Tüketmek Neden Önemlidir?

Bütün mevsimlerin meyve ve sebzeleri farklı olup doğal yollar ile yetiştirilir. Mevsiminde olgunlaşmayan meyve ve sebzelerin içerisinde belirli miktarlarda hormon ya da ilaçlar bulunur. Kimyasallar ile yetiştirilen bu gıdalar, insan sağlığına zarar verebilir. Aynı zamanda vücudun ihtiyaç duyduğu vitamin ve mineral ihtiyacını karşılamada noksan kalabilir.

Her Mevsim Yetişen Meyve ve Sebzeler

Dört mevsim meyvelerinin başında elma gelir. Yazlık ve kışlık çeşitleri ile elmalar, 4 mevsim meyveleri arasında yer alırken bazı maydanoz gibi bazı yeşilliklerde farklı mevsimlerde doğal bir şekilde ulaşılabilir.

kolik bebek uyutma
CategoriesGenel

Kolik Bebekler Nasıl Uyutulur? Kolik Bebek Sakinleştirme Yöntemleri

Kolik bebek uyutma yöntemi anne adaylarının ve yeni doğum yapan annelerin üzerinde durduğu bir konudur. Doğum yapan kadınların ilk haftalarda bebeklerinde görebileceği sürekli ağlama sorunu olarak bilinir. Genel olarak 5 bebekten birinde bu durumun ortaya çıktığı gözlemlenir. Kolik denilen sorun; sağlıklı bir bebeğin sebepsiz yere saatlerce süren ağlama nöbetlerine denir. Bebek bu ağlama esnasında huysuzlaşır, kasılabilir. Bu durum anneleri sebepsiz bir endişe içine alan bir durumdur.

Kolik Nedir?

Kolik; kimi araştırmalara göre %5 ila %40 arasında kimine göre ise %20’leri geçmeyen, bebeklerde ani ağlama ile başlayan ve haftanın 3 günü 2 yada 3 saatten fazla süren huzursuzluk nöbetleridir. Bitmek bilmeyen ağlama nöbetleri, uzun süreli yüksek seste ağlama krizleri olarak da tanımlanır. Nöbetlerin başlamasıyla ebeveynler, bebekleri ile ilgilense bile bebekte herhangi bir rahatlama göremeyebilir. Kolik bebelerde ataklar ilk haftalarda başlar. İlerleyen süreçlerde de artarak devam edebilir. Üçüncü haftalara doğru ağlamanın şiddetinde ve şeklinde değişmeler gözlenebilir.

Kolik, korkulacak ya da endişeye kapılacak bir sağlık sorunu değildir. Ancak ağlamanın neden olduğunun netleşmesi bebeğin sağlığı açısından çok fazla önemlidir. Uzun süreli ağlama nöbeti sadece koliğe bağlı olmayabilir. Bebekte ortaya çıkan fıtık, kulak iltihabı, idrar yolu enfeksiyonu da bu ağlamanın sebepleri arasında olabilir. Bebekte başka bir problemin olmadığından emin olmak için hekimlere başvurmak doğru bir karar olacaktır.  Kolik probleminin kriterleri ve belirtileri vardır.

Kolik kriterleri olarak;

  • Doğumdan sonra üçüncü haftada başlaması,
  • Haftada en az üç gün boyunca sürmesi ve günde üç saatten fazla ağlaması,
  • Ağlama, çığlık, huzursuzluk gibi durumların en az üç saat kadar sürmesidir.

Kolik bebek belirtileri ise şöyle sıralanabilir:

  • Yeni doğum yapan en az 3 haftalık bir bebekte suratında acı bir ifade belirginleşir. Bacakları karna doğru çekik olur ve tiz bir sesle ağlar.
  • Atak geçirdiği esnada bacaklarını çok gergin olarak uzatabilir.
  • Karınları şiştir. Bu esnada gaz ya da kaka yapabilirlerse az da olsa rahatlama yaşanır.
  • Emzirme sırasında aniden çığlık atıp ağlamaya başlayabilir. Bu sırada bebekler memeyi istemeyebilir.

Kolik Ne Zaman Geçer?

Kolik bebek uyutma konusunda ebeveynlere büyük görev düşer. Çok sabırlı ve sakin olmaları önemlidir. Kolik nöbetleri doğumun ilk haftalarında başlar bazı bebeklerde dördüncü ayda bazı bebeklerde ise altı ila dokuzuncu aya kadar devam edebilir.

Kolik Bebekler Nelerden Hoşlanır?

Kolik bebek uyutma seçeneklerinden birisi müziktir. Ağlama nöbeti geçiren bebeklerin çoğu ritmik ve sakin müziklerden hoşlanırlar. Özellikle ‘white noise’ adı verilen sesler bebeklerin kulağına hoş gelir.

Su damlası, rüzgar sesi, deniz dalgasının sesi bebeklerin sakinleşmesine katkı sağlar. Yine bebeklerin sakin kalması için ninni tarzı müzikler ve melodiler de etkili çözüm yollarından biri olabilir.

Kolik bebek uyutmada farklı ve ilginç yöntemler de denenebilir. En fazla ritmik seslerden hoşlanan kolik bebekler; tıraş makinesi, elektrik süpürgesi, saç kurutma makinesi ile çıkan sesler ile de sakinleşebilir.

Kolik Bebek Sakinleştirme Yöntemleri

Kolik bebek uyutma veya kolik bebek sakinleştirme için birçok yöntem denenebilir. Ancak her yöntem kolik bebekte aynı etkiyi göstermede etkisiz kalabilir. Bazı bebeklerde sakinleşme sağlayan yöntem bir başka bebekte durumu kötüleştirebilir. Bu nedenle sakinleştirme sırasında öncelikle ebeveynlerin sakin olması bir süre devam edip yöntemi denemesi gerekir.

Eğer o yöntem işe yaramıyorsa farklı bir yöntem denenebilir. Ancak aynı anda sürekli yöntem değiştirmekte bebeğin daha da huzursuzlaşmasını ve ağlamanın şiddetini artırabilir.

Bebekler genel olarak ritmik ve sakin seslerden hoşlanır. Anne karnında sürekli duyduğu bir ses onu anne rahminde sakin tutar. Doğumdan sonra da bebeğe uğultuya benzer, sanki anne karnındaymış hissi verdiren sesler bebekte etkili olabilir.

Kolik bebekleri sakinleştirmede evde sağlık uygulamaları da yapılabilir. Özellikle emziren annelerin beslenme şekli önemlidir. Sindirim sistemini bozacak, sağlığa zararlı besinlerden uzak durmalıdır. Alerjen ve gaz yapan yiyeceklerden mümkün olduğunca alınmamalıdır. Baharatlı yiyecekler, gazlı içecekler, kafein ve aşırı şekerli gıdaların tüketiminden kaçınmak gerekir. Bunların yerine daha sağlıklı gıdalar alınması bebeğinde sağlığı için oldukça önemlidir. Tahıllar, sebze, meyve, tavuk, balık gibi protein kaynağı besinler tüketilmelidir.

Bebek biberonla besleniyor ise yatarak beslenmemelidir. Bebeğin beslenme sonrası mutlaka gazı çıkarılması sağlanmalıdır.

Kolik bebek sakinleştirme yöntemleri şöyle sıralanabilir:

  • Ebeveynler bebeklerini kucaklarında sallayarak sakinleştirebilir. Aynı şekilde pusette veya bebeklerin beşiğinde yavaş ve ritmik bir sallama yöntemi ile sakinleştirip uyuması sağlanabilir.
  • Ağlayan ve huzursuzluğu giderek artan bir bebeği anne ya da baba yakın temas ile sakin kalmasını sağlayabilir. Bu temas bebeğin kendini güvende hissetmesini sağlar.
  • Etkili yöntemlerden birisi de bebek arabasında ya da arabayla gezdirmektir. Bu yöntem kolik bebek nöbetlerinde bebeğin sakin kalmasında en başarılı yöntemler arasında yer alır. Bebek arabada ritmik bir ses ile birlikte sallanma ile rahatlayıp daha da sakinleşir.
  • Özellikle annenin bebeğini kucağına alıp kalp sesini duymasını sağlaması da olumlu olabilir.
  • Bebeği yüzüstü yatırmak, hafif bir şekilde sırtına vurmak ya da sıvazlamak da bebeği rahatlatabilir.
  • Anne ya da babanın sesi de bebeği sakinleştirmede etkili olabilir. Konuşarak ya da şarkı söyleyerek bebeğin rahatlaması sağlanabilir.
  • Bebeğin ılık bir banyo yaptırılması ve banyo sırasında hafif bir mesaj da bebeğin sakinleşmesinde denenebilecek yöntemler arasında yer alır.

Kolik Bebekler Nasıl Uyutulur?

Kolik bebek uyutma yöntemleri zamanla tekrar tekrar ebeveynler tarafından denenmelidir. Bebeğin rahatlaması, sakin kalması için gerek anne ya da babanın kucağına alması ile gerekse müzik dinleterek sallama yöntemi kullanılmalıdır. Her bir yöntemden biri ya da birkaçı bebek için mutlaka rahatlatıcı bir etki verecektir. Sakinleşen bebek bu yöntemler sayesinde de uykuya dalacaktır.

Kolik bebeği uyutmada uygulanması gereken bazı yöntemlerde şöyle sıralanabilir:

  • Bebeği arabada, kucakta, yatakta hafifçe sallayabilirsiniz.
  • Bebeğin karın bölgesine masaj yaparak gaz çıkmasını sağlayabilirsiniz. Bebeklerin çoğunda görülen ağlama nöbetlerinde en fazla etki bebeklerde görülen gaz problemleridir. Karın bölgesine uygulanan hafif bir masaj bebeğin rahatlamasına yardımcı olabilir. Ebeveynlerin gazlı bebek nasıl sakinleştirilir sorusuna cevap olarak niteliğindedir.
  • Anne ya da baba sessiz bir oda da bebekle vakit geçirebilir.
  • Beyaz gürültü denilen ses ya da görüntülü bir cihaz ile bebeğin dikkatinin dağılmasını sağlayarak sakinleşmesine ve uykuya geçmesine de yardımcı olunabilir.

Kolik Bebek Uyutma Hakkında Sık Sorulan Sorular

Kolik ne zaman pik yapar?

Kolik bebek uyutma sorunu doğumdan sonraki üçüncü hafta ortaya çıkar. Bu nöbetler 6-8 hafta arasında pik yaparak en yüksek seviyeye ulaşır.

Kız bebeklerde kolik olur mu?

Kolik bebek uyutma ve sakinleştirme sorunu bebeklerde beşte bir oranında görülen bir durumdur. Kız olsun erkek olsun bebeklerde kolik sorunu görülebilir.

Kolik bebek emziren anne ne yememeli?

Kolik bebek uyutmada yöntemler ve tavsiyeler nasıl önemli ise annenin yeme-içmesi de önemlidir. Kolik bebek emziren bir ebeveyn; soğan, lahana ve süt ürünlerinden uzak durmalıdır. Bu ürünler bebeklerde gaz problemlerine yol açar. Bebeklerde gaz sorunsa kolik durumunu tetikler.

hamilelikte horlama
CategoriesGenel

Hamilelikte Horlama Neden Olur? Nasıl Tedavi Edilir?

Gebelikte horlama, en çok karşılaşılan durumlardan biridir. Hamilelik süreci, uykuyu da etkileyen bir durumdur. Hormon dengesizlikleri ve fazla kilo alınması ile birlikte horlama meydana gelebilir. Eğer anne adayının uyku düzenini ve kalitesini etkileyecek kadar ciddi seviyedeyse mutlaka doktora başvurulmalıdır.

Hamilelikte Horlama Neden Olur?

Gebelikte horlama nedenleri arasında en önemli faktör kilodur. Kilo aldıkça uyku apnesi riski de artar. Kilo almaya bağlı olarak tansiyon sorunları da ortaya çıkabilir. Bu da horlamanın ciddiyetini daha artırır.

Hamilelikte horlama oranı yüksek olduğu için neredeyse her anne adayında görülür. Nefes alma problemi olarak da tanımlanabilen horlama, birçok nedenden dolayı kaynaklanabilir. Bu durumda gebelikteki değişimler dikkate alınmalıdır. Normal insan, pek çok sebebe bağlı olarak horlayabilir. Örneğin yoğun iş temposu, uyku bozuklukları, nefes darlığı, aşırı hareketsizlik ve stres buna neden olabilir.

Uyku esnasında meydana gelen bu sorunun şiddeti büyükse erken doğuma bile yol açabilir. hamilelikte horlama ve uyku apsenin birlikte görülmesi, nefes alıp verme açısından önemlidir. Zira her ikisi de aynı anda ortaya çıkarsa vücutta oksijen miktarı azalır. Bununla birlikte mukoza şişer ve burun tıkanıklığı meydana gelir. Söz konusu olan durum, horlamanın başlıca nedenlerinden biridir.

Gebe kadınlarda çok fazla kilo alımı, boyun etrafındaki et tabakasını kalınlaştırabilir. Buna bağlı olarak da horlamanın şiddeti artar. Bu noktada obezite seviyesine gelen anne adayları risk altındadır. Dolayısıyla kilo alımına dikkat etmek, uyku kalitesini sağlar ve problemleri önler.

Sağlıklı bir beden ağırlığı bebek için de önemlidir. Diğer yandan sinüzit de horlamaya neden olabilecek bir sağlık sorunudur. Alın bölgesinde ağrı ve burun tıkanıklığı şeklinde görülen hamilelikte horlama, gece ağzın açık kalmasına yol açar. Ağzın açık kalması ve burun tıkanıklığı, uykuda bazı problemlere neden olur. Bunlardan en önemlisi de horlamadır ve sinüzit tedavisinin doğru şekilde yapılması önemlidir. Eğer siz de söz konusu olan sebeplerden kaynaklı uykunuzda nefes alma problemleri yaşıyorsanız evde sağlık hizmetinden yararlanabilirsiniz.

Hamilelikte Horlama Ne Zaman Başlar?

Genelde hamileliğin 5. haftasında ortaya çıkan horlama, uyku kalitesini etkilemeye başlar. Özellikle de bu süreçte normal kilonun üzerine çıktıysanız bu durum normaldir. Fakat basit görülmemelidir, çünkü hem sizin hem de bebeğinizin sağlığını tehlikeye atabilir.

Prematüre doğum, düşük tehlikesi ve bebeğin düşük kiloda doğması ileri seviyedeki horlamanın bir sonucudur. Hamilelik sürecinde kilo almak ve hormon değişikliklerinin meydana gelmesi kaçınılmazdır. Karnın büyümeye başlaması ve kilo artışının hızlanmasıyla birlikte uykuda da birtakım sorunlar yaşanmaya başlar.

Hamilelikte horlama, bu durumlarda daha belirginleşir ve seviyesi de artabilir. Dolayısıyla gebelikte, anne adayının uyku kalitesini nasıl etkilediğini gözlemlemek gerekir. Eğer ileri seviyede horlama ve nefes almada zorlanma söz konusuysa doktor kontrolü şarttır. Eğer hamileliğin başındaysanız ve horlamadan şikayetçiyseniz uzman doktora başvurmalısınız. Anne adaylarının yaşadığı horlama sorununda geç kalınmamalıdır. Tedavisine geç kalınırsa birçok probleme zemin hazırlar.

Özellikle de şu sorunlar, hamilelik sürecindeki horlamanın yol açtığı durumlardır:

  • Uyku apnesi: Nefes alışverişinin durmasına verilen uyku bozukluklarından biridir. Anne ve bebek sağlığını riske atma ihtimali olduğu için önemlidir.
  • İntrauterin gelişme geriliği (IUGR): Gebe kadınların yaşayabileceği önemli durumlardan biridir. Bebeğin düşük kiloda doğmasına ve gelişim geriliği olmasına neden olur. Basit bir uyku sorunu olarak görülen horlama da bu ciddi duruma sebebiyet verebilir. Bebeğin sağlıklı kiloda ve zihinde doğması için düzenli ultrason taramalarının yapılması gerekir. Zira bu taramalarda erken teşhis konabileceği için riskin önüne geçmek mümkündür.
  • Gebelik diyabeti: Diğer adı gestasyonel diyabet olan gebelik diyabeti, horlamanın yol açabileceği risklerden biridir. Özel gebelik durumu olan kadınlarda görülmesi daha yüksektir. Problemin önlenebilmesi için glikoz tolerans testi yaptırmak gerekir.
  • Preeklampsi: Anne adayının kan basıncını ve protein değerini yükselten preeklampsi, hamilelikte horlama sorunundan kaynaklı meydana gelir. Gebelik zehirlenmesi olarak da adlandırılan bu problem, başta anne adayının sağlığına zarar verir. Ancak erken doğum riski söz konusu olduğu için bebeğin de sağlık durumunu etkiler.
  • Plasenta inflamasyonu: Bebeğin düşük kiloda doğması tıp dilinde plasenta inflamasyonu olarak adlandırılır. Bu durum da horlamanın olası risklerindendir ve bebeğin yaşamını riske atar.

Yukarıdaki olası riskler dikkate alındığında, horlamanın basit bir sorun olduğu düşünülemez. Özellikle de ileri seviyede bu problemi yaşayan anne adaylarının tehlike altında olduğunun bilinmesi önemlidir. Bu sıkıntılara ek olarak sürekli horlamak uyku kalitesini ve akışını da bozar. Eğer hamilelikte horlama sorunundan kaynaklı endişeniz varsa ve uyku kalitenizi etkiliyorsa alanındaki uzmana görünmelisiniz.

Hamilelikte Horlama Nasıl Engellenir?

Gebelik süreci hassas bir dönem olduğu için her rahatsızlık için alternatif yollar önerilir. Çoğu sağlık sorunda ilaç kullanımı tavsiye edilmez. Bu nedenle gebelikte horlama tedavisi de hafif şekilde yapılır. Burun bantları kullanmak işe yarayabilir. Diğer yandan bu süreçte bazı alışkanlıkları edinmek de uyku kalitesini artırır ve horlamayı azaltabilir.

Siz de bu durumdan şikayetçiyseniz şunları uygulayabilirsiniz:

  • Burun ve boğaz tıkanıklığından kaynaklı horlama sorunu için nemlendirici veya buhar kullanabilirsiniz,
  • Sırt üstü yatmak yerine yan yatmayı deneyebilirsiniz ve özellikle de sol tarafa yatmak kan akışını hızlandıracağı için daha rahat nefes almanızı sağlar,
  • Solunum yollarının sağlıklı işleyişi için başınızı kaldırabilecek yüksek yastık kullanabilirsiniz,
  • Stres ve aşırı düşünme de horlamaya neden olacağından gevşeme egzersizleri veya yoga yapabilirsiniz,
  • Uykudan önce yağlı ve karbonhidratlı besin tüketmekten kaçınmalısınız,
  • Hareketsiz yaşam stili yerine hafif hareketli ve bir hayat tarzına yönelmelisiniz,
  • Nefes alma egzersizleri yapabilirsiniz,
  • Kontrolsüz yemek yemek fazla kiloya sebep verir, bu nedenle daha sağlıklı besinler tüketerek kilonuzu koruyabilirsiniz,
  • Ciddi nefes darlığı ve uyku apnesi gibi sorunlar yaşıyorsanız mutlaka doktora görünmelisiniz.

Hamilelik süreci, her kadında farklı seyreder. Bu durumda herkesin uyku düzeni ve kilosu da değişiktir. Ancak bilinmesi gereken en önemli şey, bu dönemi sağlıklı ve normal şekilde atlatmaktır. Yaşamınızda edineceğiniz olumlu alışkanlıklar, kendi sağlığınızı ve bebeğinizi etkileyecektir. Kısacası hamilelikte horlama sorununu önerilen bu alışkanlıklarla da engelleyebilir ve etkilerini hafifletebilirsiniz.

Hamilelikte Horlama Hakkında Sık Sorulan Sorular

Hamilelikte horlama tehlikeli mi?

Hamilelikte horlama tehlike boyutu, yaşanan rahatsızlığın seviyesine göre değişir. Sürekli horlamak, uyku apnesi ve diğer ciddi sorunlara neden olabileceği için tehlikeli olabilir. Ancak bu riskler uzman doktor tarafından değerlendirilmelidir.

Hamile horlama için burun spreyi kullanılabilir mi?

Hamilelikte horlama için ilk başvurulan tedavi yöntemi burun spreyi olmamalıdır. Bu noktada doktorun teşhisi ve tedavi yaklaşımı farklı olabilir. Dolayısıyla her zaman bu rahatsızlık için burun spreyi kullanmak doğru olmayabilir.

Hamilelikte horlama normal mi?

Bu durumda bilimsel verileri incelemek gerekir. Gebe olmayan kadınlarda uykuda horlama %5 oranında görülür. Gebe olan kadınlarda ise bu oran %24’e kadar yükselir.

bebeklerde emzik kullanımı
CategoriesGenel

Bebeklerde Emzik Kullanımı Nasıl Olmalıdır? Emzik Zararlı mıdır?

Bebeklerde emzik kullanımı, 3 ya da 4. ay itibariyle başlar. Belirlenen ay bebeğe bağlı olarak farklılık gösterse de onun meme tutmayı öğrendiği süre zarfında başlanabilir. Bebeğin uykuya dalmasını kolaylaştırırken ağlamasını engelleyerek onu rahatlatabilir. Bundan kaynaklı olarak sıklıkla tercih edilen emzik, kafalarda bazı soru işaretleri oluşturabilir. Diş yapısını bozma gibi varsayımlar olsa da emzik ebeveynlerin hayatını kolaylaştıran eşyalardandır.

Bebeklerde Emzik Kullanımı Nasıl Olmalıdır?

Yenidoğan bebeklerde emzik kullanımı güven ve huzur hissinin oluşması için tercih edilebilir. Fakat bu dönemde dikkat edilmesi gereken bazı durumlar vardır. Bu durumların başında bebeğin anne memesine alışmış olması gelir. Bebek annesinin memesine alışmadan emziğe alıştırılırsa bazı problemler ile karşılaşılabilir.

Karşılaşılan bu problemlerin başında bebeğin anne memesini reddetmesi gelir. Bundan kaynaklı bebeğe emzik vermeden önce anne göğsüne alıştığına emin olunmalı ardından emziğe başlatılmalıdır.

Bebeklerde emzik kullanımında belirleyici faktörlerden biri de bebeğin kilo alma durumudur. Bebeğin gelişimi açısından anne sütü büyük öneme sahip olup kilo almasını, gelişimini tamamlamasını sağlar. Bebek, olması gerekenden az kilo alıyor ya da kilo alamıyor ise gelişiminde bazı aksaklıklar oluşabilir. Gelişimini tamamlayabilmesi adına ezik kullanımında kilo faktörüne dikkat edilmelidir.

Prematüre bebeklerde emzik kullanımındaki amaç ise biraz farklıdır. Prematüre bebekler için özel olarak tasarlanan emzikler, bebeğin çene kaslarının kuvvetlendirilmesine yardımcı olur. Aynı zamanda emme refleksinin gelişmesini de sağlayabilir. Prematüre bebeklerde dikkat edilmesi gereken nokta bebek emmek istemez ise zorlanmaması gerektiğidir.

Bebeklerde Emzik Kullanımının Zararları Nelerdir?

Bebeklerde emzik kullanımı zararları vardır. Bu zararlar; yanlış emzik seçimi, ebeveyn davranışları ya da kullanılan süre gibi durumlardan kaynaklanabilir. Bebeklerde emzik kullanımı olması gerekenden uzun tutulursa bebeğin dişlerinde bazı bozukluk ya da yapısal olarak problemler oluşabilir. Bu durumun nedeni emzik kullanım süresinin olması gerekenden uzun tutulmasıdır.

Aynı zamanda bebek uyku sırasında emzik kullanıyorsa bazı problemler ile karşılaşılabilir. Bu problemlerin başında emziğin düşmesi ile bebeğin uykusundan uyanması olabilir. Bebek emzik yokken kendini güvensiz bir ortamda hissederek huzursuz olabilir. Bundan kaynaklı emziğe bağımlı bir hale gelebilir. Emziğin bırakılmasında ebeveyn çeşitli sıkıntı ya da zorluklar ile karşılaşabilir.

Bebeklerde emzik kullanımı nedeniyle kulakta iltihap oluşumu tetiklenebilir.

Karşılaşılan sorunlardan biri de anne sütünde yaşanan azalmadır. Bebek, gündüzleri anne sütü yerine emzik kullanabilir. Bu durumda anne sütünde azalma görülebilir. Aynı zamanda bebek olması gereken süreden önce anne sütünü bırakabilir.

Bebeklerde Emzik Kullanımının Yararları Nelerdir?

Bebeklerde emzik kullanımı yararları da vardır. Bu yararlar, şu şekilde sıralanabilir:

  • Prematüre bebeklerde küçük emzik kullanımı ile çene kasları gelişebilir. Yaşanan bu gelişmesi bebeklerin hızlı ve sağlıklı kilo almasını sağlayarak gelişimlerini kısa sürede tamamlamalarına yardımcı olur. Böylelikle bebekler kısa sürede hastanede kalmayı bırakarak düzenli hayatlarına dönebilirler.
  • Bebeklerin doğdukları an itibari ile alıştıkları anne karnından uzaklaşır ve yeni koşullara uyum sağlamaları gerekir. Yaşanan bu uyum süreci içerisinde bebeğin kendini güvende hissetmesi oldukça önemlidir. Güven hissi ise emme refleksinin karşılanması yani bebeklerde emzik kullanımı ile mümkündür. Böylelikle bebeklerde görülen ağlama ya da huzursuzluk gibi durumların azaltılmasını sağlayabilir.
  • Ani Bebek Ölümü Sendromu (SIDS) bebeklerde görülen rahatsızlıklardan biridir. Bu rahatsızlığın görülme sıklığı ise emzik kullanımı ile orantılıdır. Bebeklerde emzik kullanımı, Ani Bebek Ölümü Sendromu (SIDS) rahatsızlığın görülme ihtimalini azaltabilir.

Bebeklerde Emzik Kullanımına Ne Zaman Başlanmalı?

Bebeklerde emzik kullanımı ne zaman başlamalı, merak edilen sorular arasında yer alır. Bu sorunun cevabı bebeğe bağlı olarak farklılaşır. Bebek ne zaman anne göğsüne alışır ve rahat bir şekilde süt içmeye başlar ise o zaman kullanılabilir. Anne göğsüne alışma zamanı ise bebeğe bağlı olarak değişebilir. Genel olarak bakıldığında bebekler, 3 ya da 4. ay itibari ile anne memesine alışabilir. Bu durum nedeniyle emzik genel olarak 3 ya da 4 . ay ile kullanılabilir. Bebeğin alışma durumuna göre daha erken ya da daha geç başlanabilir.

Emzik Satın Alırken Nelere Dikkat Edilmesi Gerekir?

Bebeklerde emzik kullanımında dikkat edilmesi gereken bazı önemli noktalar vardır. Bu noktalar şu şekilde çeşitlendirilebilir:

  • Emzik boyutu dikkat edilmesi gereken önemli noktalardan biridir. Bebeğin ağız yapısı ve damak şekli dikkate alınarak emzikler üretilir. Bu emzikler, bebeğin ağız şeklini bozmadan ihtiyacının karşılanmasına yardımcı olur. Ay ay sınıflandırılan emziklerden bebeğinize uygun olanı seçebilirsiniz.
  • Yenidoğan bebeklerde emzik kullanımında dikkat edilmesi gereken nokta ham maddedir. Bebeğin sağlığına zarar veren ya da kimyasal içeren ürünler kullanılmamalıdır. Kauçuk ya da doğal silikondan üretilen seçenekleri tercih edebilirsiniz.
  • Bebeğinizin diş çıkarma zamanında emzik satın alırken dikkat etmeniz gereken özellikler değişebilir. Bu özelliklerin başında emziğin sertlik durumu gelir. Emzik sert bir yapıya sahip ise bebeğinizi diş çıkarma döneminde zorlayabilir. Bebeğiniz diş çıkarırken daha yumuşak yapıya sahip ürünleri kullanmanız gerekir.

Bebeklerde Emzik Kullanımı Nasıl Bırakılmalı?

Emzik kullanımını bırakmak istiyorsanız gün içerisinde eşyayı ortadan kaldırmanız gerekir. Bebeğiniz gün içerisinde ihtiyacı olmasa da emziği gördüğü için kullanabilir. Emziği görünür yerlerden kaldırmak, alışkanlığını sonlandırabilmek adına oldukça mühimdir.

Emziği ortadan kaldırmanıza rağmen bebeğiniz ağlayarak onu istiyor ise kademeli olarak emziği azaltabilirsiniz. Emzik istediği anlarda ona sarılabilir, çevredeki eşyalar ile dikkatini dağıtabilirsiniz. Bu sayede bebeğiniz yavaş yavaş emziği bırakabilir.

Aynı zamanda uyku saatlerinde de emzik kullanımını sınırlandırmalısınız. Bebeklerde uyurken emzik kullanımını sınırlandırmak için onun uykuya dalmasını beklemeniz gerekir. Uykuya daldığında emziği çıkarmanız sürecin hızlanmasını sağlayabilir. Aynı zamanda gündüz uykularında emziği bırakarak sadece geceleri kullanabilirsiniz.

Emzikte bazı değişikler yapmak da süreci hızlandırabilir. Emziğin uç kısmını kesmek kullanılan yöntemlerden biridir. Bununla beraber bebeğinize onun rahatlamasını sağlayan yeni bir eşya verebilirsiniz. Oyuncak ayı gibi bazı eşyalar, rahatça uyumasını sağlarken emziği bırakmasını kolaylaştırabilir. Emzik ile sevdiği eşyayı takas etmek de etkili yöntemlerden biridir.

Emzik kullanımını bırakmak zor gibi görünse de ebeveynin kararlı tutumu ile sona erer. 3 ya da 4 geceyi bulan krizlere dayanmanız emzik bırakmanız için oldukça önemlidir. Zaman ile bebeğiniz bu alışkanlığı bırakır. Bu alışkanlığın bırakılması ile beraber ağlama krizleri ya da huzursuzluk gibi oluşan problemlerde son erebilir.

Bebeklerde Emzik Kullanımı Hakkında Sık Sorulan Sorular

Gazı olan bebeğe emzik verilir mi?

Gazlı bebeklerde emzik kullanımı, onun rahatlatabilir. Emme refleksi ile sancısının azalmasına yardımcı olabilir. Kullanılan emzikte herhangi bir yırtık ya da deforme durumu var ise bebekte gaz oluşumunu tetikleyebilir.

Emzik bebeğin kilo almasını engeller mi?

Bebeğin anne göğsünü emmesi, süt oluşumunu tetikler. Bu durumdan kaynaklı olarak anne sütünde bir artış görülebilir. Fakat bebek emzik kullanıp anne göğsünü emmediğinde süt oranında azalma yaşanır. İhtiyaç duyulan miktarda sütün oluşmaması ise bebeğin kilo kaybetmesine yol açabilir.

Bir emzik kaç ay kullanılır?

Emzik kullanımında hijyen sağlayabilmek adına 4 hafta kullanılmalıdır. 4 hafta üzerinde kullanım, bebeği çeşitli bakteri ya da mikroplar ile karşılaşmasına neden olabilir.

doğum sonrası ödem nasıl atılır
CategoriesGenel

Doğum Sonrası Ödem Neden Olur? Nasıl Atılır?

Doğum sonrası ödem, her hamilelik sürecinden sonra karşılaşılan bir durumdur. Gebelik döneminde kan miktarının artmasıyla ödem oluşmaya başlar. Genelde vücutta şişlik olarak görüldüğü için istenmeyen bir görünüme neden olur. Bu nedenle doğumdan sonra bazı besinleri tüketmek, ödemi azaltmak açısından iyi olacaktır.

Doğum Sonrası Ödem Neden Olur?

Doğum sonrası ödem rastgele meydana gelmez. Her gebelik döneminde vücuttaki kan miktarının %50 üzerine çıkması ve artan su tüketimi, damarlardaki sıvı miktarını artırır. Bu değişimle birlikte damarlarda genişleme olur. Her ne kadar genişleme olsa da sıvı miktarının tümünü karşılayamaz. Bu durumda da sıvılar doku aralarındaki hücrelerde birikerek ödemi meydana getirir. Özellikle de doğum sonrası ayaklarda ödem çok fazla görülür.

Sezaryen ya da normal doğum sonrası ödem oluşumunun farklı nedenlerinden bahsetmek de mümkündür. Bu sebeplerden biri de sağlıksız beslenmedir. Zira çok fazla karbonhidrat tüketmek ve az miktarda protein almak, dengesiz bir beslenmenin örneğidir. Aynı zamanda çok fazla tuz tüketmek de vücutta fazla su birikmesine yani ödem oluşumuna neden olur.

Doğum Sonrası Ödem Nasıl Atılır?

Doğum sonrası ödem atmak için birçok sağlıklı yöntem vardır. Bu alışkanlıkları yaşam stili haline getirmek ödem oluşumunu da önleyecektir. Beslenme ve egzersiz bu konuda oldukça önemlidir. Aşağıda normal ya da sezaryen doğum sonrası ödem atma yöntemleri hakkında bilgi verilmiştir:

  • Bol sıvı tüketmek: Doğum sonrasında yetersiz miktarda sıvı tüketmek ödem oluşumuna neden olur. Bu nedenle olabildiğince fazla su içmeye özen göstererek vücuttaki şişlikleri azaltmak mümkündür. Eğer yetersiz miktarda içilirse, vücut suyu depolamaya başlar ve sonucunda ödem oluşur. Dolayısıyla günde 2-2,5 litre su içerek bu oluşumu azaltabilirsiniz.
  • Düzenli egzersiz: Sağlıklı beslenmenin yanında düzenli spor yapmak da ödemi azaltır. Hamilelikten sonra yüksek tempolu egzersizden ziyade düzenli olarak yürümek bile faydalı olacaktır. Buna bağlı olarak günlük yürüyüşlerle doğum sonrası ödem oranını düşürebilirsiniz.
  • Protein tüketimi: Çok fazla karbonhidrat ve işlenmiş yağlı besinler tüketmek vücudun belirli bölgelerinde şişliğe neden olur. Bunun yerine daha fazla protein tüketerek vücuttaki su dengesini sağlayabilirsiniz. Kanda bulunan albumin olarak adlandırılan protein su miktarını dengeler. Vejetaryen ve vegan beslenen kişilerde ödem daha fazla meydana gelir. Bunun nedeni de yeteri miktarda protein alamamaktır. Sezaryen ya da normal doğum sonrası ödem oranını azaltmak için süt ve süt ürünleri, et, yumurta ve bakliyat gıdalarını düzenli olarak tüketmelisiniz.
  • Düşük şeker ve tuz tüketimi: Doğum sonrası ödem oluşması normal olsa da rafine şeker ve tuz tüketimine dikkat edilmelidir. Rafine şeker, kontrolsüz kilo problemlerinin yanı sıra ödeme de sebebiyet veren bir besindir. Bu nedenle yapay şeker içeren besinlerden olabildiğince uzak durmakta fayda var. Doğal şeker içeren meyveleri veya bal gibi besinleri ölçülü miktarlarda tüketebilirsiniz. Diğer yandan tuz tüketimini sınırlamanız gerekir. Doğum sonrası ödem, özellikle de fazla tuz tüketiminden kaynaklanır. Buna bağlı olarak daha az miktarda kullanabilirsiniz.
  • Lifli besin tüketimi: Sağlık açısından faydalı olan lifli besinler, ödemi azaltmaya yardımcı olur. Vücuttaki su tutulmasını azaltan bu besinleri günlük olarak tüketebilirsiniz. Bunlara örnek olarak yulaf, tam tahıllı makarna, bulgur ve koyu yeşil yapraklı sebzeleri verebiliriz. Hem sindirimi hem de bağırsak sistemini destekledikleri için ödemin kısa sürede vücuttan atılmasına yardımcı olurlar.

Doğum sonrası ödem oluşumunu azaltmak için aynı zamanda bazı besinlerden kaçınmak gerekir. Kafein içeren kahve, asitli içecekler ve doğal olmayan meyve suları sağlıksızdır. Aynı zamanda kızartılmış yiyecekler tüketmek ve hazır soslar kullanmak da bu süreçte ödemin atılmasını zorlaştırabilir.

Eğer vücudunuzdaki şişlikler 1 ay içinde geçmediyse profesyonel desteğe ihtiyacınız olabilir. Bu konuda evde sağlık hizmetlerinden faydalanarak sağlıklı beslenme alışkanlıkları kazanabilirsiniz.

Doğum Sonrası Ödeme İyi Gelen Besinler Nelerdir?

Doğum sonrası ödem her ne kadar kaçınılmaz olsa da bunu azaltmanın yolları vardır. Bazı besinler, vücutta su tutulmasını azaltmayı ve önlemeyi sağlar. Siz de söz konusu olan gıdaları günlük olarak tüketirseniz doğum sonrası ayaklardaki ödem ya da diğer bölgelerdeki şişliklerden kurtulabilirsiniz.

Doğum sonrası ödeme iyi gelen besinler şunlardır:

  • Ananas
  • Ekinezya
  • Rezene
  • Maydanoz
  • Brokoli
  • Muz
  • Çilek
  • Böğürtlen
  • Yaban mersini
  • Bitki çayları (Karahindiba, kiraz sapı, yeşil çay vb.)
  • Yoğurt
  • Nar
  • Kivi
  • Yulaf
  • Salatalık
  • Kiraz

Doğum sonrası ödem attırıcı besinler söz konusu olduğunda ilk bunlar akla gelir. Sağlıklı gıdalar oldukları için vücuttaki su miktarını dengeler. Taze meyve ve sebzeler, doğum kilolarını da vermeye yardımcı olacağı için öğünlerinize dahil edebilirsiniz.

Doğum Sonrası Ödem Ne Zaman Geçer?

Genelde ödem doğum yaptıktan bir ay içinde atılır. Bu nedenle bir iki hafta gibi kısa vadede geçmesi mümkün değildir. Emzirme döneminde bebeğin sağlıklı beslenmesi de önemlidir. Dolayısıyla annelerin şok diyet ve detoks gibi ödem atmak için özel beslenmelerden kaçınmaları gerekir.

Doğum sonrası ödem atma süreci sabır ve irade gerektirir. Ancak bu dönemde kendinize uygun beslenme rutini oluşturmakta zorlanıyorsanız online beslenme danışmanlığı alabilirsiniz.

Doğum Sonrası Ödem Atma Hakkında Sık Sorulan Sorular

Emziren anneler ödem atmak için ne yapmalı?

Emziren annelerin ödem atmaları için olabildiğince sıvı tüketmeleri gerekir. Aynı zamanda doğum sonrası ödem atmaya yardımcı olan gıdaları da beslenme rutinlerine dahil etmeleri ve düzenli egzersiz yapmaları önemlidir. Emziren anneler için ödem atmaya ve sağlıklı beslenmeye yönelik destek için evde hemşire hizmetlerinden faydalanabilirsiniz.

Doğum sonrası ödem normal bir durum mu?

Doğum sonrası ödem oldukça normal bir durumdur. Lohusalık sürecinde azalıp ardından yok olur.

pcos beslenme
CategoriesGenel

Polikistik Over Sendromunda Beslenme Nasıl Olmalıdır?

Yumurtalıklarda küçük ve iyi huylu çok sayıda kist oluşumu ile gelişen polikistik over sendromu (pcos); adet düzensizliği, aşırı tüylenme, sivilce problemi, kilo artışı, ciltte kararma gibi belirtiler ile ortaya çıkar.

PCOS’da Beslenmek İçin Temel Noktalar Nelerdir?

Tam nedenleri henüz bilinmemekle birlikte; genetik ve kilo gibi faktörlere bağlı olarak ortaya çıktığı kabul edilen polikistik over sendromunda, semptomların yönetilmesi kişinin yaşam kalitesini artırmak için oldukça önemlidir. Semptomların yönetilmesi ve kontrol altında tutulması, yaşam kalitesini etkilemesinin yanı sıra hastalığın potansiyel risklerini azaltmaya da yardımcı olur. Diyabet, yüksek tansiyon gibi farklı hastalıklara zemin hazırlayabilecek semptomların, özellikle beslenme ve spor rutini ile kontrol altına alınabildiği görülmüştür. Kilo kontrolü, polikistik over sendromu için ekstra önem taşıdığı için tedavi sürecinin kritik bir parçasıdır.

İlaç tedavisinin yanı sıra, başta pcos beslenme rutini olmak üzere yaşam tarzında yapılacak değişiklikler ile birlikte planlanan tedavi süreci; kapsamlı bir inceleme sonrasında doktor tarafından, kişiye özel olarak planlanmalıdır.

Pcos beslenme sürecinde dikkat edilmesi gereken hususlar şu şekilde ele alınabilir:

  • Lif ve protein bakımından zengin bir beslenme rutini oluşturmak
  • Glisemik indeksi düşük gıdaları tercih etmek
  • Daha az yağlı bir beslenme rutini oluşturmak; sağlıklı yağ tüketimini artırmak
  • İşlenmiş gıdaları beslenme rutininden çıkarmak
  • Şeker tüketimini sınırlandırmak
  • Alkol ve kafein tüketimini sınırlandırmak

Bu maddelere ek olarak, metabolizma ve sindirim sistemi sağlığını korumak adına düzenli su tüketimi de oldukça önemlidir.

PCOS’da Tüketilebilen Besinler

Pcos beslenme sürecinde dengeli ve zengin bir beslenme rutini oluşturmak oldukça önemlidir. Öğünler; lif ve protein bakımından zengin, sağlıklı karbonhidrat ve yağlarla desteklenmiş şekilde oluşturulabilir.

  • Yüksek lifli yiyecekler: Sindirimi yavaşlatarak ve kan üzerinde şekerin etkisini azaltarak insülin direnci ile mücadele etmeye yardımcı olabilir. Uzun süre tokluk sağladığı için kilo kontrolü sağlamada da oldukça etkilidir.
  • Yüksek lifli sebzeler: Brokoli, karnabahar, brüksel lahanası, kırmızı yapraklı marul ve roka-tere gibi yeşillikler, yeşil ve kırmızı biber, tatlı patates, pancar, kabak, enginar vb.
  • Yüksek lifli meyveler: Ahududu, muz, armut, çilek, yaban mersini, avokado vb.
  • Yüksek lif içeren gıdalar: Mercimek, nohut, barbunya, bezelye, yulaf, badem vb.
  • Glisemik indeksi düşük gıdalar: Glisemik indeksi yüksek olan gıdalar kan şekerini hızlı bir şekilde yükselttiği için tüketimi sınırlandırılmalıdır. Glisemik indeksi düşük alternatifleri tercih etmek oldukça önemlidir. Örneğin pirinç yerine basmati, beyaz un yerin yulaf unu, beyaz ekmek yerine kepekli/çavdarlı ekmek tercih etmek gibi çözümler, pcos beslenme rutini oluştururken fayda sağlayacaktır.
  • Protein bakımından zengin gıdalar: Uzun süreli tokluk sağlaması ile kilo kontrolü için de faydalı olan protein grubu, pcos beslenme sürecinin en önemli parçasıdır. Tavuk, balık gibi az yağlı protein kaynakları; tofu, tempeh gibi bitkisel protein kaynakları beslenme rutinine sıklıkla dahil edilebilir. Mercimek, nohut gibi bakliyat unlarından yapılan makarnalar yine öğünlere eklenebilir.
  • Sağlıklı yağ tüketimini artırmak: Chia-keten gibi tohumlar, çiğ kuruyemişler, avokado, zeytinyağı, Hindistan cevizi yağı gibi sağlıklı yağları doğru ölçüde tüketmek, sindirimi destekler ve tokluk sağlar.

PCOS’da Tüketilmemesi Gereken Besinler

Pcos beslenme sürecinde dengeli ve sağlıklı bir beslenme rutini oluşturmak ve bu rutini korumak oldukça önemlidir. Kilo kontrolü hem semptomlatı iyileştirmeyi hem de olası riskleri azaltmayı mümkün kılar. Pcos beslenme rutini oluştururken kaçınılması gereken besinler şu şekilde ele alınabilir:

  • Beyaz ekmek ve unlu mamuller gibi rafine karbonhidrat içeren yiyecekler
  • Şekerli atıştırmalıklar ve gazlı içecekler
  • İşlenmiş gıdalar/ Paketli gıdalar
  • Doymuş yağlar & Trans yağlar

Sosis vb. işlenmiş etler, margarin gibi zararlı yağlar, kızartmalar, glikoz şurubu gibi şuruplar içeren içecekler, bisküvi-kek gibi paketli ürünler mutlaka beslenme rutininden çıkarılmalı veya mümkün olduğunca sınırlandırılmalıdır.

PCOS Diyeti Nasıl Olmalıdır?

Pcos beslenme rutini ve buna ek olarak uygulanan yaşam tarzı değişiklikleri, bazı semptomları azaltabilir ve daha iyi hissetmenize yardımcı olabilir. İlk etapta planlanması gereken pcos beslenme rutini temelde şu şekilde planlanmalıdır:

  • Protein ve lif bakımından zengin; sağlıklı yağlardan oluşan öğünler tercih etmek
  • Nohut, badem, yulaf gibi sağlıklı unları tercih etmek
  • Öğünlere kuruyemişleri ve chia gibi tohumları dahil etmek
  • Rafine şeker yerine Hindistan cevizi şekeri gibi alternatif şekerleri tercih etmek; lif bakımından zengin meyveleri tüketmek
  • Süt ve süt ürünleri gibi yağlı besinlerin tüketimini sınırlandırmak, hazır gıdalardan kaçınmak, şekerli yiyecek ve içeceklerin tüketimini azaltmak oldukça önemlidir.

Beslenme rutinine ek olarak dikkat edilmesi gereken faktörler şu şekilde özetlenebilir:

  1. Öğünleri aynı saatte yemek, bir rutin oluşturmak adına oldukça önemlidir. Gece atıştırmalarından veya ani açlıklardan kaçınmak adına planlı bir beslenme rutinine sahip olunması gerekir.
  2. Bol su tüketimi, hem kilo kontrolü hem de metabolizma sağlığı için dikkat edilmesi gerekenler arasında yer alır. Günlük minimum 2 lt su tüketilmesi tavsiye edilir.
  3. Kilo kontrolü için bir engel olabileceği için alkol tüketimi de sınırlandırılmalı veya mümkünse tamamen kısıtlanmalıdır.
  4. Evde yemek yapmak ve yemek, sağlıklı öğünler için teşvik edici olabilir; beslenme saatlerini buna göre ayarlamak süreci planlamayı daha kolay hale getirebilir. Evde sağlık uygulamalarıyla sağlıklı bir beslenme rutini oluşturmak, dışardaki caydırıcı faktörleri yönetmeyi de mümkün kılabilir.
  5. Pcos beslenme rutinin yanı sıra fiziksel aktivite ve spor rutini oluşturmak, semptomların kontrol altında tutulması için çok önemlidir. Günde en az 25-30 dakikalık egzersiz rutinlerine sadık kalmak, hem kiloyu hem de hastalığın risklerini kontrol altında tutmayı mümkün kılabilir.
  6. PCOS ile ilişkilendirilen semptomlar stres de yaratabileceği için zihni sakinleştiren ve vücudunuzla bağlantı kurmanıza yardımcı olan yoga, meditasyon, esneme gibi rahatlatıcı pratikler özellikle tercih edilebilir.

PCOS Beslenme Hakkında Sık Sorulan Sorular

Pcos hastaları nasıl beslenmeli?

Pcos beslenme rutini; protein ve lif bakımından zengin, sağlıklı yağlardan oluşan öğünlerle oluşturulmalıdır. Dengeli porsiyonlar tüketmek, öğün saatlerine sadık kalmak, bol su tüketmek oldukça önemlidir. Hastalığın semptomlarını ve olası risklerini kontrol altında tutmak adına kilo kontrolü oldukça önemli olduğu için paketli-işlenmiş gıdalardan kaçınılmalı ve şeker tüketimi sınırlandırılmalıdır. Online beslenme danışmanlığı ile size özel hazırlanmış beslenme rutinine sahip olabilir ve merak ettiğiniz tüm soruların yanıtına ulaşabilirsiniz.

Pcos ve Beslenme İlişkisi Nedir?

Polikistik over sendromuna sahip kişiler genellikle normalden daha yüksek insülin seviyesine sahiptir. Pankreasta üretilen bir hormon olan insülin, vücuttaki hücrelerin şekeri (glukozu) enerjiye dönüştürmesine yardımcı olur. Yeterince insülin üretilemediğinde kan şekeri yükselir. Aynı şekilde insülin direnci varsa, üretilen insülin etkili bir şekilde kullanılamaz ve vücut kan şekerini normal seviyelerde tutmak için yüksek seviyede insülin üretmeye çalışabilir. Çok yüksek insülin seviyesi, yumurtalıkların testosteron gibi daha fazla androjen üretmesine neden olabilir. İnsülin direnci, yüksek vücut kitle indeksine sahip olmaktan kaynaklanabilir ve kilo vermeyi zorlaştırabilir.

 

Bu sebeple, polikistik over sendromu ve beslenme (kilo alımı-kilo verememe) arasında direkt olarak bir ilişki bulunur. Pcos’ta beslenme tedavisi, ana tedavinin önemli ve oldukça destekleyici bir parçasıdır. Yüksek nişasta ve şeker içeren bir beslenme rutini, insülin direnci ve buna bağlı kilo problemleri için oldukça risklidir. Pcos beslenme rutinini dengeli ve doğru şekilde planlamak, hastalığın semptomlarını yönetmeyi mümkün kılar ve olası risklerin önüne geçilmesi için destekleyicidir.

sünnet sonrası bakım
CategoriesGenel

Sünnet Sonrası Bakım ve Dikkat Edilmesi Gerekenler

Sünnet sonrası bakım ailelerin en çok merak ettiği konuların başında gelir. Günümüzde sünnet işleminde uygulanan yöntemler çok fazla çeşitlilik gösterebildiği için sünnet sonrası bakım aşamalarında da buna bağlı olarak farklılıklar olabilir. Ayrıca sünnet olan çocuğun yaşı da önemli faktörlerden biridir. Her yaş grubunda dikkat edilmesi gereken hususlar değişiklik gösterir. Sünnet sonrası bakım iyileşme süreci açısından önemlidir. Doktorunuzun talimatlarına uygun davranarak çocuğunuzun sorunsuz bir iyileşme süreci geçirmesini sağlayabilirsiniz.

Sünnet Sonrası Bakım Nasıl Olmalıdır?

Sünnet sonrası bakım, ailelerin endişe ettiğinin aksine çok zorlayıcı bir süreç değildir. Her yaralanma ve ameliyat durumunda görülebilecek risklere karşı alınan önlemler sünnet işlemi için de geçerlidir. Yara bölgesinin hijyenine dikkat edilir. Fakat ileride doğabilecek birtakım psikolojik rahatsızlıkları önlemek amacıyla yaranın üzerini temizlemekten kaçınmak önemlidir. Genellikle büyük yaş grubundaki çocuklar, oluşabilecek travmalardan korunmalıdır.

Lazerli sünnet sonrası bakım geleneksel yöntemle uygulanan işlem sonrası bakımla hemen hemen aynıdır. Lazer işlemi sırasında sünnet bölgesinde daha az kesik olduğu için iyileşme süreci daha hızlı ve az ağrılı geçebilir.

Çocuğunuzun birkaç gün boyunca günlük aktivitelerinden uzak kalması gerekebilir. Özellikle sünnet bölgesinin darbelerden sakınılması büyük önem taşır. Çocuğunuzun hareketlerini kısıtlamanız gerekebilir. Sünnet sonrası bakım konusunda doktorunuza danışabilirsiniz. Doktorunuzdan bu konu hakkında daha detaylı bilgi edinebilirsiniz.

Yenidoğan Sünnet Sonrası Bakım

Sünnet sonrası bakım, çocuğun yaşına bağlı olarak farklılıklar gösterebilir. Yenidoğan bebeklerde sünnet işlemi genellikle klipsiz ve dikişsiz olarak tercih edilir. İlk 24 saat yenidoğan bebekte ağrı yaşanabilir. Ağrının semptomlarını hafifletmek amacıyla doktorun reçete ettiği ağrı kesici ilaçlardan faydalanılabilir. Yenidoğan sünnet sonrası bakım bebeklerde pansuman ve sargı yapılmadığı için özel bir işleme gerek duyulmaz.

Bezli bebeklerde sünnet sonrası bakım için dikkat edilmesi gerekenler şu şekilde sıralanabilir:

  • Sünnet bölgesini ellememeli, dokunmamalısınız.
  • Bebeğinizin sünnet bölgesine dokunmasını, ellemesini önleyici tedbirler almayı unutmamalısınız.
  • Mikrop kapma riskine karşı doktorunuzun verdiği antibiyotik içerikli merhemi kullanabilirsiniz.
  • İşlem sonrası 72 saat boyunca bebeğinize banyo yaptırmamalısınız.
  • Sünnet bölgesinde herhangi bir kızarıklık, aşırı şişlik, iltihap belirtisi görürseniz gecikmeden doktorunuza başvurmayı atlamamalısınız.

Bebeğinizin iyileşme süresi uygulanan işlemin yöntemine göre değişiklik gösterebilir. Tam iyileşme sağlanana kadar doktorunuzla iletişiminizi sürdürün. Bebeğinizin doktor kontrollerini aksatmadan yaptırın. Doktorunuzun talimatlarına uygun davranarak bebeğinizin iyileşme sürecini sağlıklı şekilde yönetebilirsiniz.

Bebeklerde Sünnet Sonrası Bakım

Dördüncü ayından sonra bebeklerde hareketlilik başlar. Bu evredeki bebekler emekleyerek yerde sürünerek gezinme eğilimi gösterir. Bebeklerde sünnet işlemi sonrası çocuğun kontrolsüz hareketlerini sınırlandırmak önemlidir. Bebek farkında olmadan sünnet bölgesini sürtebilir, yaranın tahriş edilmesine yol açacak eylemlerde bulunabilir. Bebeğin hareketlerinin gözetim altında tutulması iyileşme süreci açısından büyük önem taşır. Sünnet yöntemi klipsiz ya da klipsli yapılabilir. Hangi yöntemin uygulandığına bağlı olarak bakım aşamasında yapılacaklar farklılık gösterebilir. Bebeklerde sünnet sonrası bakım için dikkat edilmesi gerekenler şu şekilde sıralanabilir:

  • İşlem sonrası bebeğin yara bölgesinin hijyeni sağlanır.
  • İşlem sonrası bebeğin yara bölgesini tahrip edecek aktivitelerde bulunmamasına dikkat edilir.
  • İşlem sonrası temizlik için ılık su ve sabun kullanılabilir.
  • Sünnet bölgesinin kuru kalmasına özen gösterilir.
  • Sünnet bölgesini tahriş etmeyecek bol ve rahat kıyafetler tercih edilir.
  • Bebek bezlenirken pipideki yaranın durumu sık sık kontrol edilir.
  • Yarada aşırı şişlik, kanama ve renk değişimi varsa gecikmeden doktora bilgi verilir. Gereken tıbbi müdahalenin zamanında yapılması sağlanır.

Bebeklerde sünnet sonrası iyileşme süresi uygulanan işlemin yöntemine göre farklılık gösterebileceği gibi her bebeğin genel sağlık durumundaki farklılıklara bağlı olarak da iyileşme süreci değişebilir. Bu aşamada doktorunuzla iletişim halinde olmanız önemlidir. Doktorunuzun talimatlarına uygun davranarak bebeğinizin iyileşme sürecini sorunsuz bir şekilde atlatabilirsiniz.

Sünnet Sonrasında Nelere Dikkat Edilmeli?

Sünnet sonrası bakım nasıl yapıldığı iyileşme sürecini etkileyen önemli bir faktördür. Çocuğunuzun işlem sonrasında iyi bakılması, gereken önlemlerin alınması büyük önem taşır. Doktorunuz size bu konuda uymanız gereken talimatlar verir. Bu talimatlara uygun davranın. Doktorunuzun verdiği ilaçları düzenli kullanmaya dikkat edin. Ayrıca bu süreçte dikkat etmeniz gerekenler ise şu şekilde sıralayabilir:

  • İşlemden sonra hafif kanama oluşması normal bir durumdur. Ancak kanama fazlalık ya da anormallik gösterirse hemen doktorunuzla iletişime geçmelisiniz
  • Çocuğunuzun rahat ve bol kıyafetler giymesini sağlamayı unutmamalısınız.
  • Doktorunuzun verdiği ilaçları çocuğunuza düzenli olarak içirmelisiniz.
  • İşlem sonrası çocuğunuzun sünnet bölgesinin hijyenini sağlamak için doktorunuzun talimatlarına uymanız gerekir.
  • İşlem sonrası çocuğunuzun bulunduğu odayı temiz tutup, sık sık havalandırmalısınız.
  • İşlem sonrası çocuğunuzun bol bol sıvı tüketmesini sağlayıp sağlıklı beslenmesine özen göstermelisiniz
  • İşlem sonrası çocuğunuzun kaykay, bisiklet gibi bölgeyi zorlayıcı aletleri kullanmasından kaçınmasını sağlamalısınız.
  • İşlem sonrası çocuğunuzun sünnet bölgesini kuru tutmaya özen göstermelisiniz.
  • İşlem sonrası ilk birkaç gün boyunca çocuğunuzun yürüme ve koşma aktivitelerini sınırlandırın. O bölgeye baskı uygulayabilecek hareket ve davranışlardan kaçınmasını sağlamalısınız.
  • İşlem sonrası çocuğunuza sünnet külotu giydirebilirsiniz.
  • İşlem sonrası çocuğunuzun pipisinde şişlik, yarada kabuk bağlama gibi semptomlar görülebilir. Bunlar iyileşme sürecinde olabilecek komplikasyonlardır. Soğuk kompleks uygulayarak şişliği hafifletebilirsiniz. Kabuklar kendiliğinden dökülür. Kabukları siz kaldırmamalısınız. Ayrıca çocuğunuzun da kabuklarla oynamamasına dikkat etmelisiniz.
  • Doktorunuzun verdiği kremi önerdiği miktarda kullanmanız gerekir. Kremin fazla kullanımı çocuğunuzun iyileşme sürecini yavaşlatabilir.
  • Sünnet sonrası kullanılan kremler uzun dönem uygulandığında mantar oluşumuna yol açabilir. Böyle bir durum karşısında doktorunuzu bilgilendirmeniz gerekir.

Sünnet sonrası evde bakım süreci başlar. İyileşme süresi çocuğun yaşına, genel sağlık durumuna, doktorun uyguladığı sünnet yöntemine bağlı olarak farklılık gösterebilir. Tam iyileşme gerçekleşene kadar doktorunuzla iletişiminizi sürdürmeniz büyük önem taşır. Çocuğunuzu aksatmadan doktor kontrollerine götürün. Doktorunuzun talimatlarına uygun davranarak iyileşme sürecini hızlandırabilirsiniz. Bu doğrultuda evde sağlık ve evde hemşire hizmetlerinden faydalanabilirsiniz.

Sünnet Olan Çocuğa Nasıl Pansuman Yapılır?

Sünnet sonrası pansuman, çocuğunuzun rahat bir iyileşme süreci geçirmesi açısından büyük önem taşır. Sünnet sonrası pansuman yaparken dikkat etmeniz gereken önemli noktaları şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Pansuman öncesinde ellerinizi mutlaka sabunla yıkayıp mikroplardan arındırın.
  • Pansuman yapılacak alanın hijyenik bir ortam olmasını sağlayın.
  • Pansuman için gerekli olan tüm malzemeleri hazırlayın.
  • Çocuğunuzu rahat ve pansuman için uygun bir pozisyonda yatırın.
  • Eski pansumanı dikkatli şekilde çıkarın.
  • Sünnet bölgesini pamuklu çubuk yardımıyla ılık suyla temizleyin.
  • Doktorunuzun verdiği kremi uygulayın.
  • Steril gazlı bezle sünnet bölgesini ne sıkı ne de gevşek olacak şekilde dikkatlice sarın.
  • Her gün düzenli olarak pansumanı değiştirin.
  • Pansuman yaparken çocuğunuzla kurduğunuz iletişimin kaliteli olmasına özen gösterin. Ona karşı nazik ve anlayışlı davranmaya dikkat edin.
  • Pansuman sırasında çocuğunuzun endişelerini hafifletmek için eline oyuncak vererek dikkatini başka bir yöne çevirmesine yardımcı olabilirsiniz.

Pansuman yaparken herhangi bir sorunla karşılaşırsanız doktorunuzla iletişime geçmekte tereddüt etmeyin. Doktorunuz size bu konuda gerekli yardımı sağlayacaktır.

Sünnet Sonrası Bakım Hakkında Sık Sorulan Sorular

Sünnet külotu ne kadar giyilmeli?

Sünnet külotu, sünnet sonrası çocuğunuzun penisini korumak ve rahat etmesini sağlamak için tasarlanmış olan özel bir külot türüdür. Sünnet külotunun ne kadar giyilmesi gerektiği, çocuğun yaşına, sünnet yöntemine ve doktorun önerilerine bağlı olarak farklılık gösterebilir. Genel olarak sünnet bölgesi iyileşene ve dikişler eriyene kadar giyilebilir. Özellikle kanama ve akıntının oluşumunu önlemek açısından sünnet külotu giyilmesi büyük fayda sağlayabilir. İyileşme sürecinde destekleyici olabilir. Sünnet külotu çocuğunuzun bu süreci rahat atlamasına yardım eder.

Sünnetten sonra idrar yaparken yanma kaç gün sürer?

Sünnetten sonra çiş yaparken yanma hissi, yara bölgesinin idrarla temas etmesinden kaynaklanan bir komplikasyondur. Bu çiş yaparken yanma genellikle ilk üç gün yoğun olarak kendini gösterir. Zamanla yaranın iyileşmesiyle beraber yanma hissi azalarak kaybolur. Çocuğunuz 10 günden uzun süre yanma hissi yaşarsa doktorunuza başvurun. Doktorunuzdan çocuğunuzun durumuyla ilgili daha detaylı ve doğru bilgi edinebilirsiniz.

Sünnet olan bebek altı nasıl bezlenir?

Sünnet olan bebek bezi sık sık değiştirilmelidir. İki saatte bir ideal bir sıklık olarak kabul edilir. Seçtiğiniz bezin hassas ciltler için olmasına dikkat edin. Parfümlü ve kimyasal içerikli bezleri kullanmaktan sakının. Bebeğinizin sünnet bölgesini mümkün oldukça bezsiz bırakarak sünnet bölgesinin hava almasını sağlayabilirsiniz. Bezi her değiştirdiğinizde bölgeyi temiz ve kuru tutun. Ayrıca pişik önleyici kremlerden faydalanabilirsiniz. Bezi çok sıkı bağlamadığınızdan emin olun. Sıkı bağlanan bez, bebeğinizin sünnet bölgesinde baskı ve tahrişe neden olabilir. Bebeğinizin bezini değiştirirken sünnet bölgesinde iltihap belirtisine rastlarsanız doktorunuza başvurmanız gerekir.

topuk dikeni evde tedavi
CategoriesGenel

Topuk Dikeni Evde Nasıl Tedavi Edilir?

Topuk dikeninin evde tedavisi denildiğinde ilk olarak doğal yöntemler akla gelmektedir. Topuk dikeni rahatsızlığı birçok kişinin muzdarip olduğu sağlık sorunlarının başında yer alır. En basit açıklaması ise topuk dikeni; topuk kemiğinde gelişen ve sivri bir uca sahip olan kemik büyümesidir. Kalkaneus olarak adlandırılan bu kemiğin altında kalsiyum birikintileri oluşur ve topuk dikeni adı verilen rahatsızlık meydana gelir.

Topuk dikeni tedavisi için evde uygulanacak belli başlı yöntemler vardır. Bu yöntemlerin ne olduğu ve nasıl uygulandığı ise şu şekilde açıklanabilir;

  • Elma Sirkesi: Elma sirkesi, topuk dikeni tedavilerinde en çok tercih edilen doğal yöntemdir. Bu yöntemin uygulanması için ayakların elma sirkesi ile her akşam düzenli olarak yıkanması gerekir. Elma sirkesinin içerisinde yer alan mineraller, bağ dokularının iyileşmesini hızlandırır.
  • Epsom Tuzu: Topuk dikeni evde tedavi denildiğinde ilk akla gelen yöntemlerden biri, epsom tuzu kullanımıdır. Ayak sağlığının korunması konusunda oldukça etkili olan epsom tuzunun kullanımı için bir leğen ya da kovaya su doldurulması gerekir. Doldurulan suyun içerisine üç kaşık epsom tuzu eklenir ve ayaklar otuz dakika boyunca bu suyun içerisinde bekletilir. Düzenli olarak bu doğal tedavinin uygulanması, topuk dikeninin iyileşme sürecini hızlandırır.
  • Zencefil: Sağlık açısından oldukça yararlı olan zencefil, topuk dikeni için de etkilidir. Bunun için her zamanki gibi zencefil çayının demlenmesi ve ayakların bu çayın içerisinde bir süre bekletilmesi gerekir. Bu sayede topuk dikeninden kaynaklı ayak ağrıları hafifler ve topuk dikeninin iyileşme süreci hızlanır.
  • Soğan Kürü: Topuk dikeni bitkisel tedavi seçenekleri arasında yer alan soğan kürü, soğanın antibiyotik özelliğinin devreye girmesi ile iyileşme sürecini hızlandırır. Bir adet orta boy soğanın pişirilip, ezilmesinin ardından kıvamlı bir yapıya getirilmesi gerekir. Ardından soğanın sıcağının geçmesi beklenir ve topuk dikeni olan ayağa sürülür. Üzerine bir poşet geçirilir ve ayak sarılır. Bir gece bu şekilde uyunması halinde ertesi gün daha rahat hissedilmesi sağlanır.
  • Limon: Topuk dikeni tedavisinde tercih edilebilecek bir diğer yöntemin ana malzemesi ise limondur. Ağrı ve iltihaba neden olan topuk dikeni için dilimlenen limonlar ayağın alt kısmına yerleştirilip, sarılır. Sonrasında ise çorap giyilerek bir gece limon dilimlerinin ayakta kalması sağlanır. Bu yöntem bir hafta boyunca düzenli olarak yapılırsa, topuk dikeninden kurtulmak mümkündür.
  • Buz: Topuk dikeni evde tedavi yöntemlerinden bir diğeri de buz uygulamasıdır. Topuk dikeninin neden olduğu ağrının azaltılması isin ağrıyan bölgeye ortalama olarak on beş dakika boyunca buz uygulaması yapılabilir. Günde en az üç ila dört kez yapılacak bu uygulama, ağrının azaltılmasını ve iltihabın dağılmasını sağlar.

Tüm bu uygulamaların eş zamanlı bir şekilde doktor kontrolünde uygulanması daha sağlıklı sonuçlar verecektir.

Topuk Dikenine Evde Ne İyi Gelir?

Topuk dikeninin evde tedavi yöntemleri arasında farklı seçenekler yer alır. Bunların yanı sıra kişilerin düzenli olarak egzersiz yapması da topuk dikeni doğal tedavi yöntemleri arasında bulunur.

Bu rahatsızlığın neden olduğu semptomların rahatlatılması için tercih edilecek yöntemlerin haricinde, evde yapılabilecek diğer uygulamalar arasında şunlar yer alır;

  • Uzun süre ayakta kalmamaya özen gösterilmeli
  • Rahat ve ayak tabanını destekleyici özelliklere sahip ayakkabılar tercih edilmeli
  • Özellikle sert bir tabana sahip ayakkabıların ve yükse topuklu ayakkabıların kullanımından kaçınılmalı
  • Uyuma esnasında ya da dinlenme süreçlerinde bacak ve ayakların yüksek bir yerde konumlandırılmasına özen gösterilmeli
  • Gerekli anlarda evde sağlık hizmetlerine başvurulmalı

Topuk Dikeni Egzersizleri Nelerdir?

Topuk dikeni, kişilerin ayak sağlığına özen göstermesi ve belli başlı egzersizlerin düzenli olarak yapılması ile tedavi edilebilir. Topuk dikeni evde tedavi yöntemleri arasında, bu rahatsızlık için özel olarak kişilere sunulan egzersizler de yer alır.

Bu egzersizlerin neler olduğu ve nasıl yapıldığı şu şekilde açıklanabilir;

  • Baldır Germe: Bu egzersiz için ellerin duvara yaslanması ve rahatsızlığın olduğu taraftaki dizin dik tutulması gerekir. Diğer diz kırılarak ayak tabanları tere tam değmelidir. On saniye kadar gergin pozisyonda kalınması ve bu hareketin iki ila üç kez tekrarlanması yeterlidir.
  • Top Yuvarlama: Sorunlu olan ayağın altında top ya da soda şişesi yuvarlama, bu rahatsızlıktan dolayı meydana gelen ağrıların hafiflemesini ve kasların gevşemesini sağlar.
  • Ayak Germe: Kas gerginliğinin arttırılmasını sağlayan bu egzersiz için bir sandalyeye oturulması ve sorunun olduğu bacağın uzatılması gerekir. Bu aşamada ise ayak tabanının arkasının gerilmesi ve on saniye kadar bu pozisyonda kalınması gerekir.
  • Ayak Parmakları ile Nesne Tutma: Bu rahatsızlık için en çok tercih edilen egzersiz, ayak parmakları ile bir nesnenin tutulması ve ardından bırakılmasıdır.
  • Masaj: Topuk dikeni tedavi yöntemleri arasında yer alan masaj, kişinin kendisine yapabileceği kolaylıktadır. Sorunlu olan ayak diğer dizin üzerine alınır ve parmak uçları ile ileri geri bastırılarak ovma işlemi yapılır. Günde iki ila üç kez tekrarlanması gereken bu masaj hareketi, tek set için on saniye olacak şekilde uygulanır.
  • Ayak Germe: Elastik bant ya da evde bulunan herhangi bir havlu ile ayakların gerilmesi sağlanabilir. Bunun için düz ve rahat bir zemine oturulduktan sonra bacaklar düz olacak şekilde uzatılır. Kullanılacak olan materyal ayak atlına yerleştirilir ve ayakların esnemesi için çekilir. Otuz saniye boyunca çekme pozisyonunda bekletilir ve bu hareket üç kez tekrarlanır.
  • Ayağın İçe Döndürülmesi: Düz bir zemine oturarak bacakları dümdüz uzatılır. Ardından topuk dikeni olan bacak, diğer bacağın üzerine alınır. Elastik bant, alttaki ayağın etrafından geçirilir ve ucundan tutulur. Üstteki ayak yavaşça içe doğru çevrilir ve eski haline getirilir. Bu egzersizin her gün on kere tekrarlanması uygundur.
  • Topuk Kaldırma: Topuk kaldırma egzersizi için herhangi bir merdiven basamağı ya da basamaklı tabure tercih edilebilir. Topuk kısmı boşta kalacak şekilde pozisyon alındıktan sonra parmak ucunda yükselerek bu egzersiz gerçekleştirilir.
  • Havlu Sıkma: Parmaklarla nesne tutup bırakma egzersizine benzeyen havlu sıkma egzersizi de yine gerginliğin giderilmesini ve ağrıların hafifletilmesini sağlar.
  • Ayak Parmağı Germe: Oturduktan sonra rahatsızlığın olduğu ayak, diğer bacağın üzerine alınır. El ile ayak parmakları üç kez gerilir. Her germe pozisyonunda en az yirmi saniye beklenir.

Topuk Dikeni Evde Tedavi Edilmezse Ne Olur?

Topuk dikeni evde tedavi edilebilen bir rahatsızlıktır. Bunun için evde doktor tavsiyesi ile uygun görülen egzersizler yapılabilir. Aynı zamanda bitkisel tedavi yöntemleri de tercih edilebilir. Öte yandan birçok kişi topuk dikeni rahatsızlığını ilk etapta fazla önemsememektedir. Ancak bu durumun ilerlemesi ve kronik bir hal alması, beraberinde farklı ortopedik sorunların da meydana gelmesine neden olacaktır.

Evde hemşire desteği alınarak fizik tedavi süreçlerinin gerçekleştirilmesi, bu rahatsızlığın ilerlemesi ile tercih edilebilecek tedavi yöntemleri arasında yer alır. Durumun daha da ilerlemesi halinde ekstrakorporeal şok dalga tedavisinin uygulanması önerilebilir. Steroid enjeksiyonların kullanılması da çoğu zaman ilerleyen rahatsızlıkların tedavi edilmesi için doktorlar tarafından uygun görülebiliyor. Son olarak cerrahi tedaviler işin içerisine girer. Ancak bu seçenek, oldukça nadir tercih edilir. Diğer tedavilerden herhangi bir sonuç alınmaması durumunda, son çare olarak cerrahi operasyon tercih edilebilir.

Kapat
Add to cart
Görüşmeyi Başlat
Canlı Destek
Canlı Destek - Evde Sağlık
Merhaba,
Size nasıl yardımcı olabiliriz?