nezle
CategoriesGenel

Nezle Belirtileri Nelerdir?

Halk arasında soğuk algınlığı olarak bilinen nezle, çoğunlukla kış ayları olmak üzere senenin hemen her mevsiminde, dünyanın her bölgesinde sık olarak görülebilen ve hastanın genellikle burun ve boğaz yollarını tutan bir üst solunum yolu enfeksiyonudur. 200’den fazla farklı virüsün neden olduğu tahmin edilen nezle genellikle toplu taşıma araçları, evler, okullar ve işyerlerinde kişiden kişiye damlacık yoluyla kolayca bulaşabilmektedir. Belirli bir tedavi yöntemi bulunmayan ve gribe göre daha hafif seyreden nezle, genellikle bir hafta ya da 10 gün içerisinde kendi kendisine geçebilmektedir. Memorial Sağlık Grubu İç Hastalıkları Bölümü Uzmanları, nezle belirtileri ve tedavi uygulamaları hakkında bilgi verdi.

Nezle (soğuk algınlığı) nedir?

Soğuk algınlığı hastanın burnunu, boğazını, sinüslerini ve soluk borusunu etkileyen bulaşıcı bir üst solunum yolu enfeksiyonudur. Nezle ya da nazofarenjit adıyla da anılan soğuk algınlığı senenin her mevsiminde ve dünyanın her bölgesinde yaygın olarak görülen bir viral enfeksiyondur. Özellikle mevsim geçişlerinde yani ani sıcaklık değişimlerinde 200’den fazla farklı virüs soğuk algınlığına neden olmaktadır.

Nezle (soğuk algınlığı) nasıl bulaşır?

Nezle(soğuk algınlığı) en yaygın olarak rinovirüs olmak üzere birçok virüsten kaynaklanan bir rahatsızlıktır. Nezleye neden olan virüsler ağız, burun ve göz kanallarını kullanarak vücuda girmektedir. Bu virüsler hasta birisinin hapşırması, öksürmesi ya da konuşması sırasında havaya yaydığı damlacıklar yoluyla başkalarına bulaşır. Havaya karışan ya da yüzeylere bulaşan virüsler uzun süre hayatta kalabilir. Bu virüslerin solunması, yutulması ya da yüzeydekilerine dokunarak ağız ve göz çevresine dokunulması virüsün en önemli bulaşma nedenidir. Nezle(soğuk algınlığı) en çok bulaştığı ortamlar şunlardır;

  • Toplu taşıma araçları
  • Okul, hastane ve AVM gibi alanlar
  • Kapalı ortamlar
  • Birlikte yaşanılan evler
  • Ortak kullanımların olduğu iş yerleri

Nezlenin(soğuk algınlığının) belirtileri nelerdir?

Nezlenin(soğuk algınlığının) %50’sine rinovirüsler neden olmaktadır. 100’den fazla farklı rinovirüs bulunmaktadır. Ancak diğer virüs türleri de soğuk algınlığı semptomlarına neden olmaktadır. Virüs bulaştıktan 2-3 saat sonra nezlenin semptomları ortaya çıkmaya başlamaktadır. Nezlenin(soğuk algınlığının) en önemli belirtileri şunlardır;

  • Hapşırma
  • Burun akıntısı
  • Öksürük
  • Boğaz ağrısı
  • Baş ağrısı
  • Burun tıkanıklığı
  • Ateş (çocuklarda daha sık görülür)

Çocuklarda ve bebeklerde nezlenin belirtileri nelerdir?

Çocuklar ve bebekler daha önce soğuk algınlığına neden olan virüslerle çok az temas ettiği için veya hiç temas etmediği için enfeksiyona karşı dirençleri daha düşüktür. Çocuklar yetişkinlere göre çok daha çabuk hastalanabilmektedir. Çocuklarda ve bebeklerde nezlenin(soğuk algınlığının) şu belirtileri görülür;

  • Tıkalı veya burun akıntısı
  • Hapşırma
  • Boğaz veya kulak ağrısı
  • Öksürük
  • Baş ağrısı
  • Kırmızı gözler
  • Şişmiş lenf bezleri
  • Bazı çocuklarda ateş gelişebilir, kusabilir veya yemek istemeyebilir

Nezle (soğuk algınlığı) nasıl teşhis edilir?

Yetişkin bireylerin senede 1 ile 2 kez küçük çocukların ise senede 3 ile 4 kez yakalanabileceği bulaşıcı bir enfeksiyon hastalığı olan nezlenin(soğuk algınlığının) belirli bir tedavi yöntemi bulunmamaktadır. Enfeksiyona bağlı olarak gelişen nezle genellikle bir hafta ile 10 gün arasında iyileşmektedir. Ancak bu zaman içinde rahatsızlığınızın soğuk algınlığı olup olmadığını belirlemek için doktorunuza basit bir muayene olmanız yeterli olacaktır. Ancak doktorunuzun grip veya başka bir bulaşıcı hastalıktan şüphelenmesi durumunda sizden başka testler isteyebilir. Grip virüsü için burun sürüntüsü testi yapılabilir, bronşit için göğüs röntgeni çekilebilir.

Nezle(soğuk algınlığı) nasıl tedavi edilir?

Dünyanın hemen hemen her bölgesinde senenin her döneminde görülen yaygın bir enfeksiyon hastalığı olan nezlenin(soğuk algınlığının) şu ana kadar uygulanan herhangi bir tedavisi bulunmamaktadır. Ancak kişiler bazen reçetesiz satılan ilaçlar kullanarak hastalık geçene kadar semptomları azaltmaya çalışmaktadır. Rahatsızlık döneminde kişinin yaşam konforunu önemli ölçüde etkilese de zararsız bir viral enfeksiyon hastalığı olan nezle(soğuk algınlığı) genellikle bir hafta ile 10 gün içerisinde kendiliğinden geçmektedir. Bu dönem içinde rahatsızlığın geçmemesi durumunda mutlaka bir doktora başvurarak altındaki nedenin araştırılması gerekmektedir. Nezlenin(soğuk algınlığının) daha hızlı geçmesi için şu önlemler alınabilir;

  • Bol bol istirahat edin
  • Günde en az 2 – 3 litre su tüketin
  • Burun tıkanıklığı için burun spreyi kullanın
  • Bol C vitamini alın
  • Çinko ve ekinezya gibi takviyelerden faydalanın

Nezle (soğuk algınlığından) korunmak için hangi önlemler alınmalı?

Nezle(soğuk algınlığı) kış mevsiminde daha sık görüldüğü için özellikle bu soğuk ayların yaşandığı günlerde daha fazla önlem almak gerekir. Başta nezle olmak üzere tüm salgın hastalıklardan korunmak için öncelikle vücut direncinin güçlü olması gerekir. Ayrıca bulaşıcı hastalığın başkasından size bulaşmasını istemiyorsanız hasta olan kişiye fazla yaklaşmamanız siz hastaysanız da başkalarına bulaştırmamak için mümkün olduğunda evde kalmanız gerekir. Nezleye yakalanmamak için şu önlemleri alabilirsiniz;

  • Vücudunuzun mikroplarla savaşmaya hazır olması için bağışıklık sisteminizi güçlendirin.
  • Uyku düzeninizi aksatmayarak yeterli miktarda uyuyun, sağlıklı beslenin ve egzersiz yapın
  • Yemek yemeden veya yemek hazırlamadan önce mutlaka ellerinizi yıkayın.
  • Hasta birisiyle temas ettiyseniz ya da hasta birisinin hapşırdığı veya öksürdüğü bir alana dokunduysanız mutlaka ellerinizi yıkayın
  • Hasta birisinin olduğu oramda bulunmak zorundaysanız maske takın, elinizle ağız ve göz çevresine dokunmayın
  • Ortak kullanım alanlarındaki ortak malzemeleri (kapı kolları, telefon veya fotokopi makinesi gibi) kullanmadan önce yüzeylerini temizleyin.
  • Ellerinizi sabun ve suyla yıkamaya zamanınız yoksa veya bu maddelere ulaşamıyorsanız el dezenfektanları ile ellerinizi temizleyin
  • Nezle olduğunuzu biliyorsanız hastalığı başkalarına bulaştırmamak için rahatsızlık bitene kadar evinizde kalmaya çalışın

Nezle (soğuk algınlığı) yaygın bir hastalık mıdır?

Nezle dünyanın hemen hemen her bölgesinde çok sık görülebilen yaygın bir hastalıktır. Mevsim değişikliklerindeki ani ısı azalmaları ya da artmalarına bağlı olarak ortaya çıkan soğuk algınlıkları kişilerin hayatı boyunca karşılaşma ihtimallerinin en yüksek olduğu hastalıkların başında gelmektedir. Öyle ki yetişkin ve sağlıklı bir kişi yılda 1 le 2 kez soğuk algınlığına yakalanma riski taşırken ileri yaştaki kişiler veya küçük yaştaki çocuklar yılda 3 ile 4’ten daha fazla soğuk algınlığına yakalanma riski taşıyabilmektedir.

Nezle (soğuk algınlığı) bulaşıcı bir hastalık mıdır?

Nezle(soğuk algınlığı) virüsü taşıyan damlacıkların solunması, yutulması veya enfeksiyon içeren nesnelere temas edilerek ağız, burun ya da göz çevresine temas edilmesiyle kişiden kişiye bulaşabilen bir hastalıktır. Hasta bir kişi hapşırdığında veya öksürdüğünde, virüs içeren sıvı damlacıkları havaya salınmaktadır. Bu damlacıkları sağlıklı bir kişinin soluması ya da  hasta kişinin önlem almadan hapşırdığı alana dokunarak burun, göz veya ağız çevresine dokunmasıyla virüs içeri girerek hastalığın bulaşmasına neden olmaktadır.

Nezle kış aylarında neden daha çok görülür?

Nezle (soğuk algınlığı) yılın herhangi bir ayında ya da gününde kişileri etkileyebilir. Ancak bu hastalık daha çok soğuk aylarda görülmektedir. Bu durumun nedeni ise kış aylarında insanların toplu alanlarda fazla vakit geçirmesidir.

Nezle çocuklarda neden daha çok görülür?

Küçük çocuklar daha önce nezle türü virüslere maruz kalmadıkları için yetişkinlerden daha çok nezle virüslerine maruz kalır. Ayrıca çocuklar diğer çocuklarla önlem almadan yakın temas kurmaktadır. Bu davranışları çocukların nezle ile daha sık karşılaşmasına neden olur.

Nezle ile grip arasındaki fark nedir?

Nezle ile grip arasındaki belirtilerin çoğu hemen hemen aynıdır. Nezle de grip de soğuk aylarda yaygındır ve üst solunum sistemini (burun, boğaz ve trakea) etkiler. Nezle ve grip arasındaki temel fark, gripte ateşin olmasıdır. Nezle de ateş hemen hemen hiç görülmez. Ayrıca grip vücut ağrılarına ve diğer belirtilere nezleden daha şiddetli neden olur. nezle de grip de komplikasyonlara yol açabilir. Ancak grip komplikasyonları yaşamı tehdit edebilir düzeydedir.

Nezle(soğuk algınlığı) ile COVID-19 arasındaki fark nedir?

Nezle de bir koronavirüstür. Coronavirüsler, üst solunum yolu enfeksiyonlarına neden olan bir virüs grubudur. Koronavirüsler ayrıca akciğerlere gidebilir ve zatürree ve ölümcül olabilen diğer komplikasyonlara yol açabilir. 2019’un sonlarında keşfedilen ve tüm dünyayı etkisi altına alan hala daha etkisini sürdüren yeni (yeni) bir koronavirüs türü, COVID-19 ‘u nezleden ayıran en önemli belirtiler şunlardır;

  • Ateş
  • Üşüme veya titreme
  • Nefes darlığı
  • Tat veya koku kaybı
  • İshal

bagisiklik

Alerjik nezle nedir?

Hapşırma, tıkanıklık, burun kaşıntısı ve boğaz ağrısına neden olan alerjik nezle polen, evcil hayvan kepeği, küf ve böcekler alerjik nezleye neden olabiliyor. Alerjik nezle havadaki alerjen parçacıklara vücudun verdiği bir reaksiyondur.

Alerjik nezle ne zaman olur?

Alerjik nezle yılın herhangi bir zamanında olabilir. Mevsimsel alerjiler ise ağaçların ve tüm bitkilerin çiçek açtığı polenlerin yüksek olduğu ilkbahar ve yaz ortaya çıkar. Ayrıca evcil hayvan kepeği, hamamböceği ve toz akarlarından senenin tümünde ortaya çıkabilir.

Kimler alerjik nezle olur?

Alerjik nezle günümüzde çok yaygın görülmektedir. Öyle ki her yıl en bir milyonlarca çocuk ve yetişkin alerjik nezleye yakalanmaktadır. Alerjik nezle kalıtsal bir rahatsızlık olduğu için ebeveynlerden çocuklarına geçmektedir.

Alerjik nezlenin belirtileri nedir?

Alerjik nezle kişinin vücudunun bağışıklık sistemi tahriş edici maddelere karşı tepki vermesiyle ortaya çıkmaktadır. Alerjik nezlenin belirtileri şunlardır;

  • Burun tıkanıklığı
  • Hapşırma ve burun akıntısı
  • Burunda kaşıntı
  • Baş ağrısı, sinüs ağrısı ve gözlerin altında koyu halkalar
  • Burun ve boğazda artan mukus
  • Yorgunluk ve halsizlik
  • Boğazdan boğaz ağrısı
  • Hırıltı, öksürük ve nefes almada zorluk

Alerjik nezle nasıl tedavi edilir?

Alerji nezlesinin belirtileri birkaç alerji ilacı ile azaltılabilir. Çeşitli ilaçlar, göz damlaları, burun spreyleri ve enjeksiyonlar dahil olmak üzere birçok tedavi seçeneği bulunmaktadır.

Hangi solunum yolu enfeksiyonu geçirdiğimi nasıl öğrenebilirim?

Solunum yolu enfeksiyonu belirtilerini yaşıyorsanız ve COVID-19 mu, nezle mi, grip mi, alerjik nezle mi geçirdiğinizi öğrenebilmek için güvenirliği son derece yüksek olan antijen testi paketi ile hangi solunum yolu enfeksiyonu hastalığını geçirdiğinizi kolaylıkla öğrenebilirsiniz. Bu test sayesinde doğru tanı konulduktan sonra uygun tedavi planlaması yapılabilmekte ve hızlı iyileşme sağlanabilmektedir. Ayrıntılı bilgi için https://evdesaglik.memorial.com.tr/p/covid-grip-antijen-paketi/ linkini tıklayabilir ve testinizi bulunduğunuz adreste kolaylıkla yaptırabilirsiniz.

gripmisiniz

antikortesti
CategoriesCovid

Covid-19 Antikor Testi Kimlere Yapılır?

2019’un son çeyreğinde Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkarak tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19 pandemisi aradan iki yıldan fazla zaman geçmesine rağmen hala etkisini sürdürmektedir. Uzun süre uygulanan karantinaların sonrasında bilim insanlarının geliştirdiği aşılar ile birlikte hayatın yeniden normal akışına dönmesi amaçlanmaktadır. Bu dönemde hastalığı geçiren, aşı olan ve hastalığa hiç yakalanmayan pek çok kişi virüse karşı bağışıklık kazanıp kazanmadığını merak ediyor. İşte bu noktada antikor testleri öne çıkmaktadır. Memorial Sağlık Gurubu Enfeksiyon Hastalıkları Bölümü Uzmanları, COVID- 19 antikor testleriyle ilgili şu önemli bilgileri verdi.

COVID-19 antikor testi nedir?

COVID-19 Antikor testi kişinin daha önce COVID-19 (koronavirüs) geçirip geçirmediğini belirlemek için yapılan testlerdir. Vücuttan alınan bir kan örneği ile bakılmaktadır. COVID-19 antikor testleri daha önce koronavirüs geçirmiş kişilerin bağışıklık sisteminde antikor oluşup oluşmadığını göstermektedir.

Neden COVİD-19 antikor testi yaptırılıyor?

Dünyada ve ülkemizde hepimiz hayatımızın son iki yılını COVİD-19 pandemisi ile geçirdik. Bu dönemde birçoğumuzun ya kendisi ya da bir akraba veya tanıdık arkadaşı COVID-19 salgın hastalığına yakalandı. Hemen hemen herkes yakın çevresinden bazı insanların bu salgın hastalık nedeniyle hayatını kaybettiğine şahit oldu.  Bu durumu yaşayan pek çok insan daha önce enfeksiyon geçirip geçirmediğini ya da enfeksiyona yakalanmış olsa bile vücudunun bu virüsle nasıl mücadele ettiğini öğrenmek istemektedir. Aynı zamanda vücudunun bağışıklık geliştirip geliştirmediği COVİD-19 pandemisinin yeni varyantlarına karşı kendisini koruyup korumayacağını da merak etmektedir. Bu durumu normal çalışma düzenine geçmek isteyen birçok işyeri tarafından da değerlendirilmektedir. Büyük şirketler başta olmak üzere çoğu işyeri çalışanlarının bağışıklık oranlarını antikor testleri ile tespit ederek, normal hayata dönüş planları yapmaktadır.

COVID-19 Antikor testi ne zaman yapılmalı?

Antikor testinin genellikle COVID-19 geçiren hastaların tamamen iyileştikten sonra yaptırılması önerilmektedir. Vücut bağışıklık sistemi, virüsle savaşmak ve onu temizlemek için kritik olan antikorlar üretmektedir. Hastanın kolundan kan örneği alınarak yapılmaktadır. Bu örnek ile hastanın COVID-19’a neden olan virüse karşı antikor geliştirip geliştirmediğini belirlemek için kan örneği üzerinde laboratuvar ortamında çalışma yapılmaktadır. Antikor testinin zamanlaması ve türü doğruluğu etkilemektedir. Enfeksiyon sırasında çok erken test yaptırılması vücutta bağışıklık tepkisi oluşmaya devam ediyorsa, test antikorları tespit edilemeyebilir. Bu nedenle, semptomlar başladıktan en az 2 ila 3 hafta sonrasına kadar antikor testi önerilmez.

COVID-19 antikor testi nasıl yapılır?

Antikor testi, kişinin kanınızdaki antikorları kontrol etmektedir. Vücut herhangi bir enfeksiyon kaptığında bağışıklık sistemi enfeksiyona karşı vücudu korumak için antikorlar üretmektedir. Böylece vücuda giren virüslerle savaşta antikorların önemli yardımı olmaktadır. Antikorlara sahip olmanın virüsü tekrar kapmanızı engelleyip engellemediği bilinmemektedir. Antikor testi koldaki bir damardan bir tüpe alınan kan örneği ile yapılmaktadır.

COVİD-19 antikor test sonuçları ne kadar zaman belli olur?

Antikor testi, COVID-19’a yol açan SARS CoV- 2 virüsüne karşı vücudun bağışıklık sisteminin oluşturduğu total IgG tipi antikorları ölçmektedir. Vücudun bu hastalığa karşı bağışıklık oluşturup oluşturmadığını gösteren bir testtir. Boğaz ya da burundan örnek alınarak yapılan testten farklı olarak koldan kan alınarak yapılmaktadır. Test üzerinde yaklaşık olarak 40 dakika çalışılmakta ve sonuç en geç 24 saat içinde kişiye bildirilmektedir.

IgM- IgG antikor testleri nedir?

IgM yani erken evre antikor testinde antikorlarını saptayan serolojik testlerden elde edilen POZİTİF sonuç,  yakın zamanda kişinin virüs ile karşılaşmış olunduğunu gösterir. Ancak enfekte hastalarda virüse cevap olarak henüz antikor gelişmediği durumlarda NEGATİF test sonucu elde edilebilir.

IgG yani geç cevap antikor testinde POZİTİF saptanması tip CORONA VİRÜS COVID-19  (SARS-CoV-2) enfeksiyonuna maruz kalınmış olduğunu gösterir. IgG antikorunun pozitif seviyelere ulaşması genellikle bulgular başladıktan en az 10 ile 14 gün sonrası gerçekleşir. IgG antikoru pozitif olarak saptanan bir kişinin COVID-19 (SARS-CoV-2) enfeksiyona karşı bağışıklık sisteminin yanıt verdiği anlaşılmaktadır.

COVID-19 antikor testinin pozitif sonucu ne anlama gelir?

Antikor testinin sonucunun pozitif çıkması kişinin enfeksiyondan daha iyi korunacağı veya başkalarını enfekte etmeyeceği anlamını taşımamalıdır. Bu nedenle antikor testinin sonucu pozitif çıkmada kişinin koruyucu önlemlere ve kendi kendine izolasyona sonuna kadar uygulaması gerekir.

COVID-19 antikor testinin negatif sonucu ne anama gelir?

COVID-19 enfeksiyonu sonrası ya da aşı yaptırdıktan sonra antikor test sonucunun negatif çıkması kişinin bu hastalıktan mutlaka çok ciddi bir şekilde koruması gerektiği anlamına gelir. Antikor test sonucu negatif çıkan kişi maske, mesafe ve temizlik kurallarına uyması gerekir.

COVID- 19 antikor testi nerede yaptırılmalı?

Antikor testleri Sağlık Bakanlığı’nın verdiği izinle özel sağlık kurumlarında da yapılabilmektedir. Memorial Sağlık Gurubu’nda SARS CoV 2 antikor testleri yapılmaktadır. Memorial Sağlık Grubu’nda Avrupa Standartlarına Uygunluk (CE) belgesi bulunan güvenilirliği ve duyarlılığı son derece yüksek olan Abbott antikor testi ile hizmet verilmektedir. Bu uygulama öncesinde SARS CoV 2 antikor ve antijen testleri ameliyatlara girecek olan hastalara yapılabilmekteydi. Artık ameliyat, işlem ve girişim planlanmayan sağlıklı erişkinler de daha önce bu virüsle karşılaşıp karşılaşmadıklarını öğrenmek için antikor testi yaptırabiliyor.

PCR testi ve antikor testi arasındaki fark nedir?

Antikor testi ile PCR testi arasında önemli bir fark bulunmaktadır. Antikor testi bir antijen testi değildir. Antijen testleri, kişinin hasta olup olmadığını, yani akut enfeksiyonun varlığını ortaya koyan bir testtir. Antikor testleri ise kişinin daha önce enfeksiyonu geçirip geçirmediğini ve virüse karşı bağışıklık kazanıp kazanılmadığını tanımlamaya yönelik bir testtir. Antikor testi test yapıldığı anda kişinin hasta olup olmadığına dair bilgi vermez. PCR testi de virüsün genetik bilgisini, koronavirüsün ya da farklı bir virüsün hastayı enfekte edip etmediğinin sonucuna ulaşılır. PCR yöntemi enfekteyken, hastalığın antikoru oluşmamışken sonuç verir. Antikor testi, Covid 19’a yol açan SARS CoV- 2 virüsüne karşı vücudun bağışıklık sisteminin oluşturduğu total IgG tipi antikorları ölçmektedir. Yani bu hastalığa karşı bağışıklık olup olmadığını gösteren bir testtir. Boğaz ya da burundan örnek alınarak yapılan testten farklıdır, koldan kan alınarak çalışılmaktadır. Parmak ucundan alınan kan ile çalışılan testlerden daha güvenilirdir.

COVID-19 antikor testi yaptırmalı mıyım?

Antikorlar vücut tarafından virüslerle savaşmak için üretilir. Koronavirüsü geçirmiş ya da aşı olmuşsanız, COVID-19 antikor testleri ile zaman içinde gelişen antikor düzeyinizi ve bağışıklık durumunuzu öğrenebilirsiniz. Kolunuzdan alınan kan örneği ile antikor testi koldan kan alınarak çalışılmaktadır. COVID-19 Antikor test paketi ile vücudunuzda antikor olup olmadığını öğrenebilirsiniz.  Daha detaylı bilgi almak testinizi adresinizde yaptırmak için linki tıklayabilirsiniz.

 

 

domuzgribi
CategoriesGenel

Domuz Gribi Nedir? Belirtileri Nelerdir?

“Domuz gribi nedir?” sorusu kullanıcılar tarafından sıkça sorulmaktadır. Influenza A virüsünün H1N1 alt grubu nedeni ile oluşan domuz gribi, 2009-2010 yılları arasında dünyada küresel çapta bir salgına neden olan bir hastalıktır. Semptomları diğer grip türleriyle birbirine benzeyen domuz gribi, aynı zamanda COVID-19 semptomlarıyla da benzerlik göstermektedir. H1N1 alt grubu nedeni ile oluşan domuz gribinden korunmanın en önemli yolu ise aşılanmadan geçmektedir. Memorial Bahçelievler Hastanesi Dahiliye Bölümü’nden Uz. Dr. Yusuf Emre Uzun,

Domuz gribi nedir?

Grip, influenza adıyla bilinen virüsler nedeniyle oluşan yüksek ateş, şiddetli kas ve eklem ağrıları, kuru öksürük gibi belirtilerle ortaya çıkan bir enfeksiyon hastalığıdır. Kuzey yarım kürede sıklıkla Eylül-Nisan ayları arasında görülür. İnfluenza virüsleri ‘Orthomiyxoviridae’ ailesinin bir üyesidir. Antijenik yapılarına göre tiplere (İnfluenza A, B, C, D) ve dış zarfta bulunan proteinlerine -hemaglutinin (H) ve nöraminidaz (N)- göre alt gruplara (H1N1, H3N2 gibi) ayrılırlar. İnfluenza A ve B virüsleri insanlarda hastalık yapabilmektedir. (İnfluenza A insan, domuz, at, kanatlı hayvanlar, İnfluenza B sadece insanlar) İnfluenza A virüsünün önemli bir özelliği farklı türlere ait alt grupların, birbirinden genetik materyal alışverişine açık ve bu şekilde farklı bir virüsün oluşmasına da son derece elverişli olmasıdır. Bu durum virüsün, yeni enfeksiyonlar oluşturmasına, epidemilere ve pandemilere neden olmasına yol açar. İlk olarak 2009 yılında Meksika’da tanımlanan “domuz gribi” ise influenza A virüsünün H1N1 alt grubu nedeni ile oluşur. H1N1 2009-2010 yıllarında küresel çapta salgına sebep olmuştur.

Domuz gribi belirtileri nelerdir?

Domuz gribi belirtileri diğer yaygın grip türleriyle aynıdır. Domuz gribi semptomları özellikle Covid-19 semptomlarına da benzerlik gösterebilir ve bu iki hastalık kolaylıkla karıştırılabilir. Özellikle altta yatan sağlık sorunları ve hastalıkları bulunanlar daha yüksek risk altındadır. Akciğer enfeksiyonu (pnömoni) ve solunum yetmezliği yaşamı tehdit edebilir. Uzun süreli ve dirençli ateş, genel durum bozukluğu, solunum sıkıntısı, bilinç bulanıklığı gibi bulguların varlığında mutlaka doktora başvurulmalıdır.

Domuz gribinin başlıca belirtileri şöyle sıralanmaktadır:

  • Ateş,
  • Öksürük,
  • Boğaz ağrısı,
  • Kas-eklem ağrısı,
  • Baş ağrısı,
  • Üşüme, titreme
  • Yorgunluk hissi
  • İshal, mide bulantısı ve kusma (nadir)

yorgunluk

Domuz gribi tanısı nasıl konulur? Domuz gribi testi var mı?

Hekim tarafından grip ya da domuz gribi olduğu düşünülen hastalarda uygun testler yapıldığında, hastalığın tanısı konulabilir. İnfluenza tanısı için çeşitli laboratuvar test yöntemleri kullanılabilir. Bu testler şöyle sıralanmaktadır:

  • Nükleik asit amplifikasyon testleri (RT-PCR)
  • Hızlı antijen testleri
  • Kültür – virüs izolasyonu
  • Serolojik tanı (antikor testleri)
  • ELISA

Günlük pratikte güvenilir ve hızlı sonuç vermeleri nedeniyle en sık kullanılan yöntemler PCR ve hızlı antijen testleridir. Bu testler için en ideal örnek nazofarengeal sürüntü örneği olup, burundan ve boğazın içinden bir pamuklu çubuk ile örnek alınarak elde edilir.

Hızlı antijen testleri ile İnfluenza A ve İnfluenza B varlığı tespit edilebilir iken, PCR testi ile alt grup (H1N1-domuz gribi) analizleri yapılabilmektedir.

 Domuz gribi kendi kendine geçer mi? Domuz gribi tedavisi nasıldır?

Domuz gribi, herhangi bir tedavi uygulanmaksızın kendiliğinden iyileşebilir. Ancak risk grubundaki kişilerde, mutlaka domuz gribi tedavi edilmelidir. Domuz gribinin tedavisinde istirahat ve destek tedavilerinin anı sıra influenza virüsünde etkili antiviral ilaçlar kullanılabilir.

İnfluenza A virüslerine etkili olabilen üç grup antiviral ilaç bulunur.

İçerdikleri etken maddeye göre bu ilaçlar şöyle sıralanmaktadır:

  • Nöraminidaz inhibitörleri,
  • Polimeraz asidik endonükleaz inhibitörleri,
  • M2 protein inhibitörleri.

Günümüzde bu gruplardan en sık, nöraminidaz inhibitörü kullanılmaktadır. Bu tür

ilaçların hastalıkta etkili olabilmesi için ilk 24-48 saati içerisinde başlanması gerekmektedir.

Domuz gribi vakaları ile temas öyküsü olan yüksek riskli hastalarda oseltamivir, zanamivir, peramivir, baloksavir profilaksi yani koruma amacıyla da kullanılabilmektedir.

İnfluenza ile ilişkili ateş, baş ağrısı ve miyalji (kas ağrısı) gibi semptomları tedavi etmek için parasetamol veya nonsteroid antiinflamatuar ilaçlar kullanılabilir.

 

antikor

Domuz gribi aşısı nedir?

Grip hastalığının geçirilmesiyle veya aşılama ile oluşan bağışıklık, virüsün yapısında gerçekleşen sürekli değişiklikler nedeniyle kalıcı değildir. Domuz gribi aşısı olan veya hastalığı geçiren bireyler bir sonraki grip mevsiminde hastalığa tekrar yakalanabilir. Ayrıca, virüsün yapısı değiştiği için, takip verilerinden elde edilen bilgilere göre domuz gribi aşı içeriği her yıl yenilenmektedir. Bu nedenle mevsimsel gripten korunmak için her yıl aşı olunması gerekir.

Grip ülkemizin de içinde bulunduğu kuzey yarım kürede her yıl Ekim ayında başlayarak Aralık ayında artıp Nisan-Mayıs aylarını kapsayan dönemde sık görülmektedir. Her yıl yenilenen mevsimsel grip aşıları, H1N1 (domuz gribi aşısı) ve H3N2 gibi o yılki grip mevsiminde en yaygın olması beklenen üç veya dört grip virüsüne karşı koruma sağlar. Bu nedenle grip aşısının her yıl Ekim ayında yaptırılması gerekmektedir. Ancak risk grubundaki kişiler, daha önce yaptırmadılarsa, Şubat ayına kadar aşıyı yaptırabilirler. Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC) 6 aydan büyük herkes için yıllık grip aşısı yapılmasını önermektedir.

Risk grubundaki kişiler şöyle sıralanmaktadır:

  • Gebeler
  • 6-59 ay arası çocuklar ile 50 yaş üstü yetişkinler
  • Kronik hastalığı olanlar: (Astım dahil kronik akciğer hastalığı, diyabet, metabolik hastalıklar, kalp hastalığı, kronik karaciğer, kronik böbrek hastalığı, nörolojik hastalıklar)
  • Bağışıklığı baskılanmış hastalar
  • 6 ay-18 yaş arasında olup uzun süreli aspirin tedavisi kullananlar
  • Obez kişiler
  • Sağlık çalışanları
  • Özellikle 6 aydan küçük çocuklarla temasta bulunanlar
  • 5 yaş altı ve 50 yaş üstü kişilerin ev temaslıları ve bakım verenler

 Domuz gribi öldürücü müdür?

Domuz gribi risk grubundaki kişilerde öldürücü olabilmektedir. Bunlar; hastanede, huzurevinde veya başka bir uzun süreli bakım tesisinde kalanlar, 5 yaşından küçük olan çocuklar (özellikle 2 yaşından küçük olanlar), 65 yaş üzeri olan kişiler, hamileler,

morbid obezite olarak tanımlanan vücut kitle indeksi 40’ın üzerinde olan kişiler, astım ve amfizem hastaları, kalp hastalığı bulunanlar, diyabet hastaları, nöromüsküler hastalık veya böbrek, karaciğer veya kan hastalığı gibi belirli kronik tıbbi durumları olan hastalar,

HIV nedeniyle bağışıklık sistemi baskılanan kişilerdir.

 Domuz gribi nasıl bulaşır?

Grip (influenza) virüsü damlacık yoluyla bulaşır. Öksürüp hapşıran kişi, virüs içeren çok sayıda damlacığı etrafa yayar. Bu damlacıkların ağız, burun ya da gözlerimize ulaşması ile hastalık bulaşır. Bu nedenle gripli bir kişi virüsü etrafa yaymamak için öksürüp hapşırırken ağzını bir mendille, mendil bulamıyorsa kolları ile kapatmalıdır. Ellere hapşırmak en tehlikeli olanıdır. Ellere bulaşan virüs buradan dokunulan her yere yayılır. Gripli kişi sık sık ellerini yıkamalıdır. Su ve sabun bulunamadığı durumda el antiseptikleri ile eller ovalanarak da temizlik sağlanabilir. Domuz gribinin bulaşması mevsimsel griple aynıdır, ancak H1N1 yani domuz gribi domuz eti yenildiği için bulaşmaz.

 Gribin toplumda yayılmaması için, virüsün en çok saçıldığı hastalığın ilk günlerinde, okula, işe gidilmeyip evde istirahat edilmelidir. Ev halkını korumak için eller sık sık yıkanmalı, oda havalandırılmalıdır. Özellikle yakınında hastalığın ağır seyretme riski olan kişiler varsa hasta kişinin maske takması yararlı olacaktır. Maske, ağız ve burunu tam kapamalı, ıslandığında değiştirilip eller yıkanmalıdır.

bagisiklik

H1N1 domuz gribi konusunda merak ettiklerinizi öğrenmek ve H1N1 domuz gribi ile ilgili testleri detaylı incelemek için linke tıklayabilirsiniz… https://evdesaglik.memorial.com.tr/urun-ve-hizmetler/laboratuvar-paketleri-c/genel-saglik-c8/

 

entübe
CategoriesGenel

Entübe Nedir? Entübasyon Nasıl Yapılır?

Özellikle COVID-19 pandemisi ile birlikte öne çıkan tıbbi uygulamalardan biri olan entübe, entübasyon, entübe hasta gibi kavramlar pek çok insan tarafından merak ediliyor. Halk arasında entübe olan hastanın bir daha iyileşmeyeceği, artık sadece makine desteği ile soluk alıp verebileceği gibi yanlış inanışlar bulunuyor. Oysa entübasyon işlemi kendi kendine soluk alıp veremeyen hastaların rahat nefes almasına yardımcı olmak için uygulanan bir destek tedavisi olarak öne çıkıyor. Entübasyon işleminin geçmişi oldukça eskiye dayanıyor ve sağlık alanında yıllardır sıkça başvurulan işlemler arasında yer alıyor.

Entübasyon olarak adlandırılan hayat kurtarıcı bir uygulama olan bu işlem, solunum yetersizliği durumunda solunumun devamlılığının sağlanmasında önemli rol oynar. Genel anestezi verilmesi gereken hastalarda ve özellikle bazı salgın hastalıkların solunum yetmezliği yarattığı durumlarda uygulanan bir yöntem olup son dönemlerde küresel bir hal alan koronavirüs salgınından sonra sık sık ismi duyulan yöntemlerin arasında yerini almaktadır. Memorial Diyarbakır Hastanesi Anestezi ve Reanimasyon Bölümü’nden Uz. Dr. Ahmet Anaç, entübasyon nedir, nasıl yapılır hakkında bilgi verdi.

Entübasyon nedir?

Hayat kurtarıcı bir uygulama olan entübasyon işlemi ağızdan, bazen de burun deliklerinden girilerek akciğerlere plastik bir tüpün yerleştirilmesi uygulamasına denilmektedir. Bilinci açık olan hastalara bu işlemden önce uyutucu, kas gevşetici ve ağrı kesici bazı ilaçlar verilir. Ancak ani gelişen hayati önem arz eden durumlarda herhangi bir ilaç verilmeden de uygulanabilmektedir.

Entübasyon neden yapılır?

Herhangi bir nedenle solunum yetersizliği gelişmesi veya bilinci kapalı hastada solunum yollarını mide ve ağız salgılarından korumak için yapılmaktadır. Hava yolunun hasar gördüğü, tıkandığı durumlarda ya da genel anestezi verilmesi gereken acil ameliyatlar da da entübasyon yapılmaktadır. Entübasyon uygulamasından sonra hasta, suni solunum cihazına bağlanarak hastaya oksijen verilir, hastada oluşan karbondioksit de dışarı atılır.

Entübasyon nasıl yapılır?

Solunumun yetersizliği belirlendikten sonra entübe edilecek hasta sırtüstü yatırılır, başın altına bir simit yerleştirilir. Hasta önce yüz maskesi ve ambuyla yüzde yüz oksijenle üç dakika kadar havalandırılmalı. Solunum problemi yaşayan kişinin yaşına ve kilosuna uygun bleyd takılmış bir larinkoskopla ağzının içine girilmektedir. Ses telleri görünür hale geldikten sonra uygun entübasyon tüpü ses telleri arasından geçirilerek trakeaya yerleştirilmektedir. Entübasyon uygulamasının doğru yapıldığının tespiti için uygulama sonrası akciğerler stetoskop yardımı ile dinlenmelidir. Tüpün uygun pozisyonda olduğu kanıtlandıktan sonra, yerinden çıkmaması için tüp flaster ya da uygun bir boyun bağıyla tespit edilmeli.  Bazı durumlarda ağız yolu yerine burun yolundan nazal entübasyon uygulaması yapılmaktadır.

Entübasyon kimlere yapılır?

Herhangi bir nedenle solunum yetersizliği gelişen veya bilinci kapalı hastada solunum yollarını mide ve ağız salgılarından korunması gereken tüm hastalara uygulanabilmektedir.

Entübasyonun amacı nedir?

Entübasyon işleminde amaç hastanın rahat nefes almasının sağlanmasıdır. Akciğerlerden havanın rahat bir şekilde geçmesi bu işlem sayesinde mümkün olmakta  ve hastanın iyileşme sürecine katkıda bulunulmaktadır.

Kimler entübe edebilir?

Entübasyon uygulamasını Anestezi ve Reanimasyon Uzmanları yapmakla beraber bu konuda eğitim almış tüm hekimler ve sağlık personelleri entübasyon uygulamasını yapabilmektedir.

Koronavirüs (COVID-19) tedavisinde kullanılıyor mu?

Koronavirüs solunum yollarını etkileyen çok ciddi bir hastalıktır. Bazı hastalar bu süreçte çok ciddi solunum problemleri yaşamaktadır. Entübasyon işlemi sayesinde hastalara solunum desteği verilebilmektedir. Entübasyon, COVID-19 hastalarının rahat nefes almasını destekler, vücudun virüsle savaşma sürecinde önemli bir mücadele aracıdır. Ancak entübasyon işlemi koronavirüsü tedavi ediyor gibi bir algı ortaya çıkmamalıdır. Bu işlem sadece hastanın rahat nefes alması ve hayati fonksiyonlarını sürdürebilmesi için bir destek niteliğindedir.

COVID-19 hastalarında entübasyon prosedürü nasıldır?

COVID-19 hastalarında entübasyon prosedüründe eğer hastanın bilinci açıksa uyutularak, nefes borusuna özel boru yerleştirilir ve hasta solunum cihazına bağlanır. Böylece ağrı ya da herhangi bir rahatsızlık hissetmemiş olur.

Entübasyon işlemini kim yapar?

Entübasyon çok özel bir işlemdir. Entübasyon işlemi anestezi ve reanimasyon, yoğun bakım doktorları ve acil servis doktorları tarafından uygulanabilmektedir. Entübasyonun gerçekleştirileceği merkezin de tam donanımlı olması çok önemlidir.

Entübe ile yoğun bakım arasındaki fark nedir?

Entübe ve yoğun bakım birbirinden farklı uygulamalardır. Entübasyon kendi kendine soluk alıp veremeyen hastalara verilen solunum desteğidir. Bir hasta entübe ise genellikle yoğun bakımdadır. Ameliyat olan hastaların durumu bundan farklıdır. Özellikle pandemi sürecinde koronavirüs sebebiyle yoğun bakımda yatan hastaların geneline entübe desteği verilir. Çünkü koronavirüs hastalarında primer hasar bölgesi akciğerlerdir. Akciğerler yeteri kadar oksijen ihtiyacını karşılayamadıkları için entübe edilirler. Yoğun bakımda yatan her hasta entübe değildir. Yoğun bakımda hastalar birçok nedenle yatıyor olabilir ve bunların tümüne solunum desteği gerekmez. Ancak entübe hastaların yoğun bakım ihtiyacı genellikle olmaktadır.

Entübe hasta ne zaman ekstübe edilir?

Tüpün yerleştirilmesine entübasyon, çıkartılmasına da ekstübasyon denir. Solunum yetmezliği düzelen, hava yolu emniyeti sağlanan hastalar ekstübe edilmektedir.

Entübasyon riskleri nelerdir?

En büyük risk, hastanın anatomisinden kaynaklanan nedenlerden ve entübasyon işlemi yapan kişinin beceri eksikliğinden hastanın entübe edilememesidir. Diğer riskler:

Yanlış Yerleştirme: Tüpün yemek borusuna veya bronşlara, kafın larinkse yerleşmesi durumudur.

Hava Yolu Travması: Dudak, diş, dil veya mukoza hasarı. Boğaz ağrısı, çene çıkığı, tüpün retrofaringeal bölgede diseke olması.

Fizyolojik Refleksler: Sistemik hipertansiyon, taşiaritmi; kafa ve göz içi basıncının artması, laringo ve bronkospazm. Kaf perforasyonu ve tüpün tıkanması.

Entübasyon kaç gün sürer?

Herhangi bir süre kısıtlaması olmaksızın, solunum yetmezliği devam ettiği sürece hasta entübe kalabilmektedir. Belirli ve kesin bir zaman dilimi belirtmek olanaksızdır.

Entübasyonda riski artırabilecek durumlar nelerdir?

Bu uygulama anestezi verilerek yapıldığından yaş, kilo, alerjik hastalıklar, tütün ürünü kullanımı, alkol tüketimi ve geçirilmiş hastalıklara bağlı olarak bazı riskleri içerisinde barındırabilir. Hastanın zor anatomik yapıya sahip olması, uygulayan kişinin tecrübeli olmaması riski arttırmaktadır.

Ekstübasyon sonrası ne olur?

Uygun şartlar sağlandıktan sonra hasta ekstübe edilmişse yani solunumu destekleyen tüpler çıkartılmışsa önemli bir sorun yaşanmamaktadır. Entübasyon uygulaması sonrası hasta yoğun bakımda tedavi edilir. Düzenli hekim takibi önem arz etmektedir. Entübasyonun uzadığı bazı durumlarda ev tipi suni solunum cihazı tedarik edilerek hasta entübe bir şekilde eve taburcu edilebilmektedir.

Entübasyon yaş sınırı var mıdır?

Entübasyonda herhangi bir yaş sınırlaması yoktur. Yeni doğmuş ya da çok yaşlı biri de entübe edilebilir.

Entübe edilmiş hastaların iyileşme oranı nedir?

Entübe işlemi hastalığın seyrinin daha iyiye gitmesi için yapılan çok özel bir uygulamadır. Hastada kendi kendine nefes alış verişi sağlıklı bir şekilde olmadığı için tedavi süreci boyunca oksijen desteği sağlanarak aslında hastalıkla mücadelede bir nevi zaman kazanılmaktadır. Bu sayede hastalığın seyrinin zamanla iyiye gitmesi amaçlanmaktadır. Hastanın iyileşmesi için bir zaman verilmesi pek mümkün olmayabilir. Ancak zamanında yapılacak entübasyon işlemi hayat kurtarabilmektedir.

Entübasyon sırasında beslenme nasıl sağlanır?

Entübe hastalarda beslenme, ağızdan mideye gönderilen ince tüpler ya da karından mideye takılan tüpler ve damardan verilen sıvılarla sağlanmaktadır.

Entübasyon son dönemlerde koronavirüs tedavi sürecinde sıkça kullanılıyor. Koronavirüs ile mücadelede hastalık konusunda bilinçli olmak, belirtileri tanımak, ailesel riskler hakkında bilgi sahibi olmak ve erken tanı- tedavi uygulamaları büyük önem taşıyor. Siz de COVID- 19 ile ilgili risklerinizi bilmek ve bu konuda gerekli testlerinizi yaptırmak istiyorsanız linke tıklayabilirsiniz.

https://evdesaglik.memorial.com.tr/urun-ve-hizmetler/laboratuvar-paketleri-c/covid-19-c5/

kortizon
CategoriesGenel

Kortizon Nedir? Hangi Hastalıklarda Uygulanır?

Vücuttaki ana stres hormonlarından biri olan kortizol böbrek üstü bezlerinde salgılanmaktadır. Kortizol vücudun depolarından enerji salgılar, çoğu dokudaki protein ve yağların parçalanmasını uyarır ve kan şekeri düzeylerini yükseltmeye yardımcı olur. Glukokortikoid grubuna aittir ve çeşitli metabolik süreçlere katkıda bulunur. Kortizon ise kortizolün sentetik halidir. Kortizon ilaçları kortizolün etkisini taklit etmektedir. Kortizon iltihaplanma, alerji durumlarında ve ayrıca bağışıklık sistemini baskılayıcı etkileri bulunmaktadır. Kortizon, organ nakillerinde bağışıklık sistemi savunmalarına etki ederek organın reddedilme riskini azaltır. Kortizonun uzun süreli kullanımlarında ise yan etkiler oluşabilmektedir. Memorial Şişli Hastanesi İç Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Mahmut Demirci, kortizon hakkında bilgi verdi.

 Kortizon nedir?

Kortizon ilaç olarak kullanılan, kortizol hormonunun etkilerini gösteren bir kortikosteroiddir. Kortizon, çeşitli formlarda bulunur ve çeşitli hastalıkların tedavisinde faydalı olmaktadır. Şiddetli inflamatuar durumlarda belirtileri azaltmak ve hafifletmek için kullanılmaktadır. Kortizon; tablet, sprey, merhem formunda olabilir enjeksiyon ya da damar yoluyla da uygulanabilir.

Kortizon neden kullanılır?

Kortizon, vücutta inflamasyona neden olan birçok hastalığı tedavi etmek için kullanılmaktadır. İltihap kurutucu, antialerjik ve bağışıklığı baskılama etkileri bulunmaktadır. Kortizon romatoid artrit veya multipl skleroz gibi kronik hastalıkların belirtilerini de hafifletmektedir.

Kortizon hangi hastalıklarda kullanılır?

 Bir ilaç olarak kortizon iltihabı azaltmaktadır. Bağışıklık sistemini baskılayıcı bir etkiye de sahiptir, yani ilacın vücudun savunmasını daha az agresif hale getirmektedir. Kortizon; hipofiz veya böbrek üstü bezinin az çalışması, romatizmal, bağ dokusu, sinir sistemi ve kan hastalıkları, kanser tedavileri, alerjik, göz, cilt ve hormonal hastalıklarda kullanılmaktadır.

Egzama, sedef hastalığı, astım, alerji, KOAH, romatoid artrit, multipl skleroz gibi kronik hastalıkların belirtileri azaltmada fayda sağlamaktadır.

Kortizonun yan etkileri nelerdir?

Kortizon, faydalarının yanı sıra uzun süreli ve gereğinden fazla kullanıma bağlı olarak yan etkilere neden olabilir. Kortizon etkili bir ilaçtır ancak aynı zamanda uyku bozuklukları, ödem, iştah artışı ve kilo alma, katarakt, çocuklarda büyüme geriliği, akne, ciltte kuruluk ve incelme gibi birçok yan etkiye sahiptir. Ayrıca hipertansiyona neden olabilir. Kan şekerinin yükselmesi sonucu diyabet gelişebilir. Birçok hasta kilo alımından da şikayet etmektedir ki bunun nedeni genellikle kortizon kullanırken oluşan iştah artışıdır. Uzun süreli kortizon kullanımında enfeksiyonlara yatkınlık ve osteoporoz görülebilmektedir. Bu sebeple uzun süreli kortizon kullanımlarında mutlaka kalsiyum ve D vitamini takviyeleri kullanılmalıdır.

 

Kortizon kilo aldırır mı?

 Uzun süreli kortizon kullanımında kortizon iştahı artırarak kilo alımına yol açabileceğinden dikkatli kullanılmalıdır. Uygun bir diyet ve düzenli fiziksel egzersiz uygulaması tavsiye edilmektedir.

Kortizon kullanırken kilo almamak için bunlara dikkat edin;

  • Kan şekerini hızlı yükselten besinlerden uzak durun
  • Az tuzlu veya tam tuzsuz beslenin
  • Lif alımını artırın (Sebze ve meyve tüketmek)
  • Kalsiyum ve D vitamini takviyesi alın
  • Bol hareket edin ve egzersiz yapın

COVID- 19 enfeksiyonunda kortizon kullanılır mı?

COVID-19 enfeksiyonunun neden olduğu sitokin fırtınasına karşı kortizon kullanılmaktadır.

Kortizon iğnesi hangi hastalıklarda kullanılır?

Kortizon enjeksiyonları, el, kol ve omuzları etkileyebilecek çeşitli durumları tedavi etmek için kullanılır. Bu durumlar artrit, karpal tünel sendromu, tendinit, tenisçi dirseği gibi hastalıklardır. Kortizon enjeksiyonları ayrıca bacakları, ayakları, kalçaları ve vücudun diğer kısımlarını etkileyen birçok eklem ve yumuşak doku rahatsızlığının tedavisinde kullanılmaktadır.

Kortizol ve kortizon arasındaki fark nedir?

Kortizol, böbreklerin üzerinde bulunan adrenal bezler tarafından salgılanan bir stres hormonudur. Stres hormonları tehlike durumunda vücudun harekete geçmesini sağlamaktadır. Potansiyel bir tehlikeyle karşı karşıya kalındığında, vücutta genellikle kaçış veya savunma mekanizması olarak adlandırılan bir stres tepkisi tetiklenir.

Kortizon, kortizol hormonun sentetik formudur ve bazı hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Her ikisi de glukokortikoidler adı verilen bir hormon sınıfına ait olan steroid hormonudur. Kortizonun vücutta yaratacağı tepki kortizolün etkisi ile aynıdır.

Kortizon, çeşitli formlarda bulunur ve çeşitli hastalıkların tedavisinde faydalı olmaktadır. Şiddetli inflamatuar durumlarda belirtileri azaltmak ve hafifletmek için kullanılmaktadır.

Kortizol yüksekliği vücudu nasıl etkiler?

Kortizol böbreküstü bezlerindenden salgılanır. Kortizol seviyelerindeki kronik artış, azalan bağışıklık fonksiyonları, obezite, hipertansiyon, uykusuzluk ve kalp hastalıklarını beraberinde getirebilmektedir. Yüksek kortizol hormonu insülinin görevini yerine getirmesini engelleyerek kan şekerinin giderek yükselmesine, bu durum da insülin direnci ve diyabete neden olmaktadır.

Stresin her bilişsel işlev üzerinde olumsuz sonuçları vardır. Yüksek kortizol seviyeleri, beyin performansında bozulmalara, kaygıya, depresyona, ruh hali değişimlerine, hafıza kaybına, konsantrasyon sorunlarına ve birçok ruhsal bozukluğa neden olabilir.

Siz de hormon sağlığınızı merak ediyorsanız, hormon testi paketlerinden alarak, evinizin rahatlığında bu hizmete ulaşabilirsiniz.

https://evdesaglik.memorial.com.tr/p/testosteron-ve-kortizol-kontrol-testleri/

mideagrisi
CategoriesGenel

Mide Ağrısına Ne İyi Gelir? Mide Ağrısı Nasıl Geçer?

İnsanların büyük bir bölümü mide ağrısıyla yaşamlarının belli dönemlerinde karşılaşabilmektedir. Mide ağrısı şikayetinden kurtulmak için ağrının kaynağının belirlenmesi gerekir. Sorunun kaynağına göre uzman hekimler tarafından verilen bazı ilaçlar mide ağrısını giderirken, her evde bulunabilen bazı besinler ile bitki çayları ağrıyı süreli olarak hafifletebilmektedir. Mide ağrısına eşlik eden kanama, kilo kaybı, sarılık, iştahsızlık, boğazda takılma hissi, erken doyma veya kansızlık varsa, vakit kaybetmeden mutlaka uzman bir hekime başvurulması gerekmektedir. Memorial Kayseri Hastanesi Gastroenteroloji Bölümü’nden Doç. Dr. Mustafa Kaplan, mide ağrısı ve tedavisi hakkında bilgi verdi.

Mide ağrısı nedir?

Halk arasında iman tahtası olarak bilinen bölgenin üzerinde, göğüs ön bölgesinin altında,  karnın üst bölgesindeki ağrı çoğu zaman mide ağrısı olarak adlandırılmaktadır. Ağrı bazen tek noktada başlayarak genellikle sırta, sağa- sola ve bazen göğüs bölgesine yayılabilir. Ağrı kıvrandırıcı, gece uykudan uyandıran şekilde olabileceği gibi uzun süreli sabit bir ağrı da olabilmektedir. Ağrının karakteri, yayılımı, aç veya tokken ortaya çıkması ve eşlik eden durumlara göre kaynağı belirlenir.

Mide ağrısı neden olur?

Hastalar tarafından bu bölgenin ağrısı sıklıkla mide ağrısı olarak tanımlansa da başka sorunlar bu ağrıya neden olabilir. Safra kesesi taşı, pankreas iltihabı, kalp ağrısı, kas ağrısı mide ağrısın sebep olabilir. Bu ayrımın yapılabilmesi için ultrason, endoskopi ve EKG yapılması ayrıca hastalardan kan tahlilleri istenmesi gerekebilir. Ağrı uzun süredir devam ediyor, evde uygulanan basit yöntemler ile geçmiyor ve ‘alarm semptomu’ olarak nitelendirilen kanama ve kilo kaybı gibi durumlar varsa mutlaka hastaneye başvurulması gerekir.

Mide ağrısına hangi sorunlar eşlik eder?

  • Mide ağrısı olanlarda ağrı ile beraber bulantı bazen de kusma görülebilmektedir.
  • Ağrı sebebi reflü ise göğüs ön bölgesinde yanma ve yediklerin geriye kaçması, yutmada zorluk, öksürük, ses kısıklığı, boğazda gıcıklanma gibi şikayetler de ortaya çıkabilir.
  • Mide ülseri ağrıları genellikle açlık durumunda yani geceleri artar.
  • Pankreası ilgilendiren hastalıklarda ise sırt ağrısı ve kuşak tarzı ağrı çok belirgindir.
  • Safra kesesi taşına bağlı olan durumlarda genel de sağ üst tarafta yemeklerden sonra şiddetli ağrı olur.
  • Mide ağrısı ile beraber sol kola ve boyuna yayılan ağrıya, nefes alamama, terleme gibi durumlar eşlik ediyorsa mutlaka kalp krizi akılda tutulmalıdır.
  • Mide ağrısı bazen baş ağrısına da sebep olur.
  • Hamilelikte artan karın içi basınca bağlı olarak reflü ve mide sıkıntıları ve mide ağrısı artar.

Mide ağrısına ne iyi gelir?

  • Her mide ağrısı durumunda illa ki hastaneye başvurmaya gerek yoktur. Öncelikle evde uygulanabilecek kolay yöntemler denenmeli ve şikayetler geçmezse hastaneye başvurulmalıdır.
  • Güncel kılavuzlarda hastanın ilk defa mide ağrısı oluyor, şikayetleri haftada 1-2 kez gibi az sayıdaysa evinde bulunan anti asit olarak bilinen çiğneme tabletleri veya şurupları (etken maddesi sodyum aljinat + bikarbonat olan reflü baskılayıcı) geçici süreli kullanabilirler. Bu şurupların çoğunda aslında karbonat vardır. Onun için evde 1 bardak suya 1 kaşık karbonat atılıp hazırlanan bir karışım da çoğu zaman mideye iyi gelebilmektedir.
  • Bu çiğneme tabletleri veya şuruplardan fayda görmeyen kişilerde nispeten daha güvenli olan famodin benzeri ilaçlardan günde 1 defa alınabilir.
  • Aslında her evde bulunan mide asidini baskılayan mide koruyucu ilaçlar da (proton pompa inhibitörü ilaç grubu) günde 1 defa sabah aç karnına alınacak şekilde başlanabilir. Eğer bu ilaçlar alınacaksa bunların 1 ay boyunda devamlı bir şekilde kullanılmasını tavsiye edilir. Bu ilaçların etkisi genelde 3-5 güne başlamaktadır.
  • Reflü ve mide ağrısı için özellikle asitli içecekler ve gıdalardan uzak durulması, çay kahve sigara ve alkol kullanımın azaltılması, yatak başının yükseltilmesi, yemek yedikten sonra hemen yatılmaması gibi önlemlere de dikkat edilmelidir.
  • Sakız çiğnemek çoğu zaman mideye iyi gelir ama sakız şekerli veya tatlandırıcılı ise gaz şikayetine yol açabilir.
  • Karnı sıkacak kıyafetlerden uzak durulması, karın bölgesinin gevşetilmesi de önerilebilir.
  • Özellikle yağlı yemekler safra taşına bağlı olan ağrıları artırabileceği için uzak durulmalıdır.
  • Spor egzersiz iyidir ama ağır egzersizlerde karın içi basınç artıp mide şikayetlerini artırabilir.

Yaşam kalitesini düşüren ve sürekli periyodik olarak tekrarlanan mide ağrısının yok olması için hayat ve beslenme tarzında değişiklik yapılması gerekebilir. Bu aşamada dengeli ve sağlıklı beslenmenin yanı sıra düzenli spor ve aktivite şikayetleri azaltacaktır. Yeterli miktarda su tüketimi ve mide ağrısını azalabilecek doğal besinleri tüketmek yararlı olabilecektir. Bazı besinlerin mide ağrısına iyi geldiği bilinmektedir. Sağlık kuruluşuna gitmeden her evde bulunan bazı besin maddelerini tüketmek ve bitki çayları mide ağrısına çözüm olabilmektedir.

Papatya çayı: Papatya çayı; uyku sorunun yanı sıra, sindirim sisteminden kaynaklanan sorunlar ile kas ağrıları için yüzyıllardır kullanılmaktadır. Papatya çayı, anti-enflamatuar özelliği sayesinde midedeki kasların gevşemesine yardımcı olabilmektedir. Mide ağrısını hafifleten papatya çayı, mide kaynaklı birçok sorunda da kullanılmaktadır.

Yoğurt: Zengin mineral ve vitamin içeriğiyle bilinen yoğurt, bağışıklık sistemini güçlendirmektedir. Probiyotik içeriği nedeniyle yoğurt mideyi ve bağırsakları rahatlatmakta ve ağrıları hafifletmektedir.

Keten tohumu: İyi bir lif kaynağı olan keten tohumu, bağırsaklardaki suyu emerek bağırsaklardaki aktiviteyi düzenlemektedir. Bağırsak ve mide kaynaklı ağrıları hafifletme özelliği olan keten tohumu, çok fazla tüketildiğinde ishale neden olabilmektedir.

Nane çayı: Nane çayı, yüzyıllardır mide ve bağırsak kaynaklı ağrıların hafifletilmesinde kullanılmaktadır. Hazımsızlık ve kabızlık için de kullanılan nane çayı, kış aylarında ortaya çıkan soğuk algınlığına iyi geldiği bilinmektedir.

Karanfil: Midede oluşan gazı azaltan özelliği olan karanfil, alternatif tıp alanında kullanılan bir bitkidir. Sindirim sisteminde başlayan sorunlara iyi geldiği kanıtlanmış karanfil, mide ve bağırsak kaynaklı ağrıların azaltılmasında kullanılmaktadır. Kaynatılmış suyunun içilmesi midede ortaya çıkan basınç ve kramplara çok iyi gelmektedir.

Zencefil: Antik çağlardan beri kullanılan zencefil, hazımsızlığın neden olduğu mide ağrısını hafifletmektedir. Gingerol ve shogaol içeriği nedeniyle sindirimi hızlandırarak ishal ve mide bulantısına neden olan sorunları yok etmektedir. Çay formuyla tüketilebileceği gibi yemeklerde de kullanılabilmektedir.

Tüm bu önlemlerle beraber eğer geçmeyen mide ağrısı ile beraber kanama, kilo kaybı, sarılık, iştahsızlık, boğazda takılma hissi, erken doyma veya kansızlık varsa mutlaka hastaneye başvurmak gerekir.

Siz de genel sağlığınızdan emin olmak için Evde Sağlık Genel Sağlık Tarama testlerini evinizin konforunda yaptırabilirsiniz.

https://evdesaglik.memorial.com.tr/p/genel-saglik-tarama-paketi/

Böbrek-Yetmezligi
CategoriesGenel

Böbrek Yetmezliği Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Böbrek yetmezliği ülkemizdeki erişkin nüfusta yüzde 15 oranında görülür. İleri evrelere ulaşmış kronik böbrek yetmezliğinin oranı ise ortalama yüzde 5,1 olup; her 20 yetişkinin birisinde gözlenir. Kadınlarda daha sık izlenen bu rahatsızlığın ortaya çıkma riski yaşın ilerlemesi ile birlikte artış gösterir. Akut ve kronik olmak üzere ikiye ayrılan böbrek yetmezliğinin en önemli belirtileri arasında; idrar miktarında azalma, ayaklarda ve bacaklarda sıvı birikimine bağlı ödem, nefes darlığı, iştahta azalma, bulantı-kusma, halsizlik, yorgunluk, gece sık idrara çıkma, kansızlık görülebilir. Akut böbrek yetmezliğinde ilk yapılması gereken böbrek yetmezliğinin nedenini belirlemek ve altta yatan nedeni tedavi etmek olurken; kronik böbrek yetmezliğinde ise öncelikle proteinden ve tuzdan kısıtlı diyete uyulması, diyabet ve tansiyon değerlerinin kontrol altına alınması önemlidir. Böbrek yetmezliğinin uygun ilkelere göre tedavi edilmemesi, hastalığın ilerlemesine ve sonucunda diyaliz ihtiyacının ortaya çıkmasına neden olur. Bununla birlikte hastaya son noktada böbrek nakli yapılması gerekir. Memorial Ankara Hastanesi Nefroloji Bölümü’nden Doç. Dr. Bahar Gürlek Demirci, böbrek yetmezliği belirtileri ve tedavi yöntemleri ile ilgili bilgi verdi.

Böbrek yetmezliği nedir?

Böbrek yetmezliği, böbreğin yapısal ya da işlevsel fonksiyonlarının geçici ya da kalıcı ve ilerleyen kaybıdır. Böbrek yetmezliği akut ve kronik olmak üzere ikiye ayrılır.

Akut böbrek yetmezliği nedir?

Akut böbrek yetmezliği; glomerül filtrasyon hızında (GFH) ilerleyici kayıp sonucu idrarla atılması gereken artık ürünlerin ve diğer üremik toksinlerin böbrek yoluyla atılamaması nedeni ile kanda birikmesi ile ilişkili klinik bir durumdur.  Akut böbrek yetmezliğinde böbrek fonksiyonlarında 48 saatten fazla süren kayıpla serum kreatinin düzeyinde (böbrek fonksiyonunu gösteren kan parametresi) en az 0.3 mg/dl ya da bazal değere göre %50’den fazla artış olması ya da oligüri yani 24 saatlik süre içinde idrar miktarının 500 ml’nin altında olması olarak tanımlanır.

Kronik böbrek yetmezliği nedir?

Kronik böbrek yetmezliği, böbrekte sebebine bakılmaksızın, 3 aydan daha fazla süren fonksiyon kaybıdır. Diğer bir deyişle kronik böbrek hastalığı (KBH); Ulusal Böbrek Vakfı-Böbrek Hastalığı Sonuçları Kalite Girişimi (NFK-DOQI) tanımlama sistemine göre; böbreğe ait bozukluk olmaksızın GFH’nın 3 aydan uzun bir sürede 60 ml/ dk/1,73m2’den düşük olması veya GFH’nda azalma olsun ya da olmasın böbrekte 3 aydan uzun süren yapısal ve işlevsel bozukluk olarak ifade edilmektedir.

Böbrek yetmezliği belirtileri nelerdir?

Akut böbrek yetmezliğinde, hastalığın şiddetine bağlı olarak idrar miktarında azalma, ayaklarda ve bacaklarda sıvı birikimine bağlı ödem, nefes darlığı, iştahta azalma, bulantı-kusma, halsizlik, yorgunluk ve bilinç değişiklikleri görülebilmektedir.

Kronik böbrek yetmezliğinin belirtileri ise evrelere göre değişmektedir. Erken evrelerde hiçbir belirti göstermeyebilirken, evre ilerledikçe noktüri (gece sık idrara çıkma), poliüri (idrar miktarının artması)  ya da oligüri (idrar miktarının azalması), kansızlık, bulantı, kusma, iştahsızlık, kanama, nörolojik bulgular (unutkanlık ve bilinç değişiklikleri) görülebilmektedir.

Böbrek yetmezliği evreleri nelerdir?

Akut böbrek yetmezliğinde en sık kullanılan evreleme yöntemlerinden birisi “AKIN” kriterleridir. Bu kriterlerde evreleme hem serum kreatinin düzeyinin bazal düzeye kadar kaç kat arttığı hem de idrar miktarına göre yapılmaktadır. Evre 1‘de serum kreatinin düzeyi bazale göre 1.5-2 kat artmış ya da 48 saat içerisinde en az 0.3 mg/dl artmıştır; evre 2 ‘de serum kreatinin düzeyi bazale göre 2-3 kat artmıştır. Evre 3 de ise serum kreatinin düzeyi bazale göre en az 3 kat artmış ya serum kreatinin düzeyi >4 mg/dl saptanmış ya da hastanın diyaliz ya da böbrek nakli ihtiyacı (renal replasman tedavisi) ihtiyacı ortaya çıkmıştır. İdrar çıkışına göre yapılan evrelemede ise evre 1 en az 6 saattir idrar çıkışı <0.5 ml/kg/saattir, evre 2 ‘de en az 12 saattir idrar çıkışı <0.5 ml/kg/saattir, evre 3 de ise en az 24 saattir idrar çıkışı <0.3 ml/kg/saat ya da en az 12 saattir hastanın idrarının olmaması durumudur.

Kronik böbrek yetmezliği evrelemesi ise KDIGO kılavuzuna göre glomerüler filtrasyon hızına (GFH), yani böbreğin süzme hızına göre yapılmaktadır.

Evre 1: GFH normal ya da artmış ancak böbrek hasar bulguları olan mikroalbuminüri, proteinüri (idrarda protein kaçağı olması), hematüri (idrarda kan olması), radyolojik ya da histolojik bozuklukların varlığı

Evre 2: Böbrekte hafif derecede hasar vardır. Böbreklerin filtreleme hızı (GFH) 60-89 ml/dk,

Evre 3: Böbrekte hafif –orta ya da orta –şiddetli derecede hasar oluşmuştur. Böbreklerin süzme hızı (GFH)30-59 ml/dk,

Evre 4: Böbrekte şiddetli hasar olduğunu gösterir. Böbreklerin süzme hızı (GFH) 15-29 ml/dk,

Evre 5: Son dönem böbrek yetmezliğidir. Bu evrede böbrek nakli (RRT ) kararı verilir. Böbreklerin süzme hızı (GFH) <15 ml/dk

Böbrek yetmezliği neden olur?

Akut böbrek yetmezliği nedenleri, böbrekten önceki (prerenal), böbrek ilişkili (renal) ve böbrekten sonraki (post renal) nedenler olarak üç gruba ayrılır.

Böbrekten önceki (prerenal) nedenler toplumda ayaktan başvuran hastalarda en sık akut böbrek yetmezliği nedenidir. Bunlar arasında da en sık görülen neden ise gastrointestinal (ishal, kusma) sistem kayıplarıdır. Ayrıca renal kayıp (diüretik yani idrar sökücü kullanımı, kan şekeri yüksek olmasına bağlı ozmotik diürez), cilt kayıpları (yanık, aşırı terleme), üçüncü boşluğa kayıplar (pankreas bezi iltihabı olan akut pankreatit ve kas travmaları), etkin olan volümün azalması (kalp yetmezliği, siroz, sepsis, nefrotik sendrom), böbreğe kan akımının azalması ( renal arter stenozu, bazı hipertansiyon ilaçları) da prerenal akut böbrek yetmezliğine neden olabilmektedir.

Böbrek ilişkili (renal) nedenler, böbreğin kendi yapısından kaynaklanan böbrek alt ünitelerinin hastalıkları arasında yer alan böbreklerdeki küçük filtrelerin iltihaplanması (glomerulonefrit), iskemik ve toksik akut tubuler nekroz, tubulointerstisyel hastalıklar, büyük damarların pıhtılaşması, yırtılması (diseksiyonu) ve iltihaplanması ilişkili olabilir.

Böbrekten sonraki (post renal) nedenler ise, böbrekten sonra gelen yapılarda ya da organlarda ( üreter, üretra, mesane boynu ya da erkelerde prostat, kadınlarda rahim ve yumurtalık ilişkili hastalıklar) idrar çıkışını engelleyen bir sorun olması sonucu idrar kanallarında genişleme ile saptanan bir durumdur.

Kronik böbrek yetmezliği nedenleri arasında en sık rastlanan ikinci  neden diyabet ve hipertansiyondur. Ayrıca, glomerülonefritler, polikistik böbrek hastalığı,  tübülointertisyel nefriler, amiloidoz ve ilaç toksisiteleri kronik böbrek hastalığının sık görülen nedenlerindendir.

Böbrek yetmezliğinin tanısı nasıl konulur?

Böbrek yetmezliğinde tanı; 3 aylık takipte  60 ml/ dk/1,73m2’den düşük olması ya da GFR normal olmasına rağmen böbreğin yapısal ya da işlevsel bozuklukları (hematüri: idrarda kan olması, proteinüri: idrarda protein kaçağı saptanması, elektrolit bozuklukları, ultrasonda böbrek boyutlarında küçülme izlenmesi, böbrek nakli öyküsünün varlığı) saptanması ile konulur.

Böbrek yetmezliği tedavisi nasıl uygulanır?

Akut böbrek yetmezliğinde ilk yapılması gereken böbrek yetmezliğinin nedenini belirlemek ve altta yatan nedeni tedavi etmektir. Tedavide temel amaç yeterli böbrek kanlanmasını sağlamak için uygun ve yeterli hemodinamik stabiliteyi devam ettirmek yani hastanın tansiyonunu, sıvı-volüm durumunu düzenlemektir. Bu süreçte eğer hastanın kullandığı ilaçlardan böbreğe zararlı olabilecek (toksik) olanlar varsa kesilmeli, kontrast madde ( tomografi ya da mr çekiminde kullanılan maddeler) ve NSAİD grubu ağrı kesicilerden mutlak kaçınılmalıdır. Ciddi volüm yükü yani ödemi olan hastalar hariç idrar sökücüler kullanılmamalıdır. Alınan önlemler ve yapılan tedavilere rağmen böbrek yetmezliği düzelmeyen hastalar hastanede yatırılarak ileri takip ve tedavileri yapılmaktadır.

Kronik böbrek yetmezliğinde ise, tedavide öncelikle proteinden ve tuzdan kısıtlı diyete uyulması var olan böbrek hasarının önlenmesinde çok etkilidir. Diyabetik hastada hedef kan şekeri düzeylerine ulaşılması, hipertansif hastada etkin kan basıncı kontrolü sağlanması tedavideki temel ilkelerdir. Ayrıca kronik böbrek hastalığı evreleri ilerledikçe gelişen anemi (kansızlık), kemik mineral metabolizma bozuklukları, kandaki yağ, kolesterol ve diğer lipid türlerinin anormal seviyelerde olması durumunun tedavisi (dislipideminin tedavisi), kardiyovasküler hastalıkların erken saptanması ve tedavisi de büyük önem taşımaktadır.

Böbrek yetmezliğine ne iyi gelir?

Akut böbrek yetmezliğinde en sık görülen prerenal nedneler yani vücudun sıvı kaybına bağlı gelişen bir neden varsa uygun ve yeterli sıvı takviyesi yapılmalıdır. Hasta eğer bulantı ya da kusma nedeni ile evde yeteri kadar su içemeyecekse, damar yolundan serumla sıvı takviyesi verilmelidir.

Kronik böbrek hastalığında ise evresine göre ayarlanan diyete uyulması tedavinin en önemli parçasıdır.  Kronik böbrek yetmezliği hastalarının içecekleri su miktarı, hastanın muayenesinde ödemleri-volüm durumuna bağlı doktoru tarafından karar verilmelidir. Bazı kronik böbrek yetmezliği evrelerinde içilen fazla miktarda suyun vücuda faydası yerine zararı olmakta; hastanın kandaki böbrek değerleri iyi olsa bile sıvı fazlalığı yüzünden bile diyalize girmesi gerekebilmektedir.

Kronik böbrek yetmezliğinin görülme oranları nelerdir? 

Kronik böbrek hastalığının Türkiye’de erişkin popülasyonundaki oranı %15’dir. İleri evre KBH oranı ise ortalama %5,1 olup her 20 yetişkinin birisinde kritik düzeyde KBH olduğu saptanmıştır. Yapılan bir çalışmada KBH’nın kadınlarda (%18,4) erkeklere (%12,8) oranla daha fazla görüldüğü, yaşla birlikte riskin belirgin arttığı gösterilmiştir. Kırsal kesimde yaşayanlarda ve Marmara ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşayanlarda KBH riskinin daha fazla olduğu bildirilmiştir.

 Böbrek yetmezliğinin risk faktörleri nelerdir?

Böbrek yetmezliğinin risk faktörleri arasında sigara kullanımı, ileri yaş, ailede KBH öyküsü, böbrek kitlesinde azalma, düşük doğum ağırlığı, düşük gelir ve eğitim düzeyi, kötü kontrollü diyabet ve hipertansiyon varlığı,  sistemik enfeksiyonlar, idrar yolu enfeksiyonları, böbrek taşı, ilaç toksisitesi (özellikle NSAİD olarak sınıflandırılan ağrı kesiciler başta olmak üzere) ve protein kaçağının derecesi bulunmaktadır.

Böbrek yetmezliği hangi hastalıklara neden olur?

Böbrek yetmezliğinin uygun ilkelere göre tedavi edilmeyip ilerlemesi sonucunda diyaliz ihtiyacı ortaya çıkmakta ve bu durum geri dönüşümsüz olmaktadır. Kronik böbrek hastalığının varlığı başta kardiyovasküler hastalıklar gibi hayatı tehdit eden durumlara neden olabilmekle birlikte, hipertansiyon, dislipiemi, anemi, immun sistem (bağışıklık sistemi) bozuklukları, endokrin (hormonal) bozukluklar, kanama bozuklukları, kemik mineral metabolizma bozuklukları gibi birçok klinik sonuca da neden olabilmektedir.

Kronik böbrek yetmezliği olan hastalar nasıl beslenmelidir?

Kronik böbrek hastalığının evresine göre ayarlanan ve temelde proteinden ve tuzdan kısıtlı diyete uyulması böbrek hasarının ilerlemesinin önlenmesinde çok etkin olmaktadır.

Kronik böbrek yetmezliği durdurulabilir mi?

Kronik böbrek yetmezliğinde böbreklerde oluşan hasar düzeltilemez çünkü ölen böbrek hücreleri yerine gelemez ancak ilerlemesi yavaşlatılabilir ve durdurulabilir.

Kronik böbrek yetmezliğini önlemek için neler yapılabilir?

Böbrek yetmezliğinin evrelerinin ilerlemesini önlemek için düzenli nefroloji uzmanı kontrolünde olunmalıdır. Altta yatan hastalığın tedavi edilmesi; diyete uyulması, sıkı kan şekeri, kan basıncı (tansiyon) ve dislipidemi (kolesterol bozuklukları) kontrolü yapılması ve protein kaçağına yönelik uygun tedavilerin başlanması gerekmektedir.

Böbrek yetmezliği rahatsızlığı ile ilgili daha kapsamlı bilgiye https://evdesaglik.memorial.com.tr/p/bobrek-kontrol-testleri-18-yas-ustu/ linkinden ulaşabilirsiniz.

Reflü
CategoriesGenel

Reflü Belirti ve Tedavi Yöntemleri Nedir?

Pek çok kişinin en sık karşılaştığı sorunlardan biri de reflüdür. Mideyi aşırı doldurmak, dolu mideyle uyumak, sağlıksız beslenme ve bazı yaşam tarzı alışkanlıkları reflüye sebep olabilmektedir. Memorial Şişli Hastanesi Gastroenteroloji Bölümü’nden Uz. Dr. Koray Tuncer, “Reflü ne demek”, “Reflüye ne iyi gelir evde tedavisi var mı?” gibi sorular hakkında bilgi verdi.

Reflü nedir?

Mide içeriğinin (asidinin) patolojik şekilde mideden özofagusa (yemek borusuna) doğru geri kaçışı gastroözofageal reflü anlamına gelir. Reflü, mide asidinin ağız ve mideyi birbirine bağlayan özofagus yani yemek borusuna geri akması anlamına gelmektedir. Bu durum yemek borusunun iç yüzeyini tahriş eder. Birçok insan zaman zaman bunu yaşayabilir. Bazıları yaşam tarzı değişiklikleri ve bazı ilaçlarla reflüyü yönetebilir. Ancak bazıları da daha güçlü ilaçlara ya da ameliyata ihtiyaç duyabilir.

Reflü belirtileri nelerdir?

Şikayetler genelde acılı, baharatlı, yağlı besinler, çikolata, alkol, taze sıkılmış meyve suları, asitli içecekler tüketilince artar. Reflünün klasik belirtisi mideden yemek borusuna çıkan yanmadır. Ağıza, boğaza acı, ekşi su gelmesi gibi yakınmalar da söz konusu olabilir. Reflü diş çürüklerine, ses kısıklıklarına da sebep olabilmektedir.

Reflünün yaygın belirtileri ve semptomları şunları içerir:

  • Geceleri daha kötü olabilen, genellikle yemek yedikten sonra göğsünüzde yanma hissi (mide ekşimesi)
  • Göğüs ağrısı
  • Yutma güçlüğü
  • Yiyecek veya ekşi sıvının regürjitasyonu
  • Boğazınızda bir yumru hissi
  • Kronik öksürük
  • Larenjit
  • Yeni veya kötüleşen astım atakları
  • Bozulmuş uyku

Reflü neden olur?

Yutkunduğunuzda, yemek borunuzun altındaki dairesel bir kas bandı (alt yemek borusu sfinkteri), yiyecek ve sıvının midenize akmasına izin vermek için gevşer. Sonra sfinkter tekrar kapanır. Sfinkter anormal şekilde gevşer veya zayıflarsa mide asidi yemek borunuza geri kaçabilir. Asitin sürekli geri kaçışı yemek borunuzun iç yüzeyini tahriş eder ve genellikle iltihaplanmasına neden olur. Bu da reflü yakınmalarını meydana getirir. Sfintkerin gevşemesi ya da zayıflaması kötü beslenme alışkanlıklarıyla ortaya çıkabilir. Midenin çok doldurulması, tok karın ile yatma, yağlı besinler, salçalı yemekler, baharatlı besinler, asitli içecekler, aşırı kahve tüketimi reflü sebebidir. Aşırı kilo, gebelik, mide kısmını sıkan giyecekler, bazı ilaçlar, alkol, sigara, stres de reflünün başlıca sebeplerinden sayılmaktadır.

Reflü nasıl teşhis edilir?

Gastroenteroloji uzmanı size öncelikle fiziki muayene yapar ve şikayetlerinizi, belirtilerinizi not alır. Sonrasında bir dizi tetkikler yapılabilir. Reflü teşhisi koyabilmek için sırasıyla şu tetkikler sizden istenebilir:

Baryumlu özofagus mide duedonum grafisi: Hasta baryum içerken radyoloğun floroskopide baryumun aşağıya yemek borusuna ve mideye seyahatini incelediği bir testtir.

Gasroskopi: Endoskop ucunda ışık bulunan fleksibl bir tüptür. Bu tüpün ağızdan özofagusa ve mideye doğru ilerletilmesi sırasında yemek borusu incelenebilir. Hastaya sakinleştirme anestezisi uygulanarak bu işlem gerçekleştirilir.

Özefagus manometresi ve pH metre: Burundan çok ince fleksibl bir tüp yemek borusundan mideye gönderilerek buradaki basınçlar ve yukarı çıkan asit miktarı ölçülebilir.

Reflü nasıl tedavi edilir? Reflü nasıl geçer?

Doktorunuz muhtemelen önce yaşam tarzı değişiklikleri ve bazı reflü ilaçları ile tedavi yöntemlerini denemenizi önerecektir. Birkaç hafta içinde rahatlama hissetmezseniz, doktorunuz reçeteli ilaç veya ameliyat önerebilir. Mide asidini nötralize eden ilaçlar, hızlıca rahatlama sağlayabilir ancak iltihaplı bir yemek borusu varsa bunu iyileştirmez. Bunun yanında asit üretimini azaltan ilaçlar da önerilebilir. Yemek borusunda iltihaplanma varsa buna yönelik ilaçlar da kullanılabilir. Yaşam tarzı değişikleri de reflü tedavisi içinde yer alır. İlaçlarla birlikte kilonuz fazlaysa diyet yapmanız gerekebilir. Çünkü fazla kilo karın içi basıncını artırıp mideye baskı yaparak reflüyü şiddetlendirir. Hastaların dar giymemesi, sağlıksız beslenmemesi gerekir. Bunun yanında özellikle mide fıtığı da varsa doktor reflü cerrahisini önerebilmektedir. Bu ameliyatla yemek borusunun kapak kısmı güçlendirilip, varsa mide fıtığı da onarılır. Nissen fundoplikasyonu olarak bilinen ameliyat reflü için altın standarttır.

Reflüye ne iyi gelir?

Reflü şikayeti olanların yaşam tarzlarını değiştirmesi gerekir. Yağlı yiyeceklerden, asitli içeceklerden, taze meyve sularından, baharatlı gıdalardan kaçınmak, sigara ve alkol kullanmamak, stresten uzak durmak, kilo vermek, mideyi aşırı doldurmamak ve mide doluyken uyumamak reflü şikayetlerini azaltır.

Reflü krizi nedir?

Reflü krizi yoktur. Ancak reflü hastaları bazen kalp krizi geçirdiğini zannedebilir. Reflü krizi belirtileri olarak aşırı yemekten sonra bazen hasta uykusundan göğüs ağrısı, ağıza acı su gelme, göğüs yanması ile uyanabilir. Bu durum reflü krizi olarak bilinir. Ancak bunlar şiddetli reflü şikayetidir.

Reflü diyeti var mıdır?

Reflüsü olanları yağlı yemeklerden, asitli gıdalardan, işlenmiş gıdalardan, taze meyve sularından, baharatlı, acılı yiyeceklerden uzak durması; sigara ve alkol tüketmemesi gerekmektedir. Yüksek yağlı yiyecekler midede daha uzun kalırlar. Bir yiyecek ne kadar uzun süre midede kalırsa o kadar rahatsızlık verir. Bu nedenle yağlı, kızartma türü yiyecekler reflü için kendinize vurulacak büyük bir darbedir. Turunçgilleri tek başına aç karnına tüketirseniz midenizde ekşime yapabilir. Sirke gibi salata sosları da asit üretmeye yardım eder. Salata soslarını kısıtlamak doğru olabilir. Bunun yanında çikolatanın da mide sorunlarını tetiklediği bilinir. Çikolatanın aç karna tüketilmemesi doğru olur.

Reflü yastığı işe yarar mı?

Reflü yastığı veya reflü yatağı dışında hastaların uyurken yastıklarını yükseltmek veya uygunsa yatak başını 30 cm kadar yükseltmek şikayetleri rahatlatabilir.

Reflüye iyi gelen yiyecekler nelerdir?

Herhangi bir besinin herhangi bir hastalığa iyi gelmesi gibi bir durum yoktur. Reflü için doktorun belirttiği besinlerden kaçınmak, doktorun verdiği tedaviyi uygulamak doğru olacaktır. Bazı kişiler “Yoğurt reflüye iyi gelir mi?” diye sorularını hekimlere de yöneltmektedir. Yoğurt yağ oranı yüksekse bundan kaçınmak uygundur. Yağ oranı düşükse, yağsızsa tüketimi fazla olmamak kaydıyla sorun teşkil etmez.

Bebeklerde reflü olur mu?

Bebeklerde de reflü görülmektedir. Bebeklerde reflü belirtileri yiyecek ve içeceklerin kusma olmadan ağıza geri gelmesi durumudur. Bu yolla, yiyecek ya da içecekler ağız ve burundan dışarıya çıkabilir. Pediatri hekimleri uygun tedaviyi onlar için de önerecektir. Bazı durumlarda ebeveynler bebek reflü yatağı alıp almama konusunu da merak ederler. Reflü yatağı bebek için iyi mi değil mi konusunu pediatri hekimiyle konuşmak doğru olacaktır.

Boğaz reflüsü nedir?

Boğaz reflüsü de mide asidinin yemek borusuna, boğaz ve gırtlak bölgesine geri kaçısına denilir. Bu reflü larenjit anlamına gelir. Bunun geçmesi için de genel olarak reflünün tedavi edilmesi gerekir.

Reflü şikayetlerini azaltmak için neler yapılmalı?

Reflü şikayetlerini azaltmanın en etkili yollarından biri semptomları tetikleyen yiyecek ve içeceklerden kaçınmaktır. İşte atabileceğiniz diğer adımlar:

  • Gün boyunca daha küçük öğünleri daha sık yiyin ve yediğiniz yiyecek türlerini değiştirin.
  • Sigarayı bırakın.
  • Yastığınızı ya da yatağınızın başını 30 cm kadar yukarı kaldırın.
  • Yatmadan en az 2 ila 3 saat önce yemek yiyin.
  • Gündüz şekerlemeleri için bir sandalyede uyumayı deneyin.
  • Dar giysiler giymeyin veya sıkı kemerleri tercih etmeyin.
  • Fazla kilolu veya obezite hastasıysanız, egzersiz ve diyet değişiklikleri ile kilo vermek için adımlar atın.
  • Ayrıca doktorunuza herhangi bir ilacın mide ekşimenizi veya asit reflü hastalığının diğer semptomlarını tetikleyip tetikleyemeyeceğini sorun.
  • Doktorunuzun ilaç önerilerine ve tedavisine uyum sağlayın
  • Alkolü sınırlandırın
  • Gazlı içeceklerden, taze meyve sularından uzak durun
  • İşlenmiş, yağlı gıdalardan, baharatlı ürünlerden kaçının.
  • Yemek yerken yiyeceğinizi iyice çiğnemeden yutmayın. Yemek için zaman ayırın ve yemeğin tadını çıkarın.

Genel vücut sağlığınız ile ilgili bilgi sahibi olmak için gerekli testleri evinizin konforunda yaptırabilirsiniz. Bunun için linki tıklamanız ve size özel testleri yaptırmanız yeterli.

https://evdesaglik.memorial.com.tr/urun-ve-hizmetler/laboratuvar-paketleri-c/genel-saglik-c8/

Bilgisayarlı-Tomografi
CategoriesGenel

Tomografi (BT) Nedir? Nasıl Çekilir?

Hastalıkların teşhisinde radyolojik görüntüleme yöntemi olarak kullanılan Bilgisayarlı tomografi BT olarak da bilinir. Röntgenden daha ayrıntılı bilgi veren ve MR’dan daha kısa sürede sonuç veren bilgisayarlı tomografi 3 boyutlu görüntü sağlaması ile tercih edilen görüntüleme yöntemleri arasında yer alır. Tümör teşhisinden kırıkların belirlenmesine, damar sorunlarının belirlenmesinden iç kanamaların tespitine kadar birçok amaçla kullanılabilen bilgisayarlı tomografi, ayaktan hastalarda yapılabilen bir işlem olup, birkaç saniye ile birkaç dakika arasında sürer. Organları daha net ayırt etmek ve kitle tanımlamasının yapılması amacıyla ilaçlı olarak da çekilebilen bilgisayarlı tomografinin hamilelerde ve çocuklarda dikkatli kullanılması gerekir. Memorial Ankara Hastanesi Radyoloji Bölümü’nden Uz. Dr. Dinara Mamedova, Bilgisayarlı tomografi çekimi ile ilgili bilgi verdi.

Tomografi nedir?

Tomografi eski Yunancadaki tomos (kesit, dilim) ve graphein (yazmak, kayıt etmek) kelimelerinden türeyen ve bir nesnenin içyapısının katmanlı görüntüsünü elde etmek için kullanılan bir radyolojik görüntüleme yöntemidir. Bilgisayarlı tomografi veya BT dar bir röntgen ışını huzmesinin insan vücudu etrafında hızla döndürülerek vücuda gönderilmesi ve elde edilen sinyallerin bilgisayar tarafından işlenmesi sonucu meydana gelen kesit görüntülerdir. Bilgisayarlı tomografi bir dizi ardışık kesit görüntü toplandıktan sonra bu görüntüleri bir araya getirir. Bu sayede insan vücudunun temel yapılarının ve hastalıklarının daha kolay tanımlanmasına olanak sağlar. Geleneksel röntgenden daha ayrıntılı bilgi içmesi, dijital ortama aktırılabilmesi, saklanabilmesi ve 3 boyutlu görüntülerin üretilebilmesi başlıca avantajlarındandır.

Tomografi hangi durumlarda çekilir?

Doktorunuz aşağıdaki durumların tespiti için BT önerebilir:

  • Kemik tümörleri, kemik kırıkları ve kemik bozukluklarının teşhisinde
  • Paranazal sinüslerin iltihabının değerlendirmesinde
  • Herhangi bir tümörün, enfeksiyonun veya kan pıhtısının yerinin kesin olarak belirlenmesinde
  • Damar genişlemelerinin, damar tıkanıklıklarının ve daralmalarının değerlendirmesinde
  • Böbrek ve mesane taşlarının tespitinde
  • Cerrahi, biyopsi veya radyasyon tedavilerini planlamada
  • Kanser, kalp hastalıkları, akciğer nodüller, karaciğer kitleleri gibi hastalıklarının tespitinde ve izleminde
  • Akciğer enfeksiyonlarının tespitinde
  • Kanser evrelemesinde ve tedavi etkinliğinin izleminde
  • Yaralanmalar ve iç kanama gibi durumların tespitinde

Tomografi nasıl çekilir?

Tomografi çekimleri çekim öncesi ön hazırlık, çekim ve çekim sonrası olarak üç aşamada yapılır. Ayaktan hastalarda yapılabilen bir işlem olup, birkaç saniye ile birkaç dakika sürebilir.

Çekim öncesi ön hazırlık;

Vücudunuzun hangi bölümünün tarandığına bağlı olarak şunları yapmanız istenebilir:

  • Giysilerinizin bir kısmı veya tamamının çıkarılarak hastane önlüğünün giyilmesi
  • Görüntü kalitesini engelleyebilecek kemer, mücevher, takma diş ve gözlük gibi metal nesnelerin çıkarılması
  • Çekimden birkaç saat önce yeme içmenin kesilmesi

Çekim sırasında;

Çekim sırasında hasta, hareket eden bir masanın üzerine yatırılır. Masa daire şeklindeki röntgen kaynağının içinden geçmektedir. Bu sırada röntgen tüpü hasta etrafında dönerek vücudun çeşitli bölümlerine ışın gönderir, vücudun bölümlerinden geri gelen sinyaller alıcılar tarafından kaydedilerek bilgisayar tarafından işlenir. Bu şekilde ince kesit görüntüler elde edilir. Röntgen tüpünün dönmesi uğultu ve gürültü gibi çeşitli sesler duyulmasına neden olabilir.

Görüntü kalitesini bozan hareketi engellemek için bazen kayışlar ve yastıklar kullanılabilmektedir. Hastanın başının sabit kalması için bazen özel bir başlık takılabilir.  Ayrı bir odadaki radyoloji teknisyeni hastayı görebilir ve duyabilir. Teknisyenle özel ses sistemi aracılığıyla hastalar iletişim kurabilir. Teknisyen, görüntülerin bulanıklaşmasını önlemek için belirli zamanlarda hastadan nefesini tutmasını isteyip, komutlar verebilir.

Çekim sonrasında;

Çekim sonrasında hastalar normal rutinine dönebilir. Eğer çekim sırasında hastaya kontrast madde verildiyse, bunun için özel talimatlar verilebilir. Bazı durumlarda çekim sonrası kendinizi iyi hissetmenizi sağlamak için ayrılmadan önce kısa bir süre beklenilmesi istenebilir. Çekim sonrası böbreklerin kontrast maddeyi vücuttan atmasına yardımcı olmak için bol miktarda sıvı tüketilmesi istenebilir.

Tomografinin avantajları nelerdir?

-Bilgisayarlı tomografi (BT)  kesitsel bir yöntem olduğundan röntgenden farklı olarak, istenmeyen yapıların görüntülerinin üst üste binmesini tamamen ortadan kaldırır

-Daha yüksek kontrast çözünürlüğü sağlar. Böylece fiziksel yoğunluklarında %1’den daha az fark olan dokuları ayırt edebilir

-Çok düzlemli yeniden biçimlendirme ve 3D görüntüleme mümkündür

-Görüntülerin dijital ortamda saklanabilmesi ve karşılaştırılabilmesi mümkündür

-Ultrasona göre daha fazla detay sağlar.

-Ultrasona göre daha nesnel bir yöntem olduğundan eski tetkik ile yeni tetkik karşılaştırması daha kolaydır

-MR’a göre daha hızlı, daha ucuzdur ve harekete bağlı görüntü bozulması daha azdır.

– Gereksiz cerrahileri önlemede yardımcıdır

-Tomografi eşliğinde tanısal biyopsi işlemleri yapmak mümkündür

İlaçlı tomografi nedir?

Maliyet ve radyasyon göz önüne alındığında, Bilgisayarlı tomografinin optimal teknikle yapılması kritik önem taşımaktadır. Tomografinin ilaçlı istenme kararı klinik soruya dayanmakta ve protokol radyoloji uzmanı tarafından belirlenmektedir. Kontrast maddeler, organları daha net ayırt etmede ve kitle tespiti ile tanımlanması için kullanılmaktadır. Kontrast maddenin çeşidi ve uygulama yolu, istenen çalışmanın tanısal verimini arttırmaktadır.

Yapılacak incelemeye göre ilaç hastaya ağız yoluyla veya damardan verilebilir. Nadiren bazı hastalıkların tanısında ilacın makattan verilmesi gerekebilir. Kontrast madde seçimi ve uygulama yolu istenen doku farklılaşmasına ve şüphelenilen tanıya bağlıdır. Bilgisayarlı tomografide kullanılan ilaçlar genellikle iyot veya baryum içermektedir. Bu nedenle bazı durumlarda ilaçlı tomografi sakıncalıdır. Bu durumlar kontrast maddelere karşı alerjik reaksiyon öyküsü, gebelik, tiroid hastalığı için radyoaktif iyot tedavisi öyküsü, metformin kullanımı ve kronik veya akut böbrek yetmezliğidir. İlaçlı çekim yapılmadan önce hastanın böbrek işlevini gösteren tahliller yapması gerekmektedir. Hasta için en uygun çekimin elde edilmesi için gönderen hekim ve radyolog arasındaki açık iletişim bulunması gerekir.

İlaçlı tomografide oral yol ile alınan ilaç ağızda garip bir metalik tat yaratabilir. Bununla birlikte damardan uygulanan ilacın vücuda yayılan sıcaklık hissine sebep olması da olağandır.  İlaçlı çekim sonrası hastayı bir süre gözlem altında tutmak ve vücuttan ilacın idrar yolu ile atılması için bol su tüketilmesi gerekmektedir.

Tomografi neden çekilir?

Tomografi hastalıkların teşhisinde, tedaviye yol göstermede, kanser hastalıklarının evrelemesinde, gereksiz cerrahileri önlemek amacıyla ve tanısal biyopsi işlemlerine kılavuzluk etmek için çekilebilir.

Tomografi sonucu ne zaman çıkar?

Tomografi sonucunun çıkması durumun aciliyetine, hasta yoğunluğuna, inceleyen hekim sayısına bağlı olarak değişkenlik gösterebilir.

Tomografide her şey çıkar mı?

Tomografi insan vücudu hakkında yapısal ve anatomi bilgisi verir. Organların işlevi ve hastalıkların ne tür hücreler tarafından oluşturulduğu ile ilgili bilgi vermez. O yüzden bazı sınırlamaları mevcuttur. Tomografi tek başına bütün hastalıkların teşhisinde yeterli olmayıp, klinik, laboratuvar ve patoloji ile birlikte değerlendirilmelidir.

Tomografinin zararları nelerdir?

BT taraması sırasında kısa süreliğine iyonlaştırıcı radyasyona maruz kalınır. Tomografi daha ayrıntılı görüntüleme yöntemi olduğu için radyasyon miktarı geleneksel röntgene göre daha fazladır.  Düşük doz radyasyonun tomografi çekimlerinde uzun dönemde zarara neden olduğu gösterilmemiştir, ancak çok daha yüksek dozlarda potansiyel kanser riskinde küçük bir artış olabilir. Teknolojinin gelişimi ile hızlı makinelerde alınan doz en aza indirilmiştir. Tomografiden elde edilen faydalar göz önüne alındığında olası riskler göz ardı edilebilir. Ancak yine de tekrarlayan, yüksek dozlarda, gereksiz tetkik yapılmamasına dikkat etmek gerekir.

MR ve bilgisayarlı tomografi arasında ne fark vardır?

MR görüntülerinde röntgen ışını yerine radyo dalgaları kullanılır. Bu nedenle iyonlaştırıcı radyasyon içermez. MR görüntülerinin kontrast çözünürlüğü, BT görüntülerinin ise uzaysal çözünürlüğü daha fazladır. MR görüntüleri kas iskelet sisteminin değerlendirmesinde daha üstündür. Ancak bu kadar avantajların yanı sıra tomografi kullanımı daha yaygındır. Çünkü daha hızlı görüntüler elde edilir, hareket hataları daha azdır, hava ve kemiği MR görüntülerine göre daha iyi gösterir, daha ince kesitler elde edilebilir, üç boyutlu görüntü elde etme olanağı sağlar ve anestezi gerektirmeden çekimler yapılabilir. Ayrıca kapalı alan korkusu MR’a göre daha azdır.

Bilgisayarlı tomografi çekimi kaç dakika sürer?

Bilgisayarlı tomografinin süresi değerlendirilecek bölgeye göre farklılık gösterir. Genel olarak birkaç saniye ile birkaç dakika sürebilir. Ancak çekim öncesi içilmesi gerek ilaçlı suyun bağırsaklara ilerlemesi 1-1.5 saat alabilir. Bu sebeple çekime randevu alırken ön hazırlık ve çekim sonrası gözlem sürecini de göz önünde bulundurarak randevu alınması gerekir.

Covid-19 tespitinde tomografinin yeri nedir?

Bilgisayarlı tomografi (BT) COVID-19 tanısında en yaygın kullanılan görüntüleme yöntemidir. Yapılan çalışmalar tanısal özgüllüğünün yaklaşık %98 olduğunu göstermiştir. Ancak unutulmaması gerekir ki BT Covid-19 tanısında bir tarama testi değildir. BT’nin boğaz sürüntüsü negatif olan olgularda, klinik olarak arada kalınan hastalarda ve solunum sıkıntısı yaşayan hastalarda tanı koyma ile hastalığın takibinde yardımcı bir yöntem olarak kullanılması uygundur

Tomografi çekiminden önce dikkat edilmesi gerekenler nelerdir?

  • İlaçlı çekim olacak ise böbrek işlevini değerlendiren tahlillerin yapılması
  • Çekimden birkaç saat önce yeme içmenin kesilmesi
  • Giysilerin bir kısmının veya tamamının çıkarılarak hastane önlüğünün giyilmesi
  • Görüntü kalitesini engelleyebilecek kemer, mücevher, takma diş ve gözlük gibi metal nesnelerin çıkarılması
  • İlaçlı su içilecek ise, ilacın bağırsakları doldurması için ilaçlı suyun yavaş yavaş içilmesi ve yaklaşık 1-1.5 saat beklenilmesi gerekmektedir.

Tomografi hamilelere zarar verir mi?

Tomografi iyonizan radyasyon içerdiği için gebelik durumunun radyoloji uzmanına ve teknisyenine mutlaka bildirmesi gerekir. Yapılan çalışmalar karın bölgesi dışındaki BT’lerde (beyin, paranazal, göğüs BT v.b), pelvise kurşun koruma yerleştiriliyorsa bebek için hiçbir risk olmadığını göstermiştir. Yine de gebelerde tomografinin bebeğe zarar vereceği konusunda yeterli bilimsel çalışma bulunmamaktadır. Bu sebeple BT taraması ile karın veya pelvis bölgesi incelenirse, bebek için çok hafif bir risk söz konusu olabilir. Hamilelik sırasında BT’ye maruz kalan doğmamış bir bebeğin, çocukken kanser geliştirme şansı 1000’de bir daha fazla olacağı düşünülmektedir. Ancak bu risk seviyesi kanıtlanmamıştır ve mevcut olmayabilir. Radyolog ve teknisyen, hamile olduğunuzu bilirlerse sizin için ultrason veya MR gibi alternatif görüntüleme yöntemlerini önerecek veya BT çekilmesi mutlaka gerekiyor ise radyasyon dozunu düşürmek için BT inceleme tekniklerini ayarlayacaktır. Radyasyon korkusu nedeniyle ciddi veya acil hastalığınızı teşhis etmek gibi gerekli olan durumlarda BT incelemesini reddetmemelisiniz. Sağlıklı bir bebeğe sahip olmanın en önemli faktörü sağlıklı bir anneye sahip olmaktır, çünkü bebeğin sağlıklı kalması ve hamileliğini sürdürebilmesi anneye bağlıdır. Ayrıca kontrast maddelerin gebelikte güvenli olduğu ve bebeğe geçmediği bilinmektedir.

Bebek ve çocuklarda bilgisayarlı tomografi nasıl çekilir?

Bebek ve çocuklarda tomografi yetişkinlere uygulanan aynı yöntemle çekilir. Ancak boya ve kiloya göre radyasyon dozu düşürülür. Tetkik kısa sürdüğü için çoğu zaman harekete bağlı görüntü bozulmasını engellemek için anestezi gerekmez. Bunun yerine özel kayışlar ile teknisyen bebeğinizi veya çocuğunuzu sabitler. Bebek ve çocuklarda büyüyen ve bölünen hücreler olduğundan ve yaşam süreleri daha fazla olduğundan radyasyona daha duyarlı oldukları bilinmektedir.

Sonuç olarak, küçük bir çocuk için radyasyona bağlı kanser geliştirme riski, aynı BT taramasına maruz kalan bir yetişkine kıyasla birkaç kat daha fazladır.

Ancak son on yılda BT ekipmanlarındaki gelişmeler, daha düşük dozlarda daha iyi görüntülere olanak sağlamıştır. Uygun ayarların kullanımının çok daha yaygın hale gelmesi de çocuklar için dozların azaltılmasını sağladı.

Yine de düşük dozlardan bağımsız olarak, tek bir hastaya yapılan çoklu taramalar özel bir endişe yaratır. Ayrıca tek bir inceleme sırasında birden fazla tarama (yani birden fazla kontrast “fazı”) kullanılması radyasyon dozunu daha da artıracaktır. Vakaların büyük çoğunluğunda, pediatrik BT sırasında tek bir tarama yeterli olmalıdır.

Genel vücut sağlığınız ile ilgili bilgi sahibi olmak için gerekli testleri evinizin konforunda yaptırabilirsiniz. Bunun için linki tıklamanız ve size özel testleri yaptırmanız yeterli. https://evdesaglik.memorial.com.tr/urun-ve-hizmetler/laboratuvar-paketleri-c/genel-saglik-c8/

genizakintisi
CategoriesGenel

Geniz Akıntısı Neden Olur? Nasıl Geçer?

Geniz akıntısı toplumda sık rastlanan ve oldukça rahatsız edici bir durumdur. Geniz akıntısı çoğunlukla üst solunum yolları enfeksiyonları ve alerjik hastalıklar sonucu meydana gelmektedir. Memorial Şişli Hastanesi Kulak Burun ve Boğaz Hastalıkları Bölümü’nden Doç. Dr. Şenol Çomoğlu, geniz akıntısı ve tedavi yöntemleri hakkına bilgi verdi.

 Geniz nedir?

Geniz en basit tabiriyle burun boşluğunun arka tarafıdır. Burun boşluğunun arka tarafı ağız boşluğunun arka tarafı ile aşağıya doğru gırtlak ve yemek borusuna doğru devam eder. Yemek borusu, gırtlak ve geniz arasındaki bu kısım yutak olarak nitelendirilir. Diğer bir deyişle geniz bölgesi; burnu yutakla birleştiren bir boşluktur ve bu boşluğa aynı zamanda orta kulağa hava taşıyan östaki tüpü açılmaktadır.

Geniz akıntısı nedir?

Geniz akıntısı, boğazda mukus birikimi ya da mukusun genizden yutak kısmına yani boğaza doğru akıyor olma hissidir. Normalde burun içi ve sinüsler “mukoza” denilen bir doku ile döşelidir. Mukoza içindeki küçük salgı hücreleri günde toplamda 1-2 litre ince “mukus” üretirler. Mukoza üzerindeki tüysü hücreler ise bu ince mukusu ritmik olarak belli bir yönde arkaya doğru geniz bölgesine iterler. Bu mukus yutkunma sırasında yutulur ve bu durumun farkına varılmaz. Bu mukus üretim ve hareket sistemi “mukosilyer klirens” olarak adlandırılır. Sinüslerin ve solunan havanın nemlenmesi, temizlenmesi, solunan havanın filtrelenmesi, yabancı cisimlerin tutulması, enfeksiyonun önlenmesi gibi birçok işlevi yerine getirir. Bu temizleme mekanizması sinirler, damarlar, salgı bezleri, hormonlar, kaslar ve tüysü hücreler arasında oldukça karışık bir etkileşim ile düzenlenir.

Geniz akıntısı neden olur?

“Mukosilyer klirens” mekanizmasının herhangi bir sebeple düzgün çalışmaması ya da mukus üretimindeki anormal artışa yol açan durumlar geniz akıntısına yol açabilir.

1.Artmış ince mukus üretiminin nedenleri

  • Soğuk algınlığı veya grip (üst solunum yolu virüsleri)
  • Alerjik rinit (saman nezlesi)
  • Alerjik olmayan rinitler
    • Soğuk hava ilişkili
    • Sıcak ya da baharatlı yemek ilişkili
    • Gebelik ilişkili
    • Hormon ilişkili
    • İlaçlar (genellikle doğum kontrol hapları veya hipertansiyon ilaçları)
    • Vazomotor rinit (genelde ileri yaşta görülen burun salgı üretiminde düzenleme bozukluğu)

2.Artmış yoğun mukus üretiminin nedenleri

  • Genelde kışın ısıtılan ve yetersiz nemlendirilen iç ortamlarda bulunulduğundan ortaya çıkar.
  • Uzamış üst solunum yolu enfeksiyonları (genelde bakteriyel)
  • Süt ürünleri alerjisi gibi bazı gıda alerjileri

3.Miktarı azalmış ama yoğunluğu arttığı için “geniz akıntısı” hissi oluşturan mukus üretimi olan durumlar

Solunan hava kalitesini düşüren kirleticilere uzun maruziyet

  • Sigara dumanı
  • Endüstriyel kirleticiler
  • Egzos dumanı

Yapısal problemler (burun içinde eğrilik vb.)

Yaş (Yaşla birlikte burun içi dokularda büzüşme ve kuruluk ortaya çıkar, mukus üretimi azalır ama mukus koyulaşır. Bu durum geniz akıntısı olarak hissedilir)

4.Yutma bozukluklarının neden olduğu durumlar

  • İleri yaş
  • Gastroözefageal reflü
  • Diğer yutma bozuklukları

Geniz akıntısı belirtileri nelerdir?

 

  • Boğazda akıntı hissi
  • Çok sık yutkunma ihtiyacı
  • Sürekli boğaz temizleme
  • Pürüzlü ses
  • Boğazda tahriş hissi ve ağrı
  • Boğazda yumru hissi
  • Öksürük (genellikle iki aydan uzun süren)

Bu belirtiler hastadan hastaya farklı yoğunluk ve çeşitlilikte görülebilir. Sadece akıntı hissi olan hastaların birçoğunda bu belirtilerin hiçbirisinin olmadığı ya da bu belirtilerin farklı birçok hastalıkların ortak belirtisi olabileceği de unutulmamalıdır.

 

Geniz akıntısı nasıl teşhis edilir?

Geniz akıntısı genellikle hastanın şikayetleri üzerinden sebebe yönelik araştırmalar yapılan bir semptomdur. Akıntının kendisini iltihaplı ya da çok yoğun olmadığı müddetçe görüp tanı koymak söz konusu olmaz. Tam bir kulak burun boğaz muayenesi yapılır ve olası sebeplere odaklanılır. Alerji düşünülen durumlarda alerji testleri ya da sinüzit gibi olası sebeplerde burun endoskopisi gibi yardımcı tanı yöntemlerine başvurulabilir.

Geniz akıntısı tedavisi nasıldır?

Geniz akıntısında tedavi sebebe yönelik yapılır. Bakteriyel sinüzitlerde tedavi uygun antibiyotik, burun yıkama uygulamaları ve spreyler ile yapılmaktadır. Kronik sinüzitlerde  endoskopik cerrahi ile sinüslerin temizlenmesi çoğu zaman tedavinin bir parçasıdır. Alerji söz konusu olduğunda alerjenden uzak kalmak, topikal steroid spreyler ve yeni kuşak antihistaminikler tedavi seçenekleri arasındadır. Geniz akıntısı sebebi gastroözefageal reflü ise yüksek yastık kullanılması, yatmadan önce yemek yenmemesi, kahve ve alkol tüketiminin azaltılması ve bazen antiasit ya da mide koruyucu tedavi gibi ilaçlar kullanılması önerilir. Burun içinde yapısal bir problem saptandığında yine sebebe yönelik tedavi önerilir.

Septum deviasyonu, konka büyümesi, polip, septum perforasyonu gibi durumlar cerrahi olarak tedavi edilmektedir. Bu noktada kulak burun ve boğaz hastalıkları uzmanı ile mevcut burun içi probleminin hangi şikayetlerle ilişkili olabileceğinin konuşulması yararlı olacaktır zira bunun gibi birçok burun içi probleminde geniz akıntısı yoktur ya da cerrahi ile hedeflenen şikayet sıklıkla geniz akıntısı değildir. Geniz akıntısının altta yatan sebebinin saptanamaması nadir değildir ve bu durum genellikle ileri yaş grubunda söz konusudur. Böyle durumlarda bir engel yoksa hastaların sıvı alımını artırmaları (günde sekiz bardak su), mukus inceltici ilaçlar kullanmaları ve burun yıkaması uygulamaları önerilmektedir.

Geniz akıntısı nasıl önlenir ve ne iyi gelir?

  • Evinizde ya da iş yerinizde hava nemini artırmak için soğuk bir buharlı nemlendirici veya buharlaştırıcı kullanın.
  • Sıvı tüketimini arttırın. Bu solunum yollarının nemlenmesini arttıracak, mukusu inceltecektir.
  • Alkol alımı ve kahve tüketimi gibi sıvı kaybettiren alışkanlıklarınızı azaltın.
  • Kuru ve soğuk hava durumunda uzun süre kalmayın.
  • Aktif ya da pasif sigara kullanıcısı olmayın.
  • En az sabah evden çıkmadan ve gece yatmadan günde 2 kez olmak üzere deniz suyu spreyi ile burun temizliği yapın.
  • Bildiğiniz alerjiniz varsa alerjenden uzak durun ve uygun alerji tedavisi için doktorunuza başvurun.

Geniz akıntınız varsa ve bunun alerjiden kaynaklandığını düşünüyorsanız Alerji testi paketlerimizi satın alabilir, evinizin rahatlığında hizmet alabilirsiniz.” https://evdesaglik.memorial.com.tr/p/alerji-taramasi-solunum-maddeleri-ve-gidalar/

Kapat
Add to cart
Görüşmeyi Başlat
Canlı Destek
Canlı Destek - Evde Sağlık
Merhaba,
Size nasıl yardımcı olabiliriz?