boyunduzlesmesi
CategoriesGenel

Boyun Düzleşmesi Nedir? Boyun Düzleşmesi Egzersizleri Nelerdir?

Boyun ağrısı toplumda oldukça sık görülen bir rahatsızlık olarak karşımıza çıkmaktadır. Boyun ağrısı kronikleştikçe doktora başvuru sıklığı artmaktadır. Boyun düzleşmesi de boyun ağrısı ile belirti vermektedir. Normalde boyunda hafif bir geriye doğru C kıvrımı varken, servikal kifoz olarak da adlandırılan boyun düzleşmesinde boyun normal eğriliğinin bir kısmını kaybetmiş olur. Bu durum boynu düzleştirere başın öne eğilmesine neden olabimektedir. Memorial Antalya Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü’nden Uz. Dr. Ayşe Yener Güçlü boyun düzleşmesi hakkında bilinmesi gerekenleri anlattı.

Boyun düzleşmesi nedir?

Boyun ağrılı hastaların bir kısmında çekilen grafilerde servikal lordozda azalma saptanmaktadır. Literatürde servikal lordoz azalması ile boyun ağrısı arasında ilişki olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur. Servikal lordoz azalması olarak bilinen boyun düzleşmesi vücuttaki boyun bölgesinin kendine özel olan kıvrımını kaybetmesi veya azalması sonucu ortaya çıkan postural bir problemdir. Servikal lordozda azalma; boynun arka kısmındaki ligamanlar ve ekstansör kaslarda gerginlik ve fleksör kaslarda ise kısalma ile kendini gösterir.

Boyun düzleşmesi nasıl gelişir?

Boyun yapıları en iyi nötral pozisyonda çalışır. Boynun uzun süre anormal postürde çalışılmasını gerektiren mesleklerde (masa veya bilgisayar başında çalışanlar, yük taşıyanlar, diş hekimleri ve teknisyenleri, baş seviyesinin üzerinde yapılan işler, uzun süreli telefon kullanımı vb.) kronik boyun ağrısı ve boyunda düzleşme görülebilmektedir.

Boyun düzleşmesi nasıl teşhis edilir?

Hastalarda fizik muayene yapılırken genel bir gözlem, tüm yapıların el muayenesiyle kontrol edilmesi, eklem hareket açıklığının (EHA) değerlendirilmesi, boyun muayenesine özel testler yapılarak ayrıntılı bir muayene yapılır. Direkt grafi boyun ağrısında dejeneratif değişiklikler ile birlikte servikal lordoz açılarını değerlendirmede başvurulan ilk yöntemdir. Direkt grafi ile servikal lordozu değerlendirmede Cobb, Tanjant açıları ve efektif servikal lordoz sıklıkça başvurulur.

Boyun düzleşmesi nasıl tedavi edilir?

Boyun ağrısı şikayeti olan hastaya yaklaşımda ilk basamak yapılması gereken patolojilerin akut ya da kronik olup olmadığının ayrımının yapılmasıdır.

Akut durumlarda ağrının, hasara sekonder gelişmiş olan ödem ve inflamatuar durumunun kontrol altına alınması, hasar gören yapıların korunması, erken mobilizasyonuna geçilmesi, ekleme binen yükün azaltılması ve egzersizler tedavinin temel öğeleridir. Kronik döneme geçildiğinde eklem hareket açıklığının sağlanması, kas gücünün, dayanıklılığının ve koordinasyonunun kazanılması, normal aktiviteye dönüşün hızlandırılması ve patolojinin tekrar etmesinin önlenmesi tedavide uygulanması gereken yöntemlerdir.

Bu amaçla medikal tedavi, sıcak soğuk, analjezik uygulamalar, egzersiz gibi fizyoterapi ve rehabilitasyon modaliteleri, enjeksiyon yöntemleri, ortezleme yöntemleri kullanılmaktadır. Düzenli yapılan egzersizler ile boyun ağrısının tedavisinde hastalar oldukça fayda görmektedir. Boyun mekanik dinamiğinin ve statik çatının korunmasında primer rol oynamaktadır. Bu nedenle hastaya hangi tedavi uygulanırsa uygulansın egzersiz tedavinin vazgeçilmez bir parçası olmalıdır.

 

Boyun düzleşmesi ağrısı nereye vurur?

Sagittal düzlemdeki uygun servikal eğriliğin, boyun sağlığının önemli bir işareti ve sonucu olduğu gösterilmiştir. Son zamanlarda yapılan çalışmalar, servikal lordozu azalmış hastalarda boyun, üst torasik ve omuz ağrısında istatistiksel olarak anlamlı artışlar ve genel sağlık durumunda ise istatiksel azalmalar olduğunu bildirmiştir.

 

Boyun düzleşmesinde dikkat edilmesi gerekenler nelerdir?

 Eğitim programları ve hasta eğitimi boyun ağrısı ve düzleşmesi tedavisinde ve önlenmesinde önemlidir. Son zamanlarda yayınlanan çalışmalarda egzersizler, ev içi-dışı yaşam, korse kullanımı ve video eğitimleri ile hastanın günlük yaşam aktiviteleri düzenlenmeye çalışılmıştır ve tüm yöntemlerde benzer iyileşme saptanmıştır. Boyun okulları servikal omurga problemi olan hastaları eğitir. Hastaya boynun anatomisi, biyomekaniği ve boyun ergonomisi konularında bilgi verilir. Hasta boyun problemlerinin içeriği konusun da bilgilendirilmiş olur. Hastanın yaşam aktivitelerinde hasara yol açmadan nasıl yaşaması gerektiği öğretilir. Ayrıca hastanın genel postürünün nasıl koruması gerektiği hastaya öğretilmelidir. Boyun ağrılı hastalarda en sık postür bozukluklarından birisi başın önde yer almasıdır. Bu duruş bozukluğu eklemlere binen yükte artma ile dejeneratif durumların gelişimine zemin hazırlamaktadır. Postürün tek başına düzeltilmesi bile boyunda ağrı ve spazmın azalttığı görülmüştür.

Boyun düzleşmesi günlük yaşam konforunu ciddi etkileyen bir durumdur. Fizik tedavi ve egzersiz programlarıyla desteklenmesi ve tedavi edilmesi gereken bir rahatsızlıktır. Siz de bu linke tıklayarak fizik tedavi hizmetini evinizin konforunda alabilirsiniz. https://evdesaglik.memorial.com.tr/p/evde-fizik-tedavi/

yumurtalikkisti
CategoriesKadın Sağlığı Yazıları

Yumurtalık Kisti Neden Olur? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Memorial Antalya Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü

Op. Dr. Bilgi Uslu Aybar

Yumurtalık Kisti 

Yumurtalık kisti, yumurtalıklardan birinde gelişen sıvı dolu bir kese olarak adlandırılmaktadır. Birçoğu adet hormonu değişiklikleriyle ilgilidir. Yumurtalık kistleri genellikle herhangi bir tedaviye gerek kalmadan birkaç hafta içinde kendiliğinden geçmektedir. Yumurtalık kistleri genellikle herhangi bir belirtiye de neden olmamakta ancak büyürlerse veya kendi kendilerine geçmezlerse tedaviye ihtiyaç duyulabilmektedir. Memorial Antalya Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. Bilgi Uslu Aybar, yumurtalık kistleri hakkında bilinmesi gerekenleri anlattı.

 Yumurtalık kisti nedir?

Kadınlarda, rahmin her iki tarafında yaklaşık birer badem büyüklüğünde ve şeklinde olan iki yumurtalık bulunur. Yumurtalıklarda gelişen ve olgunlaşan yumurtalar (oositler) doğurganlık yıllarında aylık döngüler halinde salınır. Yumurtalık kistleri, yumurtalıklarda oluşan genellikle içi sıvı dolu kesecikler şeklindedir.

Birçok kadında zaman zaman yumurtalık kistleri oluşur. Çoğu yumurtalık kisti hiç rahatsızlık vermez ve zararsızdır. Çoğunlukla birkaç ay içinde tedavisiz kaybolur. Ancak bazı yumurtalık kistleri ciddi semptomlara neden olabilir.

Yumurtalık kistlerini önlemenin bir yolu olmamasına rağmen, düzenli pelvik muayeneler yumurtalıklardaki değişikliklerin mümkün olduğunca erken teşhis edilmesini sağlamaya yardımcı olur.

Kaç çeşit yumurtalık kisti vardır?

Çoğu yumurtalık kisti, adet döngüsünün (fonksiyonel kistler) bir sonucu olarak gelişir. Diğer kist türleri çok daha az yaygındır.

Fonksiyonel kistler:

Yumurtalıklar normalde her ay folikül adı verilen yapılar geliştirir. Foliküller; östrojen ve progesteron hormonlarını üretir. Adet döngüsünün ortasında bir yumurta folikül içerisinden dışarı atılır ve fallop tüpünden içeri doğru hareket eder.

Normal bir folikül büyümeye devam ederse, fonksiyonel kist oluşur. İki tip fonksiyonel kist vardır:

  • Foliküler kist: Folikül çatlayıp yumurtasını serbest bırakamadığında oluşur, folikül büyümeye devam eder.
  • Korpus luteum kisti: Folikül yumurtasını serbest bıraktığında, gebe kalmak için östrojen ve progesteron üretmeye başlar. Bu folikül artık korpus luteum olarak adlandırılır. Bazen sıvı folikülün içinde birikir ve korpus luteumun bir kiste dönüşmesine neden olur.

Fonksiyonel kistler genellikle zararsızdır, nadiren ağrıya neden olur ve genellikle iki veya üç adet döngüsü içinde kendiliğinden kaybolur.

Diğer kistler;

Adet döngüsünün normal işleviyle ilgili olmayan kist türleridir.

  • Dermoid kistler: Teratom olarak da adlandırılan kistler embriyonik hücrelerden oluştukları için saç, deri veya diş gibi dokuları içerebilir.
  • Kistadenomlar: Bunlar yumurtalık yüzeyinde gelişir ve sulu veya mukuslu bir materyal ile doludurlar.
  • Endometriomalar: Bunlar, uterus endometriyal hücrelerinin uterusun dışında büyüdüğü (endometriozis) bir durumun bir sonucu olarak gelişir. Endometrıal dokunun bir kısmı yumurtalığa yapışıp yumurtalık içerisinde kistleşir.

 

Yumurtalık kistlerinin belirtileri nelerdir?

Çoğu kist semptomlara neden olmaz ve kendi kendine geçer. Bununla birlikte, büyük bir yumurtalık kisti  alt karın bölgesinde şişkinlik, dolgunluk, ağırlık, kronik ya da ara ara  olan keskin ağrılara neden olabilir.

Yumurtatalık kisti nasıl teşhis edilir?

Pelvik muayene sırasında yumurtalıkta bir kist bulunabilir. Boyutu ve içerisindeki sıvı katı görünümüne bağlı olarak uzman doktor, türünü ve tedaviye ihtiyaç olup olmadığını belirlemek için bazı testler ister.

 

Gebelik testi: Pozitif bir test, korpus luteum kisti olduğunu gösterebilir.

Pelvik ultrason: Yüksek frekanslı ses dalgaları gönderilerek kistin varlığı, yerleşim yeri, katı ya da sıvı ile dolu veya karışık olup olmadığı belirlenmeye çalışılır.

Laparoskopi: Küçük bir kesi ile karna yerleştirilen ince, ışıklı bir alet olan laparoskopi kullanılarak yumurtalıklar görüntülenir.  Gerekli görülürse mevcut kist çıkarılabilir. Bu anestezi gerektiren cerrahi bir işlemdir.

CA 125 kan testi: Kanser antijeni 125 (CA 125) adı verilen bir proteinin kan seviyeleri yumurtalık kanseri olan kadınlarda sıklıkla yükselir. Kist kısmen katıysa ve yumurtalık kanseri riski yüksekse doktor bu testi isteyebilir.

Yüksek CA 125 seviyeleri, endometriozis, rahim fibroidleri ve pelvik inflamatuar hastalık gibi kanserli olmayan durumlarda da ortaya çıkabilir.

 Yumurtalık kisti nasıl tedavi edilir?

Çoğu durumda, yumurtalık kistleri tedaviye ihtiyaç duymadan birkaç ay içinde kendiliğinden kaybolur. Tedavinin gerekli olup olmadığı boyutu ve görünüşü herhangi bir semptomun olup olmadığı, menopoz döneminde olunup olunmadığına bağlı olarak değişmektedir.

 

  • Yakın takip

Çoğu durumda hastalara yakın takip politikası önerilir. Bu, hemen tedavi görülmeyeceği anlamına gelir ancak kistin gidip gitmediğini kontrol etmek için birkaç hafta veya ay sonra  ultrason taraması yaptırılır. Menopoz süreci bittiyse, yumurtalık kanseri riski biraz daha yüksek olacağından, bir yıl boyunca daha sık ultrason taraması ve kan testi yaptırılması önerilebilir. Taramalar kistin kaybolduğunu gösteriyorsa, genellikle daha ileri testler ve tedavi gerekli değildir. Kist hala oradaysa cerrahi önerilebilir.

  • Ameliyat

Eğer kistin kanserli olabileceğine dair endişeler varsa ya da takiplerde büyük veya kalıcı yumurtalık kistleri ve/veya semptomlara neden olan kistler mevcutsa kistin genellikle cerrahi olarak çıkarılması gerekir.

Yumurtalık kistlerini çıkarmak için kullanılan 2 tip ameliyat vardır:

Laparoskopi:

Çoğu kist laparoskopi kullanılarak çıkarılabilir. Bu, cerrahın yumurtalıklara erişmesine izin vermek için karından küçük kesiler ile yapılan bir ameliyatıdır. Daha az ağrıya neden olduğu ve daha hızlı iyileşme süresine sahip olduğu için laparoskopi tercih edilir. Çoğu insan aynı gün veya ertesi gün eve gidebilir.

 

Laparotomi:

Kist büyükse veya kanserli olma ihtimali varsa laparotomi önerilebilir. Bir laparotomide cerrahın kiste daha iyi erişmesini sağlamak için karında bir adet daha büyük bir kesi yapılır. Tüm kist ve yumurtalık çıkarılabilir ve kanserli olup olmadığını kontrol etmek için bir laboratuvara gönderilebilir. İşlemden sonra birkaç gün hastanede kalınması gerekebilir.

 

Yumurtalık kisti kadın sağlığını etkileyen önemli sorunlardan biridir. Siz de bu linke tıklayarak kadın sağlığı testlerinizi evinizin konforunda yaptırabilirsiniz.https://evdesaglik.memorial.com.tr/urun-ve-hizmetler/laboratuvar-paketleri-c/kadin-sagligi-c11/

erkek
CategoriesErkek Sağlığı Yazıları

Bu Testler Erkekler İçi̇n Hayati̇ Önem Taşıyor

Kaliteli ve uzun bir yaşam sürmenin yolu sağlıklı olmaktan geçmektedir. Genel sağlık kontrolleri sağlık durumunun kontrolü için düzenli olarak yapılmalıdır. Erkek ve kadın hastalıkları için yapılan özel testler de birçok hastalığın erken teşhisinde önem taşımaktadır. Erken teşhis cinsiyet fark etmeksizin her hastalık için avantaj sağlamaktadır. Yıllık sağlık kontrolleri, her yaştan erkeğin sağlık durumunu öğrenmesi için yapılmalıdır. Özellikle belirli bir yaştan sonra erkekler için kanser ve diğer sağlık sorunları için tarama testleri daha önemli hale gelmektedir. Memorial Şişli Hastanesi İç Hastalıkları Bölümü Uzmanları, erkekleri etkileyen hastalıklar hakkında bilgi verdi.

Hastalıklar ne kadar erken teşhis edilirse tam iyileşme şansları o kadar yüksek olmaktadır. Erkek ve kadınların anatomik ve fizyolojik olarak farklı oldukları için hastalıkları da cinsiyete özgü olmaktadır. Erkekler vücutlarına ve sağlıklarına kadınlar kadar özen göstermemektedir. Her yaştan erkek için yıllık fizik muayene ve genel kontrol önerilmektedir. Her yıl düzenli olarak yaptırılacak sağlık taramaları ve sağlık testleri erkeklere özgü birçok sağlık probleminin erken dönemde teşhis edilerek daha kolay bir şekilde tedavi edilmesine olanak sağlamaktadır.  Sağlık kontrollerinde erkekleri en çok etkileyen kalp, prostat ve bağırsak hastalıklarına yönelik taramalar yapılmaktadır.

Düzenli sağlık taramaları ile hastalıklar ilerlemeden tedavi edilebiliyor

Genel sağlık durumunun belirlenmesinde tam kan sayımı önemlidir. Vücudun vitamin, mineral, kan şekeri, kolesterol ve hormonal durumuna da kan testleri ile bakılmaktadır. Özellikle toplam kolesterol değeri, LDL (kötü kolesterol) ve HDL (iyi kolesterol)  kalp ve damar sağlığı için önemli parametrelerdir.  Yüksek kolesterol seviyeleri kalp hastalıkları, kalp krizini veya felce neden olabilmektedir. Bu nedenle erken teşhis edilip hızla tedavi edilmelidir. 35 yaşın üzerindeki tüm erkekler için düzenli olarak kolesterol seviyelerini ölçmek için kan testleri önerilmelidir. Bununla birlikte, ailede kalp hastalığı öyküsü, sigara içme, diyabet veya yüksek tansiyon gibi başka risk faktörleri varsa, bazı erkeklerin daha genç yaşlardan itibaren düzenli olarak izlenmesi gerekebilir. Yüksek tansiyon taraması, yaştan bağımsız olarak tüm erkekler için en az iki yılda bir yapılmalıdır.

Diyabet, kan şekerini kontrol eden hormon olan insülinin miktarındaki eksiklik ya da etkisizlik nedeniyle kan glikoz seviyelerinde artışın olduğu bir hastalıktır. Diyabetin erken teşhisi komplikasyon riskinin azaltılmasına yardımcı olabilmektedir. Diyabet öncesi aşamada Tip 2 diyabetin erken tespiti, diyet ve yaşam tarzında yapılacak değişikliklerle tıbbi tedaviye ihtiyaç duyulmaması sağlanabilmektedir. Araştırmalar; diyabet öncesi tarama, sağlıklı bir diyet ve düzenli egzersizin diyabet gelişimini önleyebileceğini göstermektedir.

Sağlık durumunuzu detaylı bir şekilde analiz edilmesini istiyor ve merak ediyorsanız, erkek sağlığı tarama testi paketimizi satın alarak, evinizin rahatlığında bu hizmete ulaşabilirsiniz.

https://evdesaglik.memorial.com.tr/p/erkek-sagligi-tarama-detayli-paket-check-up/

Yaş ilerledikçe prostat da büyüyor

Prostat idrar torbasının çıkışında yer alan bir salgı bezidir. İlerleyen yaşla birlikte, prostat hacmi yavaş ve ilerleyici bir artış gösterebilir ve bu artış üretrayı sıkıştırarak idrara çıkmayı zorlaştırır. Prostat ve prostat kanseri ilerleyen yaşla birlikte erkeklerde en sık görülen hastalıklar arasındadır. 50 yaş üstü erkeklerde prostat kanseri taraması için prostat spesifik antijeni (PSA) testi ve rektal muayene yıllık olarak yapılmalıdır. Aile öyküsü nedeniyle prostat kanseri açısından yüksek risk altındaki erkeklerin 40 veya 45 yaşlarında erken taramaya başlaması gerekebilmektedir. Erken aşamada belirlenen kanserlerin tedavi oranı daha yüksek olmaktadır bu yüzden erken teşhis özellikle önemlidir.

Prostat sağlığınızı merak ediyorsanız, hormon testi paketlerimizi satın alarak, evinizin rahatlığında bu hizmete ulaşabilirsiniz.

https://evdesaglik.memorial.com.tr/p/erkek-hormon-test-paketi/

Hormon dengesinin bozulması vücut dengesinin bozulması anlamına geliyor

Hormonlar, doku ve organların metabolizmasını ve aktivitelerini düzenleme işleviyle sinyalleri bir hücreden diğerine ileten maddelerdir. Hormonların dengeli ve düzgün üretiminin sağlık üzerinde büyük önemi bulunmaktadır. Vücut hastalandığında, fiziksel efor sarf ettiğinde, yanlış yaşam tarzlarına maruz kaldığında veya yaşlanmaya bağlı olarak strese girmektedir. Bu etkenler hormon üretiminde vücudun diğer tüm dengelerini ve temel işlevlerini değiştiren dengesizliklere yol açabilmektedir. Stresten kaçınmak neredeyse hiçbir zaman mümkün değildir, ancak azaltılabilir ve daha az tehlikeli hale getirilebilir. Hormon testleri hormon dengesizliklerini belirlemek ve hormonal dengeyi yeniden sağlamak için gerekli bilgileri sağlar. Erkek cinsiyet hormonu testosteron ve stres yönetiminden sorumlu kortizol erkekler için önemli hormonlar arasında bulunmaktadır.

Hormon sağlığınızı merak ediyorsanız, hormon testi paketlerimizi satın alarak, evinizin rahatlığında bu hizmete ulaşabilirsiniz.

https://evdesaglik.memorial.com.tr/p/testosteron-ve-kortizol-kontrol-testleri/

Obezite beraberinde birçok hastalığı da getiriyor

Obezite, vücut ağırlığının aşırı yağ dokusu birikimine bağlı olarak sağlık durumunun olumsuz yönde etkilemesidir. İştah ve enerji metabolizmasının düzenlenmesini tehlikeye atan gerçek bir kronik metabolik hastalıktır. Obezite, diyabet, kardiyovasküler hastalık ve kanser dahil olmak üzere birçok sağlık durumu için önemli bir risk faktörüdür. Kişinin kilosunun değerlendirilmesi vücut kitle indeksi (VKİ) ile yapılabilmektedir. VKİ, kilonun boy uzunluğunun karesine bölünmesiyle belirlenmektedir. VKİ 30’un üzerindeyse obezite tanısı konmaktadır. Sağlıklı ve dengeli beslenerek ve düzenli spor yaparak obeziteden korunmak mümkündür. Kilo kontrolü yapılarak birçok hastalığın oluşması engellenebilmektedir.

 

Kilonuzun sağılığınızı nasıl etkilediğini merak ediyorsanız kilo kontrolü test paketlerimizi satın alarak, evinizin rahatlığında bu hizmete ulaşabilirsiniz.

https://evdesaglik.memorial.com.tr/p/kilo-kontrolu-test-paketi/

Karaciğer ve böbrek sağlığı genel sağlık için büyük önem taşıyor

Karaciğer yağlanması en sık görülen karaciğer hastalıklarının başında gelmektedir. Fazla kilo, diyabet, kolesterol ve trigliserit gibi kan yağlarının yüksek olması ve bazı genetik faktörler karaciğer yağlanmasına sebep olabilmektedir. Karaciğer yağlanması ise karaciğer hasarı, karaciğer sirozu ve karaciğer kanseri nedenleri arasında yer almaktadır. Obezitenin dünyada giderek artması karaciğer yağlanması gibi hastalıkları beraberinde getirmektedir. Böbrekler; kandaki atık ve toksik maddelerin vücuttan atılması, sıvı ve elektrolit dengesinin sağlanması, kan basıncını düzenlenmesi ve kırmızı kan hücrelerinin yapımından sorumlu önemli organlardır. Böbrek yetmezliğinin tek tedavisi böbrek nakli olduğu için bu hastalığın oluşmadan tespiti için tarama testleri büyük önem taşımaktadır.

Karaciğer ve böbrek sağlığınızın ne durumda olduğunu merak ediyorsanız karaciğer ve böbrek sağlığı test paketlerimizi satın alarak, evinizin rahatlığında bu hizmete ulaşabilirsiniz.

https://evdesaglik.memorial.com.tr/p/karaciger-ve-bobrek-sagligi-paketi/

Kolon kanseri en sık rastlana kanserler arasında yer alıyor

Kolon kanserleri en sık görülen kanserler arasında yer almaktadır ve ileri yaşlarda görülmektedir. 40 yaşından sonra bu kansere yakalanma riski her 10 yılda bir 2 kat artmaktadır. Erken tanı diğer kanserlerde olduğu gibi kolon kanserinde de büyük önem taşımaktadır. Kolon kanserinin erken teşhisinde kolonoskopi ve gaitada (dışkıda) gizli kan testleri de rol oynamaktadır. 50-70 yaş grubunda 10 yılda bir kolonoskopi, yine bu yaş grubundaki erkek ve kadınlarda 2 yılda bir gaitada gizli kan testi yapılması önerilmektedir.

Sağlıklı, uzun ve kaliteli bir yaşam mümkün

Düzenli olarak check- up yaptırmak sağlıklı, uzun ve kaliteli bir ömür yaşamak için önem arz etmektedir. Doğru koruyucu bakım ile birçok hastalık erken teşhis edilebilmektedir. Kişi kendini sağlıklı hissetse bile, erken teşhis muayenesi ve tarama testleri hastalıkların belirtilerini ve risklerini ortaya çıkarılabilir. Bir hastalık ne kadar erken tespit edilirse, iyileşme şansı o kadar yüksek olmaktadır.

Genel sağlık durumunuzu öğrenmek istiyorsanız, genel sağlık tarama testlerimizi satın alarak, evinizin rahatlığında bu hizmete ulaşabilirsiniz.

https://evdesaglik.memorial.com.tr/p/genel-saglik-tarama-paketi/

Anjiyo
CategoriesGenel

Anjiyo Nedir? Anjiyo Hangi Durumlarda Uygulanmalıdır?

Ülkemizde de oldukça sık rastlanan kalp damar hastalıklarının teşhis ve tedavisinde anjiyo uygulamasının çok önemli bir yeri bulunmaktadır. Kalp damarlarını görüntülemeye ve dolayısıyla uygulanacak tedavi yöntemine karar vermeye yarayan anjiyo işlemi lokal anestezi ile yapılan yaklaşık 15-20 dakika süren bir uygulamadır. Memorial Bahçelievler Hastanesi Kardiyoloji Bölümü’nden Prof. Dr. İmran Önür, anjiyo yöntemi hakkında bilgi verdi.

Anjiyo nedir?

Anjiyo kardiyologlar için kalp damarlarını görüntülemeye yarayan bir girişimdir. Kalp damar hastalıklarının teşhisinde kullanılan anjiyo, ani kalp krizlerinde hayat kurtaran bir tetkik yöntemidir. Anjiyo işleminin sonucuna göre tedavi planlaması yapılmaktadır.

Anjiyo hangi durumlarda uygulanır?

Kalp damarlarında problem olduğunu düşündüren bulgular olan kişilerde uygulanmaktadır. Tipik ağrısı olanlar, eforla artan istirahatle geçen ağrısı olanlar, yeni başlamış ağrı çeken, geçmişe göre ağrısı artan, bunlara ek olarak diyabet, tansiyon, yüksek kolesterolü olan ya da ailesinde kalp hastalığı öyküsü olan, sigara içen ve belli bir yaşın üzerinde olan özetle risk grubundaki kişilerde tipik göğüs ağrısı olduğu zaman genelde anjiyo önerilir. Bunun dışında kalp krizlerinde göğüs ağrısıyla birlikte kalp grafisinde de bu bulgular olduğu zaman koroner anjiyo önerilmektedir. Bu, efor testi ile tespit edilmektedir. Efor testinde ağrısı olan veya kalp grafisinde farklılık olan, beraberinde kalp ultrasonu yani eko kardiyografi adı verilen tetkik sırasında kalp kasılma kusuru yani kalp duvarlarında beslenme bozukluğunu düşündüren bulgular olan hastalara önerilmektedir. Bunlara ek olarak koşu bandı yapamayan hastalarda Nükleer Tıp Bölümü’nde yapılan sintigrafideki bulgular da anjiyo yapılıp yapılmayacağı konusunda yol göstermektedir.

Anjiyo ne kadar sürer?

“Anjiyo kaç dakika sürer?” sorusu kullanıcılar tarafından sıklıkla sorulmaktadır. Kalp anjiyografisi işlemi normal bir kişide 15-20 dakika sürer. Daha önce Bypass geçiren kişilerde bu süre 20-30 dakikayı bulabilmektedir. Ancak bazen damarların çıkışında karşılaşılan ya da atardamara girdikten sonra kalp damarına ulaşırken karşılaşılan anatomik zorluklar bu süreyi uzatabilmektedir. İşlem bittikten sonra girişim yerine konmuş olan kanül çekilir, kanamanın durması için 15-20 dakika bası uygulanır, kanama durması için sıkı bandaj ve kasıktan yapılırsa ağırlık uygulanır. Hasta 3-6 saat arasında dinlendirildikten sonra kanama kontrolü yapılarak genelde taburcu edilir.

Anjiyo nasıl yapılır?

Anjiyo ameliyatı ortalama 15 dakika sürmektedir. Giriş yerine göre el bileği veya kasık damarının bölgesi lokal anestezi ile uyuşturulur. Sonrasında o damardan kateter adı verilen plastik borularla kalp damarlarına ulaşılır ve boya verilerek kalp damarları görüntülenmektedir.

Anjiyo sonrası neler olabilir?

Anjiyo sonrası damarların görülmesinin ardından darlıkların derecesine göre ilaçlı takibe ya da ilaçsız takibe karar verilir. Veya stent ya da bypass adı verilen girişimsel işlemlere karar verilir. Bunların ardından hastanın işlemi bitmektedir. Ancak dikkat edilmesi gereken bazı hususlar vardır. Örneğin hastanın böbrek fonksiyonları yeniden mutlaka değerlendirilmelidir. Ek olarak, kanama olma riskine karşı dikkatli olmak gerekmektedir. Özellikle işlem uygulanmış, yani anjiyo esnasında stent takılmış hastalarda ve kasıktan yapıldıysa kanama riski bulunmaktadır. Ya da anjiyo sırasında kullanılan opak madde çok fazla miktarda olduğunda bu böbreklere zarar verebilmekte ve böbrek yetersizliği ile diyaliz hatta ölüme varan sonuçları olabilmektedir. Bu nedenlerle hasta işlemden sonra bol su içmeli, damardan sıvı verilmeli ve böbreklerin dolaşım anlamında beslenmesini ve opak maddeyi vücuttan atmasını kolaylaştırmak gerekmektedir.

Anjiyo sonrası dikkat edilmesi gerekenler nelerdir?

Hasta eğer sadece anjiyo olduysa yani işleme dönmediyse herhangi bir stent takılmadıysa, hastanın damarlarında ciddi bir sorun çıkmadıysa mümkünse ilk 24 saat normal içtiğinden çok daha fazla su içmelidir. Çünkü kullanılan opak madde böbreklerden dışarı atılmaktadır. Bunun dışında işlem yapılan bölgede yani kasık veya bilekte şişlik, kızarıklık ya da balonlaşma gibi bulgular olup olmadığına dikkat edilmelidir. Özellikle kasıktan yapılan anjiyolarda özellikle 24 saat o ayağın üzerine çok fazla basılmaması gerekmektedir.

BT anjiyo nedir?

Son zamanlarda daha popüler olan bilgisayarlı tomografi anjiyo ya da diğer adıyla sanal anjiyo da bir diğer yöntemdir. Sanal anjiyo normal anjiyoya göre daha az riskli olan, uygulaması daha kolay olan bir tetkiktir. Ancak özellikle düşük ya da orta riskli hastalarda önerilmektedir. Yapmadan önce mutlaka hastanın böbrek fonksiyonlarını görmek gerekmektedir. Çünkü kullanılan görüntülemeye yarayan opak madde adı verilen madde hem normal anjiyoda hem bilgisayarlı tomografi anjiyoda böbreklere zarar verebilmektedir. Dolayısıyla herhangi bir anjiyo işleminde ya da herhangi bir opak madde verilmesi gereken işlemde mutlaka hastanın böbrek fonksiyonlarını görmek ve normal olduğundan emin olmak gerekmektedir. Normal anjiyoya göre bilgisayarlı tomografinin riskleri daha düşüktür. Normal anjiyo ya bilekten ya da kasıktan yapılmaktadır. Geçmişte kasıktan daha çok yapılmaktaydı ancak son zamanlarda teknolojinin gelişmesiyle beraber bilekten daha fazla yapılmaya başlanmıştır. Bilekten anjiyo hasta için daha konforludur. Bilekten anjiyonun kasıktan anjiyoya göre avantajı özellikle şişmanlık hastalığı olan veya kilo problemi olan kişilerde kasıktaki damara girerken bir balonlaşma, kanama ya da damarlar arasında geçişe neden olacak bir probleme neden olma riski varken, bilekten girilen anjiyolarda böyle bir probleme genel olarak rastlanmaz. Hemen anjiyodan sonra sırt üstü yatma zorunluluğu olmaması, yemek yenebilmesi, tuvalete rahatlıkla gidilebilmesi gibi işlemden hemen sonra bile yaşam kalitesini artıran ayrıcalıklar sunmaktadır. Doktor açısından handikabı ise kasıktan girilen damarın daha geniş olması, bilekten girilen damarın daha dar olmasıdır. Bazen işlem yaparken kullanılan plastik borular ve teller bilekten yaparken gönderilen damarın içinde spazm adı verilen büzüşmeye neden olabilmektedir. Böyle bir durum oluştuğunda anjiyo işlemine devam edilemez. Sadece bilek anjiyosu yaparken eli besleyen iki damardan biri anjiyo esnasında kullanıldığı için bu anjiyo yapılan damarda hastanın ilerleyen dönemlerinde tıkanıklık oluşabilmektedir. Dolayısıyla eli besleyen diğer damarda problem olmadığından emin olunması gerekmektedir. Çünkü aksi durumda elin beslenmesinin tam olarak bozulması farklı ciddi problemlere yol açabilmektedir. Bu nedenle bilekten yapılacak anjiyolarda genelde elin dolaşımı hakkında mutlaka bilgi sahibi olmak gerekmektedir.

Sanal anjiyo nedir?

Son yıllarda popülerliği artan, normal anjiyoya göre riskleri daha az olan, uygulaması daha kolay olan ve hastanede yatış gerektirmeyen kalp damarlarını görüntülemeye yarayan bir tetkiktir. Özellikle kalp damar hastalığı riski düşük ya da orta riskli olan hastalarda önerilen bir yöntemdir. Hastalara serum verir gibi bir damar yolu açılmaktadır. Damar yolu açıldıktan sonra bu hastalara opak madde adı verilen ve görüntülemeye yarayan madde verilmektedir. Bu madde kalp damarlarına gittiğinde hasta bilgisayarlı tomografi cihazına girmektedir. Bilgisayarlı tomografi cihazı kalbin üstünde seyreden büyük damarları üç boyutlu olarak tamamlamaktadır. Bu tamamlamanın ardından hastaya 3 farklı sonuç belirtilebilmektedir. Bunlardan ilki; damarlarında hiçbir sorun olmayabilir ki bu durumda yaklaşık olarak %90’ın üzerinde 5 sene kalp krizi geçirme riski taşımadığı söylenebilir. İkinci olarak ufak tefek darlıklar olabilir, bu darlıklara rağmen hastanın herhangi bir şikayeti yoksa hastanın kolesterol seviyesine göre özellikle LDL adı verilen kötü kolesterol seviyesine göre kolesterol düşürücü ilaç ve beraberinde aspirin verilerek takip edilmektedir. Ve varsa ek hastalıklarının ilaçları düzenlenmektedir. Üçüncü olarak ise hastanın sanal anjiyosunda ortaya çıkan %70’in üzerinde darlık olabilir. Bu durumda ise bu hastalara normal anjiyo yani bilekten ya da kasıktan uygulanan anjiyo yapılmalı, kalp damarları görüntülenmeli ve çıkan daralma derecesine göre tedavi düzenlenmelidir. Sanal anjiyoda sorunlu bir sonuç çıkmadığı takdirde gerçekten bir sorun olmama olasılığı çok yüksektir, ancak sorun tespit edilirse anlamlılığı düşmektedir. Yani aslında dışlama kriteri olarak çok iyi ancak bazen darlık dereceleri konusunda farklı değerler bulunabilmektedir.

 

Siz de kalp sağlığınızdan emin olmak ve detaylı bilgi almak için linke tıklayarak size özel testleri evinizin konforunda yaptırabilirsiniz. https://evdesaglik.memorial.com.tr/urun-ve-hizmetler/laboratuvar-paketleri-c/genel-saglik-c8/

Smear-Testi
CategoriesKadın Sağlığı Yazıları

Smear Testi Neden Yapılır?

Memorial Ataşehir Hastanesi

Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü

Op. Dr. Zeki Salar

Rahim ağzı kanseri başta olmak üzere, rahim kanseri veya cinsel yolla bulaşan enfeksiyon hastalıklarının erken evrede teşhis edilmesinde smear testi önemli rol oynamaktadır. Cinsel yönden aktif olan kadınların senede bir kez yaptırması tavsiye edilen smear testi, ağrısız bir işlem olarak ön plana çıkmaktadır. Rahim ağzı kanserinin erken evrede teşhisi için tercih edilen smear testi, kansere yol açan hücresel değişikliklerin de saptanması bakımından önemlidir.

Memorial Ataşehir Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. Zeki Salar, Smear testi hakkında bilgi verdi.

Smear testi nedir?

Smear testi bir tarama testidir. Smear testi; rahim ağzı (serviks) kanseri, rahim ağzındaki hücresel düzensizlik ve kanser öncüsü hücrelerin ve enfeksiyonların saptanması için kullanılan tarama testidir.

Smear testi hangi hastalıkların teşhisi için yapılmaktadır?

Smear testi kadın sağlığı için çok önemlidir. Özellikle

  • Rahim kanseri
  • Rahim ağzı kanserinin erken teşhisi için en çok başvurulan tarama testlerinden birisidir.

Smear testi ile her iki kanser de hücresel değişiklik aşamasında saptanabilmektedir. Bunun yanı sıra cinsel yolla bulaşan enfeksiyon hastalıklarının erken evrede teşhisinde de Smear testi kullanılabilmektedir.

Erken evrede hastalıkların teşhis edilmesi tedavi şeklini de önemli oranda belirlemektedir. Erken evrede teşhis edilen durumlarda kadınların rahim ve yumurtalıklarının alınmadan tedavi şansı sağlanabilmektedir. Kadınların anne olma şansları devam ederken, kemoterapi ya da radyoterapi gibi ek tedavilere gerek kalmadan hastaların hayatlarını sorunsuz olarak devam ettirebilmektedir.

Smear testi nasıl yapılır?

“Smear testi nasıl yapılır?” sorusu hastalar tarafından en sık sorulan soruların başında gelmektedir. Smear testi jinekolojik muayene masasında yapılmaktadır. Ağrısız bir işlem olan Smear testinde plastik ve esnek bir fırça yardımıyla rahim ağzından sürüntü alınır. Rahim dokusunda her hangi bir tahribata yol açmamaktadır.

Smear testi ne kadar sürmektedir?

Smear testi yaklaşık olarak 15-20 dakika sürmektedir.

Smear testi sonucu ne zaman çıkar?

Smear testinde özel bir fırça yardımıyla alınan örnekler yine özel bir kapta muhafaza edilir. Alınan örnekler incelenmesi için patoloji laboratuvarına gönderilir. Alınan örneklerde hücresel bozukluk olup olmadığının değerlendirilmesi yaklaşık olarak 10 gün sürebilmektedir.

Smear testi sonuçları nasıl değerlendirilir?

Smear testi yapıldıktan sonra sonuçlar tamamen normal gelebilir. Bunun yanı sıra Smear testi ile belirlenen rahim ağzındaki kanser öncüsü değişiklikler hastalığın şiddeti ve dereceğine göre sınıflandırılabilir.

Smear testi sonuçları şu şekilde sınıflandırılabilir;

  • ASCUS: Smear testi değerlendirmesinde birkaç bölgede şüpheli bulgunun belirlenmesini ifade etmektedir. Smear testinin sonucundan kesin olarak emin olunamadığı ancak şüpheli olduğu anlamına gelmektedir. Bu tanı kesin olarak hücresel bozukluğu işaret etmemektedir. ASCUS tanısında Smear testi doktorun öngöreceği sürede tekrarlanabilir. Tekrar Smear testi için beklemek yerine kolposkopi gibi daha detaylı tetkikler yapılabilmektedir. Rahim ağzının daha detaylı görüntülenmesine olanak sağlayan kolposkopi işleminde riskli ya da şüpheli bulgu saptanırsa kesi tanı amacıyla biyopsi için doku örneği alınabilmektedir.
  • LSIL: Smear testinin incelenmesi sonucunda bazı alanlarda hücresel bozukluklar saptanmıştır. Saptanan kanser öncüsü hücreler hastanın rahim ağzı kanseri olduğunu göstermez. L SIL tanısı alan olguların %90’ında bağışıklık sistemi iyi ise kendiliğinden iyileşme ve tam bir sağlık hali meydana gelir. Ancak takiplerini sağlık kontrollerini ihmal eden bağışıklık sistemi güçlü olmayan hastaların %10’unda hastalık ilerleyip H SIL denilen 3. Derece hastalık evresine ilerleyebilir.
  • HSIL: Mutlaka kolposkopi yapılması gerekli yerlerden biyopsi ile doku örneği alınmalıdır. Biyopsi raporuna göre yaklaşım gerekir.

Smear testi kesin sonuç verir mi?

Smear testi çoğu zaman kesin sonuç vermez. Ancak smear testinin normal sonuçlanması hastanın rahim ağzı kanseri bakımından en az 1 yıl risksiz durumda olduğunu gösterir. Bazı durumlarda Smear testinde hücresel bozukluk saptanabilir. Kesin teşhis için şüpheli görülen bölgelerden doku örneği alınır. Alının parça tekrar patolojiye gönderilerek kesin sonuç alınabilir.

Smear testi kimlere yapılmalıdır?

Cinsel yönden aktif olan kadınlarda smear testi yapılabilir. Smear testi doktorun öngördüğü aralıklarla menopoz dönemine kadar devam ettirilmelidir.

Smear testi sonrası kontrol nasıl olmalıdır?

Smear tesit sonrasında kontrol önemlidir. Sonuçların normal olması hastanın hayat boyunca güvende olduğunu göstermemektedir. Yılda bir kere jinekolojik kontroller ve gerekli durumlarda Smear testinin tekrarlanması gerekir. Özellikle smear testinde bozukluk ya da sorun saptanmışsa test sonrası kontroller hayati önem taşıyabilmektedir. Smear testi sonucunda görülen hücresel bozuklukların ilaç ya da cerrahi yöntemlerle tedavi edilebileceği unutulmamalıdır. Erken teşhis edilen hastalarda kesin tedavi şansı çok yüksektir.

Smear testi tekrar edilir mi?

Smear testi bazı durumlarda tekrar edilebilir. Smear testinin tekrar edilebileceği durumlar şu şekilde sıralanabilir;

  • Smear testi yapıldıktan sonra kesin tanının konulamadığı ya da şüpheli bulguların olduğu durumlarda Smear testi tekrar edilebilir.
  • Hücresel bozukluğun belirlenmesinin ardından ilaç ya da cerrahi yöntemle tedavi edilen hastalarda tedaviden fayda görülüp görülmediğinin belirlenebilmesi için Smear testi tekrar edilebilir.
  • Cerrahi olarak en çok kullanılan yöntem ise Leep tekniğidir. Leep tekniğinde hasta rahim ve yumurtalıkların kaybetmeden rahim ağzındaki sorunlu bölge çıkartılır. Bu bölge denizyıldızının ayağı gibidir. Lepp işlemişle çıkartılan bölge zamanla kendini tamamlayabilir. Hastanın doğurganlığı ya da cinsel yaşantısında her hangi bir sorun yaşanmamaktadır. Leep işleminden yaklaşık 3 ay sonra kontrol amacıyla smear testi tekrarlanabilir.

Smear testi adet döneminde yapılabilir mi?

Smear testi adet döneminde yapılmamaktadır. Mevcut kanama, hücrelerin ve rahim ağzının değerlendirmesini olumsuz anlamda etkilemektedir. Smear testi, adet döneminden ve cinsel ilişkiden en erken 2 gün sona yapılmalıdır.

Smear testi bakirelere yapılır mı?

Smear testi bakirelere yapılmamaktadır. Smear testi cinsel yönden aktif olduktan 1 yıl sonra yapılması gerekir. Bakirelerde gerekli olmadığı için yapılmasına gerek yoktur.

Smear testi ne zaman yapılır?

Smear testi cinsel yaşaman aktif olmasından 1 yıl sonra yapılabilir. Adet döneminde Smear testi yapılmamalıdır. Cinsel ilişki ya da adet döneminden 2 gün sonra yapılması daha uygundur. Bununla birlikte Smear testi öncesi vajinal duş yapılması sonuçları etkileyebilmektedir. Bu yüzden vajinal duş yapılan durumlardan en az 2 gün sonra Smear testi yapılabilmektedir. Bunun haricinde zaman anlamında Smear testini kısıtlayan bir etken bulunmamaktadır.

Smear testi yapılma sıklığı nasıl olmalıdır?

Smear testinin yapılma sıklığı tartışma konusu olabilmektedir. Rutin olarak yılda bir kere Smear testi yapılabilir. Ancak 2 sene üst üste Smear testi normal sonuçlanan kadınların her sene Smear testi yaptırmasına gerek yoktur. Smear testi yapılsın ya da yapılmasın yılda bir kez jinekolojik muayeneye gidilmesi hayati önem taşımaktadır. Bu kontroller sırasında şüpheli bir değişiklik, hücresel bozukluk, akıntı ya da yara benzeri belirtiler varsa smear testi yılda bir kez yapılabilir. Ancak bu tür şüpheler yoksa Smear testi 2-3 yılda bir yapılabilir.

Siz de bir kadın olarak sağlığınızdan emin olmak için gerekli testleri yaptırmak istiyorsanız, gerekli kan tetkiklerinizi şu linke tıklayarak evinizin konforunda yaptırabilirsiniz. https://evdesaglik.memorial.com.tr/urun-ve-hizmetler/laboratuvar-paketleri-c/kadin-sagligi-c11/

endometriozis
CategoriesKadın Sağlığı Yazıları

Endometriozis Nedir? Belirtileri Nelerdir?

Halk arasında çikolata kisti olarak bilinen endometriozis, rahim iç tabakasına benzer dokunun yumurtalıklar ve fallop tüpleri gibi başka yerlerde büyümeye başladığı bir durumdur. Her yaşta görülebilin endometriozis, ağrı, kanama özellikle adet döneminde tuvalet ihtiyaçlarında ağrı gibi belirtilerle ortaya çıkabilmektedir.  Endometriozis yumurtalıkları tuttuğunda endometrioma adı verilen kistler oluşabilir. Çevreleyen doku tahriş olabilir, sonunda skar dokusu ve yapışıklıklar gelişebilir.

Memorial Ataşehir Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Doç. Dr. Mesut Polat, endometriozis ve belirtileri hakkında bilgi verdi.

Endometriozis nedir?

Rahmin iç astarına endometrium denmektedir. Yumurtanın döllenmedi durumlarda bu astar adet döneminde dışarı atılır. Rahim içinde bulunan ve endometrium adı verilen bu dokunun, rahim dışında farklı bölgelerde oluşması ile endometriozis hastalığı oluşmaktadır. Halk arasında endometriozis hastalığına çikolata kisti denmesinin nedeni ise endometriozis sonucu oluşan kistlerin içeriğinin çikolata rengine benzemesinden kaynaklanmaktadır.

Endometriozis belirtileri nelerdir?

Endometriozis belirtileri her kadında farklı şekilde ortaya çıkabilmektedir. Genellikle en sık görülen endometriozis belirtisi pelvik ağrıdır.

Endometriozis belirtileri şu şekilde sıralanabilir;

  • Ağrılı adet dönemi: Birçok kadın adet sırasında ağrı yaşayabilmektedir. Ancak endometriozis hastalarında yaşanan ağrı ve kramplar adet döneminden önce başlayabilir ve birkaç gün boyunca sürebilir. Aynı zaman adet döneminde yaşanan bel ve karın ağrısı da endometriozis belirtisi olabilmektedir.
  • Cinsel ilişki sırasında ağrı: Cinsel ilişki sırasında yaşanan ağrılar farklı sorunların habercisi olabilir. Bununla beraber cinsel ilişki sırasında yaşanan ağrılar endometriozis belirtileri arasındadır.
  • Tuvalet sırasında ağrı: İdrar ya da dışkılama sırasında ağrı nedenleri farklı rahatsızlıklardan kaynaklanabilir. Ancak özellikle adet dönemlerinde yaşanan bu tür ağrıların kaynağı endometriozis olabilmektedir.
  • Aşırı kanama: Adet döneminde aşırı kanama da endobetriozis belirtisi olabilmektedir. Adet dönemlerinde aşırı kanama ile birlikte şiddetli ağrılar da yaşanabilmektedir.
  • Çocuk sahibi olamamak: Bazı durumlarda endometriozis rahatsızlığında bu belirtiler çok şiddetli yaşanmayabilir. Çocuk sahibi olamayanların doktora başvurması sonucu endometriozis teşhisi konulabilmektedir.
  • Özellikle adet dönemlerinde yorgunluk, ishal, kabızlık, şişkinlik veya mide bulantısı endometriozis belirtisi olabilir.

Endometriozis nedenleri nelerdir?

Endometriozis nedenleri tam olarak bilinmemektedir. Endometriozis nedeni olarak farklı teoriler bulunmaktadır. Endometriozis nedenleri olarak ileri sürülen teoriler şu şekilde sıralanabilir;

  • Retrograd menstrüasyon: Rahim astarının bir kısmı adet ile birlikte vücudun dışına çıkmak yerine fallop tüplerinden pelvis organlarına yerleşebilir. İlerleyen döneminde kanamalar, doku iyileşmeleri ve karın içinde yapışıklıklar ortaya çıkabilir. Yumurtalıkların içinde oluşan endometriozis odakları her adet döneminde hormonların etkisi ile yumurtalıkların içine de kanar, endometrioma olarak bilinen lezyonlara neden olur
  • İndüksiyon teorisi: Karnın iç tarafını kaplayan Periton hücrelerinin farklı nedenlerden dolayı endometriyal hücrelere dönüşmesi sonucu endometriozis rahatsızlığı nedeni olabilmektedir.
  • Embriyonik hücre dönüşümü: Östrojen gibi hormonlar gelişimin en erken aşamasındaki embriyonik hücreleri endometriyal benzeri hücre implantlarına dönüştürebilir.
  • Diğer bir teori de rahim iç tabakasındaki hücrelerin kan damarları yoluyla vücudun diğer organlarına ulaşmasıdır.

Endometriozis nedenleri tam olarak bilinmemekle endometriozis oluşmasına neden olabilecek risk faktörleri şu şekilde sıralanabilir;

  • Adet döneminin erken yaşlarda başlaması
  • Kısa adet döngüsü
  • Menopoz dönemine geç girmek
  • Doğuştan rahim anomalileri
  • Vücudunuzda daha yüksek östrojen seviyelerine sahip olması
  • Düşük vücut kitle indeksi
  • Genetik faktörler. Endometriozis hastası bir veya daha fazla akrabanızın olması riski artırabilmektedir.

Endometriozis teşhisi nasıl yapılır?

Endometriozis belirtisi olan hastalarda teşhisin ilk adımını doktor muayenesi oluşturmaktadır. Ağrının tam olarak yeri, ne zaman ortaya çıktığı gibi belirtiler sorgulanarak pelvik muayene yapılmaktadır. Teşhisi netleştirmek için radyolojik görüntülemeler kullanılabilmektedir.

  • Ultrason
  • Manyetik Rezonans
  • Endometriozisin kesin teşhisi laparoskopi ile çıkartılan lezyonların mikroskobik incelenmesi sonucu konulabilmektedir.

Endometriozis tedavisi nasıldır?

Endometriozis tedavisi hastanın belirtileri, yaşı, çocuk isteyip istemediği gibi faktörler göz önünde bulundurularak kişiye özel olarak planlanmalıdır. Endometriozis tedavisinde ilaç ve cerrahi yöntemler ön plana çıkmaktadır.

Endometriozis ilaç tedavisi

Endometriozis belirtilerini hafifletmek için ağrı kesiciler kullanılabilir. Ancak ağrı kesiciler rahatsızlığı değil sadece ortaya çıkan semptomları rahatlatmaktadır. Hastanın çocuk sahibi olmak beklentisi yoksa ağrı kesicilerle birlikte hormon tedavisi uygulanabilmektedir. Uygulanan hormon ilaçları yaşanan ağrıların azalmasını veya rahatsızlığın tamamen ortadan kalkması sağlayabilmektedir. Ancak ilerleyen endometriozis rahatsızlıklarında hormonal tedaviler kesildiği zaman hastalığın geri dönüş yapma ihtimali bulunmaktadır. Çocuk sahibi olmak isteyen kadınlarda tüp bebek tedavisi gibi üremeye yardımcı yöntemler uygulanabilmektedir.

Endometriozis cerrahi tedavisi

  • Endometriozis cerrahi tedavisinde hastalığın derecesi, hastanın çocuk isteyip istememesi, yaşı gibi kriterler göz önüne alınarak planlanmalıdır.
  • Çocuk sahibi olmak isteyen hastalarda laparoskopik yöntem ön plana çıkmaktadır. Hasta çocuk sahibi olmak istediği için yumurtalıklar, tüpler ve rahim bu işlem sırasında korunmaktadır. Laparoskopik endometriozis ameliyatında karından açılan küçük kesiler ile endometriozise ulaşılmakta ve kist çıkartılmaktadır. Laparoskopik endometriozis ameliyatı küçük kesilerden gerçekleştirilmektedir. Endometriozis kaynaklı oluşan endometrioma dokusu ve yumurtalık kistleri de bu teknik ile çıkarılabilir. Operasyon genel anestezi altında yapılır ve iyileşme süreci çok kısadır.
  • Endometriozis tedavilerinde son aşamada histerektomi denilen cerrahi yöntem tercih edilir. İlaç tedavilerinin ve Laparoskopik cerrahi yöntemlerin yetersiz olduğu ilerlemiş endometriozis rahatsızlığında rahim ve yumurtalıkların çıkartıldığı histerektomi yöntemi yöntemi kullanılmaktadır.

Endometriozis kimlerde daha sık görülür?

Endometriozis bütün kadınlarda görülebilmektedir. Ancak yapılan çalışmalarda;

  • Adet görmeye erken yaşlarda başlayan kadınlarda
  • Adet sıklığı normalden fazla olan kadınlarda
  • Hiç gebe kalmamış kadınlarda
  • 25-25 yaş arası kadınlarda
  • Renkli gözlü kadınlarda endometriozis daha fazla görülmektedir.

Endometriozis kalıtsal mıdır?

Endometriozis genetik özellik gösterebilmektedir. Ailesinde endometriozis olan kadınların olmayanlara göre 4-8 kat daha fazla endometriozis olma olasılığı bulunmaktadır.

Endometriozis ağrısı nerede hissedilir?

Endometriozis vücudun birden fazla bölgesinde ağrıya neden olabilir. Endometriozis en sık pelvik bölge ve karın ağrısı olarak hissedilir. Genellikle adet döneminden önce başlayabilir ve birkaç gün sürebilir. Keskin tarzda yaşanan ağrılara genellikle ağrı kesici ilaçlar yardımcı olmamaktadır.

Endometriozis tedavisinde alternatif veya bitkisel tedavilerin faydası var mıdır?

Endometriozis tedavisinde; soğan kürü, hacamat, sülük tedavisi gibi yöntemlerin faydalı olup olmadığı sık sorulan sorular arasındadır. Ancak yapılan bilimsel çalışmalara göre bu tür alternatif ve bitkisel yöntemlerin Endometriozis tedavisi üzerinde bir etkisinin olmadığını göstermektedir.

Endometriozis ameliyatı sonrası iyileşme ve cinsel ilişki nasıldır?

Endometriozis ameliyatlarından sonra iyileşme tercih edilen cerrahi yönteme ve Endometriozisin yaygınlığına göre farklılık gösterebilmektedir. Sadece yumurtalıklarda gelişen endometriozis ameliyatlarında hastanede kalma süresi 1-2 gün arasındadır. Ancak bağırsak ya da mesane bölgesinde tutulum gösteren endometriozis ameliyatlarında bu süre daha uzundur. Laparoskopik endometriozis ameliyatı sonrasında cinsel ilişki için genelde 3- 4 hafta beklenmesi önerilir.

Hamilelik endometriozisi geçirir mi?

Endometriozis hastalarının gebe kalma ihtimali endometriozis olmayanlara göre zordur. Ancak endometriozis olmasına rağmen gebe kalan kadınlar adet görmediği ve progesteron etkisinde olduğu için şikayetler gerilemektedir. Bu durum emzirme dönemine kadar devam edebilmektedir.

Endometriozis kisti kendiliğinden geçer mi?

Endometriozis kisti kendiliğinden geçmemektedir. Tedavisi cerrahidir. Endometriozis tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar kistlerin büyümesini önleyebilmektedir. Ancak bu ilaçlar da kistleri yok etmemektedir. Kistin kendi kendine patlayabilir, ancak kistin duvarı çıkartılmadı için tekrarlama riski oldukça yüksektir.

Endometriozis kanser olabilir mi?

Endometriozis günlük yaşamı etkileme potansiyeline sahip olsa da kanser değildir. Bazı çalışmalar endometriozisli kişilerde belirli kanser türlerinin riskinde bir artış olduğunu gösterse de, riskteki artış çok yüksek değildir.

Endometriozise karşı erken dönemde önlem almak için düzenli jinekolojik kontroller ve çeşitli testler büyük önem taşımaktadır. Siz de linke tıklayarak gerekli testlerinizi evinizin konforunda yaptırabilirsiniz.

https://evdesaglik.memorial.com.tr/urun-ve-hizmetler/laboratuvar-paketleri-c/kadin-sagligi-c11/

chia
CategoriesBeslenme

Chia Tohumu Nasıl Kullanılır? Faydaları Nelerdir?

Eski çağlardan bu yana kullanılan ve içerdiği bol miktarda lif ile Omega 3 yağ asidi sayesinde enerji ve güç sağlayan besinler arasında yer alan Chia tohumu, sağlıklı beslenmek isteyen kişiler için önemli bir alternatif oluşturuyor. Chia tohumunun içerdiği bileşikler sayesinde sağlığa pek çok yararı bulunuyor. Günlük beslenme düzeninde tüketilen chia tohumunun diyabet, kardiyovasküler hastalıklar ve sindirim sistemi hastalıklarına iyi geldiği yönünde birçok çalışma bulunuyor. Chia tohumu, antioksidan etkisiyle kanser ve inflamatuar hastalıklardan koruyucu etki gösterirken, aynı zamanda yaşlanma karşıtı etkisi ile cilt sağlığı üzerine de olumlu sonuçlar elde edilmesini sağlıyor. Aşırı tüketiminin sakıncalı olduğu bilinen chia tohumunun mide ve bağırsakta gaz ile şişkinliğe sebep olabildiği belirtiliyor. Bu nedenle, alerjik bir ürün olan chia tohumunun dikkatli tüketilmesi gerekiyor.  Memorial Ankara Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Uz. Dyt. Hüban Ercan, chia tohumunun faydaları ile ilgili bilgi verdi.

Chia tohumu nedir?

Chia tohumu, Salvia Hispanica ailesine bağlı, nanegillerden olan Chia bitkisinin tohumudur. Son dönemde popüler fonksiyonel besinlerden biri olan chia tohumu 3500’ lü yıllardan beri Aztek ve Mayalılar tarafından geleneksel tıbbın bir parçası olarak ilaç yapımında ve savaşçılara güç ve dayanıklılık sağlayan bir besin olarak bilinmektedir. Günümüzde chia tohumunun popüler zayıflama diyetlerinde yer almasıyla besinin içeriğine ve kulanım alanlarına olan ilgi daha da artmaktadır.

Chia tohumunun besin değeri ve kalori değeri nedir?

Bir çok alanda ‘mucize’ ya da ‘süper besin’ olarak karşımıza çıkan chia tohumunun 100 gramında bulunan besin değerlerine bakıldığında; macro besin öğelerinden 42.1 g karbonhidrat, 30.7 g yağ ve 16.5 g proteinden oluştuğu görülmektedir. 100 gr chia tohumunun ortalama kalori değeri 486 kkal’ dir. Elzem yağ asitlerinden a-linolenik asidi (ALA, omega 3) yüksek miktarda içermektedir. Bu özelliği ile chia tohumu özellikle vegan kişiler için iyi bir bitkisel omega 3 kaynağı olarak görülebilir. Micro besin ögelerine baktığımızda; kalsiyum, fosfor, potasyum ve magnezyum içeriği açısından zengin bir besin olan chia tohumu ayrıca niasin, A vitamini ve diyet posası bakımından yeterlidir. Fakat birçok besine kıyasla da daha düşük miktarda C vitamini içermektedir.

 

Chia tohumu günlük ne kadar kullanılır?

Chia tohumu için günlük alınması gereken referans değeri net olarak belirlenmemiştir. Ancak ortalama 1-2 yemek kaşığı chia tohumu (28 gr) yaklaşık olarak 139 kalori, 4 gram protein, 9 gram yağ, 12 gr karbonhidrat ve 11 gram lif içermektedir. Lif içeriği ile yetişkin bir insanın günlük alması önerilen lif miktarının (25-30 gr) %39 ‘ unu karşılayabilmektedir. Omega 3 içeriği ise günlük bir bireyin alması gereken Omega 3 miktarının tamamını karşılayabilmektedir.

 

Chia tohumunun faydaları nelerdir? Chia tohumu ne işe yarar?

Chia tohumu pek çok açıdan faydalı bir gıda ürünü olmaktadır. Yeterli oranda tüketimi sağlık açısından yararlı sağlarken, birçok rahatsızlığa da iyi gelmektedir. Chia tohumları, bitki açısından zengin dengeli bir diyetin parçası olarak yenildiğinde çeşitli kronik hastalıkların gelişmesini önleyebilecek çeşitli bileşenler içerir. Chia tohumunun faydaları şu şekildedir:

Antioksidan etkisi gösterir: Chia tohumunda bulunan klorojenik asit, kafeik asit, mirisetin, kuarsetin, kampferol gibi fenolik bileşikler ve tokoferol, fitosterol, karotenoidler antioksidan etki gösterebilmektedir. Bu etkiyle vücutta bulunan serbest radikallerin atımını kolaylaştıran chia tohumunun, inflamatuar hastalıklar üzerine olumlu etkileri de bulunmaktadır. Antioksidan etki gösterebilen bu fenolik bileşikler, hücredeki oksidatif dengenin sağlanmasını destekleyerek kardiyovasküler hastalıklar, diyabet, kanser gibi kronik hastalıklardan koruyucu olabilmektedir. Ayrıca yaşlanma karşıtı olarak cilt sağlığı üzerine de olumlu etkileri bulunmaktadır.

 Kardiyovasküler hastalık riskini azaltır: chia tohumu, çoklu doymamış yağ asitleri ve özellikle omega-3 yağ asidi içeriği nedeniyle kardiyovasküler hastalık riskini azaltabileceği yönünde çalışmalar bulunmaktadır.

 Tip 2 diyabet hastalarında kan şekerini düzenler:  Chia tohumu porsiyon miktarında içerdiği çözünür lifler sayesinde vücutta kan şekerini düzenler ve tokluk süresini de uzatır. Bununla birlikte karbonhidrat salınımını ve kan glikoz seviyesindeki yükselişi yavaşlatabilmektedir.

 Obezitede zayıflamaya destek olur: Chia tohumunun besin değeri içeriği olarak diyet posası, mineral, protein, yağ (özellikle ALA) bakımından zengin olması zayıflama diyetlerinde kullanılabilecek alternatif bir besin olmasını sağlamaktadır. İçerdiği sağlıklı besin ögeleri ve vitamin- mineral sayesinde ağırlık kaybını destekleyip, fazla kilonun beraberinde getirdiği risk faktörlerini önleyebilmektedir. Diyabetin eşlik ettiği obez bireylerde yapılan bir çalışma; bireylerin zayıflama diyeti programlarına günlük 30 gr chia tohumu eklendiğinde ağırlık kaybı, yemek sonrası kan şeker seviyeleri ve kan inflamasyon değerlerinin azaldığını göstermiştir.

 

Chia tohumu hangi alanlarda kullanılır?

 Chia tohumu su tutucu, emulsifiyer ajan ve kıvam artırıcı olarak gıda sanayinde kullanılabilmektedir. Diyet tarifler ve diyet ürünlerde de kullanılabilen chia tohumunun, yaklaşık olarak ağırlığının 12 katı kadar suyu çekerek musilaj oluşturabilecek yapısı nedeniyle oluşturduğu jel hem emülsifiyer hem de su tutucu özellik taşımaktadır. Bu nedenle fırınlamış ürünlerde, yumurta ve yağ yerine chia tohumu kullanılabilmektedir.  Chia müsilaj jeli, ağızdaki yağsı yapısından dolayı, yağlı yiyeceklerde yağ miktarını azaltmak üzere kullanılma potansiyeli yüksek bir hammaddedir. Bu özelliği ile diyet ürünlerin formülasyonlarında kullanımı uygun bir bileşendir.

 

Chia tohumunun zararları nelerdir? Kimler chia tohumu kullanamaz?

Birleşik Devletler Besin ve Beslenme Rehberi yetişkinler için chia tohumu tüketimini 48 g/gün olarak sınırlamıştır. Tüketimde günlük 2 yemek kaşığının üzerine çıkmamak oldukça önemlidir. Yapılan çalışmalarda yüksek miktarda chia tohumu tüketiminin mide ve bağırsaklarda gaz, şişlik gibi problemlerin ortaya çıkmasına sebep olabileceği vurgulanmıştır. Ayrıca çalışmalar hipotansiyonu olan ya da kan basıncını düşürücü ilaç kullanan bireylerin chia tohumunu tüketimlerinde dikkatli olmaları gerektiğini belirtmektedir.  Bununla birlikte chia tohumunun alerjik bir besin olduğu ve yağlı tohumlara karşı alerjisi olan bireylerin özellikle bu ürünün tüketimine dikkat etmesi gerekir. Ayrıca ekmek, galeta gibi tahıl ürünlerinin içerisinde de kullanıldığı için chia tohumu alerjisi bulunan bireylerin, ‘ çok tahıllı’ ibaresi bulunan ürünleri satın alırken mutlaka ürünün besin etiketi okunmalı ve içeriği kontrol edilmelidir.

 

Chia tohumu bağırsakları çalıştırır mı?

 Chia tohumunun lif içeriğinden zengin olması, kişilerde bağırsak hareketlerinin düzenlenmesine yardımcı olur. Ayrıca su tutucu özelliği ile müsilaj oluşturan chia tohumu, dışkının hacmini artırarak, bağırsaktan geçişini kolaylaştırır. Ancak aşırı tüketimi bağırsaklarda hareketliliğin artmasına sebep olabileceğinden tüketim miktarına dikkat edilmesi gerekir.

 

Chia tohumu nasıl tüketilir?

Chia tohumu tercihe göre süt, su veya yoğurt ile birlikte tüketilebildiği gibi, salatalarda, ekmek yapımı gibi durumlarda un haline getirilerek kullanılabilir. Bununla birlikte çeşitlendirmek amacıyla diyet tariflerinde de kullanılabilir.

Chia tohumu kullanmak için yaş sınırı var mıdır?

Bilimsel çalışmalarda kesin bir yaş belirtilmemek ile birlikte genellikle 5 yaşa kadar kullanımı önerilmemektedir. 5-18 yaş arasında ise 2 yemek kaşığından daha az kullanılması tavsiye edilmektedir.

Chia tohumu hamilelikte kullanılabilir mi?

Chia tohumunun hamilelik süresince kullanımı önerilmemektedir.

Egzama
CategoriesGenel

Egzama Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Birçok nedene bağlı olarak ortaya çıkan egzama, cildi kurutarak kaşıntıya ve su kabarcıklarına neden olmaktadır. Kesin bir nedeni olmayan egzamayı tedavi edebilmek için sorunun kaynağının belirlenmesi gerekmektedir. Yaşam konforunu bozan egzama, kış aylarında nem oranının düşmesi ve soğuk nedeniyle daha çok artış göstermektedir. Memorial Kayseri Hastanesi Dermatoloji Bölümü’nden Uz. Dr. Ayşe Gökçe Tümtürk, egzamanın belirtileri ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.

Egzama nedir?

Tıbbi adı “dermatit” olan egzama cildi kurutan, kaşıntı ve kabarcıklarla kendini belli eden bir deri hastalığıdır. Toplumda çok sık görülen ve değişik tipleri olan egzama, birden fazla sebebe bağlı olarak görülebilmektedir.

Egzama neden olur?

Egzamanın en önemli nedenleri alerjik reaksiyon, ciltteki kuruluk ve strestir. Ayrıca uygun olmayan sabunların kullanılması, ortamdaki toz ve bazı kimyasalların deriyle teması egzamaya neden olabilmektedir. Ancak egzamanın kesin nedeni tam olarak bilinmemekte, bünyesel uygunluğun da etkisi olduğu düşünülmektedir

Egzama kimlerde daha çok görülür?

Ev kadınları, kuaförler, temizlik işiyle uğraşanlar ile meslekleri gereği ciltleri kimyasallara maruz kalanlarda daha çok görülmektedir.

Egzamanın çeşitleri var mı?

Nedeni birden fazla olan egzamanın birçok çeşidi bulunmaktadır.

 

Atopik egzama: Bebeklik egzaması olarak da bilinen atopik egzama bebeklik döneminde ortaya çıkar.  Her 5 yeni doğandan biri atopiktir. Çocukların % 50’si 6 yaşına geldiğinde, geri kalan %50’nin % 40’lık kısmı ise ergenlik döneminde kaybolur. Çocukların % 10’unun da ise egzama ömür boyu kalır. Atopik dermatitli çocuklar huzursuz ve sinirlidir çünkü kaşıntının sık tekrarı çocuğu ciddi anlamda huzursuz eder. Egzama doğumdan sonra ilk 3 ayda yüzde başlayarak kol ve bacaklar ile tüm vücuda yayılmaktadır. Özellikle çocukluk döneminde kollar ve bacakların iç kısmında görülebilmektedir. Yetişkinlikte ellerde, göz kapaklarında, kulak memesinde kızarıklıkla başlamakta; pullanma, kuruluk ve kaşıntıyla daha belirgin hale gelmektedir.

 

Asteatotik egzama: Yaşlılarda çok sık görülen asteatotik egzama, sık duş alınması nedeniyle ciltteki yağ miktarının azalması ve derideki kuruluk nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Bacakların ön yüzü ile kollar ve tüm vücutta görülebilmektedir. Deri zamanla çatlayabilmekte ve kaşıntı ile kuruluk bu tabloya eşlik etmektedir.

 

Seboreik dermatit: Kronikleşen seboreik egzama; kaş, yanak, saçlı deri, kulak içi, burun kıvrımları gibi cildin yağlı olduğu bölgelerde görülür. Bahar ve kış aylarında alevlenen seboreik egzama, kulak egzaması olarak da bilinmektedir. Bağışıklık sistemini baskılayan ilaçların kullanılması ve stres seboreik egzamaya neden olabilmektedir. Çocukluk çağında ortaya çıktığında ise lenf bezlerinde şişmeye ve enfeksiyona yol açabilmektedir. Fiziksel ve ruhsal stresler tüm egzemalar gibi seboreik egzemayı da arttırır.

 

Numuler egzama: Kol ve bacakla ile ellerde görülen küçük yuvarlak şekli olan numuler egzama, yetişkinlerde ve yaşlılarda görülebilmektedir. Zamanla kronikleşen ve küçük kabarcıkların birleşmesiyle belirgin hale gelen numuler egzama, aşırı derecede kaşıntıya neden olmasıyla bilinmektedir. Bu egzamayı genelde vücuttaki enfeksiyon tetikleyebilmektedir. Akut dönemde kabuklanma ve kızarıklık seviyesi yüksek olabilmektedir.

 

Kontakt egzama: Cildin bazı maddelere karşı sürekli maruz kalmasıyla başlayan, zamanla kronikleşen kontakt egzama, kızarıklık ve kaşıntıya neden olmaktadır. Makyaj malzemeleri, saç boyaları, bazı parfümler, geçici dövmeler ile bazı temizlik amaçlı kullanılan kimyasal maddelere karşı cildin verdiği reaksiyon sonucunda başlamaktadır.

 

Gravitasyonel egzama: Yaşlılar ile ayakta uzun süre kalmak zorunda olanlarda görülen gravitasyonel egzama, bacaklarda varislerin kan dolaşımın bozmasıyla ortaya çıkmaktadır. Kanın akışkanlığını kaybederek damarlarda birikmesi ve basıncın artması deriyi olumsuz yönde etkilemektedir. Bacaklardaki kaşıntıyla ortaya çıkan gravitasyonel egzama; kızarıklık ile su toplanmasıyla sonuçlanmaktadır. Genelde yeni doğum yapmış kadınlarda görülebilmektedir.

Egzamanın belirtileri nelerdir?

  • Vücudun çeşitli yerlerinde orta çıkan kızarıklıklar,
  • Cildin kuruması nedeniyle belirginleşen kaşıntı,
  • Bölgenin özellikle geceleri kaşınması sonucunda cildin gerginleşerek çatlaması,
  • Zamanla ortaya çıkan küçük ve içi sıvı dolu kabarcıklar,
  • Ciltte başlayan döküntüler ve kabuklardır.

 

Egzama eller, ayaklar, bacaklar ve saç diplerinde; kızarıklık, kaşıntı, pullanma, yanma hissi gibi belirtilerle ortaya çıkar. Derideki kuruluk ilk belirtilerdendir. Egzamalı bölge kaşındıkça tablo daha da ağırlaşmaktadır. Belirtilerin birbirini takip etmesi kaşımaya bağlı olarak devam etmekte, kısırdöngü nedeniyle şikayetler yenilenmektedir.

Egzamanın teşhisi nasıl konur?

Öncelikle dermatoloji hekimlerinin fiziki muayenesiyle teşhis konulabilmektedir. Teşhisi netleştirebilmek için yama testi( patch)  yapılır. Şüpheli hastaların sırtına alerjen maddelerin düşük konsantrasyonları yapıştırılır. 48 ile 72 saat arasında deriyle temas eden alerjen maddelere cildin verdiği tepki ölçülür. Test süresince şüpheli kişinin duş almaması, terlemeye neden olabilecek aktivite yapmaması gerekir.  Alerji ilacı bu dönemde kullanılmaz test negatif çıkar. Bu sürenin sonunda test yapılan bölgede kızarıklık, kabarma ve sulanma varsa sürülen maddenin alerjik etkisi olduğu ortaya çıkacaktır.

Egzamanın tedavisi nasıl yapılır?

Egzamanın kesin bir tedavisi bulunmamaktadır. Egzamanın tedavisinde bu soruna neden olan etkenlerden uzak durmak yapılacak ilk iştir. Cildin hangi maddeye karşı reaksiyon geliştirdiği belirlenmeli, kaynağa yönelik tedavinin ilk adımı atılmalıdır. Tedavide kortizon dışı bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar, cildi rahatlatan pansumanlar ve lokal kortikosteroidli pomadlar kullanılmaktadır. Nötral sabunlar, bariyer kremleri, nemlendiriciler ve egzama şampuanları rahatlama sağlayacaktır.

Egzamanın bitkisel tedavisi var mı?

Egzamanın yok olması için işe yarayan bir bitkisel tedavi bulunamamaktadır. Tamamlayıcı tıpta kullanılan bitkiler sorunun kaynağını çözmekten çok destek amaçlı kullanılır. İnternet ve aktarlardan satın alınan bitkilerin kullanılmadan önce uzman bir hekime danışmak gerekir. Çünkü fitodermatit denen bitkisel egzama da sorun olmaktadır. Bu sorun nedeniyle şikayetlerde artma olmaktadır.

Egzamandan korunmak için ne yapılmalı?

  • Egzamaya aday olan kişilerin bulundukları ortam yeterli nem ve ısı oranına sahip olmalıdır.
  • Ortamlar sık sık havalandırılmalıdır.
  • Duş alma sıklığı mevsime göre ayarlanmalı, günlük banyo yapılmamalıdır. Banyoda cildi tahriş edecek kese ve lifler kullanılmamalıdır. Su kesinlikle çok sıcak olmamalıdır. Banyodan sonra uygun nemlendirici ile tüm vücut nemlendirilmelidir.
  • Duşta ve günlük el-yüz yıkamada nötr sabunlar kullanılmalıdır.
  • Bağışıklık sistemini destekleyen gıdalar tüketilmeli ve düzenli spor yapılmalıdır.
  • Egzamaya neden olan alerjen mutlaka kullanılacaksa, teması engelleyen eldivenler tercih edilmelidir.
  • İçinde toz barındıran halı ve battaniye gibi eşyalar uyuma saatlerinde yatak odasında bulundurulmamalıdır.
  • Günlük olarak yeterli miktarda su tüketilmelidir.

SIK SORULAN SORULAR

Egzamanın sebepleri neler olabilir?

Egzamanın kaynağı olan yaşam tarzı, genetik nedenler ve stres olabilmektedir. Egzamanın çeşidine göre oluşum nedeni farklılık göstermektedir. Su, sabun, deterjan, kullanılan diğer kimyasal maddeler, tozlu ortamlar egzamaya neden olabilmektedir.

Egzama ilk olarak neden ellerde başlar?

Alerjik nedene bağlı olan egzama söz konusu olduğunda vücudun alerjenle temas etti başlangıç noktası ellerdir. Temas devam ettiği sürece ellerdeki egzama yok olmayacaktır.

Egzama kaşıntısı nasıl geçer?

Kızarıklıkla başlayan bölgenin kaşınması kanama, iltihaplanma ve ağrıya neden olabilmektedir. Uzman hekimin vereceği tedaviyle kaşıntı ve diğer şikayetler azalacaktır.

Egzama ve sedef birbirine benzer mi?

Ciltteki tahriş nedeniyle egzama ve sedef hastalığı genelde karıştırılmaktadır. Belirtileri de benzeyen bu iki sorunun tedavi aşamasına geçilmeden doğru teşhis edilmesi gerekir. Sedefte de egzamada olduğu gibi kaşıntı olabilir ancak daha hafiftir ve ancak başlangıçta sulantı görülmemektedir.

Egzama bulaşıcı mıdır?

Egzama kesinlikle bulaşıcı bir hastalık değildir.

Egzama saçlı deride görülür mü?

Saçlı deride egzama görülebilmektedir. Deride kabuklanma ve pul pul dökülmeler olabilmekte, kaşımaya bağlı olarak yaralar ortaya çıkabilmektedir. Yaz aylarında hafifleyen sorun kışın daha çok artabilmektedir.

Egzamayı maskeler artırır mı?

Koronavirüs pandemisi nedeniyle hayatın vazgeçilmez bir parçası olan maskeler, egzamayı alevlendirebilmektedir. Maskeyi devamlı takmak ve uygun maske kullanmamak nem ve sıcaklık dengesini bozarak yüz bölgesindeki egzamayı artırmaktadır.

kemoterapi-nedir-hangi-siklikla-ve-ne-kadar-sureyle-uygulanir
CategoriesGenel

Kemoterapi Nedir? Hangi Sıklıkla ve Ne Kadar Süreyle Uygulanır?

Vücutta kontrolsüz bir şekilde büyüyen ve çoğalan kanser hücrelerini yok etmek için kullanılan önemli tedavi yöntemlerinden biri de kemoterapidir. Kemoterapi ilaçlarının kullanım süresi ve dozajı tıbbi onkoloji uzmanları tarafından ayarlanmaktadır. Olası yan etkilerin azaltılabilmesi için bu ilaçların konusunda deneyimli hekimlerin kontrolünde verilmesi gerekmektedir. Kemoterapi süresinde hastanın doktorunun tavsiyelerine harfiyen uyması da çok önemlidir. Memorial Kayseri Hastanesi Tıbbi Onkoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Veli Berk, kemoterapi tedavisi hakkında bilgi verdi

Kemoterapi nedir?

Kanserin ilaçlarla tedavi edilmesi anlamına gelen (sitotoksik) kemoterapide amaç, kanserli hücrelerin büyümesini ve çoğalmasını engellemektedir. Kontrolsüz bir şekilde çoğalan kanserli hücreler hasara uğratılarak büyümeleri durdurulmaktadır. Ayrıca klasik kemoterapiler tek başına ve diğer ilaçlarla birlikte kullanılarak etkileri artırılmaktadır.

Kemoterapinin amacı nedir?

Kemoterapi ile yapılacak tedavide kanserli hücrelerin tipi ve yaygınlığı önemlidir. Kemoterapi tedavisinde amaç;

  • Öncelikli olarak hastalığın yıkıcı etkisini azaltarak tedavi etmek.
  • Kanser hücrelerinin çoğalmasını ve yayılmasını yavaşlatarak hastalığın olumsuz etkilerini azaltmak.
  • Hastalık sonucu ortaya çıkan şikayetlerin etkilerini azaltarak, yaşam konforunu sağlamak.
  • Radyoterapi ve cerrahi sonrasında ortaya çıkabilecek kanserli hücrelerin tekrarlama riskini azaltmak.

Kemoterapi hangi hastalıklarda uygulanır?

Birçok kanser türünde hem hastalığı ortadan kaldırmak hem de ileri ki dönemlerde hastalığın tekrarlaması önlemek amacıyla uygulanmaktadır. Kanserin türüne ve evresine göre yapılacak kemoterapi tedavisinin tipi, süresi, dozları değişmektedir. Kemoterapi duruma göre hem tedavi etmekte hem de hastalık nedeniyle bozulan yaşam konforunu sağlamaktadır.

Kemoterapi ilaçları nerede nasıl uygulanır?

Kemoterapi ilaçları damardan ve ağızdan tablet şeklinde alınabilmektedir. Hastane ortamında damardan vücuda girmesi gereken kemoterapi ilacı seruma karıştırılarak, belli periyotlarda verilmektedir. Bazı kanser hastalarında bu süreç uzadığı için, hastaneye yatış yapılarak kemoterapi tedavisi uygulanmaktadır. Tedavinin tam donanımlı hastanelerde ve tıbbi onkoloji uzmanı hekim gözetiminde yapılması gerekmektedir. Öte yandan, damar yolunun çok fazla kullanılması nedeniyle, zamanla uygun damarı bulmada sorun ortaya çıkmaktadır. Bu durumda uzun süreli uygulanması gereken kemoterapi ilaçlarının vücuda verilebilmesi için “kateter” veya “port” diye tanımlanan cihazlar kullanılabilmektedir.

  • Ağızdan alınan kemoterapi ilaçları hap, kapsül veya solüsyon olarak alınabilmektedir.
  • Damar yoluyla vücuda alınan kemoterapi ilaçlar seruma karıştırılarak ya da doğrudan vücuda enjektör ile zerk edilmektedir. Bunun için kol ve el üstündeki damarlar kullanılmaktadır.
  • Ayrıca kemoterapi ilaçları enjeksiyon yoluyla kas içine (intramusküler) ya da cilt altına (subkutan) verilebilmektedir.
  • İlacın direk tümör dokusu içerisine uygulanması (intralezyoner) ve haricen cilt üstüne (topikal) olarak uygulanması da yapılabilmektedir.

 Kemoterapinin yan etkileri nelerdir?

Kanserli hücreleri azaltmak ve yok etmek için vücuda verilen kemoterapi ilaçlarının çok sayıda yan etkisi ortaya çıkmaktadır. Kanserli hücreleri yok ederken sağlıklı hücreler üzerinde olumsuz etkileri olabilmektedir. Yan etkiler ilacın tipine ve hastanın durumuna göre değişebilmektedir.

Bulantı ve kusma: Kemoterapi tedavisi gören kanser hastalarının en önemli şikayeti bulantı ve kusmadır. Tedavinin başlangıcında ve bitiminde görülebilen bulantı ve kusma, beslenme düzenini de bozabilmektedir. Bu iki şikayet etkin anti-emetik ilaçlarla baskılanabilmektedir.

Halsizlik: Kemoterapinin hemen ardından ortaya çıkan halsizlik, anemi yani kansızlığa ya da psikolojik çökkünlüğe bağlı olarak gelişebilmektedir. Halsizliğin sebebi kansızlık ise kan verilerek sorun çözülmeye çalışılmaktadır. Psikolojik nedenlere bağlı ortaya çıkan tükenmişlik sendromu ise terapi ile tedavi edilebilmektedir.

Kan değerlerinin düşmesi: Tedavi sürecinde beyaz ve kırmızı kan hücreleri ile trombosit değerlerinde düşme olabilmektedir. İlaçlar kemik iliğindeki kan yapımını baskılamaktadır. Özellikle kırmızı kan hücrelerinin azlığı nedeniyle halsizlik ve çarpıntı belirtileri ortaya çıkmaktadır. Beyaz kan hücrelerinin kanda yeterli miktarda olmaması nedeniyle de bağışıklık düşmekte ve kanser hastası enfeksiyonlardan çok kolay etkilenebilmektedir. Kanın pıhtılaşmasını sağlayan trombositlerin azlığı ise vücutta morarmalara, diş eti ve burun kanamalarına neden olabilmektedir.

Saç dökülmesi: Kemoterapi ilaçlarının bazılarının yan etkisi olarak ortaya çıkan saç dökülmesi geçici bir durumdur. Tedaviye başlanıldıktan 2-3 hafta sonra ortaya çıkan saç dökülmesinin miktarı kemoterapi ilacının tipine ve miktarına göre değişmektedir. Geçici olan bu yan etki tedavi bittikten 3-4 hafta sonra ortadan kalkmakta, saçlar yeniden çıkmaktadır.

Ağız yarası: Alınan ilaçlar nedeniyle ağız içinde yaralar oluşabilmektedir. Yaraların oluşmaması için ağız hijyenine dikkat edilmelidir. Dişler düzenli olarak fırçalanmalı, ağız içinde tahribat yapabilecek sıcak içecekler içilememelidir.

Tırnaklardaki ve ciltteki değişiklikler: Bazı kemoterapi ilaçları deride kızarıklık, soyulma ve kuruluğa neden olabilmektedir. Özellikle tırnaklar kolayca kırılabilmekte ve renk değişimi ortaya çıkabilmektedir. Bu sorunlar tedavi bittikten sonra kendiliğinden düzelecektir. Konuyla ilgili uzman hekimlerden destekleyici tedavi için yardım alınması gerekebilmektedir.

 

SIK SORULAN SORULAR

Kemoterapi ilaçlarının türleri nedir?

Kanser tedavisinde uzun süredir kullanılan ‘klasik kemoterapi’ ilaçlarının yanı sıra son yıllarda hedefe yönelik akıllı ilaçlar sayesinde başarı oranı artmaktadır. Akıllı ilaçlar sayesinde olası yan etkilerin sayısı da en aza inmektedir.

Kemoterapi ilaçları nasıl seçiliyor?

Kemoterapi ilaçları tümörün cinsi, durumu ve yaygınlığının yanı sıra hastanın yaşı ve genel sağlık durumuna göre belirlenmektedir. Özellikle ek hastalık ve sorunlar varsa (şeker, böbrek ve kalp hastalığı ile tansiyon sorunu) ilaç, tıbbi onkoloji uzmanı hekimin değerlendirmesinden sonra belirlenmektedir. İlaçların dozu ve uygulama zamanı belirlendikten sonra tedaviye başlanmakta, ortaya çıkan yan etkiler için tedavi protokolü değişebilmektedir. İlaçlar genellikle 3 ya da 4 hafta uygulanabilmekte, tedavi protokollerinde bir veya iki haftada bir uygulama yapılabilmektedir. Tedavinin düzenli ve yan etkilerinin minimum seviyede tutularak yapılması amaçtır. Kemoterapi alma zamanının düzenli olması gerekir. Tedaviler arasında zaman aralığının uzun olması nedeniyle bazı durumlarda tümörler büyümeye ve yayılmaya devam edebilmektedir. Bunun için tıbbi onkoloji hekiminin belirlediği periyotlarda tedavi gerçekleştirilmelidir.

Kemoterapi sürecinde beslenme nasıl olmalı?

Tedavi boyunca hastaların düzenli ve dengeli beslenmesi gerekir. Bu sürede kilo kontrolü sağlayacak diyet planı uygulanmalı, temiz karbonhidrat kaynaklarına ek olarak protein ağırlıklı beslenme esas olmalıdır. Bulantı ve kusma nedeniyle bu dönemde birçok hasta yeterli beslenemediği için kısır döngüye girmektedir. İlaçların yıkıcı etkisi nedeniyle zarar gören dokuların hızla iyileşmesini sağlayacak beslenme önemli bir konudur. Sağlıklı yiyecekler tercih edilmeli, sık beslenilmeli ve tüm besin öğeleri tercih edilmelidir.

 

  • Raf ömrü uzun endüstriyel ürünler yenilmemeli.
  • Mevsimde yetişen sebze ve meyveler tüketilmeli.
  • Isıl işlem görmüş sosis, salam ve sucuk tercih edilmemeli.
  • UHT tekniği ile hazırlanmış̧ uzun ömürlü süt ürünleri ve meyve sularından uzak durulmalı.
  • Aşırı şerbetli tatlılar yenilmemeli.
  • Greyfurt ve ısırgan otu kesinlikle tüketilmemeli.

Kemoterapinin yerine bitkisel tedavi uygulanabilir mi?

Son yıllarda kemoterapi ilaçlarına alternatif olduğu ileri sürülen bitkisel tedavilerle bütün kanser türlerinin tedavi edildiği iddia edilmektedir. Kemoterapinin vücuda zarar verdiği, bitkisel ilaçların ise hiçbir yan etkisinin olmadığı ileri sürülerek, kanser hastalarının tedavisi geciktirilmektedir. Kemoterapi ilaçları uzun yıllar test edildikten sonra kanser hastalarına uygulanmaya başlamıştır. Bitkisel ilaçların ise nasıl bir etki yaptığı halen bilinmemektedir. Bu konuyla ilgili yeterli sayıda bilimsel çalışma da bulunmamaktadır.

Kemoterapi alınırken nelere dikkat edilmeli?

Bağışıklık sisteminin düşük olduğu bu dönemde bazı tedbirler alınması gerekmektedir.

  • Meyve ve sebzeler iyice yıkanmalı, pastörize süt değilse uzun süre kaynatıldıktan sonra içilmelidir.
  • Virüs ve enfeksiyon nedeniyle hasta olan kişilerden uzak durulmalıdır. Mahrem mesafe kuralına uyulmalıdır.
  • Hijyen konusunda şüpheli olan restoran ve lokantalarda yemek yenilmemelidir.

Kemoterapinin çocuk sahibi olmaya etkisi var mı?

Kemoterapi tedavisi boyunca erkeklerde sperm sayısı azalmaktadır. Bazı durumlarda geçici ya da kalıcı kısırlık söz konusu olabilmektedir. Kadınlarda ise kullanılan ilaçlar nedeniyle yumurta rezervi düşebilmekte, hormonlar olumsuz etkilenebilmektedir. Bu olumsuzluklar nedeniyle gebelik planlanıyorsa tedaviden önce embriyo dondurma işlemi yapılabilir.

 

Kemoterapi tedavisi sırasında gebelik olursa süreç nasıl işler?

Kemoterapi tedavisi sırasında eğer gebe kalındıysa, kadınların kadın doğum uzmanlarına rutin kontrollerini aksatmaması önerilir. Doğumdan sonra kemoterapi tedavisi devam ediyorsa bebek emzirilmez.

Kanser tüm dünyada ve ülkemizde en yaygın hastalık ve ölüm nedenlerinden biridir. Kanserden ve diğer hastalıklardan korunmak için düzenli sağlık testlerinin yapılması çok önemlidir. Siz de linke tıklayarak sağlığınız için gerekli testleri evinizin konforunda yaptırabilirsiniz.

https://evdesaglik.memorial.com.tr/p/genel-saglik-tarama-paketi/

bel-soguklugu-gonore-nedir-belirtileri-ve-tedavi-yontemleri-nelerdir
CategoriesGenel

Bel Soğukluğu (Gonore) Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Dünya genelinde ciddi sağlık sorunlarından biri olan bel soğukluğu ya da tıbbi adıyla üretrit, cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyon türü olarak bilinmektedir. Sık bilinen bulaş yolu cinsel temas olan bu hastalık Neisserria gonorrhoeae ve clamidya isimli bakterilerin cinsel ilişki esnasında semen ve vajinal sıvılar yoluyla bulaşması ile yaygınlaşmaktadır. Yayılımı hızlı ve kolay olan bu hastalık bazen belirti göstermemektedir. Gonokokal enfeksiyonlar şeklinde görülen bu hastalığa erkeklerde daha sık karşılaşılmaktadır. Memorial Dicle Hastanesi Üroloji Bölümü’nden Op. Dr. Kemal Ertaş, bel soğukluğu ve bilinmeyenleri hakkında bilgi verdi.

Bel soğukluğu nedir?

Bel soğukluğu cinsiyet ayrımı yapmaksızın kadın ve erkeklerde görülmektedir. Ancak yapılan araştırmalarda bel soğukluğunun erkeklerde görülme sıklığı kadınlara oranla oldukça fazla olarak tespit edilmiştir. Özellikle 15-24 yaş arası gençlerde görülmektedir. İleri yaş için ise yıllık taramaların yapılması önerilmektedir. Neisserria gonorrhoeae, clamidya bakterilerinin neden olduğu bel soğukluğu en sık cinsel organ, idrar yolu, rektum veya boğazı etkilemektedir. Kadınlarda, rahim ağzına da bulaşabilmektedir. Gebelerin enfekte olması durumunda bebekler doğum esnasında enfekte olabilmektedir. Bebeklerde ise gonore yani bel soğukluğu en sık gözü etkilemektedir.

Bel soğukluğu bulaş yolları nelerdir?

Bel soğukluğu bakterileri en sık oral, anal veya vajinal ilişki dahil olmak üzere cinsel temas sırasında bulaş göstermektedir. Gonore ile enfekte hamile kadın doğum sırasında bebeğe hastalığı bulaştırabilmektedir. Gonore çok sayıda partner ve korunması cinsel ilişkiye bağlı kolaycı yayılım göstermektedir. Kolayca yayılım göstermesinin nedenleri arasında bu sağlık probleminin semptom göstermemesi kaynaklıdır. Bilinenin aksine öpme, sarılma ya da  tokalaşma ile bulaş göstermemektedir.

Bel soğukluğu belirtileri nelerdir?

Etken vücuda girdikten sonra 4 ila 6 gün arasında kuluçka süresi bulunmaktadır. Kuluçka dönemi sonrası belirtiler ortaya çıkmaktadır. Ancak bel soğukluğu kimi zaman belirti göstermemektedir. Belirti verdiğinde ise çoğunlukla cinsel organlarda gözle görülen septomlar görülmektedir. Erkeklerin yüzde 10’unda hiçbir belirti görülmemektedir. Erkeklerde en sık görülen belirtiler şu şekilde sıralanabilir;

  • İdrar yaparken ağrı ve yanma,
  • Penisten beyaz, sarı ya da yeşil renkte akıntı,
  • Penis ucunda kızarıklık
  • Bağırsak hareketleri, rektal akıntı veya kabızlık ile ağrıya neden olabilir.
  • Nadiren testislerde ağrı ya da şişlik şeklinde görülmektedir.

Bel soğukluğu kadınlarda ise çoğunda herhangi bir belirti göstermez ya da belirtiler vajina, idrar yolları enfeksiyonları ile karıştırılabilmektedir. Kadınlarda en sık görülen belirtileri şu şekilde sıralanabilir;

  • Vajinal akıntı
  • İdrar yaparken ağrı ve yanma hissi
  • Dış genital bölgede kaşıntı
  • Adet dönemi dışında vajinal kanama
  • Özellikle cinsel ilişki sonrasında kanama
  • Cinsel ilişki sırasında acı hissetme ve pelvik bölgede (alt karın ) ağrı görülebilir.

Vücudun diğer bölgelerinde bu enfeksiyonun yol açabileceği belirtiler şunlardır:

  • Makat bölgesinde kaşıntı, akıntı, tuvalet kâğıdında görülebilen kırmızı lekelenme,
  • Gözlerde ağrı, ışığa hassasiyet ve gözlerin biri ya da ikisinden iltihaplı akıntı görülebilir,
  • Boğaz ağrısı, kasıkta veya boyundaki lenf bezlerinde şişlik görülebilir,
  • Eklemlerden bir veya bir kaçını etkileyebilir.
  • Enfekte olan eklemlerde kızarıklık şişlik ve ağrı olabilir.

Bel soğukluğu tanısı nasıl konulur?

İdrar testleri ile üretredaki bakteriler belirlenerek gonore yani bel soğukluğu tanısı konulmaktadır. Kesin tanı için erkeklerde idrar kanalından, kadınlarda ise rahim ağzından örnek alınmaktadır. Aynı zamanda kadınlar için bel soğukluğu tanısını yardımcı evde test kitleri bulunmaktadır. Bazı durumlarda ise rektum ya da boğazdan örnek alınabilmektedir. Bel soğukluğu hastalarının yüzde 40’ında klamidya enfeksiyonu görülmektedir. Bel soğukluğunun tespit edildiği durumlarda uzman hekim cinsel yolla bulaşan enfeksiyonların tümünün tespiti için test isteyebilmektedir.

Bel soğukluğu tedavisi nasıl sağlanır?

Genellikle yetişkinlerde bel soğukluğu tedavisi antibiyotikler ile sağlanmaktadır. Uzman hekim tavsiyesi doğrultusunda kullanılacak antibiyotikler oral yollar ya da iğne yardımı ile alınmaktadır. Ancak bel soğukluğu farklı organlara ya da idrar yollarında hasara neden olmuş ise farklı tedavi seçenekleri doğmaktadır. Kesin tanı sonrası tedavi sürecinde partner eşliğinde tedavi süreci gerçekleşebilmektedir. Bazı durumlarda semptom göstermemesine bağlı çiftlerden birinde görülmesi durumunda partnerin de test yaptırması gerekmektedir. Yayılımı basit olan bel soğukluğunda tedbir amaçlı yapılacak test sonuç çiftlerin pozitif çıkması durumunda tedavi sağlanarak bulaş riski azaltılmaktadır. Bel soğukluğu tespit edilen anneden doğmuş bebeklerde gözlerdeki enfeksiyonu önlemek için göze ilaç tedavisi uygulanmaktadır. Enfeksiyon şiddetine göre hekim onayı ile oral yollardan antibiyotik verilebilmektedir.

Bel soğukluğunun tedavisi sağlanmazsa ne olur?

Üreme sağlığını olumsuz etkileyen bel soğukluğu ciddi sağlık problemlerinin arasında bulunmaktadır. Tedavisi sağlanmadığı takdirde cinsiyet ayrımı olmaksızın farklı organlara ve idrar yollarına zarar vermektedir. Kadınlarda pelvik inflamatur hastalık (PID) oluşmasına bağlı tüplerde yapışıklık ve tıkanıklık, infertilite (kısırlık), uzun dönemli kasık ve karın ağrılarıyla sonuçlanmaktadır. Erkeklerde testislerin bağlı olduğu tüplerde ağrı ve nadiren kısırlık ile sonuçlanabilmektedir. Tedavisi sağlanmayan gonore halk tabiriyle bel soğukluğu kan ve eklemlere yayılabilmektedir. Bu durum hayati önem arz etmektedir. Bel soğukluğu tedavisi sonrası korunmasız cinsel ilişki ile tekrar hastalığa yakalanma riski yüksektir.

Bel soğukluğu korunma yolları nelerdir?

Korunma yollarının başında cinsel ilişki esnasında korunma yöntemlerinin kullanılması bulunmaktadır. Bazı korunma yöntemleri şu şekilde sıralanabilir;

  • Tek eşlilik enfeksiyon riskini azaltır.
  • Düzenli gonore taraması yapılmalıdır.
  • Vajinal, oral ve anal vb. tüm cinsel ilişkilerde kondom kullanılması
  • Kondomun yırtılmamasına ve doğru şeklide kullanılmasına özen gösterilmesi,
  • Çiftlerin cinsel yolla bulaş sağlamış enfeksiyonlar hakkında bilgi sahibi olması,
  • Cinsel yollarla bulaşan enfeksiyon belirtilerine sahip olmak ya da partnerin sahip olması durumda (idrar esnasında acı, genital bölgede kızarıklık ya da siğille) tedavi sağlanana dek cinsel ilişkiden kaçınmak.

Bel soğukluğu cinsel isteksizlik yapar mı?

Cinsel yollarla bulaş sağlayan bazı sağlık problemleri tedavi sonrası tekrar yakalanma riski ve korkusu nedeni ile cinsel işlev bozukluklarıyla sonuçlanabilmektedir. Aşırı kaygı ve paniğe bağlı yaşanacak sertleşme, erken boşalma ve isteksizlik gibi problemlerde psikolojik destek alımı sağlanabilir.

Bel soğukluğu gebeliğe engel midir?

Bel soğukluğuna bağlı infertilite  (kısırlık) görülebilmektedir. Üreme fonksiyonlarında işlevsel bozukluğa neden olan bel soğukluğu yumurtalıkları rahime bağlayan tüpleri enfekte ederek gebeliğe engel olabileceği gibi ani bebek kayıplarına düşüğe neden olabilmektedir. Dış gebelik riskini arttıran sağlık problemlerinin arasında bel soğukluğu bulunmaktadır.

Siz de genel sağlığınız ile ilgili risklerinizi bilmek ve bu konuda gerekli testlerinizi yaptırmak istiyorsanız linke tıklayabilirsiniz.

https://evdesaglik.memorial.com.tr/p/genel-saglik-tarama-paketi/

Kapat
Add to cart
Görüşmeyi Başlat
Canlı Destek
Canlı Destek - Evde Sağlık
Merhaba,
Size nasıl yardımcı olabiliriz?