PRP-Tedavisi-min
CategoriesGenel

PRP Tedavisi Nedir? Kimlere Uygulanabilir?

PRP, kişinin kendi kanının özel bir takım işlemlerden geçirilerek sorunlu olan bölgeye uygulandığı bir tedavi yöntemidir. Uygulandığı bölgelerde yenilenme ve iyileşme sağlamaktadır. PRP’nin oldukça geniş bir kullanım alanı bulunmaktadır Dermatoloji, ortopedi, fizik tedavi ve kadın hastalıkları branşlarında tedavi yöntemi olarak uygulanmaktadır. PRP tedavisi enjeksiyon yöntemi ile uygulanmaktadır. Memorial Şişli Hastanesi Dermatoloji Bölümü’nden Uz. Dr. Tuğba Kevser Uzunçakmak, PRP işlemi hakkında bilgi verdi.

PRP nedir?

PRP (Platelet Rich Plasma) kanın belirli hücrelerden arındırılmış bir parçasıdır. PRP, koldan alınan kanın özel bir işlemden geçirilmesinden sonra elde edilmektedir. Bu işlem kırmızı ve beyaz kan hücreleri ayrıştırılarak trombositlerin konsantre edilmesini mümkün kılmaktadır. Trombositler pıhtılaşmadan sorumlu kan hücreleridir ve cilt, kemik, kıkırdak, tendon veya kas onarımını uyaran büyüme faktörlerini içermektedirler. PRP normal kandan 5 kat daha fazla trombosit içerir. Sorunlu bölgeye enjekte edildikten sonra doku yenilenmesinden sorumlu olmaktadırlar.

PRP yani trombositten zengin plazma uygulaması cilt hücrelerinin, özellikle fibroblastların çoğalmalarını sağlamaktadır. Bu durum da, tip 3 kolajeninin artışa yol açmaktadır. Tip 3 kolajen, cildin görünümünü, rengini ve elastikiyetini belirlediği için yüz, boyun, dekolte ve ellerin gençleşmesini sağladığı için çok önemlidir.

PRP tedavisi hangi sağlık sorunlarında kullanılır?

PRP cildi yenilemek, gençleştirmek ve cilt kusurlarını gidermek için kullanılır. PRP uygulandığında büyüme faktörleri sayesinde tam bir değişim görülür, elastikiyet artar, kolajenin yeniden yapılandırılması ve artan üretim sayesinde cilt gevşemesi ve kırışıklıklar azalır. PRP tedavisi ile yüz, boyun, eller ve vücudun diğer birçok bölgesindeki yaşlanma belirtileri büyük ölçüde azalır. PRP tedavisi yeni kolajen ve elastin üretimini uyarmaktadır. Akne tedavisinde, sivilcelerin neden olduğu izlerde, kuruluk için veya çeşitli lezyonlarda kullanılır. PRP ciltte herhangi bir nedenle oluşan lezyonların etrafındaki yaraların iyileştirmektedir. PRP tedavisi cilt lekelerinin tedavisinde de kullanılabilmektedir. PRP ayrıca cilt dokusunu pürüzsüzleştirir, cilt tonunu eşitler. Gözeneklerin görünümünü en aza indirir.  Güneşin cilde verdiği hasarı da onarır.

Platelet Rich Plasma (PRP) tedavisi, saç dökülmesini durdurmak veya ince ve zayıf saçların kalitesini artırmak için kullanılan bir yöntemdir. Saç derisine uygulanan PRP, zayıf ve hasar görmüş saç köklerini uyararak saç dökülmesini durdurur. PRP uygulaması, saçsız veya ince saç bölgesine yapılmaktadır. Saçı daha parlak ve canlı hale getirir.

PRP tedavisi; kas yırtılmalarında, tendon yaralanmalarında, bağ yaralanmalarında veya osteoartrit gibi eklem hasarlarında sıklıkla kullanılır. Bazı durumlarda doku iyileşmesini hızlandırmak için cerrahi işlemin sonunda PRP enjeksiyonu yapılır. PRP’nin kullanıldığı hastalıklar; kas hasarı, tendon yaralanmaları ve menisküs lezyonlarıdır.  Tendon ve bağ yaralanmalarında önemli bir yan etki olmaksızın daha hızlı iyileşme sağlanmaktadır. Kas ve tendon yaralanmalarına ek olarak, PRP tedavisi diz ve kalça kireçlenmelerinin başlangıç aşamalarında da etkili olabilmektedir.

PRP tedavisi kadın hastalıkları ve tüp bebek branşlarında da kullanılan bir yöntemdir. İdrar kaçırma sorunu yaşayan kadınlara PRP uygulamasına başvurulabilmektedir.

 

 Hangi cilt problemlerinde PRP tedavisi uygulanır?

PRP, doku yenilenmesini destekleyebilen, trombositlerden veya büyüme faktörlerinden zengin plazmadır. Trombositler hücrelerin yenilenmesi ve iyileşme mekanizmalarını harekete geçirmektedir. PRP’nin cilde enjeksiyonu, özellikle kolajen oluşumunu teşvik ederek cilde daha sağlıklı, pürüzsüz ve genç bir görünüm kazandırmayı mümkün kılmaktadır.

PRP enjeksiyonu, yüz, boyun, dekolte, kollar ve ellere uygulanabilmektedir.

 

  • Cildin kalitesi, elastikiyeti artar ve canlı görünür.
  • Kırışıklıklar, ince çizgiler ve koyu halkaların görünümü azalır.
  • Güneş lekeleri, akne izleri veya travma sonrası izlerin görünümünü iyileşir.
  • Gözeneklerin görünümünü en aza indirir.
  • Güneşin cilde verdiği hasarı da onarır.

Tedavinin ilk seanslarından itibaren cildin görünümünde düzelme fark edilebilmektedir. PRP tedavisi cilt uygulamalarında genellikle 3-4 seans sürebilmektedir. Seanslar 2-4 hafta aralıklarla uygulanabilmektedir.

Saç dökülmesi tedavisinde PRP nasıl uygulanır?

Saç dökülmesi normaldir ancak uzun süre devam ediyorsa ve dökülme önemli düzeydeyse sorun haline gelebilmektedir. Saçların dökülmesinin birçok nedeni olabilir. Stres, sigara ve alkol genel sağlığı etkilediği gibi saç sağlığını da olumsuz etkilemektedir. Çevresel faktörler ve saç derisi hijyeni de yine saç dökülmesi nedenleri arasında yer almaktadır. Hormonal değişiklikler özellikle kadınlarda saç dökülmesinin en yaygın nedenleri arasındadır. Hamilelik ve menopoz, kafa derisinin sağlığını etkileyerek kadınlarda belirgin saç dökülmesine neden olabilmektedir.  Erkeklerde kellik genellikle genetik bir yatkınlıktan kaynaklanır.

PRP saç tedavisinin amacı, zayıf ve çok ince saçları ve canlanan saç köklerini uyararak saç sağlığının geri kazanılmasına yardımcı olmaktır. PRP tedavisi sırasında elde edilen plazma, yüksek oranlarda trombosit ve lökosit (beyaz kan hücreleri) içermektedir. Trombositler ve lökositler büyüme faktörleri salgılarlar ve hasarlı dokuların yenilenmesini sağlarlar. PRP tedavisi saç kökünün yenilenmesini ve büyümesini sağlamaktadır. Saç dökülmesinde PRP’yle birlikte saç mezoretapisi de uygulanabilmektedir.

Uygulama genellikle ortalama 3-4 ay boyunca 15 günde bir yapılır. Bundan sonra yılda bir uygulama yeterli olacaktır. Bu yöntemin en önemli avantajı, özel plazmanın hastanın kanından elde edilmesi ve bu nedenle alerji riski olmamasıdır.

PRP nasıl uygulanır?

PRP kişinin kolundan alınan kanla yapılmaktadır. Açlık ya da tokluk durumu gerekli değildir.  Alınan kan trombositten zengin bileşenin kırmızı kan hücresinden zengin bileşenden ayrılmasından sonra PRP hazırdır. PRP tedavisi sorunlu bölgeye enjeksiyon yöntemi ile uygulanmaktadır. Genellikle PRP enjeksiyonları ağrılı değildir. Bununla birlikte, rahatsızlık seviyesi, vücudun tedavi edilen kısmına bağlıdır. PRP tedavisi öncesi uygulama yapılacak bölge lokal olarak uyuşturabilir. Enjeksiyon sonrası hafif kızarıklık, ödem ve morluk görülebilmektedir.

PRP’nin avantajları nelerdir?

Hastanın kendi kanı kullanıldığı için yan etki ve alerji riski çok düşüktür. Tedavi ayakta uygulanan tedavidir ve özel hazırlık veya hastaneye yatış gerektirmez. Bu özelliği aynı zamanda iyileşmenin hızlı olmasını da sağlamaktadır.

PRP’nin yan etkisi var mıdır?

Elde edilen PRP hastanın kendi kanından elde edildiğinden yan etki riskleri çok az olmaktadır. İşlem sonrası ödem ve kızarıklık ile birlikte hafif iltihabi reaksiyonlar gözlenebilmektedir. Bunlar ilerleyen günlerde yavaş yavaş kaybolmaktadır.

PRP tedavisi bazı ilaçlar kullanılırken yapılmamalıdır. Herhangi bir riskten kaçınmak için PRP tedavisi öncesinde kullanılan ilaçlar doktora bildirilmelidir. PRP tedavisi için kan alımı sonrasında kolda morarma gibi rahatsızlıklar da yaşanabilmektedir. Hamile ve emziren kadınlara PRP tedavisi uygulanması önerilmemektedir. PRP tedavisi sonrasında ilk gün banyo yapılmaması ve güneşten kaçınılması gerekmektedir.

 

Saçınız dökülüyorsa ya da saçınızın dökülmesinden endişe ediyorsanız saç dökülmesi kontrol testi paketlerimizi satın alabilir, evinizin rahatlığında hizmet alabilirsiniz.”

https://evdesaglik.memorial.com.tr/p/sac-dokulmesi-kontrol-testleri-detayli/

gazsıkısması
CategoriesGenel

Mide Üşütmesi Nedir? Mide Üşütmesine Ne İyi Gelir?

Mide üşütmesi yaş ve cinsiyet ayrımı olmaksızın vücuda giren virüslerin bağırsak enfeksiyonuna neden olması durumudur. Bağışıklık sistemine bağlı olarak hafif seyirli ya da şiddetli belirtiler gösterebilir. Bulaşıcılığı nedeni ile korunma yöntemleri göz ardı edilmeyerek virüs ile enfekte olunmaktan kaçınılmalıdır. Memorial Dicle Hastanesi İç hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Abbas Zülfüoğulları mide üşütmesi hakkında bilgi verdi.

Mide üşütmesi nedir?

Zararlı virüsler ile enfekte olduktan kısa bir süre sonra mide üşütmesi semptomları ortaya çıkmaktadır. Mide gribi olarak da adlandırılan bu durum solunum sistemini etkileyen grip ile karıştırmamalıdır. Normal grip boğaz, burun ve akciğerleri etkilerken gastoenterit şekli ise bağırsakları etkilemektedir. Mide üşütmesi genel olarak bir hafta gibi bir zaman diliminde iyileşme ile sonuçlanmaktadır. Ancak bazı durumlarda iyileşme süresi daha uzun olabilmektedir. Genellikle yetişkinlerde ciddi sonuçlar doğurmayan bu bağırsak enfeksiyonu ateş ve ishal belirtileri ile ortaya çıkmaktadır. Viral gastroenterit yani mide üşütmesi besin kaynaklı ve virüslerin olduğu alanlarda elle temas ettikten sonra el yıkamadan ağız, göz çevresine dokunma ile bulaşabilmektedir.

Mide üşütmesi neden olur?

Mide gribi sıklıkla enfeksiyonu taşıyan ya da saflığı kalmayarak tehlikeli maddeler ile değişime uğrayan besin, su gibi temel ihtiyaç maddelerinin tüketilmesi ile gelişmektedir. Çeşitli zararlı virüs, bakteri ve parazitlerden kaynaklanan mide gribinin kişisel eşyaların paylaşılarak hijyen şartlarına dikkat edilmemesi durumu bilindik nedenler arasında yerini almaktadır. Bebek ve çocuklarda daha şiddetli ortaya çıkan rotavirüs mide gribi nedeni sayılabilmektedir.  Mide üşütmesi yani mide gribi tedavisi için alınacak bir takım önlemler ve tıbbi yardım kısa sürede atlatılmasını sağlamaktadır.

Mide üşütmesi belirtileri nelerdir?

Genellikle mide üşütmesine neden olan zararlı virüs ve bakteriler ile enfekte olduktan sonra septomlar 3 gün içerisinde ortaya çıkmaktadır. Bağırsak enfeksiyonu olan viral gastoenterit bağışıklık sistemi yeteri kadar gelişmeyen çocuk ve bebekler, bağışıklık sistemi zayıflayan ileri yaş grubu için tehlike arz etmektedir. Bazı belirgin belirtileri bulunan mide üşütmesinin bazı semptomları şu şekilde sıralanabilir;

  • Yüksek ateş
  • Mide bulantısı
  • Kusma
  • Mide krampları
  • Ara sıra kas ağrıları
  • Baş ağrısı
  • Sulu ishal
  • Kanlı ishal ise şiddetli enfeksiyonun olduğu durumlarda görülmektedir.

Mide üşütmesi tedavisi nasıl sağlanır?

Bazı dönemde toplumda salgın şeklinde görülebilmektedir. Böyle dönemlerde tanı konulması daha kolay olmaktadır. Uzman hekim tarafından yapılacak fizik muayene ile birlikte bazı semptomları varlığı tanı koymada yardımcı olmaktadır. Sürekli ve sıklıkla sulu ishal ya da kanlı ishal, 48 saati aşan kusma problemi ve mide krampları mide üşütmesi rahatsızlığında tanı koymadan önemli belirtiler olarak tanımlanmaktadır. Mide üşütmesi rahatsızlığında şiddetli enfeksiyon durumu iyileşme süresinin gecikmesine sebep olmaktadır. Normal şartlarda 7 ila 10 gün içerisinde gerçekleşen iyileşme durumu 14 güne kadar çıkabilmektedir. Genellikle tedavi yöntemi olarak uzman hekim tavsiyesi doğrultusunda oral (ağızdan) alınan ilaçlar verilebilmektedir.

Mide üşütmesi korunması yöntemleri nelerdir?

Etkin bir tedavi yöntemi bulunmadığı için mide üşütmesinin yayılımını engellemek ve korunmak için alınacak bazı yöntemler şu şekilde sıralanabilir;

  • Temas sonrası ellerin yıkanması,
  • Çocuklar aşılanabilir,
  • Hapşırırken ve öksürürken peçete kullanımı ya da dirseğin iç kısmına doğru kullanım,
  • Gün içerisinde kullanılan kıyafet, materyal ve nesnelerin dezenfekte edilmesi,
  • Meyve ve sebzelerin tüketim öncesi iyice yıkanması,
  • Virüs ile enfekte olunan ortamlarda kişisel eşyaların çoklu kullanılmamasına özen gösterilmelidir,
  • Kalabalık ortamlarda sosyal mesafeye özen gösterilmelidir.

 Mide üşütmesine ne iyi gelir?

Mide üşütmesi sulu ishale sebep olacağından ishali artıracak yeşil sebze, yağlı gıda, karpuz ve kavun gibi meyve, sebze tüketimi bu sürede önerilmemektedir. Aynı şekilde ishali tetikleyecek aşırı baharatlı besinlerin tüketimi sağlanmamalıdır. Toplumda genellikle mide üşütme tedavisi evde sağlanmaya çalışılarak nane limon tüketimi oldukça fazladır. Ancak mide üşütmesine iyi gelen nane limon suyunun fazlaca tüketilmesi, bağışıklık sistemi gelişme aşamasında olan ya da bağışıklık sistemi zayıflayan çocuk, bebek ve yaşlılarda olumsuz yan etkileri görülebilmektedir. Hekim onayı ile verilen ilaçlara ek olarak aşırıya kaçmayacak şekilde şu besinler tüketilebilir;

  • Bal
  • Zencefil
  • Nane – limon
  • Ilık bir çorba

Mide üşütmesi gaz yapar mı?

Bağırsak enfeksiyonu olduğu dönemlerde soğuk içecek ve besinlerin tüketimi midede gaz oluşumunu tetikleyebilmektedir. Bu süreçte gaz oluşumu riskini azaltmak adına sıcak besinlerin tüketilmesi önerilmektedir.

 Mide üşütmesine duş iyi gelir mi?

Hastalık döneminde ılık su ile duş almak vücudu rahatlatarak gergin kasların yumuşamasına neden olmaktadır. Mide üşütmesi rahatsızlığında baş ağrısına ve kas ağrısına iyi gelebilir. Ancak tam anlamıyla hastalığında ortadan kalkmasında etkin rol oynamamaktadır.

Mide üşütmesi regl geciktirir mi?

Regl gecikmeleri çoğunlukla sinir ve strese bağlı olarak tarih değişmektedir. Şiddetli seyreden hastalık dönemlerinde regl düzensizliği yaşanabilmektedir. Çoğu zaman geçici olan bu durum çok nadir de olsa görülebilmektedir.

Mide üşütmesine ağrı kesici iyi gelir mi?

Toplumda sıkça yanlış kullanılan ağrı kesiciler yalnızca ağrıyı hafifleterek rahatlama hissi oluşturmaktadır. Ağrı kesiciler bir tedavi şekli olmamakla birlikte hastalığın tamamen atlatılmasını sağlayacak bir tıbbi güce sahip değildir. Belirti olarak görülen baş, kas ağrısı ve mide kramplarına geçici olarak reçeteli ağrı kesici ile müdahale edilebilmektedir.

Mide üşütmesi ve gıda zehirlenmesi arasında fark nedir?

Mide krampları ve bulantı belirtileri benzerliğinden mide üşütmesi ve gıda zehirlenmesi halk arasında karıştırılmaktadır. Belirgin ve ayırt edici bir fark olarak gıda zehirlenmelerinde besini tüketimi sonrası çoklu şekilde zehirlenmeler yaşanmaktadır. Gıda zehirlenmeleri fark edikten hemen sonra en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.

Mide üşütmesi bebeklerde belirtileri nelerdir?

Yetişkinler ile bebekler arasında belirti anlamında çok büyük farklılık gözlenmemektedir. Ancak bebeklerde emme isteğinin olmayışı, fazla gaz ve ağlama şikayetlerinin mide üşütmesi belirtisi olduğu düşünülmektedir.

Soğuk hava mide üşütmesi yapar mı?

Soğuk havaya bağlı mide üşütmesi toplumda yaygın olan yanlış bilgilerin başında yer almaktadır. Mide üşütmesi viral enfeksiyon ile temas sonrası ya da enfekte olmuş besinlerin tüketimi ile ortaya çıktığından üşütme diye adlandırılan soğuk algınlığından farklı bir hastalıktır. “Mide üşütmesi konusunda merak ettiklerinizi öğrenmek ve “ Bağışıklık Paketi” ni incelemek için linke tıklayabilirsiniz.

https://evdesaglik.memorial.com.tr/p/bagisiklik-test-paketi-detayli/

nar
CategoriesBeslenme

Narın Faydaları Nelerdir?

Pek çok topluma göre bereketin simgesi olan narın sağlık için de pek çok faydası bulunmaktadır. Diyetlerde de rahatlıkla tüketilebilen nar, hem tok tutmakta hem de antioksidan içeriğiyle vücuttaki pek çok sisteme iyi gelmektedir. Memorial Şişli Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Uz. Dyt. N. Sinem Türkmen, narın faydaları hakkında bilgi verdi.

Nar nedir?

Nar dünyanın en faydalı meyvelerinden biridir. Araştırmalara göre nar, vücut için çok faydalıdır ve çeşitli hastalıkların riskini azalttığı bilinir. Nar, kalın kabuklu, hafif ekşimsi, kabuğunun içinde kırmızı küçük tanelerin olduğu bir meyvedir. Kabuğu yenilmese de içindeki taneleri sade olarak, salatada, yulaf ezmesinde ve pek çok yemeğin üzerinde yenilebilir. Nar ağacı üzerinde yetişen narın büyümesi ve olgunlaşması için sıcak havaya ihtiyaç vardır. Genelde Orta Doğu ve bazı Asya ülkelerinde yetişir. Nar, kuraklığa dayanıklı bir meyvedir. En çok -10 derecede soğuğa kadar dayanabilmektedir. Güneş seven bir meyvedir. Türkiye’de de Ege’de, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, Denizli’de yetişebilmektedir. Dünyada İran, Çin, Türkiye, Irak, Hindistan, İspanya, Suriye, Afganistan, Mısır, Özbekistan, Pakistan gibi ülkeler nar üretiminde önde gelmektedir. Çin ve Hindistan da nüfus çokluğu nedeniyle nar ihracatı yapmaz. En çok nar ihracatı yapan ülkeler Türkiye, İran, İspanya, Hindistan, Azerbaycan ve ABD’dir. Eylül ve Kasım ayına kadar yenilebilir. Uzun raf ömürleri sayesinde Ocak ayına kadar da pek çok yerden satın alınabilir. Narın faydaları saymakla bitmez. Pek çok besinden üç kat daha fazla antioksidan içerir. Antioksidan, vücut hücrelerini hasardan korur.

Narın faydaları nelerdir?

Narın kalorisi çok yüksek değildir. 100 gramlık narda 82 kcal bulunur. Bir çorba kaşığı nar da 9 kcal’dir. Narda çok sayıda antioksidan vardır. 100 gram narda 10 mg kalsiyum, 236 mg potasyum, 3 mg sodyum, 19 gr karbonhidrat vardır. Şeker içeriği yüksektir. Bu nedenle dikkatli ve ölçülü tüketilmelidir. Narın lif oranı yüksektir. Lif oranı yüksek olduğu için de tok tutar. Nar faydaları çok fazla olan bir meyvedir. Faydaları şöyle sıralanabilir:

Yüksek tansiyonu düşürür: Yüksek tansiyon, kalp krizi ve felçlerin önde gelen nedenlerinden biridir. Düzenli nar tüketiminin kan basıncını düşürdüğü yönünde araştırmalar bulunmaktadır.

Eklem ağrılarına iyi gelir: Nardaki bileşiklerin iltihap önleyici etkileri olduğu göz önüne alınırsa eklemlerle ilgili sorunlarda narın faydası olabileceği söylenebilir.

Kalp krizi riskini düşürür: Kalp hastalıkları dünyada yaygın ölüm sebeplerinden biridir. Narda bulunan punisik asitin kalp sağlığını koruduğu bilinir. Yüksek trigiliserid düzeyine sahip 51 kişide yapılan 4 haftalık çalışmada günde 800 mg nar çekirdeği yağının trigliseridi düşürdüğü, HDL oranının yükseldiğini göstermiştir. Ayrıca farklı araştırmalar nar suyunun yüksek tansiyonu düşürdüğünü ortaya koymuştur.

Kansere karşı korur: İçindeki antioksidanlarla prostat, mide kanseri, kolon kanseri, akciğer kanseri, meme kanseri üzerinde olumlu etkiler olduğu çeşitli çalışmalarca gösterilmiştir.

Sindirim sistemine iyi gelir: Narın sindirim sistemi üzerine olumlu etkileri vardır. Antibakteriyel ve antiviral etkisiyle bağırsaklardaki zararlı bakterileri ortadan kaldırır. Şişkinlik ve kabızlığı önler.

Cildi gençleştirir: Nardaki çekirdekler çok sayıda vitamin ve mineral içerir. Bunlar da cildin genç kalmasını, güzelleşmesini sağlar.

Mantar enfeksiyonlarıyla savaşır: Nardaki bitki bileşikleri zararlı mikroorganizmalarla savaşmaya yardımcı olabilir. Bazı bakteri türleriyle ve ayrıca Candida albicans mayasıyla savaştıkları gösterilmiştir.  Anti-bakteriyel ve anti-mantar etkileri, ağzınızdaki enfeksiyonlara ve iltihaplanmalara karşı da koruyucu olabilir. Bu iltihaplanmalar, diş eti iltihabı, periodontitis ve protez stomatit gibi durumları içerir.

Hafızayı güçlendirir: Narın hafızayı iyileştirebileceğine dair bazı kanıtlar vardır. Örneğin ameliyat hastalarında yapılan bir çalışma, 2 gram nar ekstresinin ameliyattan sonra hafıza şikayetlerini önlediğini buldu. Hafıza şikayetleri olan 28 yaşlı yetişkin üzerinde yapılan bir başka çalışma, günde 8 237 ml nar suyunun sözel ve görsel hafıza belirteçlerini önemli ölçüde iyileştirdiğini buldu. Farelerde yapılan araştırmalar ayrıca narın Alzheimer hastalığıyla savaşmaya yardımcı olabileceğini düşündürmektedir.

Egzersiz performansını yükseltir: Nar, egzersiz performansını iyileştirdiği gösterilen diyet nitratları açısından zengindir. Koşu bandında koşan 19 sporcu üzerinde yapılan bir araştırma, egzersizden 30 dakika önce bir gram nar özütü tüketmenin kan akışını önemli ölçüde artırdığını, yorgunluğun başlamasını geciktirdiğini ve egzersiz verimliliğini artırdığını gösterdi. Ancak bunu kanıtlamak için de daha çok çalışmaya ihtiyaç bulunmaktadır.

Nar suyunun faydaları nelerdir?

Nar meyvesinin faydaları çoktur. Ayrıca meyvenin kendisi gibi nar suyunun faydaları da çoktur. Nar suyunun kadınlarda östrojen seviyesini dengelediği, menopoz sorunlarıyla başa çıktığı bilinir. Nar suyunun da tıpkı nar gibi cildi gençleştirdiği bilinir. Ayrıca kalp damar sorunlarına karşı, kansere karşı koruyucu olduğu bilinmektedir. Nar, demir açısından da zengindir. Anemiye bağlı sorunları düzeltebilir. Nar suyu hafızayı güçlendirir, kas koordinasyonunu geliştirir, saçları besler, mantar enfeksiyonlarını önler. 100 ml kadar nar suyu bir insanın günlük C vitamini ihtiyacının yüzde 16’sınuı karşılamaktadır.

Narda hangi maddeler vardır?


Narda lif, B6, B1, B2, B3, B5, C, E, K vitaminiyle birlikte kalsiyum, demir, magnezyum, fosfor, potasyum, sodyum, çinko bulunmaktadır. Nara bu anlamda vitamin ve mineral deposu denilebilir.

Nar çekirdeği yağının faydaları nelerdir?

Nar kadar nar çekirdeği yağı da faydalıdır. Özellikle cilt üzerine etkileri olan nar çekirdeği yağı cildi gençleştirir. Bunun yanında kırışıklıklarda etkilidir, hücreleri yeniler, cildi canlandırır, cilt tonunu eşitler, saçlardaki kepeklenmeyi de azaltır. Ancak nar çekirdeği yağının yüzde 100 doğal üretildiğinden emin olmak gerekmektedir. Ancak gebelikte kullanılması uygun bulunmamaktadır.

Nar kabuğunun faydaları nelerdir?

Nar kabuğundaki maddelerin dişleri, kemikleri güçlendirdiği bilinir. Kolesterolün düzenlenmesini sağlar, kış hastalıklarında tedavi edicidir, ishale iyi gelir. Kaynatılmış suda 10 dakika demlenerek içilmesi önerilir. Ancak bunu uygularken doktora danışmakta fayda vardır.

Narın kadınlara faydaları nelerdir?

Narın kadınlar için faydalı bir meyve olduğu bilinir. Menopoz sorunlarıyla başa çıkmada, meme kanserine karşı koruyucu olmada, cilt sağlığını düzeltmede faydaları bulunmaktadır. Yine de nar tüketirken ya da nar içerikli ürünler tüketirken hekime danışmak gerekmektedir. Çünkü narın bazı ilaçların etkisini bozduğu ifade edilmektedir.

Nar ekşisinin faydaları nelerdir?

Nar ekşisinin yüksek tansiyonu düşürdüğü, kolesterole olumlu etki ettiği, diş sağlığını koruduğu, kalp hastalıklarına karşı koruyucu olduğu bilinmektedir. Ancak fazla tüketildiğinde bağırsaklarda ve midede asite neden olabilir. Ayrıca piyasada genelde nar ekşisi yerine nar ekşisi sosu satılır. Bunların şekeri yüksek olduğu için fazla tüketimi zarar verir, fayda da sağlamaz. Bu nedenle yüzde 100 doğal nar ekşisi tüketilmelidir.

Narın cilde faydaları nelerdir?

Cilt kanseri önler: Çalışmalar narın anti-kanser potansiyelini desteklemişlerdir, ancak bu meyveyi tek başına kullanmanın kanser hücrelerinin oluşmasını engelleyeceğinin garantisi yoktur. O nedenle narı tüketirken, güneşten korunmayı ihmal etmemek gerekir.

Cilt kolajenini artırır: Kolejen yaşlanınca kaybolabilir. Ayrıca kötü beslenme, sigara ve diğer olumsuz yaşam tarzı alışkanlıkları kolajeni hızlı kaybetmenize neden olabilir. Narın antioksidan içeriği yaşlanmayı önler ancak tek başına yeterli olmaz. Nar tüketimi sizi destekler.

Cildi parlatır: Nar tek başına size genç ve parlak bir cilt kazandırmaz. Parlayan cilt, genel olarak sağlıklı bir diyetle doğrudan ilişkilidir. Nar tüketimi de cildinizin üzerinde olumlu etkiler getirebilir.

Dengeli hidrasyonu sağlar: Narın hem yağlı hem de kuru cilt tipleri için faydalı olduğunu söylenir. Nardaki antioksidanlar sayesinde ciltteki yağ- nem dengesi korunur. Tabii ki sağlıklı yaşam tarzı da narla birlikte devam ettirilmelidir.

Taze meyveler hastalıklardan korunmak ve sağlıklı kalmak çok önemlidir. Nar da zengin vitamin içeriği ile doğru beslenme planında olmazsa olmaz meyvelerdendir. Siz de beslenme planınızın size uygun olup olmadığını, vücudunuzdaki vitamin- mineral dengesinin yeterli gelip gelmediğini merak ediyorsanız, Sağlıklı Yaşam Paketleri’ne göz gezdirebilir ve testlerinizi evinizin konforunda yaptırabilirsiniz.

nezle
CategoriesGenel

Nezle Belirtileri Nelerdir?

Halk arasında soğuk algınlığı olarak bilinen nezle, çoğunlukla kış ayları olmak üzere senenin hemen her mevsiminde, dünyanın her bölgesinde sık olarak görülebilen ve hastanın genellikle burun ve boğaz yollarını tutan bir üst solunum yolu enfeksiyonudur. 200’den fazla farklı virüsün neden olduğu tahmin edilen nezle genellikle toplu taşıma araçları, evler, okullar ve işyerlerinde kişiden kişiye damlacık yoluyla kolayca bulaşabilmektedir. Belirli bir tedavi yöntemi bulunmayan ve gribe göre daha hafif seyreden nezle, genellikle bir hafta ya da 10 gün içerisinde kendi kendisine geçebilmektedir. Memorial Sağlık Grubu İç Hastalıkları Bölümü Uzmanları, nezle belirtileri ve tedavi uygulamaları hakkında bilgi verdi.

Nezle (soğuk algınlığı) nedir?

Soğuk algınlığı hastanın burnunu, boğazını, sinüslerini ve soluk borusunu etkileyen bulaşıcı bir üst solunum yolu enfeksiyonudur. Nezle ya da nazofarenjit adıyla da anılan soğuk algınlığı senenin her mevsiminde ve dünyanın her bölgesinde yaygın olarak görülen bir viral enfeksiyondur. Özellikle mevsim geçişlerinde yani ani sıcaklık değişimlerinde 200’den fazla farklı virüs soğuk algınlığına neden olmaktadır.

Nezle (soğuk algınlığı) nasıl bulaşır?

Nezle(soğuk algınlığı) en yaygın olarak rinovirüs olmak üzere birçok virüsten kaynaklanan bir rahatsızlıktır. Nezleye neden olan virüsler ağız, burun ve göz kanallarını kullanarak vücuda girmektedir. Bu virüsler hasta birisinin hapşırması, öksürmesi ya da konuşması sırasında havaya yaydığı damlacıklar yoluyla başkalarına bulaşır. Havaya karışan ya da yüzeylere bulaşan virüsler uzun süre hayatta kalabilir. Bu virüslerin solunması, yutulması ya da yüzeydekilerine dokunarak ağız ve göz çevresine dokunulması virüsün en önemli bulaşma nedenidir. Nezle(soğuk algınlığı) en çok bulaştığı ortamlar şunlardır;

  • Toplu taşıma araçları
  • Okul, hastane ve AVM gibi alanlar
  • Kapalı ortamlar
  • Birlikte yaşanılan evler
  • Ortak kullanımların olduğu iş yerleri

Nezlenin(soğuk algınlığının) belirtileri nelerdir?

Nezlenin(soğuk algınlığının) %50’sine rinovirüsler neden olmaktadır. 100’den fazla farklı rinovirüs bulunmaktadır. Ancak diğer virüs türleri de soğuk algınlığı semptomlarına neden olmaktadır. Virüs bulaştıktan 2-3 saat sonra nezlenin semptomları ortaya çıkmaya başlamaktadır. Nezlenin(soğuk algınlığının) en önemli belirtileri şunlardır;

  • Hapşırma
  • Burun akıntısı
  • Öksürük
  • Boğaz ağrısı
  • Baş ağrısı
  • Burun tıkanıklığı
  • Ateş (çocuklarda daha sık görülür)

Çocuklarda ve bebeklerde nezlenin belirtileri nelerdir?

Çocuklar ve bebekler daha önce soğuk algınlığına neden olan virüslerle çok az temas ettiği için veya hiç temas etmediği için enfeksiyona karşı dirençleri daha düşüktür. Çocuklar yetişkinlere göre çok daha çabuk hastalanabilmektedir. Çocuklarda ve bebeklerde nezlenin(soğuk algınlığının) şu belirtileri görülür;

  • Tıkalı veya burun akıntısı
  • Hapşırma
  • Boğaz veya kulak ağrısı
  • Öksürük
  • Baş ağrısı
  • Kırmızı gözler
  • Şişmiş lenf bezleri
  • Bazı çocuklarda ateş gelişebilir, kusabilir veya yemek istemeyebilir

Nezle (soğuk algınlığı) nasıl teşhis edilir?

Yetişkin bireylerin senede 1 ile 2 kez küçük çocukların ise senede 3 ile 4 kez yakalanabileceği bulaşıcı bir enfeksiyon hastalığı olan nezlenin(soğuk algınlığının) belirli bir tedavi yöntemi bulunmamaktadır. Enfeksiyona bağlı olarak gelişen nezle genellikle bir hafta ile 10 gün arasında iyileşmektedir. Ancak bu zaman içinde rahatsızlığınızın soğuk algınlığı olup olmadığını belirlemek için doktorunuza basit bir muayene olmanız yeterli olacaktır. Ancak doktorunuzun grip veya başka bir bulaşıcı hastalıktan şüphelenmesi durumunda sizden başka testler isteyebilir. Grip virüsü için burun sürüntüsü testi yapılabilir, bronşit için göğüs röntgeni çekilebilir.

Nezle(soğuk algınlığı) nasıl tedavi edilir?

Dünyanın hemen hemen her bölgesinde senenin her döneminde görülen yaygın bir enfeksiyon hastalığı olan nezlenin(soğuk algınlığının) şu ana kadar uygulanan herhangi bir tedavisi bulunmamaktadır. Ancak kişiler bazen reçetesiz satılan ilaçlar kullanarak hastalık geçene kadar semptomları azaltmaya çalışmaktadır. Rahatsızlık döneminde kişinin yaşam konforunu önemli ölçüde etkilese de zararsız bir viral enfeksiyon hastalığı olan nezle(soğuk algınlığı) genellikle bir hafta ile 10 gün içerisinde kendiliğinden geçmektedir. Bu dönem içinde rahatsızlığın geçmemesi durumunda mutlaka bir doktora başvurarak altındaki nedenin araştırılması gerekmektedir. Nezlenin(soğuk algınlığının) daha hızlı geçmesi için şu önlemler alınabilir;

  • Bol bol istirahat edin
  • Günde en az 2 – 3 litre su tüketin
  • Burun tıkanıklığı için burun spreyi kullanın
  • Bol C vitamini alın
  • Çinko ve ekinezya gibi takviyelerden faydalanın

Nezle (soğuk algınlığından) korunmak için hangi önlemler alınmalı?

Nezle(soğuk algınlığı) kış mevsiminde daha sık görüldüğü için özellikle bu soğuk ayların yaşandığı günlerde daha fazla önlem almak gerekir. Başta nezle olmak üzere tüm salgın hastalıklardan korunmak için öncelikle vücut direncinin güçlü olması gerekir. Ayrıca bulaşıcı hastalığın başkasından size bulaşmasını istemiyorsanız hasta olan kişiye fazla yaklaşmamanız siz hastaysanız da başkalarına bulaştırmamak için mümkün olduğunda evde kalmanız gerekir. Nezleye yakalanmamak için şu önlemleri alabilirsiniz;

  • Vücudunuzun mikroplarla savaşmaya hazır olması için bağışıklık sisteminizi güçlendirin.
  • Uyku düzeninizi aksatmayarak yeterli miktarda uyuyun, sağlıklı beslenin ve egzersiz yapın
  • Yemek yemeden veya yemek hazırlamadan önce mutlaka ellerinizi yıkayın.
  • Hasta birisiyle temas ettiyseniz ya da hasta birisinin hapşırdığı veya öksürdüğü bir alana dokunduysanız mutlaka ellerinizi yıkayın
  • Hasta birisinin olduğu oramda bulunmak zorundaysanız maske takın, elinizle ağız ve göz çevresine dokunmayın
  • Ortak kullanım alanlarındaki ortak malzemeleri (kapı kolları, telefon veya fotokopi makinesi gibi) kullanmadan önce yüzeylerini temizleyin.
  • Ellerinizi sabun ve suyla yıkamaya zamanınız yoksa veya bu maddelere ulaşamıyorsanız el dezenfektanları ile ellerinizi temizleyin
  • Nezle olduğunuzu biliyorsanız hastalığı başkalarına bulaştırmamak için rahatsızlık bitene kadar evinizde kalmaya çalışın

Nezle (soğuk algınlığı) yaygın bir hastalık mıdır?

Nezle dünyanın hemen hemen her bölgesinde çok sık görülebilen yaygın bir hastalıktır. Mevsim değişikliklerindeki ani ısı azalmaları ya da artmalarına bağlı olarak ortaya çıkan soğuk algınlıkları kişilerin hayatı boyunca karşılaşma ihtimallerinin en yüksek olduğu hastalıkların başında gelmektedir. Öyle ki yetişkin ve sağlıklı bir kişi yılda 1 le 2 kez soğuk algınlığına yakalanma riski taşırken ileri yaştaki kişiler veya küçük yaştaki çocuklar yılda 3 ile 4’ten daha fazla soğuk algınlığına yakalanma riski taşıyabilmektedir.

Nezle (soğuk algınlığı) bulaşıcı bir hastalık mıdır?

Nezle(soğuk algınlığı) virüsü taşıyan damlacıkların solunması, yutulması veya enfeksiyon içeren nesnelere temas edilerek ağız, burun ya da göz çevresine temas edilmesiyle kişiden kişiye bulaşabilen bir hastalıktır. Hasta bir kişi hapşırdığında veya öksürdüğünde, virüs içeren sıvı damlacıkları havaya salınmaktadır. Bu damlacıkları sağlıklı bir kişinin soluması ya da  hasta kişinin önlem almadan hapşırdığı alana dokunarak burun, göz veya ağız çevresine dokunmasıyla virüs içeri girerek hastalığın bulaşmasına neden olmaktadır.

Nezle kış aylarında neden daha çok görülür?

Nezle (soğuk algınlığı) yılın herhangi bir ayında ya da gününde kişileri etkileyebilir. Ancak bu hastalık daha çok soğuk aylarda görülmektedir. Bu durumun nedeni ise kış aylarında insanların toplu alanlarda fazla vakit geçirmesidir.

Nezle çocuklarda neden daha çok görülür?

Küçük çocuklar daha önce nezle türü virüslere maruz kalmadıkları için yetişkinlerden daha çok nezle virüslerine maruz kalır. Ayrıca çocuklar diğer çocuklarla önlem almadan yakın temas kurmaktadır. Bu davranışları çocukların nezle ile daha sık karşılaşmasına neden olur.

Nezle ile grip arasındaki fark nedir?

Nezle ile grip arasındaki belirtilerin çoğu hemen hemen aynıdır. Nezle de grip de soğuk aylarda yaygındır ve üst solunum sistemini (burun, boğaz ve trakea) etkiler. Nezle ve grip arasındaki temel fark, gripte ateşin olmasıdır. Nezle de ateş hemen hemen hiç görülmez. Ayrıca grip vücut ağrılarına ve diğer belirtilere nezleden daha şiddetli neden olur. nezle de grip de komplikasyonlara yol açabilir. Ancak grip komplikasyonları yaşamı tehdit edebilir düzeydedir.

Nezle(soğuk algınlığı) ile COVID-19 arasındaki fark nedir?

Nezle de bir koronavirüstür. Coronavirüsler, üst solunum yolu enfeksiyonlarına neden olan bir virüs grubudur. Koronavirüsler ayrıca akciğerlere gidebilir ve zatürree ve ölümcül olabilen diğer komplikasyonlara yol açabilir. 2019’un sonlarında keşfedilen ve tüm dünyayı etkisi altına alan hala daha etkisini sürdüren yeni (yeni) bir koronavirüs türü, COVID-19 ‘u nezleden ayıran en önemli belirtiler şunlardır;

  • Ateş
  • Üşüme veya titreme
  • Nefes darlığı
  • Tat veya koku kaybı
  • İshal

bagisiklik

Alerjik nezle nedir?

Hapşırma, tıkanıklık, burun kaşıntısı ve boğaz ağrısına neden olan alerjik nezle polen, evcil hayvan kepeği, küf ve böcekler alerjik nezleye neden olabiliyor. Alerjik nezle havadaki alerjen parçacıklara vücudun verdiği bir reaksiyondur.

Alerjik nezle ne zaman olur?

Alerjik nezle yılın herhangi bir zamanında olabilir. Mevsimsel alerjiler ise ağaçların ve tüm bitkilerin çiçek açtığı polenlerin yüksek olduğu ilkbahar ve yaz ortaya çıkar. Ayrıca evcil hayvan kepeği, hamamböceği ve toz akarlarından senenin tümünde ortaya çıkabilir.

Kimler alerjik nezle olur?

Alerjik nezle günümüzde çok yaygın görülmektedir. Öyle ki her yıl en bir milyonlarca çocuk ve yetişkin alerjik nezleye yakalanmaktadır. Alerjik nezle kalıtsal bir rahatsızlık olduğu için ebeveynlerden çocuklarına geçmektedir.

Alerjik nezlenin belirtileri nedir?

Alerjik nezle kişinin vücudunun bağışıklık sistemi tahriş edici maddelere karşı tepki vermesiyle ortaya çıkmaktadır. Alerjik nezlenin belirtileri şunlardır;

  • Burun tıkanıklığı
  • Hapşırma ve burun akıntısı
  • Burunda kaşıntı
  • Baş ağrısı, sinüs ağrısı ve gözlerin altında koyu halkalar
  • Burun ve boğazda artan mukus
  • Yorgunluk ve halsizlik
  • Boğazdan boğaz ağrısı
  • Hırıltı, öksürük ve nefes almada zorluk

Alerjik nezle nasıl tedavi edilir?

Alerji nezlesinin belirtileri birkaç alerji ilacı ile azaltılabilir. Çeşitli ilaçlar, göz damlaları, burun spreyleri ve enjeksiyonlar dahil olmak üzere birçok tedavi seçeneği bulunmaktadır.

Hangi solunum yolu enfeksiyonu geçirdiğimi nasıl öğrenebilirim?

Solunum yolu enfeksiyonu belirtilerini yaşıyorsanız ve COVID-19 mu, nezle mi, grip mi, alerjik nezle mi geçirdiğinizi öğrenebilmek için güvenirliği son derece yüksek olan antijen testi paketi ile hangi solunum yolu enfeksiyonu hastalığını geçirdiğinizi kolaylıkla öğrenebilirsiniz. Bu test sayesinde doğru tanı konulduktan sonra uygun tedavi planlaması yapılabilmekte ve hızlı iyileşme sağlanabilmektedir. Ayrıntılı bilgi için https://evdesaglik.memorial.com.tr/p/covid-grip-antijen-paketi/ linkini tıklayabilir ve testinizi bulunduğunuz adreste kolaylıkla yaptırabilirsiniz.

gripmisiniz

antikortesti
CategoriesCovid

Covid-19 Antikor Testi Kimlere Yapılır?

2019’un son çeyreğinde Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkarak tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19 pandemisi aradan iki yıldan fazla zaman geçmesine rağmen hala etkisini sürdürmektedir. Uzun süre uygulanan karantinaların sonrasında bilim insanlarının geliştirdiği aşılar ile birlikte hayatın yeniden normal akışına dönmesi amaçlanmaktadır. Bu dönemde hastalığı geçiren, aşı olan ve hastalığa hiç yakalanmayan pek çok kişi virüse karşı bağışıklık kazanıp kazanmadığını merak ediyor. İşte bu noktada antikor testleri öne çıkmaktadır. Memorial Sağlık Gurubu Enfeksiyon Hastalıkları Bölümü Uzmanları, COVID- 19 antikor testleriyle ilgili şu önemli bilgileri verdi.

COVID-19 antikor testi nedir?

COVID-19 Antikor testi kişinin daha önce COVID-19 (koronavirüs) geçirip geçirmediğini belirlemek için yapılan testlerdir. Vücuttan alınan bir kan örneği ile bakılmaktadır. COVID-19 antikor testleri daha önce koronavirüs geçirmiş kişilerin bağışıklık sisteminde antikor oluşup oluşmadığını göstermektedir.

Neden COVİD-19 antikor testi yaptırılıyor?

Dünyada ve ülkemizde hepimiz hayatımızın son iki yılını COVİD-19 pandemisi ile geçirdik. Bu dönemde birçoğumuzun ya kendisi ya da bir akraba veya tanıdık arkadaşı COVID-19 salgın hastalığına yakalandı. Hemen hemen herkes yakın çevresinden bazı insanların bu salgın hastalık nedeniyle hayatını kaybettiğine şahit oldu.  Bu durumu yaşayan pek çok insan daha önce enfeksiyon geçirip geçirmediğini ya da enfeksiyona yakalanmış olsa bile vücudunun bu virüsle nasıl mücadele ettiğini öğrenmek istemektedir. Aynı zamanda vücudunun bağışıklık geliştirip geliştirmediği COVİD-19 pandemisinin yeni varyantlarına karşı kendisini koruyup korumayacağını da merak etmektedir. Bu durumu normal çalışma düzenine geçmek isteyen birçok işyeri tarafından da değerlendirilmektedir. Büyük şirketler başta olmak üzere çoğu işyeri çalışanlarının bağışıklık oranlarını antikor testleri ile tespit ederek, normal hayata dönüş planları yapmaktadır.

COVID-19 Antikor testi ne zaman yapılmalı?

Antikor testinin genellikle COVID-19 geçiren hastaların tamamen iyileştikten sonra yaptırılması önerilmektedir. Vücut bağışıklık sistemi, virüsle savaşmak ve onu temizlemek için kritik olan antikorlar üretmektedir. Hastanın kolundan kan örneği alınarak yapılmaktadır. Bu örnek ile hastanın COVID-19’a neden olan virüse karşı antikor geliştirip geliştirmediğini belirlemek için kan örneği üzerinde laboratuvar ortamında çalışma yapılmaktadır. Antikor testinin zamanlaması ve türü doğruluğu etkilemektedir. Enfeksiyon sırasında çok erken test yaptırılması vücutta bağışıklık tepkisi oluşmaya devam ediyorsa, test antikorları tespit edilemeyebilir. Bu nedenle, semptomlar başladıktan en az 2 ila 3 hafta sonrasına kadar antikor testi önerilmez.

COVID-19 antikor testi nasıl yapılır?

Antikor testi, kişinin kanınızdaki antikorları kontrol etmektedir. Vücut herhangi bir enfeksiyon kaptığında bağışıklık sistemi enfeksiyona karşı vücudu korumak için antikorlar üretmektedir. Böylece vücuda giren virüslerle savaşta antikorların önemli yardımı olmaktadır. Antikorlara sahip olmanın virüsü tekrar kapmanızı engelleyip engellemediği bilinmemektedir. Antikor testi koldaki bir damardan bir tüpe alınan kan örneği ile yapılmaktadır.

COVİD-19 antikor test sonuçları ne kadar zaman belli olur?

Antikor testi, COVID-19’a yol açan SARS CoV- 2 virüsüne karşı vücudun bağışıklık sisteminin oluşturduğu total IgG tipi antikorları ölçmektedir. Vücudun bu hastalığa karşı bağışıklık oluşturup oluşturmadığını gösteren bir testtir. Boğaz ya da burundan örnek alınarak yapılan testten farklı olarak koldan kan alınarak yapılmaktadır. Test üzerinde yaklaşık olarak 40 dakika çalışılmakta ve sonuç en geç 24 saat içinde kişiye bildirilmektedir.

IgM- IgG antikor testleri nedir?

IgM yani erken evre antikor testinde antikorlarını saptayan serolojik testlerden elde edilen POZİTİF sonuç,  yakın zamanda kişinin virüs ile karşılaşmış olunduğunu gösterir. Ancak enfekte hastalarda virüse cevap olarak henüz antikor gelişmediği durumlarda NEGATİF test sonucu elde edilebilir.

IgG yani geç cevap antikor testinde POZİTİF saptanması tip CORONA VİRÜS COVID-19  (SARS-CoV-2) enfeksiyonuna maruz kalınmış olduğunu gösterir. IgG antikorunun pozitif seviyelere ulaşması genellikle bulgular başladıktan en az 10 ile 14 gün sonrası gerçekleşir. IgG antikoru pozitif olarak saptanan bir kişinin COVID-19 (SARS-CoV-2) enfeksiyona karşı bağışıklık sisteminin yanıt verdiği anlaşılmaktadır.

COVID-19 antikor testinin pozitif sonucu ne anlama gelir?

Antikor testinin sonucunun pozitif çıkması kişinin enfeksiyondan daha iyi korunacağı veya başkalarını enfekte etmeyeceği anlamını taşımamalıdır. Bu nedenle antikor testinin sonucu pozitif çıkmada kişinin koruyucu önlemlere ve kendi kendine izolasyona sonuna kadar uygulaması gerekir.

COVID-19 antikor testinin negatif sonucu ne anama gelir?

COVID-19 enfeksiyonu sonrası ya da aşı yaptırdıktan sonra antikor test sonucunun negatif çıkması kişinin bu hastalıktan mutlaka çok ciddi bir şekilde koruması gerektiği anlamına gelir. Antikor test sonucu negatif çıkan kişi maske, mesafe ve temizlik kurallarına uyması gerekir.

COVID- 19 antikor testi nerede yaptırılmalı?

Antikor testleri Sağlık Bakanlığı’nın verdiği izinle özel sağlık kurumlarında da yapılabilmektedir. Memorial Sağlık Gurubu’nda SARS CoV 2 antikor testleri yapılmaktadır. Memorial Sağlık Grubu’nda Avrupa Standartlarına Uygunluk (CE) belgesi bulunan güvenilirliği ve duyarlılığı son derece yüksek olan Abbott antikor testi ile hizmet verilmektedir. Bu uygulama öncesinde SARS CoV 2 antikor ve antijen testleri ameliyatlara girecek olan hastalara yapılabilmekteydi. Artık ameliyat, işlem ve girişim planlanmayan sağlıklı erişkinler de daha önce bu virüsle karşılaşıp karşılaşmadıklarını öğrenmek için antikor testi yaptırabiliyor.

PCR testi ve antikor testi arasındaki fark nedir?

Antikor testi ile PCR testi arasında önemli bir fark bulunmaktadır. Antikor testi bir antijen testi değildir. Antijen testleri, kişinin hasta olup olmadığını, yani akut enfeksiyonun varlığını ortaya koyan bir testtir. Antikor testleri ise kişinin daha önce enfeksiyonu geçirip geçirmediğini ve virüse karşı bağışıklık kazanıp kazanılmadığını tanımlamaya yönelik bir testtir. Antikor testi test yapıldığı anda kişinin hasta olup olmadığına dair bilgi vermez. PCR testi de virüsün genetik bilgisini, koronavirüsün ya da farklı bir virüsün hastayı enfekte edip etmediğinin sonucuna ulaşılır. PCR yöntemi enfekteyken, hastalığın antikoru oluşmamışken sonuç verir. Antikor testi, Covid 19’a yol açan SARS CoV- 2 virüsüne karşı vücudun bağışıklık sisteminin oluşturduğu total IgG tipi antikorları ölçmektedir. Yani bu hastalığa karşı bağışıklık olup olmadığını gösteren bir testtir. Boğaz ya da burundan örnek alınarak yapılan testten farklıdır, koldan kan alınarak çalışılmaktadır. Parmak ucundan alınan kan ile çalışılan testlerden daha güvenilirdir.

COVID-19 antikor testi yaptırmalı mıyım?

Antikorlar vücut tarafından virüslerle savaşmak için üretilir. Koronavirüsü geçirmiş ya da aşı olmuşsanız, COVID-19 antikor testleri ile zaman içinde gelişen antikor düzeyinizi ve bağışıklık durumunuzu öğrenebilirsiniz. Kolunuzdan alınan kan örneği ile antikor testi koldan kan alınarak çalışılmaktadır. COVID-19 Antikor test paketi ile vücudunuzda antikor olup olmadığını öğrenebilirsiniz.  Daha detaylı bilgi almak testinizi adresinizde yaptırmak için linki tıklayabilirsiniz.

 

 

domuzgribi
CategoriesGenel

Domuz Gribi Nedir? Belirtileri Nelerdir?

“Domuz gribi nedir?” sorusu kullanıcılar tarafından sıkça sorulmaktadır. Influenza A virüsünün H1N1 alt grubu nedeni ile oluşan domuz gribi, 2009-2010 yılları arasında dünyada küresel çapta bir salgına neden olan bir hastalıktır. Semptomları diğer grip türleriyle birbirine benzeyen domuz gribi, aynı zamanda COVID-19 semptomlarıyla da benzerlik göstermektedir. H1N1 alt grubu nedeni ile oluşan domuz gribinden korunmanın en önemli yolu ise aşılanmadan geçmektedir. Memorial Bahçelievler Hastanesi Dahiliye Bölümü’nden Uz. Dr. Yusuf Emre Uzun,

Domuz gribi nedir?

Grip, influenza adıyla bilinen virüsler nedeniyle oluşan yüksek ateş, şiddetli kas ve eklem ağrıları, kuru öksürük gibi belirtilerle ortaya çıkan bir enfeksiyon hastalığıdır. Kuzey yarım kürede sıklıkla Eylül-Nisan ayları arasında görülür. İnfluenza virüsleri ‘Orthomiyxoviridae’ ailesinin bir üyesidir. Antijenik yapılarına göre tiplere (İnfluenza A, B, C, D) ve dış zarfta bulunan proteinlerine -hemaglutinin (H) ve nöraminidaz (N)- göre alt gruplara (H1N1, H3N2 gibi) ayrılırlar. İnfluenza A ve B virüsleri insanlarda hastalık yapabilmektedir. (İnfluenza A insan, domuz, at, kanatlı hayvanlar, İnfluenza B sadece insanlar) İnfluenza A virüsünün önemli bir özelliği farklı türlere ait alt grupların, birbirinden genetik materyal alışverişine açık ve bu şekilde farklı bir virüsün oluşmasına da son derece elverişli olmasıdır. Bu durum virüsün, yeni enfeksiyonlar oluşturmasına, epidemilere ve pandemilere neden olmasına yol açar. İlk olarak 2009 yılında Meksika’da tanımlanan “domuz gribi” ise influenza A virüsünün H1N1 alt grubu nedeni ile oluşur. H1N1 2009-2010 yıllarında küresel çapta salgına sebep olmuştur.

Domuz gribi belirtileri nelerdir?

Domuz gribi belirtileri diğer yaygın grip türleriyle aynıdır. Domuz gribi semptomları özellikle Covid-19 semptomlarına da benzerlik gösterebilir ve bu iki hastalık kolaylıkla karıştırılabilir. Özellikle altta yatan sağlık sorunları ve hastalıkları bulunanlar daha yüksek risk altındadır. Akciğer enfeksiyonu (pnömoni) ve solunum yetmezliği yaşamı tehdit edebilir. Uzun süreli ve dirençli ateş, genel durum bozukluğu, solunum sıkıntısı, bilinç bulanıklığı gibi bulguların varlığında mutlaka doktora başvurulmalıdır.

Domuz gribinin başlıca belirtileri şöyle sıralanmaktadır:

  • Ateş,
  • Öksürük,
  • Boğaz ağrısı,
  • Kas-eklem ağrısı,
  • Baş ağrısı,
  • Üşüme, titreme
  • Yorgunluk hissi
  • İshal, mide bulantısı ve kusma (nadir)

yorgunluk

Domuz gribi tanısı nasıl konulur? Domuz gribi testi var mı?

Hekim tarafından grip ya da domuz gribi olduğu düşünülen hastalarda uygun testler yapıldığında, hastalığın tanısı konulabilir. İnfluenza tanısı için çeşitli laboratuvar test yöntemleri kullanılabilir. Bu testler şöyle sıralanmaktadır:

  • Nükleik asit amplifikasyon testleri (RT-PCR)
  • Hızlı antijen testleri
  • Kültür – virüs izolasyonu
  • Serolojik tanı (antikor testleri)
  • ELISA

Günlük pratikte güvenilir ve hızlı sonuç vermeleri nedeniyle en sık kullanılan yöntemler PCR ve hızlı antijen testleridir. Bu testler için en ideal örnek nazofarengeal sürüntü örneği olup, burundan ve boğazın içinden bir pamuklu çubuk ile örnek alınarak elde edilir.

Hızlı antijen testleri ile İnfluenza A ve İnfluenza B varlığı tespit edilebilir iken, PCR testi ile alt grup (H1N1-domuz gribi) analizleri yapılabilmektedir.

 Domuz gribi kendi kendine geçer mi? Domuz gribi tedavisi nasıldır?

Domuz gribi, herhangi bir tedavi uygulanmaksızın kendiliğinden iyileşebilir. Ancak risk grubundaki kişilerde, mutlaka domuz gribi tedavi edilmelidir. Domuz gribinin tedavisinde istirahat ve destek tedavilerinin anı sıra influenza virüsünde etkili antiviral ilaçlar kullanılabilir.

İnfluenza A virüslerine etkili olabilen üç grup antiviral ilaç bulunur.

İçerdikleri etken maddeye göre bu ilaçlar şöyle sıralanmaktadır:

  • Nöraminidaz inhibitörleri,
  • Polimeraz asidik endonükleaz inhibitörleri,
  • M2 protein inhibitörleri.

Günümüzde bu gruplardan en sık, nöraminidaz inhibitörü kullanılmaktadır. Bu tür

ilaçların hastalıkta etkili olabilmesi için ilk 24-48 saati içerisinde başlanması gerekmektedir.

Domuz gribi vakaları ile temas öyküsü olan yüksek riskli hastalarda oseltamivir, zanamivir, peramivir, baloksavir profilaksi yani koruma amacıyla da kullanılabilmektedir.

İnfluenza ile ilişkili ateş, baş ağrısı ve miyalji (kas ağrısı) gibi semptomları tedavi etmek için parasetamol veya nonsteroid antiinflamatuar ilaçlar kullanılabilir.

 

antikor

Domuz gribi aşısı nedir?

Grip hastalığının geçirilmesiyle veya aşılama ile oluşan bağışıklık, virüsün yapısında gerçekleşen sürekli değişiklikler nedeniyle kalıcı değildir. Domuz gribi aşısı olan veya hastalığı geçiren bireyler bir sonraki grip mevsiminde hastalığa tekrar yakalanabilir. Ayrıca, virüsün yapısı değiştiği için, takip verilerinden elde edilen bilgilere göre domuz gribi aşı içeriği her yıl yenilenmektedir. Bu nedenle mevsimsel gripten korunmak için her yıl aşı olunması gerekir.

Grip ülkemizin de içinde bulunduğu kuzey yarım kürede her yıl Ekim ayında başlayarak Aralık ayında artıp Nisan-Mayıs aylarını kapsayan dönemde sık görülmektedir. Her yıl yenilenen mevsimsel grip aşıları, H1N1 (domuz gribi aşısı) ve H3N2 gibi o yılki grip mevsiminde en yaygın olması beklenen üç veya dört grip virüsüne karşı koruma sağlar. Bu nedenle grip aşısının her yıl Ekim ayında yaptırılması gerekmektedir. Ancak risk grubundaki kişiler, daha önce yaptırmadılarsa, Şubat ayına kadar aşıyı yaptırabilirler. Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC) 6 aydan büyük herkes için yıllık grip aşısı yapılmasını önermektedir.

Risk grubundaki kişiler şöyle sıralanmaktadır:

  • Gebeler
  • 6-59 ay arası çocuklar ile 50 yaş üstü yetişkinler
  • Kronik hastalığı olanlar: (Astım dahil kronik akciğer hastalığı, diyabet, metabolik hastalıklar, kalp hastalığı, kronik karaciğer, kronik böbrek hastalığı, nörolojik hastalıklar)
  • Bağışıklığı baskılanmış hastalar
  • 6 ay-18 yaş arasında olup uzun süreli aspirin tedavisi kullananlar
  • Obez kişiler
  • Sağlık çalışanları
  • Özellikle 6 aydan küçük çocuklarla temasta bulunanlar
  • 5 yaş altı ve 50 yaş üstü kişilerin ev temaslıları ve bakım verenler

 Domuz gribi öldürücü müdür?

Domuz gribi risk grubundaki kişilerde öldürücü olabilmektedir. Bunlar; hastanede, huzurevinde veya başka bir uzun süreli bakım tesisinde kalanlar, 5 yaşından küçük olan çocuklar (özellikle 2 yaşından küçük olanlar), 65 yaş üzeri olan kişiler, hamileler,

morbid obezite olarak tanımlanan vücut kitle indeksi 40’ın üzerinde olan kişiler, astım ve amfizem hastaları, kalp hastalığı bulunanlar, diyabet hastaları, nöromüsküler hastalık veya böbrek, karaciğer veya kan hastalığı gibi belirli kronik tıbbi durumları olan hastalar,

HIV nedeniyle bağışıklık sistemi baskılanan kişilerdir.

 Domuz gribi nasıl bulaşır?

Grip (influenza) virüsü damlacık yoluyla bulaşır. Öksürüp hapşıran kişi, virüs içeren çok sayıda damlacığı etrafa yayar. Bu damlacıkların ağız, burun ya da gözlerimize ulaşması ile hastalık bulaşır. Bu nedenle gripli bir kişi virüsü etrafa yaymamak için öksürüp hapşırırken ağzını bir mendille, mendil bulamıyorsa kolları ile kapatmalıdır. Ellere hapşırmak en tehlikeli olanıdır. Ellere bulaşan virüs buradan dokunulan her yere yayılır. Gripli kişi sık sık ellerini yıkamalıdır. Su ve sabun bulunamadığı durumda el antiseptikleri ile eller ovalanarak da temizlik sağlanabilir. Domuz gribinin bulaşması mevsimsel griple aynıdır, ancak H1N1 yani domuz gribi domuz eti yenildiği için bulaşmaz.

 Gribin toplumda yayılmaması için, virüsün en çok saçıldığı hastalığın ilk günlerinde, okula, işe gidilmeyip evde istirahat edilmelidir. Ev halkını korumak için eller sık sık yıkanmalı, oda havalandırılmalıdır. Özellikle yakınında hastalığın ağır seyretme riski olan kişiler varsa hasta kişinin maske takması yararlı olacaktır. Maske, ağız ve burunu tam kapamalı, ıslandığında değiştirilip eller yıkanmalıdır.

bagisiklik

H1N1 domuz gribi konusunda merak ettiklerinizi öğrenmek ve H1N1 domuz gribi ile ilgili testleri detaylı incelemek için linke tıklayabilirsiniz… https://evdesaglik.memorial.com.tr/urun-ve-hizmetler/laboratuvar-paketleri-c/genel-saglik-c8/

 

entübe
CategoriesGenel

Entübe Nedir? Entübasyon Nasıl Yapılır?

Özellikle COVID-19 pandemisi ile birlikte öne çıkan tıbbi uygulamalardan biri olan entübe, entübasyon, entübe hasta gibi kavramlar pek çok insan tarafından merak ediliyor. Halk arasında entübe olan hastanın bir daha iyileşmeyeceği, artık sadece makine desteği ile soluk alıp verebileceği gibi yanlış inanışlar bulunuyor. Oysa entübasyon işlemi kendi kendine soluk alıp veremeyen hastaların rahat nefes almasına yardımcı olmak için uygulanan bir destek tedavisi olarak öne çıkıyor. Entübasyon işleminin geçmişi oldukça eskiye dayanıyor ve sağlık alanında yıllardır sıkça başvurulan işlemler arasında yer alıyor.

Entübasyon olarak adlandırılan hayat kurtarıcı bir uygulama olan bu işlem, solunum yetersizliği durumunda solunumun devamlılığının sağlanmasında önemli rol oynar. Genel anestezi verilmesi gereken hastalarda ve özellikle bazı salgın hastalıkların solunum yetmezliği yarattığı durumlarda uygulanan bir yöntem olup son dönemlerde küresel bir hal alan koronavirüs salgınından sonra sık sık ismi duyulan yöntemlerin arasında yerini almaktadır. Memorial Diyarbakır Hastanesi Anestezi ve Reanimasyon Bölümü’nden Uz. Dr. Ahmet Anaç, entübasyon nedir, nasıl yapılır hakkında bilgi verdi.

Entübasyon nedir?

Hayat kurtarıcı bir uygulama olan entübasyon işlemi ağızdan, bazen de burun deliklerinden girilerek akciğerlere plastik bir tüpün yerleştirilmesi uygulamasına denilmektedir. Bilinci açık olan hastalara bu işlemden önce uyutucu, kas gevşetici ve ağrı kesici bazı ilaçlar verilir. Ancak ani gelişen hayati önem arz eden durumlarda herhangi bir ilaç verilmeden de uygulanabilmektedir.

Entübasyon neden yapılır?

Herhangi bir nedenle solunum yetersizliği gelişmesi veya bilinci kapalı hastada solunum yollarını mide ve ağız salgılarından korumak için yapılmaktadır. Hava yolunun hasar gördüğü, tıkandığı durumlarda ya da genel anestezi verilmesi gereken acil ameliyatlar da da entübasyon yapılmaktadır. Entübasyon uygulamasından sonra hasta, suni solunum cihazına bağlanarak hastaya oksijen verilir, hastada oluşan karbondioksit de dışarı atılır.

Entübasyon nasıl yapılır?

Solunumun yetersizliği belirlendikten sonra entübe edilecek hasta sırtüstü yatırılır, başın altına bir simit yerleştirilir. Hasta önce yüz maskesi ve ambuyla yüzde yüz oksijenle üç dakika kadar havalandırılmalı. Solunum problemi yaşayan kişinin yaşına ve kilosuna uygun bleyd takılmış bir larinkoskopla ağzının içine girilmektedir. Ses telleri görünür hale geldikten sonra uygun entübasyon tüpü ses telleri arasından geçirilerek trakeaya yerleştirilmektedir. Entübasyon uygulamasının doğru yapıldığının tespiti için uygulama sonrası akciğerler stetoskop yardımı ile dinlenmelidir. Tüpün uygun pozisyonda olduğu kanıtlandıktan sonra, yerinden çıkmaması için tüp flaster ya da uygun bir boyun bağıyla tespit edilmeli.  Bazı durumlarda ağız yolu yerine burun yolundan nazal entübasyon uygulaması yapılmaktadır.

Entübasyon kimlere yapılır?

Herhangi bir nedenle solunum yetersizliği gelişen veya bilinci kapalı hastada solunum yollarını mide ve ağız salgılarından korunması gereken tüm hastalara uygulanabilmektedir.

Entübasyonun amacı nedir?

Entübasyon işleminde amaç hastanın rahat nefes almasının sağlanmasıdır. Akciğerlerden havanın rahat bir şekilde geçmesi bu işlem sayesinde mümkün olmakta  ve hastanın iyileşme sürecine katkıda bulunulmaktadır.

Kimler entübe edebilir?

Entübasyon uygulamasını Anestezi ve Reanimasyon Uzmanları yapmakla beraber bu konuda eğitim almış tüm hekimler ve sağlık personelleri entübasyon uygulamasını yapabilmektedir.

Koronavirüs (COVID-19) tedavisinde kullanılıyor mu?

Koronavirüs solunum yollarını etkileyen çok ciddi bir hastalıktır. Bazı hastalar bu süreçte çok ciddi solunum problemleri yaşamaktadır. Entübasyon işlemi sayesinde hastalara solunum desteği verilebilmektedir. Entübasyon, COVID-19 hastalarının rahat nefes almasını destekler, vücudun virüsle savaşma sürecinde önemli bir mücadele aracıdır. Ancak entübasyon işlemi koronavirüsü tedavi ediyor gibi bir algı ortaya çıkmamalıdır. Bu işlem sadece hastanın rahat nefes alması ve hayati fonksiyonlarını sürdürebilmesi için bir destek niteliğindedir.

COVID-19 hastalarında entübasyon prosedürü nasıldır?

COVID-19 hastalarında entübasyon prosedüründe eğer hastanın bilinci açıksa uyutularak, nefes borusuna özel boru yerleştirilir ve hasta solunum cihazına bağlanır. Böylece ağrı ya da herhangi bir rahatsızlık hissetmemiş olur.

Entübasyon işlemini kim yapar?

Entübasyon çok özel bir işlemdir. Entübasyon işlemi anestezi ve reanimasyon, yoğun bakım doktorları ve acil servis doktorları tarafından uygulanabilmektedir. Entübasyonun gerçekleştirileceği merkezin de tam donanımlı olması çok önemlidir.

Entübe ile yoğun bakım arasındaki fark nedir?

Entübe ve yoğun bakım birbirinden farklı uygulamalardır. Entübasyon kendi kendine soluk alıp veremeyen hastalara verilen solunum desteğidir. Bir hasta entübe ise genellikle yoğun bakımdadır. Ameliyat olan hastaların durumu bundan farklıdır. Özellikle pandemi sürecinde koronavirüs sebebiyle yoğun bakımda yatan hastaların geneline entübe desteği verilir. Çünkü koronavirüs hastalarında primer hasar bölgesi akciğerlerdir. Akciğerler yeteri kadar oksijen ihtiyacını karşılayamadıkları için entübe edilirler. Yoğun bakımda yatan her hasta entübe değildir. Yoğun bakımda hastalar birçok nedenle yatıyor olabilir ve bunların tümüne solunum desteği gerekmez. Ancak entübe hastaların yoğun bakım ihtiyacı genellikle olmaktadır.

Entübe hasta ne zaman ekstübe edilir?

Tüpün yerleştirilmesine entübasyon, çıkartılmasına da ekstübasyon denir. Solunum yetmezliği düzelen, hava yolu emniyeti sağlanan hastalar ekstübe edilmektedir.

Entübasyon riskleri nelerdir?

En büyük risk, hastanın anatomisinden kaynaklanan nedenlerden ve entübasyon işlemi yapan kişinin beceri eksikliğinden hastanın entübe edilememesidir. Diğer riskler:

Yanlış Yerleştirme: Tüpün yemek borusuna veya bronşlara, kafın larinkse yerleşmesi durumudur.

Hava Yolu Travması: Dudak, diş, dil veya mukoza hasarı. Boğaz ağrısı, çene çıkığı, tüpün retrofaringeal bölgede diseke olması.

Fizyolojik Refleksler: Sistemik hipertansiyon, taşiaritmi; kafa ve göz içi basıncının artması, laringo ve bronkospazm. Kaf perforasyonu ve tüpün tıkanması.

Entübasyon kaç gün sürer?

Herhangi bir süre kısıtlaması olmaksızın, solunum yetmezliği devam ettiği sürece hasta entübe kalabilmektedir. Belirli ve kesin bir zaman dilimi belirtmek olanaksızdır.

Entübasyonda riski artırabilecek durumlar nelerdir?

Bu uygulama anestezi verilerek yapıldığından yaş, kilo, alerjik hastalıklar, tütün ürünü kullanımı, alkol tüketimi ve geçirilmiş hastalıklara bağlı olarak bazı riskleri içerisinde barındırabilir. Hastanın zor anatomik yapıya sahip olması, uygulayan kişinin tecrübeli olmaması riski arttırmaktadır.

Ekstübasyon sonrası ne olur?

Uygun şartlar sağlandıktan sonra hasta ekstübe edilmişse yani solunumu destekleyen tüpler çıkartılmışsa önemli bir sorun yaşanmamaktadır. Entübasyon uygulaması sonrası hasta yoğun bakımda tedavi edilir. Düzenli hekim takibi önem arz etmektedir. Entübasyonun uzadığı bazı durumlarda ev tipi suni solunum cihazı tedarik edilerek hasta entübe bir şekilde eve taburcu edilebilmektedir.

Entübasyon yaş sınırı var mıdır?

Entübasyonda herhangi bir yaş sınırlaması yoktur. Yeni doğmuş ya da çok yaşlı biri de entübe edilebilir.

Entübe edilmiş hastaların iyileşme oranı nedir?

Entübe işlemi hastalığın seyrinin daha iyiye gitmesi için yapılan çok özel bir uygulamadır. Hastada kendi kendine nefes alış verişi sağlıklı bir şekilde olmadığı için tedavi süreci boyunca oksijen desteği sağlanarak aslında hastalıkla mücadelede bir nevi zaman kazanılmaktadır. Bu sayede hastalığın seyrinin zamanla iyiye gitmesi amaçlanmaktadır. Hastanın iyileşmesi için bir zaman verilmesi pek mümkün olmayabilir. Ancak zamanında yapılacak entübasyon işlemi hayat kurtarabilmektedir.

Entübasyon sırasında beslenme nasıl sağlanır?

Entübe hastalarda beslenme, ağızdan mideye gönderilen ince tüpler ya da karından mideye takılan tüpler ve damardan verilen sıvılarla sağlanmaktadır.

Entübasyon son dönemlerde koronavirüs tedavi sürecinde sıkça kullanılıyor. Koronavirüs ile mücadelede hastalık konusunda bilinçli olmak, belirtileri tanımak, ailesel riskler hakkında bilgi sahibi olmak ve erken tanı- tedavi uygulamaları büyük önem taşıyor. Siz de COVID- 19 ile ilgili risklerinizi bilmek ve bu konuda gerekli testlerinizi yaptırmak istiyorsanız linke tıklayabilirsiniz.

https://evdesaglik.memorial.com.tr/urun-ve-hizmetler/laboratuvar-paketleri-c/covid-19-c5/

kortizon
CategoriesGenel

Kortizon Nedir? Hangi Hastalıklarda Uygulanır?

Vücuttaki ana stres hormonlarından biri olan kortizol böbrek üstü bezlerinde salgılanmaktadır. Kortizol vücudun depolarından enerji salgılar, çoğu dokudaki protein ve yağların parçalanmasını uyarır ve kan şekeri düzeylerini yükseltmeye yardımcı olur. Glukokortikoid grubuna aittir ve çeşitli metabolik süreçlere katkıda bulunur. Kortizon ise kortizolün sentetik halidir. Kortizon ilaçları kortizolün etkisini taklit etmektedir. Kortizon iltihaplanma, alerji durumlarında ve ayrıca bağışıklık sistemini baskılayıcı etkileri bulunmaktadır. Kortizon, organ nakillerinde bağışıklık sistemi savunmalarına etki ederek organın reddedilme riskini azaltır. Kortizonun uzun süreli kullanımlarında ise yan etkiler oluşabilmektedir. Memorial Şişli Hastanesi İç Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Mahmut Demirci, kortizon hakkında bilgi verdi.

 Kortizon nedir?

Kortizon ilaç olarak kullanılan, kortizol hormonunun etkilerini gösteren bir kortikosteroiddir. Kortizon, çeşitli formlarda bulunur ve çeşitli hastalıkların tedavisinde faydalı olmaktadır. Şiddetli inflamatuar durumlarda belirtileri azaltmak ve hafifletmek için kullanılmaktadır. Kortizon; tablet, sprey, merhem formunda olabilir enjeksiyon ya da damar yoluyla da uygulanabilir.

Kortizon neden kullanılır?

Kortizon, vücutta inflamasyona neden olan birçok hastalığı tedavi etmek için kullanılmaktadır. İltihap kurutucu, antialerjik ve bağışıklığı baskılama etkileri bulunmaktadır. Kortizon romatoid artrit veya multipl skleroz gibi kronik hastalıkların belirtilerini de hafifletmektedir.

Kortizon hangi hastalıklarda kullanılır?

 Bir ilaç olarak kortizon iltihabı azaltmaktadır. Bağışıklık sistemini baskılayıcı bir etkiye de sahiptir, yani ilacın vücudun savunmasını daha az agresif hale getirmektedir. Kortizon; hipofiz veya böbrek üstü bezinin az çalışması, romatizmal, bağ dokusu, sinir sistemi ve kan hastalıkları, kanser tedavileri, alerjik, göz, cilt ve hormonal hastalıklarda kullanılmaktadır.

Egzama, sedef hastalığı, astım, alerji, KOAH, romatoid artrit, multipl skleroz gibi kronik hastalıkların belirtileri azaltmada fayda sağlamaktadır.

Kortizonun yan etkileri nelerdir?

Kortizon, faydalarının yanı sıra uzun süreli ve gereğinden fazla kullanıma bağlı olarak yan etkilere neden olabilir. Kortizon etkili bir ilaçtır ancak aynı zamanda uyku bozuklukları, ödem, iştah artışı ve kilo alma, katarakt, çocuklarda büyüme geriliği, akne, ciltte kuruluk ve incelme gibi birçok yan etkiye sahiptir. Ayrıca hipertansiyona neden olabilir. Kan şekerinin yükselmesi sonucu diyabet gelişebilir. Birçok hasta kilo alımından da şikayet etmektedir ki bunun nedeni genellikle kortizon kullanırken oluşan iştah artışıdır. Uzun süreli kortizon kullanımında enfeksiyonlara yatkınlık ve osteoporoz görülebilmektedir. Bu sebeple uzun süreli kortizon kullanımlarında mutlaka kalsiyum ve D vitamini takviyeleri kullanılmalıdır.

 

Kortizon kilo aldırır mı?

 Uzun süreli kortizon kullanımında kortizon iştahı artırarak kilo alımına yol açabileceğinden dikkatli kullanılmalıdır. Uygun bir diyet ve düzenli fiziksel egzersiz uygulaması tavsiye edilmektedir.

Kortizon kullanırken kilo almamak için bunlara dikkat edin;

  • Kan şekerini hızlı yükselten besinlerden uzak durun
  • Az tuzlu veya tam tuzsuz beslenin
  • Lif alımını artırın (Sebze ve meyve tüketmek)
  • Kalsiyum ve D vitamini takviyesi alın
  • Bol hareket edin ve egzersiz yapın

COVID- 19 enfeksiyonunda kortizon kullanılır mı?

COVID-19 enfeksiyonunun neden olduğu sitokin fırtınasına karşı kortizon kullanılmaktadır.

Kortizon iğnesi hangi hastalıklarda kullanılır?

Kortizon enjeksiyonları, el, kol ve omuzları etkileyebilecek çeşitli durumları tedavi etmek için kullanılır. Bu durumlar artrit, karpal tünel sendromu, tendinit, tenisçi dirseği gibi hastalıklardır. Kortizon enjeksiyonları ayrıca bacakları, ayakları, kalçaları ve vücudun diğer kısımlarını etkileyen birçok eklem ve yumuşak doku rahatsızlığının tedavisinde kullanılmaktadır.

Kortizol ve kortizon arasındaki fark nedir?

Kortizol, böbreklerin üzerinde bulunan adrenal bezler tarafından salgılanan bir stres hormonudur. Stres hormonları tehlike durumunda vücudun harekete geçmesini sağlamaktadır. Potansiyel bir tehlikeyle karşı karşıya kalındığında, vücutta genellikle kaçış veya savunma mekanizması olarak adlandırılan bir stres tepkisi tetiklenir.

Kortizon, kortizol hormonun sentetik formudur ve bazı hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Her ikisi de glukokortikoidler adı verilen bir hormon sınıfına ait olan steroid hormonudur. Kortizonun vücutta yaratacağı tepki kortizolün etkisi ile aynıdır.

Kortizon, çeşitli formlarda bulunur ve çeşitli hastalıkların tedavisinde faydalı olmaktadır. Şiddetli inflamatuar durumlarda belirtileri azaltmak ve hafifletmek için kullanılmaktadır.

Kortizol yüksekliği vücudu nasıl etkiler?

Kortizol böbreküstü bezlerindenden salgılanır. Kortizol seviyelerindeki kronik artış, azalan bağışıklık fonksiyonları, obezite, hipertansiyon, uykusuzluk ve kalp hastalıklarını beraberinde getirebilmektedir. Yüksek kortizol hormonu insülinin görevini yerine getirmesini engelleyerek kan şekerinin giderek yükselmesine, bu durum da insülin direnci ve diyabete neden olmaktadır.

Stresin her bilişsel işlev üzerinde olumsuz sonuçları vardır. Yüksek kortizol seviyeleri, beyin performansında bozulmalara, kaygıya, depresyona, ruh hali değişimlerine, hafıza kaybına, konsantrasyon sorunlarına ve birçok ruhsal bozukluğa neden olabilir.

Siz de hormon sağlığınızı merak ediyorsanız, hormon testi paketlerinden alarak, evinizin rahatlığında bu hizmete ulaşabilirsiniz.

https://evdesaglik.memorial.com.tr/p/testosteron-ve-kortizol-kontrol-testleri/

mideagrisi
CategoriesGenel

Mide Ağrısına Ne İyi Gelir? Mide Ağrısı Nasıl Geçer?

İnsanların büyük bir bölümü mide ağrısıyla yaşamlarının belli dönemlerinde karşılaşabilmektedir. Mide ağrısı şikayetinden kurtulmak için ağrının kaynağının belirlenmesi gerekir. Sorunun kaynağına göre uzman hekimler tarafından verilen bazı ilaçlar mide ağrısını giderirken, her evde bulunabilen bazı besinler ile bitki çayları ağrıyı süreli olarak hafifletebilmektedir. Mide ağrısına eşlik eden kanama, kilo kaybı, sarılık, iştahsızlık, boğazda takılma hissi, erken doyma veya kansızlık varsa, vakit kaybetmeden mutlaka uzman bir hekime başvurulması gerekmektedir. Memorial Kayseri Hastanesi Gastroenteroloji Bölümü’nden Doç. Dr. Mustafa Kaplan, mide ağrısı ve tedavisi hakkında bilgi verdi.

Mide ağrısı nedir?

Halk arasında iman tahtası olarak bilinen bölgenin üzerinde, göğüs ön bölgesinin altında,  karnın üst bölgesindeki ağrı çoğu zaman mide ağrısı olarak adlandırılmaktadır. Ağrı bazen tek noktada başlayarak genellikle sırta, sağa- sola ve bazen göğüs bölgesine yayılabilir. Ağrı kıvrandırıcı, gece uykudan uyandıran şekilde olabileceği gibi uzun süreli sabit bir ağrı da olabilmektedir. Ağrının karakteri, yayılımı, aç veya tokken ortaya çıkması ve eşlik eden durumlara göre kaynağı belirlenir.

Mide ağrısı neden olur?

Hastalar tarafından bu bölgenin ağrısı sıklıkla mide ağrısı olarak tanımlansa da başka sorunlar bu ağrıya neden olabilir. Safra kesesi taşı, pankreas iltihabı, kalp ağrısı, kas ağrısı mide ağrısın sebep olabilir. Bu ayrımın yapılabilmesi için ultrason, endoskopi ve EKG yapılması ayrıca hastalardan kan tahlilleri istenmesi gerekebilir. Ağrı uzun süredir devam ediyor, evde uygulanan basit yöntemler ile geçmiyor ve ‘alarm semptomu’ olarak nitelendirilen kanama ve kilo kaybı gibi durumlar varsa mutlaka hastaneye başvurulması gerekir.

Mide ağrısına hangi sorunlar eşlik eder?

  • Mide ağrısı olanlarda ağrı ile beraber bulantı bazen de kusma görülebilmektedir.
  • Ağrı sebebi reflü ise göğüs ön bölgesinde yanma ve yediklerin geriye kaçması, yutmada zorluk, öksürük, ses kısıklığı, boğazda gıcıklanma gibi şikayetler de ortaya çıkabilir.
  • Mide ülseri ağrıları genellikle açlık durumunda yani geceleri artar.
  • Pankreası ilgilendiren hastalıklarda ise sırt ağrısı ve kuşak tarzı ağrı çok belirgindir.
  • Safra kesesi taşına bağlı olan durumlarda genel de sağ üst tarafta yemeklerden sonra şiddetli ağrı olur.
  • Mide ağrısı ile beraber sol kola ve boyuna yayılan ağrıya, nefes alamama, terleme gibi durumlar eşlik ediyorsa mutlaka kalp krizi akılda tutulmalıdır.
  • Mide ağrısı bazen baş ağrısına da sebep olur.
  • Hamilelikte artan karın içi basınca bağlı olarak reflü ve mide sıkıntıları ve mide ağrısı artar.

Mide ağrısına ne iyi gelir?

  • Her mide ağrısı durumunda illa ki hastaneye başvurmaya gerek yoktur. Öncelikle evde uygulanabilecek kolay yöntemler denenmeli ve şikayetler geçmezse hastaneye başvurulmalıdır.
  • Güncel kılavuzlarda hastanın ilk defa mide ağrısı oluyor, şikayetleri haftada 1-2 kez gibi az sayıdaysa evinde bulunan anti asit olarak bilinen çiğneme tabletleri veya şurupları (etken maddesi sodyum aljinat + bikarbonat olan reflü baskılayıcı) geçici süreli kullanabilirler. Bu şurupların çoğunda aslında karbonat vardır. Onun için evde 1 bardak suya 1 kaşık karbonat atılıp hazırlanan bir karışım da çoğu zaman mideye iyi gelebilmektedir.
  • Bu çiğneme tabletleri veya şuruplardan fayda görmeyen kişilerde nispeten daha güvenli olan famodin benzeri ilaçlardan günde 1 defa alınabilir.
  • Aslında her evde bulunan mide asidini baskılayan mide koruyucu ilaçlar da (proton pompa inhibitörü ilaç grubu) günde 1 defa sabah aç karnına alınacak şekilde başlanabilir. Eğer bu ilaçlar alınacaksa bunların 1 ay boyunda devamlı bir şekilde kullanılmasını tavsiye edilir. Bu ilaçların etkisi genelde 3-5 güne başlamaktadır.
  • Reflü ve mide ağrısı için özellikle asitli içecekler ve gıdalardan uzak durulması, çay kahve sigara ve alkol kullanımın azaltılması, yatak başının yükseltilmesi, yemek yedikten sonra hemen yatılmaması gibi önlemlere de dikkat edilmelidir.
  • Sakız çiğnemek çoğu zaman mideye iyi gelir ama sakız şekerli veya tatlandırıcılı ise gaz şikayetine yol açabilir.
  • Karnı sıkacak kıyafetlerden uzak durulması, karın bölgesinin gevşetilmesi de önerilebilir.
  • Özellikle yağlı yemekler safra taşına bağlı olan ağrıları artırabileceği için uzak durulmalıdır.
  • Spor egzersiz iyidir ama ağır egzersizlerde karın içi basınç artıp mide şikayetlerini artırabilir.

Yaşam kalitesini düşüren ve sürekli periyodik olarak tekrarlanan mide ağrısının yok olması için hayat ve beslenme tarzında değişiklik yapılması gerekebilir. Bu aşamada dengeli ve sağlıklı beslenmenin yanı sıra düzenli spor ve aktivite şikayetleri azaltacaktır. Yeterli miktarda su tüketimi ve mide ağrısını azalabilecek doğal besinleri tüketmek yararlı olabilecektir. Bazı besinlerin mide ağrısına iyi geldiği bilinmektedir. Sağlık kuruluşuna gitmeden her evde bulunan bazı besin maddelerini tüketmek ve bitki çayları mide ağrısına çözüm olabilmektedir.

Papatya çayı: Papatya çayı; uyku sorunun yanı sıra, sindirim sisteminden kaynaklanan sorunlar ile kas ağrıları için yüzyıllardır kullanılmaktadır. Papatya çayı, anti-enflamatuar özelliği sayesinde midedeki kasların gevşemesine yardımcı olabilmektedir. Mide ağrısını hafifleten papatya çayı, mide kaynaklı birçok sorunda da kullanılmaktadır.

Yoğurt: Zengin mineral ve vitamin içeriğiyle bilinen yoğurt, bağışıklık sistemini güçlendirmektedir. Probiyotik içeriği nedeniyle yoğurt mideyi ve bağırsakları rahatlatmakta ve ağrıları hafifletmektedir.

Keten tohumu: İyi bir lif kaynağı olan keten tohumu, bağırsaklardaki suyu emerek bağırsaklardaki aktiviteyi düzenlemektedir. Bağırsak ve mide kaynaklı ağrıları hafifletme özelliği olan keten tohumu, çok fazla tüketildiğinde ishale neden olabilmektedir.

Nane çayı: Nane çayı, yüzyıllardır mide ve bağırsak kaynaklı ağrıların hafifletilmesinde kullanılmaktadır. Hazımsızlık ve kabızlık için de kullanılan nane çayı, kış aylarında ortaya çıkan soğuk algınlığına iyi geldiği bilinmektedir.

Karanfil: Midede oluşan gazı azaltan özelliği olan karanfil, alternatif tıp alanında kullanılan bir bitkidir. Sindirim sisteminde başlayan sorunlara iyi geldiği kanıtlanmış karanfil, mide ve bağırsak kaynaklı ağrıların azaltılmasında kullanılmaktadır. Kaynatılmış suyunun içilmesi midede ortaya çıkan basınç ve kramplara çok iyi gelmektedir.

Zencefil: Antik çağlardan beri kullanılan zencefil, hazımsızlığın neden olduğu mide ağrısını hafifletmektedir. Gingerol ve shogaol içeriği nedeniyle sindirimi hızlandırarak ishal ve mide bulantısına neden olan sorunları yok etmektedir. Çay formuyla tüketilebileceği gibi yemeklerde de kullanılabilmektedir.

Tüm bu önlemlerle beraber eğer geçmeyen mide ağrısı ile beraber kanama, kilo kaybı, sarılık, iştahsızlık, boğazda takılma hissi, erken doyma veya kansızlık varsa mutlaka hastaneye başvurmak gerekir.

Siz de genel sağlığınızdan emin olmak için Evde Sağlık Genel Sağlık Tarama testlerini evinizin konforunda yaptırabilirsiniz.

https://evdesaglik.memorial.com.tr/p/genel-saglik-tarama-paketi/

Böbrek-Yetmezligi
CategoriesGenel

Böbrek Yetmezliği Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Böbrek yetmezliği ülkemizdeki erişkin nüfusta yüzde 15 oranında görülür. İleri evrelere ulaşmış kronik böbrek yetmezliğinin oranı ise ortalama yüzde 5,1 olup; her 20 yetişkinin birisinde gözlenir. Kadınlarda daha sık izlenen bu rahatsızlığın ortaya çıkma riski yaşın ilerlemesi ile birlikte artış gösterir. Akut ve kronik olmak üzere ikiye ayrılan böbrek yetmezliğinin en önemli belirtileri arasında; idrar miktarında azalma, ayaklarda ve bacaklarda sıvı birikimine bağlı ödem, nefes darlığı, iştahta azalma, bulantı-kusma, halsizlik, yorgunluk, gece sık idrara çıkma, kansızlık görülebilir. Akut böbrek yetmezliğinde ilk yapılması gereken böbrek yetmezliğinin nedenini belirlemek ve altta yatan nedeni tedavi etmek olurken; kronik böbrek yetmezliğinde ise öncelikle proteinden ve tuzdan kısıtlı diyete uyulması, diyabet ve tansiyon değerlerinin kontrol altına alınması önemlidir. Böbrek yetmezliğinin uygun ilkelere göre tedavi edilmemesi, hastalığın ilerlemesine ve sonucunda diyaliz ihtiyacının ortaya çıkmasına neden olur. Bununla birlikte hastaya son noktada böbrek nakli yapılması gerekir. Memorial Ankara Hastanesi Nefroloji Bölümü’nden Doç. Dr. Bahar Gürlek Demirci, böbrek yetmezliği belirtileri ve tedavi yöntemleri ile ilgili bilgi verdi.

Böbrek yetmezliği nedir?

Böbrek yetmezliği, böbreğin yapısal ya da işlevsel fonksiyonlarının geçici ya da kalıcı ve ilerleyen kaybıdır. Böbrek yetmezliği akut ve kronik olmak üzere ikiye ayrılır.

Akut böbrek yetmezliği nedir?

Akut böbrek yetmezliği; glomerül filtrasyon hızında (GFH) ilerleyici kayıp sonucu idrarla atılması gereken artık ürünlerin ve diğer üremik toksinlerin böbrek yoluyla atılamaması nedeni ile kanda birikmesi ile ilişkili klinik bir durumdur.  Akut böbrek yetmezliğinde böbrek fonksiyonlarında 48 saatten fazla süren kayıpla serum kreatinin düzeyinde (böbrek fonksiyonunu gösteren kan parametresi) en az 0.3 mg/dl ya da bazal değere göre %50’den fazla artış olması ya da oligüri yani 24 saatlik süre içinde idrar miktarının 500 ml’nin altında olması olarak tanımlanır.

Kronik böbrek yetmezliği nedir?

Kronik böbrek yetmezliği, böbrekte sebebine bakılmaksızın, 3 aydan daha fazla süren fonksiyon kaybıdır. Diğer bir deyişle kronik böbrek hastalığı (KBH); Ulusal Böbrek Vakfı-Böbrek Hastalığı Sonuçları Kalite Girişimi (NFK-DOQI) tanımlama sistemine göre; böbreğe ait bozukluk olmaksızın GFH’nın 3 aydan uzun bir sürede 60 ml/ dk/1,73m2’den düşük olması veya GFH’nda azalma olsun ya da olmasın böbrekte 3 aydan uzun süren yapısal ve işlevsel bozukluk olarak ifade edilmektedir.

Böbrek yetmezliği belirtileri nelerdir?

Akut böbrek yetmezliğinde, hastalığın şiddetine bağlı olarak idrar miktarında azalma, ayaklarda ve bacaklarda sıvı birikimine bağlı ödem, nefes darlığı, iştahta azalma, bulantı-kusma, halsizlik, yorgunluk ve bilinç değişiklikleri görülebilmektedir.

Kronik böbrek yetmezliğinin belirtileri ise evrelere göre değişmektedir. Erken evrelerde hiçbir belirti göstermeyebilirken, evre ilerledikçe noktüri (gece sık idrara çıkma), poliüri (idrar miktarının artması)  ya da oligüri (idrar miktarının azalması), kansızlık, bulantı, kusma, iştahsızlık, kanama, nörolojik bulgular (unutkanlık ve bilinç değişiklikleri) görülebilmektedir.

Böbrek yetmezliği evreleri nelerdir?

Akut böbrek yetmezliğinde en sık kullanılan evreleme yöntemlerinden birisi “AKIN” kriterleridir. Bu kriterlerde evreleme hem serum kreatinin düzeyinin bazal düzeye kadar kaç kat arttığı hem de idrar miktarına göre yapılmaktadır. Evre 1‘de serum kreatinin düzeyi bazale göre 1.5-2 kat artmış ya da 48 saat içerisinde en az 0.3 mg/dl artmıştır; evre 2 ‘de serum kreatinin düzeyi bazale göre 2-3 kat artmıştır. Evre 3 de ise serum kreatinin düzeyi bazale göre en az 3 kat artmış ya serum kreatinin düzeyi >4 mg/dl saptanmış ya da hastanın diyaliz ya da böbrek nakli ihtiyacı (renal replasman tedavisi) ihtiyacı ortaya çıkmıştır. İdrar çıkışına göre yapılan evrelemede ise evre 1 en az 6 saattir idrar çıkışı <0.5 ml/kg/saattir, evre 2 ‘de en az 12 saattir idrar çıkışı <0.5 ml/kg/saattir, evre 3 de ise en az 24 saattir idrar çıkışı <0.3 ml/kg/saat ya da en az 12 saattir hastanın idrarının olmaması durumudur.

Kronik böbrek yetmezliği evrelemesi ise KDIGO kılavuzuna göre glomerüler filtrasyon hızına (GFH), yani böbreğin süzme hızına göre yapılmaktadır.

Evre 1: GFH normal ya da artmış ancak böbrek hasar bulguları olan mikroalbuminüri, proteinüri (idrarda protein kaçağı olması), hematüri (idrarda kan olması), radyolojik ya da histolojik bozuklukların varlığı

Evre 2: Böbrekte hafif derecede hasar vardır. Böbreklerin filtreleme hızı (GFH) 60-89 ml/dk,

Evre 3: Böbrekte hafif –orta ya da orta –şiddetli derecede hasar oluşmuştur. Böbreklerin süzme hızı (GFH)30-59 ml/dk,

Evre 4: Böbrekte şiddetli hasar olduğunu gösterir. Böbreklerin süzme hızı (GFH) 15-29 ml/dk,

Evre 5: Son dönem böbrek yetmezliğidir. Bu evrede böbrek nakli (RRT ) kararı verilir. Böbreklerin süzme hızı (GFH) <15 ml/dk

Böbrek yetmezliği neden olur?

Akut böbrek yetmezliği nedenleri, böbrekten önceki (prerenal), böbrek ilişkili (renal) ve böbrekten sonraki (post renal) nedenler olarak üç gruba ayrılır.

Böbrekten önceki (prerenal) nedenler toplumda ayaktan başvuran hastalarda en sık akut böbrek yetmezliği nedenidir. Bunlar arasında da en sık görülen neden ise gastrointestinal (ishal, kusma) sistem kayıplarıdır. Ayrıca renal kayıp (diüretik yani idrar sökücü kullanımı, kan şekeri yüksek olmasına bağlı ozmotik diürez), cilt kayıpları (yanık, aşırı terleme), üçüncü boşluğa kayıplar (pankreas bezi iltihabı olan akut pankreatit ve kas travmaları), etkin olan volümün azalması (kalp yetmezliği, siroz, sepsis, nefrotik sendrom), böbreğe kan akımının azalması ( renal arter stenozu, bazı hipertansiyon ilaçları) da prerenal akut böbrek yetmezliğine neden olabilmektedir.

Böbrek ilişkili (renal) nedenler, böbreğin kendi yapısından kaynaklanan böbrek alt ünitelerinin hastalıkları arasında yer alan böbreklerdeki küçük filtrelerin iltihaplanması (glomerulonefrit), iskemik ve toksik akut tubuler nekroz, tubulointerstisyel hastalıklar, büyük damarların pıhtılaşması, yırtılması (diseksiyonu) ve iltihaplanması ilişkili olabilir.

Böbrekten sonraki (post renal) nedenler ise, böbrekten sonra gelen yapılarda ya da organlarda ( üreter, üretra, mesane boynu ya da erkelerde prostat, kadınlarda rahim ve yumurtalık ilişkili hastalıklar) idrar çıkışını engelleyen bir sorun olması sonucu idrar kanallarında genişleme ile saptanan bir durumdur.

Kronik böbrek yetmezliği nedenleri arasında en sık rastlanan ikinci  neden diyabet ve hipertansiyondur. Ayrıca, glomerülonefritler, polikistik böbrek hastalığı,  tübülointertisyel nefriler, amiloidoz ve ilaç toksisiteleri kronik böbrek hastalığının sık görülen nedenlerindendir.

Böbrek yetmezliğinin tanısı nasıl konulur?

Böbrek yetmezliğinde tanı; 3 aylık takipte  60 ml/ dk/1,73m2’den düşük olması ya da GFR normal olmasına rağmen böbreğin yapısal ya da işlevsel bozuklukları (hematüri: idrarda kan olması, proteinüri: idrarda protein kaçağı saptanması, elektrolit bozuklukları, ultrasonda böbrek boyutlarında küçülme izlenmesi, böbrek nakli öyküsünün varlığı) saptanması ile konulur.

Böbrek yetmezliği tedavisi nasıl uygulanır?

Akut böbrek yetmezliğinde ilk yapılması gereken böbrek yetmezliğinin nedenini belirlemek ve altta yatan nedeni tedavi etmektir. Tedavide temel amaç yeterli böbrek kanlanmasını sağlamak için uygun ve yeterli hemodinamik stabiliteyi devam ettirmek yani hastanın tansiyonunu, sıvı-volüm durumunu düzenlemektir. Bu süreçte eğer hastanın kullandığı ilaçlardan böbreğe zararlı olabilecek (toksik) olanlar varsa kesilmeli, kontrast madde ( tomografi ya da mr çekiminde kullanılan maddeler) ve NSAİD grubu ağrı kesicilerden mutlak kaçınılmalıdır. Ciddi volüm yükü yani ödemi olan hastalar hariç idrar sökücüler kullanılmamalıdır. Alınan önlemler ve yapılan tedavilere rağmen böbrek yetmezliği düzelmeyen hastalar hastanede yatırılarak ileri takip ve tedavileri yapılmaktadır.

Kronik böbrek yetmezliğinde ise, tedavide öncelikle proteinden ve tuzdan kısıtlı diyete uyulması var olan böbrek hasarının önlenmesinde çok etkilidir. Diyabetik hastada hedef kan şekeri düzeylerine ulaşılması, hipertansif hastada etkin kan basıncı kontrolü sağlanması tedavideki temel ilkelerdir. Ayrıca kronik böbrek hastalığı evreleri ilerledikçe gelişen anemi (kansızlık), kemik mineral metabolizma bozuklukları, kandaki yağ, kolesterol ve diğer lipid türlerinin anormal seviyelerde olması durumunun tedavisi (dislipideminin tedavisi), kardiyovasküler hastalıkların erken saptanması ve tedavisi de büyük önem taşımaktadır.

Böbrek yetmezliğine ne iyi gelir?

Akut böbrek yetmezliğinde en sık görülen prerenal nedneler yani vücudun sıvı kaybına bağlı gelişen bir neden varsa uygun ve yeterli sıvı takviyesi yapılmalıdır. Hasta eğer bulantı ya da kusma nedeni ile evde yeteri kadar su içemeyecekse, damar yolundan serumla sıvı takviyesi verilmelidir.

Kronik böbrek hastalığında ise evresine göre ayarlanan diyete uyulması tedavinin en önemli parçasıdır.  Kronik böbrek yetmezliği hastalarının içecekleri su miktarı, hastanın muayenesinde ödemleri-volüm durumuna bağlı doktoru tarafından karar verilmelidir. Bazı kronik böbrek yetmezliği evrelerinde içilen fazla miktarda suyun vücuda faydası yerine zararı olmakta; hastanın kandaki böbrek değerleri iyi olsa bile sıvı fazlalığı yüzünden bile diyalize girmesi gerekebilmektedir.

Kronik böbrek yetmezliğinin görülme oranları nelerdir? 

Kronik böbrek hastalığının Türkiye’de erişkin popülasyonundaki oranı %15’dir. İleri evre KBH oranı ise ortalama %5,1 olup her 20 yetişkinin birisinde kritik düzeyde KBH olduğu saptanmıştır. Yapılan bir çalışmada KBH’nın kadınlarda (%18,4) erkeklere (%12,8) oranla daha fazla görüldüğü, yaşla birlikte riskin belirgin arttığı gösterilmiştir. Kırsal kesimde yaşayanlarda ve Marmara ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşayanlarda KBH riskinin daha fazla olduğu bildirilmiştir.

 Böbrek yetmezliğinin risk faktörleri nelerdir?

Böbrek yetmezliğinin risk faktörleri arasında sigara kullanımı, ileri yaş, ailede KBH öyküsü, böbrek kitlesinde azalma, düşük doğum ağırlığı, düşük gelir ve eğitim düzeyi, kötü kontrollü diyabet ve hipertansiyon varlığı,  sistemik enfeksiyonlar, idrar yolu enfeksiyonları, böbrek taşı, ilaç toksisitesi (özellikle NSAİD olarak sınıflandırılan ağrı kesiciler başta olmak üzere) ve protein kaçağının derecesi bulunmaktadır.

Böbrek yetmezliği hangi hastalıklara neden olur?

Böbrek yetmezliğinin uygun ilkelere göre tedavi edilmeyip ilerlemesi sonucunda diyaliz ihtiyacı ortaya çıkmakta ve bu durum geri dönüşümsüz olmaktadır. Kronik böbrek hastalığının varlığı başta kardiyovasküler hastalıklar gibi hayatı tehdit eden durumlara neden olabilmekle birlikte, hipertansiyon, dislipiemi, anemi, immun sistem (bağışıklık sistemi) bozuklukları, endokrin (hormonal) bozukluklar, kanama bozuklukları, kemik mineral metabolizma bozuklukları gibi birçok klinik sonuca da neden olabilmektedir.

Kronik böbrek yetmezliği olan hastalar nasıl beslenmelidir?

Kronik böbrek hastalığının evresine göre ayarlanan ve temelde proteinden ve tuzdan kısıtlı diyete uyulması böbrek hasarının ilerlemesinin önlenmesinde çok etkin olmaktadır.

Kronik böbrek yetmezliği durdurulabilir mi?

Kronik böbrek yetmezliğinde böbreklerde oluşan hasar düzeltilemez çünkü ölen böbrek hücreleri yerine gelemez ancak ilerlemesi yavaşlatılabilir ve durdurulabilir.

Kronik böbrek yetmezliğini önlemek için neler yapılabilir?

Böbrek yetmezliğinin evrelerinin ilerlemesini önlemek için düzenli nefroloji uzmanı kontrolünde olunmalıdır. Altta yatan hastalığın tedavi edilmesi; diyete uyulması, sıkı kan şekeri, kan basıncı (tansiyon) ve dislipidemi (kolesterol bozuklukları) kontrolü yapılması ve protein kaçağına yönelik uygun tedavilerin başlanması gerekmektedir.

Böbrek yetmezliği rahatsızlığı ile ilgili daha kapsamlı bilgiye https://evdesaglik.memorial.com.tr/p/bobrek-kontrol-testleri-18-yas-ustu/ linkinden ulaşabilirsiniz.

Kapat
Add to cart
Görüşmeyi Başlat
Canlı Destek
Canlı Destek - Evde Sağlık
Merhaba,
Size nasıl yardımcı olabiliriz?